6 Şubat 2023 sabahı deprem önemli yerleşim alanlarını vurdu. Yıkım, hiçbirimizin tahayyül edemeyeceği boyutlardaydı. Başka ülkelerde depremler en az yıkım ve can kaybıyla sonlanırken bizim ülkemizde ise ‘takdiri ilahi’ veya ‘kader’ kelimeleriyle geçiştirilip devlet aklı ve sorumluluğu ötelenmektedir. Devletin ve kapitalizmin doğaya el birliğiyle yapmış oldukları saldırılar önlenemez ve geri dönüşü imkansız boyutlara taşıyan düzeylerde süreklileşen felaketlere yol açmaktadır.
DAYANIŞMAYA BİLE KAYYUM ATADI
Coğrafyamızda fay hatlarının hem Mezopotamya hem de Anadolu’yu kapsadığı bilinmektedir. Ancak buna rağmen hiçbir önlem almaksızın deprem vergisini ceplerine indirenler, yerleşim alanlarını fay hattı üzerine kurmaya teşvik edenler, depremde yardım etmesi gereken kurumların azami kar hırsıyla insanlık dışı alışkanlıklarla yapmaları gereken yardımları parayla satmaları, devletin enkaz altında kaldığı veya ölü taklidi yaparak yapacaklarını da yapmaması, büyük can kayıplarına ve yıkımlara neden olmuştur. Deprem yine ezilenleri, yoksulları, farklı inançları ve etnisiteleri vurmuştur. Dolayısıyla tekçi kimliğin ‘babası’ olan bu devlet, ayrımcılığı körükleyerek yine yandaş-kardaş gibi kavramlarla diğerlerini ötekiler ve bizden olmayanlar olarak damgalayarak son ana kadar da ne yardım götürmüş ne de enkaz çalışmalarına katılmıştır. Öyle ki var olan toplumsal dayanışmaya kayyum atarak insanların devletten habersiz bir aradalığını, dayanışmasını, sevgisini, paylaşımını ketum bir yüzle çekiştirerek yapabilse ruhlarımıza-duygularımıza set örmeye çalıştı, ki bu çabası nafile kaldı...
İNSANLARIMIZ HALA ZEMHERİDE YAŞIYOR
Depremin bilançosu ağır. Yüz binler canlarından oldu. Çocuklarımız kaçırıldı veya kaybettirildi. Tarikatların elinde kendi toplumuna düşman olarak yetiştirilecekleri tekin olmayan ellere bırakıldı. İnsanlarımız hala zemherinin altında yaşıyor, yaşama mücadelesi veriyor. O yüzden bu faşist hükümete ruhlarımıza, duygularımıza, ahlak ve vicdanımıza kayyum atamayacağını göstermek bundan sonraki asli görevimizdir. Bugüne kadar gönüllülük esasında yürüttüğümüz toplumsal dayanışma çalışmalarını bundan sonra da yükselterek ve süreklileştirerek devam ettirelim. Ta ki insanlarımız temel sorunlarını çözene kadar.
DEPREMİN ALIP GÖTÜRDÜĞÜ CANLAR
Biz de bu toprakların çocukları olarak çok büyük acı ve kayıplar yaşadık. Ama en büyük üzüntü ise; doğduğumuz-büyüdüğümüz anılarımızın sirayet ettiği her karış toprakta, o höyüklerde, üzüm bağlarında veya pamuk tarlalarında alın teri döktüğümüz o güzel ülkemizin bu yıkımı çok sarsıcı yaşaması olmuştur. Analarımızın-atalarımızın alın teriyle, dişle, tırnakla var ettiği, doğduğumuz, nice anılar biriktirdiğimiz yurdumuzu, şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi yerle bir eden deprem felaketinin nice canımızı bizden koparması ise telafisi imkansız sonuçlara yol açtı. Bunlardan biri de Gülistan Ömürcan'dı. Bazarcix’ta (Pazarcık) ablası Hatice Akarsu'nun evinde depreme yakalandılar ve ne yazık ki her ikisinin de cansız bedeni çıkarıldı enkaz altından.
HAKİ KARER'İN İLK ÖĞRENCİLERİNDENDİ
Gülistan Ömürcan, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin başlangıç yıllarında bu mücadeleye inanıp onun gelişiminde emeği olanlardan biriydi. 10 Mart 1960'ta Pazarcık'ın Bayramgazi Köyü'nde doğdu. Çiftçi bir ailenin sekiz çocuğundan biriydi. İlkokulu köyde okuduktan sonra Dîlok'ta ortaokula devam etti. Düztepe Ortaokulu'nda öğrenci olduğu yıllar, ‘Kurdistan Devrimcileri’nin Ankara'dan Kurdistan'a dönüş kararı verip 1976'dan itibaren başta Antep olmak üzere birçok Kurdistan kentinde gençlik arasında ajitasyon, propaganda ve örgütlenme faaliyetleri yürüttükleri yıllardı. Bu yıllarda Haki Karer, Dîlok'ta ‘Kurdistan Devrimcileri’nin tanıtılıp taraftar kazanılması faaliyetlerini yürütüyordu ve büyük saygı, güven yaratarak gençliği mücadele saflarına çekiyordu.
Faşistlerle yoğun çatışmaların olduğu bu yıllar, devrimcilere sempati duyan gençlerin kendi içlerinde örgütlenerek faşist saldırılara karşı durduğu ve bilinçlenme faaliyetleri yürüttüğü yıllardı. Gülistan Ömürcan da bu süreçte kendi köylüsü olan birçok gençle birlikte ‘Kurdistan Devrimcileri’nin sempatizanları arasında yer alıyordu. O dönemde Dîlok'ta terzilik yapan ağabeyi Mustafa Ömürcan ile kaldıkları ev başta Haki Karer olmak üzere özgürlük mücadelesinin öncülerinin kullanımına açılmış evlerden biriydi ve onlar da Haki Karer'in öğrencileri arasında yer alıyordu. Mustafa Ömürcan, Filistin kamplarında eğitim görmüştü ve 15 Ağustos Atılımı'nda Şemdinli baskınının öncülerinden biriydi. 1987'de gerilla kamplarından Kurdistan'a döndüğünde Semsûr'da devlet güçleriyle girdikleri çatışmada dört yoldaşıyla birlikte şehit düştü.
SEMPATİZANLIKTAN AKTİF DEVRİMCİLİĞE
Gülistan Ömürcan, Dîlok'ta bu yıllarda Kürt halkının Önderi'ni de tanımış, seminerlerini dinlemişti. Sempatizanlıktan aktif devrimciliğe adım atan ilk kadınlardan biri oldu ve Dîlok'taki örgütlenme çalışmalarında yer aldı. Kendi köyündeki gençlerin mücadeleye kazanılmasında da öncülerden biri oldu, kadınları örgütledi. Sesi çok güzeldi, Kürtçe devrimci stranlar dilinden düşmezdi ve köyünden birçok insanı bu stranlarla tanıştıran ilk insandı. 12 Eylül Askeri-Faşist Darbesi sürecinde Dîlok faaliyetlerinde sorumlu düzeyde yer alanlardan biriydi ve birçok kadronun geri çekildiği, aranır duruma düşüp iş yapamadığı koşullarda büyük riskler altında görevlerini sürdürdü.
İŞKENCE GÖRDÜ
Gülistan Ömürcan, 1981 yılı başlarında 12 Eylül faşizminin operasyonlarında Dîlok'ta tutuklanan yüzlerce kişiden biriydi ve aylarca süren gözaltı sürecinde insanlık dışı işkencelerden geçirildi. Antep Cezaevi'nde bir süre kaldıktan sonra diğer kadın tutuklularla birlikte Mersin Cezaevi'ne gönderildi. Zindan tecrübesinin henüz olmadığı bu süreçlerde birbirlerine dayanarak zamanla yaralarını sarmayı, güç toplayıp ayağa kalkmayı ve zindanda da örgütlü bir yaşam kurmayı öğrendiler. Örgütte yöneticilik yapmak suçlamasıyla ceza verilen Gülistan Ömürcan, yargı sistemindeki değişikliklerle birlikte altı yıllık tutukluluktan sonra 1986 yılı ortasında diğer birçok arkadaşı gibi cezaevinden çıktı.
KALDIĞI YERDEN ÖRGÜTLEMEYE DEVAM ETTİ
Zindandan çıktıktan sonra köyünde bulunduğu süreçlerde o dönem gerillanın ön çalışmaları için ülkede bulunan abisi Mustafa Ömürcan ve diğer gerilla arkadaşlarına çeşitli biçimlerde destek oldu. Zor koşullarda ve sürekli denetim altında olmalarına rağmen kendisiyle birlikte zindanda kaldı ve aynı süreçlerde tahliye olan köylüsü Elif Yıldırım (Elif Ronahî) ile beraber gizlice gençleri mücadeleye kazanma ve gerillalara destek olma çabalarını sürdürdü. 1988 yılında bir ihbar sonucu Elif Yıldırım ile birlikte tekrar tutuklanıp Malatya hapishanesine konuldu. Bir yıllık tutsaklıktan sonra tahliye oldular. Gülistan Ömürcan, yoğun baskılar nedeniyle sahte pasaportla Avrupa'ya çıkmaya çalışırken İstanbul'da havaalanında bir kez daha tutuklanıp bir süre daha hapishanede kaldı. Tahliyesinden sonra ikinci denemesinde Almanya'ya kız kardeşinin yanına geldi. Burada bir süre örgütlenme çalışmalarında yer aldı. Daha sonra aktif mücadeleden kopsa da yaşamı boyunca özgürlük mücadelesine ve ağabeyi Mustafa Ömürcan ile diğer şehitlerin anısına bağlı kalmayı, çeşitli etkinliklerde yer almayı bildi. İşkenceler ve büyük zorluklarla geçen yaşamı, ciddi sağlık sorunlarını da birlikte getirdi ama o yine de daima neşeli ve esprili kişiliğini korudu.
İHTİYAÇ DUYULDUĞUNDA KOŞARDI
Gülistan Ömürcan Fransa'da yaşamaktaydı. Fransa’da bir dönem Zin Kadın Derneği çalışmalarında yer almış, tüzük vb çalışmalarında görüşleriyle katkı sunmuştur. Kendisi aktif mücadele sahasında yer almasa da gönül bağı en zor dönemlerde ona ihtiyaç duyulursa her zaman koşmaya hazırdı. Yeter ki bu kendisine hissettirilsin veya söylensin.
Depreme Bazarcix'ta ablası ile birlikte yakalandı. Ablası ise emekçi bir kadındı. Köydeki tüm yaşlılarla ilgilenmiş, onlar üzerinde emeği olmuştur. Bu nedenle köyde çok sevilen ve aranan bir insan olmuştur. Ölümü, köylülerini oldukça üzmüştür. Gülistan Ömürcan, özgürlük mücadelesinin ilk dönemlerindeki öncü emektarlarından biri olarak anılarımızda değerli yerini koruyacaktır. Depremde canlarını veren tüm canlarımızı, sevgiyle anıyoruz, unutmayacağız!