Fedakârlık yaparak geçinmeye çalışıyoruz

Neredeyse her gün patronların vergi ödemediği ortaya çıkarken işçiler ise artan hayat pahalılığı karşısında birçok şeyden vazgeçerek yaşamaya çalıştıklarını söylüyor.

İŞÇİLERİN YAŞAM MÜCADELESİ

Asgari ücrete bu yıl Temmuz ayında ara bir zam yapılmadı. Ücretler artarsa hayat pahalılığı da artar söylemleri ile toplum adeta buna ikna edildi. TÜİK ve Mehmet Şimşek ekonomiye dair olumlu rakamlar paylaşsa da hayat pahalılığı krizi her geçen gün artıyor. Asgari ücret yaygın ücret olurken bunun dışındaki ücretler de asgari ücrete çok yakın rakamlarda olmaya devam ediyor. Yine bu kapsamda halkın ödediği vergiler artarken patronlar ise sıfır ya da işçilerden daha az vergi ödüyor. Dîlok (Antep) Başpınar Organize Sanayi’de çalışan işçiler artan bu hayat pahalılığını ve geçinemediklerini ANF’ye anlattı.

ARTIK BİZ DE SENEYE GİYER DİYE BİR NUMARA BÜYÜK ALIYORUZ

Şireci Tekstil’de işçi olarak çalışan Ahmet, birçok şeyden fedakârlık yaparak geçinmeye çalıştıklarını, maaşının ise asgari ücrete yakın olduğunu anlatıyor. Hep bir yerlerden kısarak yaşamaya çalıştıklarını anlatan Ahmet, ay içinde ekstra para verilmesi gereken bir durum çıktığında ise tepe taklak olduklarını söylüyor: “Fedakârlık yaparak geçinmeye çalışıyoruz. Nereden kısarak o kadar kâr diye bakıyoruz. Şu an mesela aldığım maaş 22 bin 500. Bir gün bile devamsızlık yaptığımız zaman maaşımız yaklaşık iki bin lira düşüyor.

Fabrikada çalışan bir insanın fazla bir sosyal aktivitesi yok. En fazla bir parka piknik yapmaya gider. AVM'ye gider, çocuklarına bir hamburger yedirir. Ama bunlar artık lüks oldu yapamıyoruz. Benim kira giderim 8 bin lira, yani 22 bin 500'den 8 bin çıkarıldığı zaman zaten ne kaldığı ortada. Misal mutfak masrafı var, 2018 yılıyla kıyasladığım zaman 50 TL ile doldurduğum buzdolabımı ben şu an bin liraya dolduramıyorum. 3-5 kahvaltılık almaya kalktığım zaman bile 500-600 lira para gidiyor. Mutfak masrafını bir kenara ayırsam bu sefer dediğim gibi sosyal aktiviteye bir şey kalmıyor. Sosyal aktivite yaptığımız zaman da çocukların eğitimine para harcayamıyoruz. Onları da kısmak zorunda kalıyoruz. Eskiden büyüklerimiz ayakkabı alırken bir numara büyük alırdı, seneye de giyer diye. Şimdi biz de o seviyeye geldik. Büyük çocuğa ayakkabı alıyoruz, bir numara büyük alıyoruz. Aman yırtılmasın, bir şey olmasın, arkadan gelen çocuk giysin diyoruz. Bu şekilde kısarak geçinmeye çalışıyoruz. Aksi bir durum olduğu zaman, mesela ev taşıma gibi bir durumda ayın sonu gelmiyor. Biz şu an mesela 22 bin 500 alıyoruz ama ayın sonuna zar zor yetiyor. Ne arttırabiliyoruz ne eksiye düşebiliyoruz. Ama dediğim gibi aksi bir durum olduğu zaman tamamen eksiye düşüyor, tepetaklak oluyoruz.”

KART BORCU OLAN HEP EKSİDE

Türkiye'de kredi kartı borçluları çok yüksek. Ahmet’e onun kredi kartı borcu olup olmadığını soruyoruz. Ahmet bu konuda dikkatli davrandığını söylüyor ama etrafındaki birçok işçinin kart borcu olduğunu da ifade ediyor: “Kredi kartım var ama ben ihtiyatlı kullanıyorum. Elimden geldiğince eksiye düşmüyorum. Ama çevremdeki arkadaşların hemen hemen hepsi her ay ‘ben eksi bakiyedeyim” diyor, bir türlü eksiyi geçip artıya çıkamıyorlar. Maaş yetse kredi kartına muhtaç olmazdık. Ama ben de mesela bu ay çok sıkıştım ve kredi kartı yükleneceğim. Ayın ortasındayız şu an ve benim maaşımdan sadece 500 lira para kaldı. Dengeyi bir yerde yitiriyor insan. Enflasyon oranı yükseldiği zaman denge otomatik olarak bozuluyor zaten. Dün aldığımız bir içeceği, bugün ya da yarın farklı bir fiyata alabiliyoruz, her gün zam geliyor.”

DEVLET DİYOR Kİ VATANDAŞ AÇ KALSIN PATRON KAZANSIN

Ahmet, halkta ücretler yükselirse enflasyon da yükselir algısının yaratıldığını söylüyor ve ücretin yükselmemesine bu nedenle ses çıkmadığını belirtiyor. Bu tabloya rağmen fedakarlığın da yine onlardan beklendiğini ve kendi çalıştığı yer olan Şireci Tekstil’in ise işçilerden az vergi ödediğini vurguluyor: “Vatandaşlarda maaş ve asgari ücret yükselirse enflasyon da yükselir diye bir algı oluşturmuşlar. Mesela kendi çalışma ortamımdaki amirleri de bundan bu şekilde bahsediyor. Ben bazen günlerce enflasyonun temel sebebinin asgari ücret olmadığını anlatıyorum. Fakat bu sebeple insanlar ikna ediliyor. Şimdi tasarruf paketi açıklandı, orada fedakârlığı kimden bekliyorlar? Fedakârlığı patronlardan değil de bizden bekliyorlar. Asgari ücreti zammı yapmayalım, bunlardan daha fazla vergi alalım ve bir şekilde enflasyonu atlatalım diyorlar. O yüzden biz patronlardan daha fazla vergi veriyoruz. Mesela kendi çalıştığım Şireci Tekstil sadece 9 bin vergi ödemiş, 9 bin lira! Milyonda bir mi diyeyim artık ben de bilmiyorum.

Kısaca devlet diyor ki vatandaşım aç kalsın, patronlar daha fazla kazansın, vatandaşlar işsizlikten, işsiz kalmaktan korksunlar ve sesini çıkartmasınlar. İşte tam da bu yüzden asgari ücrete zam yapmıyorlar. İşçilerin karnı doyarsa, maddi durumu iyileşirse bunları daha çok araştırır, daha çok okur ve bana oy vermezler diye düşünüyorlar. Açlıkla sınandıkları için de hiç kimse iktidarın yaptığı politikaları eleştirmiyor. Aksini kabulleniyorlar artık. Öğrenilmiş çaresizliği benimsediler.”

İŞSİZLİKLE TEHDİT EDİYORLAR

Başpınar Organize sanayide çalışan bir başka işçi ise Nazmi. Nazmi iplik fabrikasında çalışıyor ve o da geçinemediklerini söylüyor ama onun dikkat çekmek istediği konu daha başka: “Elbette geçimimizi sağlayamıyoruz bu ücretlerle. Mesela arkadaşlar bir yerden bir yere gitmek için kart basıp basmamanın hesabını yapıyor. Toplu taşıma araçlarına bile binemiyorlar. Fakat esas problem o değil. İşveren stoktaki üretilmiş mallarını dolar veya euroyla satıyor. Yani elinde durdukça ve döviz yükseldikçe kârını her halükârda artırıyor. Ham maddesini de yurt dışından alıyor. Yine döviz cinsinden alıp stokladığı için o da durduğu yerde kendisine bir kayıp getirmiyor.

Özellikle hep Temmuz'da, yani zam aylarında iş yavaşlatma, iş durdurma yapıyorlar. İşler durdukça onların elindeki ürünler, işlenmiş veya işlenmemiş ham maddeler değerini zaten kazanıyor. Onların bir kaybı yok. Her ay her ay mal durduğu yerde değerleniyor. Ama işçilerin alım gücü zaten düşük. Problem şurada, işçiler düşük maaşı görmüyor. Asgari ücrete zam yapılmamasını görmüyor. Çünkü işçilere öyle bir tuzak hazırlamışlar ki, mesela güvenlik güçleri tehlikeli birini yakaladığında, elini kolunu ters büküyor, bir ayağıyla dizine basıyor, kafasını bastırıyor ya. Adam kafasını kaldırıp sağa sola bakamıyor, yerde kilitleniyor. O an tek ihtiyacı var, nefes almak oluyor. İşçiler de aynen böyle bir durumda, çünkü işçileri işsizlikle tehdit ediyorlar.”

SADECE BİR TANE EKMEĞİ EVE GÖTÜRMEYİ DÜŞÜNEBİLİYOR

Nazmi sadece işçi sınıfının değil toplumun geniş kesimlerinin zapturapt altına alındığını düşünüyor. Bu hareket edememe halinin ise çalışanları her şeye razı ettiğini söylüyor: “Başpınar'da, Dîlok'ta bir sürü işçi işini kaybetti. Çıkan işçilerin yerine yenisini almıyorlar. Üretim yavaşlatılıyor ve az sayıdaki işçi o üretimi yetiştirmek zorunda kalıyor. Örneğin yemekler üç çeşitti kendi çalıştığım fabrikada. Ama yaklaşık iki aydan beri yemekleri iki çeşide indirdiler. Örnek vereyim, pirinç pilavı yanına salata veriliyor ama ayran yok! Onu bile azalttılar ve insanları buna razı ettiler. İşçiler, o örnek verdiğim güvenlik gücünün kontrol altına aldığı insan gibi sadece nefes almaya çalışıyor. Sadece bir tane ekmeği eve götürmeyi düşünebiliyor. İşçi ne kafasını kaldırıp görebiliyor ne bir güç alıp kalkabiliyor ne de ayağıyla kalkıp hareket edebiliyor. Hiçbir şey yapamıyor.

Sadece işçiler de değil memurlar da aynı şartlar altında. Bir öğretmen yasası geçirdiler mesela ama öğretmenler sokaklara inmedi, isyan etmedi. Sadece işçi sınıfı değil, hepimiz üzerinde başarılı bir zapturapt etme yöntemi var ne yazık ki. Birbirimize yardım edemiyoruz. Kendi pozisyonumuzu bile göremiyoruz. Herkes işini kaybetmemek için bu maaşa razı. İşini kaybetmemek için örnek veriyorum iki makineye bakıyorsa artık üç veya dört makineye bakmaya da razı.”