Hatimoğullar: Deprem değil devlet öldürdü!
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, "Deprem değil devletin ilgisizliği, ihmalleri öldürdü. Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız” dedi.
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, "Deprem değil devletin ilgisizliği, ihmalleri öldürdü. Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, iki hafta boyunca olduğu deprem bölgesinde yaşanan gelişmelere ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Hatimoğulları, Deprem değil, ihmal öldürür. Bu bizim çok iyi bildiğimiz ama asla önlem alamadığımız konulardan birisi. Deprem değil, binaların dayanıksızlığı, denetimsizliği öldürdü bizi. Deprem değil, devletin kurumlarının beceriksizliği, devletin ilgisizliği, ihmali, alakasızlığı ve bugüne kadar AFAD diye ortalığı velveleye verdikleri kurumların içinin ne kadar boş olduğu bir kez daha karşımıza çıktı. Kızılay, AFAD gibi liyakatsiz, beceriksiz, teçhizatsız, yakınlarını ve yandaşlarını atayarak, bu kurumların içini boşaltan bu saray iktidarı, depremde kayıplarımızın bu kadar büyük olmasının temel nedeni. Evet deprem değildi bizi öldüren, saray rejiminin bize karşı niyetiydi, deprem bölgesindeki insanlara karşı niyetiydi ve koltuğunu koruma sevdasıydı bizi öldüren" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yetkililerin derhal istifa etmesi gerektiğini söyleyen Hatimoğulları, “AFAD ve Kızılay başkanları dahil olmak üzere bütün yöneticileri de derhal istifa etmelidir" diye belirtti.
Hatimoğulları, depremin ilk iki günü polis ve askerlerin sahada olmadığını aktararak, “Akşam karanlık çökene kadar bir polis ve jandarma yoktu sokakta. Bu tam terk edilmişliğin vesikasıdır" diye ekledi.
'DEVLET BUHARLAŞTI'
Devletin deprem bölgesinde olmadığını vurgulayan Hatimoğulları, “Sizlere şunu hatırlatmak istiyorum, böylesi afet zamanlarında bugüne kadar Türkiye’de alışıla gelen gelenek nedir; hemen asker sokağa çıkar ve asker sokakta görünürdü. Ama asla iki güne kadar bir asker yoktu sokaklarda. Çünkü ben Hatay’da deprem bölgesinin tamamını gün içinde dolaştım. Peki neden yoklardı? Milli Savunma Bakanı açıklama yaptı, şunu hatırlatmak istiyorum. Ben Ankara’dan Hatay’a giderken radyoda dinledim, Milli Savunma Bakanı dedi ki ‘Biz bütün askerlerimizle birlikte arama kurtarma çalışmaları, yardım ulaştırma dahil alanda, sahadayız’ dedi. Bunu yolda giderken ilk gün yapılan açıklamada duyduklarımız. Ama bunun böyle olmadığını sahada canlı tanıklarıyız. Kendi deneyimlerimizle gördük. Bugün Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, biz ilk günden saat 10.00’dan itibaren depremden etkilenen Hatay’daki 8’inci Komando Tugayı’nın arama kurtarma çalışmaları başladı. Külliyen yalan, öyle bir çalışma başlatılmadı. Bakın bahsedilen tugay Serinyolu’ndadır, Serinyol ile Antakya merkez arası, bu 11 ilimizde en fazla etkilenen, en fazla ölüm ve yıkımın yaşandığı Antakya merkezi ile bahsi geçen tugay arasında sadece 22 kilometre var. Aynı tugay ile aynı depremden etkilenen Samandağ arasında sadece 47 kilometre var ve yol şartları ulaşım için son derece elverişliydi. Biz o yolları kullanarak, Hatay’da dört bir yandaki depremi, zaten ilk günden, ikinci günde daha detaylı gündüz gözüyle görebilme şansına sahip olduk. Burada yapılan bu açıklama neye istinaden yapılıyor, Çünkü halktan net duydu, devlet bu depremde yoktu, devlet adeta buharlaşmıştı ve bizler ölüme terk edildik. Bilerek ve isteyerek ölüme terk edildik” diye belirtti.
Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamalarının asılsız olduğunu dile getiren Hatimoğulları, “Sadece kendisiyle Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı neden sahada olmadıklarını anlatmaya çalışıyorlar kitlelere. Ama kitleler size inanmayacak. Çünkü kitleler oradaki tugayın kaç kilometre öteden ve ne kadar çabuk bir hızla gelebileceğini iyi biliyor" dedi.
'KURTARMA İÇİN MALZEME YOKTU'
Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Birinci günün gecesinde saat 3 sularında bir AFAD ekibi en çok mahallelerden biri benim içinde olduğum mahalleye geldiler ve benim görme şansım oldu. İlk AFAD ekibini biz karşıladık ve birlikte olduğumuz arkadaşlarla arama kurtarma çalışmalarına fiilen katıldık. Kepçe yoktu 40 dakikayı aşkın bir kadını kurtarmak için bizzat kepçe bulma işini ben üstlendim. Bunu büyük bir onur ve mutlulukla söylüyorum. Bir kadını kurtarmayı başarabildik oraya kepçeler seferber edilseydi, yakın illerden o kepçeler gelebilirdi. İçişleri Bakanının söylediği depremin şiddeti hava koşulları vs. açıklamalar yapıyor ama biraz önce söyledim kolordu komutanlığı tugayın ortada. Mevcut olan iş makinalar harekete geçirilebilirdi. Yakın illerden özellikle Akdeniz tarafından çünkü doğu illeri depremden etkilenmişti ama yakın illerden çok hızlı araç seferberliği olurdu ama bu yapılmadı. AFAD’ın elinde ilk ekipte birkaç makas, birkaç kazma vardı, küreği de bizden istediler o saatte kürek bulduk.
Daha sonra başka bir ekibin intikal ettiğini duyduk onlara da yardım ettik. 15 kişilik AFAD ekibinin üstünde sadece AFAD önlüğü vardı, temsilciniz kim diye sordum bir kişi benimle muhatap oldu kendimi tanıttım ve konuştum. Niye geldiniz o zaman dedim. İçeride feryat figan bizi kurtarın diyen bir anne baba, dışarıda da ağlayan bir genç çocuğun haykırışları karşısında AFAD’tan bir kadının hüngür hüngür ağladığına tanık oldum. Biz elbette kurumların yapısını eleştiriyoruz ama orada gönüllü olarak bulunan bütün yurttaşlara, destek için gelen şahıslara minnettarız. Ama AFAD ekibi eli boş gelmişti asla onlara teşekkür etmeyeceğiz ve AFAD yönetimi derhal istifa etmelidir. Onlara ne demişler biliyor musunuz yurtdışından gelen ekiplerin mühimmatlarını kullanacaksınız. Bizim elimizde hiçbir şey yok sesi gelen insanlara yardım eli uzatamadığını AFAD gördük. Bize şunu söylediler. Biz burada bırakıldık hiç muhatabımız yok ne yapacağımızı bilmiyoruz elimizde hiç bir şey yok. Bunu bizzat kendilerinden duyduk.
İkinci gün Armutlu’daki arama kurtarma çalışmalarına tanıklık ettik. Oradaydık Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar o gün geldi ve biz heyet şeklinde de neler yapabileceğimizi bakmaya çalışırken uzun uzun görüşmelerimiz de oldu. Orada arama kurtarma çalışmalarına gelen belediye ekiplerinin İstanbul havalimanında 6 saat bekletildiğini, kendilerinin geldikten sonra ekipmanlarının İçişleri Bakanı diyor ya hava koşulları kötü. Bütün o hava ve yol koşullarının aşarak yetişmiş olan kamyonları içinde araç ve gereçlerin olduğu kamyonlar, Hatay il sınırında bekletilmiş şimdi size ihtiyaç yok burada bekleyin demişler. Ekipler gelmiş ama mühimmat gelmemiş, ekipler yeterince verimli çalışamıyorlar. Hala çıkıp utanmadan sıkılmadan ihmal yok biz halkın yanındaydık deme cüretini gösteriyorlar. Cesaretiniz varsa İçişleri Bakanı da Milli Savunma Bakanı da Cumhurbaşkanı da gitsin bunu deprem bölgesinde insanlara söylesin. Yandaşlarını toplayıp kendisini alkışlatacak bir senaryo değil gerçekten gelişigüzel, herhangi bir deprem bölgesine gitsin ve desin ki devlet yanınızda mıydı! Tebdili kıyafet yaparak gitsin ve sorsun oradaki gerçekleri görecektir. Bu gerçekleri bir ben bunları anlatmıyorum. Depremde yakınlarını, arkadaşlarını, çevresini kentini kaybetmiş bir insan olarak burada konuşuyorum. Kime mikrofon uzatırsanız burada söylediklerimin hepsini onlardan duyacağınızdan emin olabilirsiniz.
'İMAR AFFI CİNAYETTİR'
İmar affına gelmek istiyorum imar affına hayır diyen tek partiydik. İmar affı için bir altyapı çalışmasının olmadığını, o binalarda oturulup oturulmayacağının değerlendirmesinin yapılmayacağı kanaati bizde yüksekti. Nitekim yanılmadık keşke yanılsaydık ve o kadar canımızı kaybetmeseydik. İmar affı da tam cinayete atılmış imzadır. Bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Bu iktidarın alnındaki kara yazılardan biri olarak kalacaktır. Burada kentin dokusuna, kentlerimiz çok büyük yıkım yaşadı. Antakya’nın bunu ilçe olarak söylemiyorum tarihsel ismiyle ifade ediyorum. Antakya bütün o ilçelerin tarihsel olarak ortak ismidir. Antakya’nın sadece binası insanı değil bin yıllık tarihi dokusu da enkazda kaldı. İnsanların yaşadığı en büyük acılardan biri çok sayıda yakınını kaybetmesini enkaz altında bulunan insanların açıklanan sayının bir kaç katı olmasıdır. Biz sürekli şunları haykırdık, çağrılarda bulunduk. Arama kurtarma ekipleri gelmeli bölgeye. Arama kurtarma ekiplerinde çalışan ekipler özellikle belediyelerden gelen ekipler canla başla çalıştılar. O ekiplerin büyük jeneratörü o ekiplerin talepleri aynı zamanda enkaz altında telefonu yanında olan insanların dışarı ile kurabileceğine dair fikirleri vardı. Nitekim geçmiş depremler yaşanmış deneyimlerden örnekler olarak bunu söylüyoruz. Ayrıca kurtarma ekiplerinin birbiriyle diyaloğu açısından özellikle seyyar baz istasyonları talep ettik ama bunlara da dönülmedi, bakılmadı.
TOPLUMSAL DAYANIŞMA
Şimdi devlet bizim sesimizi duymadı, devlet bizi bu bölgelerde ölüme terk etti. Her bölgede, bütün deprem bölgelerinde olduğu gibi Hatay’ı da ölüme terk ettiler. Burada toplumsal dayanışma gerçekten büyük bir umut oldu, burada da toplumsal dayanışma ağlarına emek veren herkese, yurt içinden, yurt dışından katkı veren, gerçekten depremzedelerin yaşama tutunmaları için bir dal olmayı başarabilen bütün dayanışma ağlarına, katkı sunan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ve bunları da hatırlatmak istiyoruz. Bölgede çok büyük bir yıkım var. O bölgede hayatta kalan insanların yaşamlarını idame ettirebilmesi için daha uzunca bir süreye ihtiyacımız var. O yüzden bu toplumsal dayanışma ağları, sistematik bir şekilde bir süre daha devam etmelidir. Hala deprem bölgesinde en fazla talep edilen çadır, kuru gıda ve temizlik, hijyen malzemeleri. Bunlar hala ihtiyaç olarak kendini koruyor. Lütfen desteklerinizi, dayanışmalarınızı eksik etmeyin. Toplumsal dayanışma bir yandan depremde yaşamını kaybedenlerin yakınları için hayata tutunmak, bir yandan çok önemli umut kaynağıydı, ihtiyaçlarının karşılanmasını yanı sıra böyle bir anlamı da vardı dayanışmanın.
Gelelim görelim ki beceriksizliği ile, izleyici kalarak, hiçbir kurumunu seferber etmeyerek, bilerek ve isteyerek insanları ölüme terk eden bu iktidar, şimdi bu dayanışma ağlarına müdahale etmeye çalışıyor. Pazarcık’ta oldukça sistematik çalışan ve çok kişinin yarasını sarmaya çalışan Cemevinin yardım mekanizmasına el koydular. Bunun farklı alanlarda kurulan bu dayanışma merkezlerine bu iktidar el koymak istiyor. Ya siz gelmediniz, bu insanlar bizlerin yaralarını sardı. Üstüne üstün onları mı cezalandıracaksınız. Bu mu sizin adaletiniz? Bu size yakışandır ama buna müsaade etmeyeceğiz. Sakın bunu denemeye kalkmayın. Toplumun tepkisi ile karşılaşırsınız. Çünkü depremzedeler sizden önce bu sivil yardımlaşma ağını yanlarında gördüler. Bu sivil inisiyatifleri yanlarında gördüler, sizleri değil. Bu dayanışma ağına müdahale etmek, başta işlediğiniz cinayetin benzerini işlemeye devam etmek anlamını taşır ve bizler buna asla müsaade etmeyeceğiz. Tabi ki dayanışmanın büyük bir anlamı ve önemi var. İhtiyaçların karşılanması biraz önce bahsettiğim manevi değeri çok anlamlı ve önemli. Burada kamunun görevlerini yeniden hatırlatmak istiyoruz.
ACİL GÖREVLER
Orada yıkılan binalarda önce enkaz altında kalan canları, mümkünse vücut bütünlüğü bozulmadan çıkarılması zaten birinci ve en acil görevlerimiz arasındadır. Bu çağrıyı bir kez daha yineliyoruz. Şuanda kaba bir şekilde enkaz kaldırma çalışmaları başlamış ve insanların vücut bütünlüğü olmadan, belki de bazı insanların dikili bir mezar taşı bile olmayacak. Şuan dışarıda yakınlarının enkaz altından çıkarılmasını bekleyen duygu tam olarak şudur, bari bir mezar taşı olsun. bu o kadar insani ve o kadar anlaşılabilir bir şey ki buna da hizmet etmeyen bir enkaz kaldırma çalışması yürütülüyor. Bu konuda bir kez daha uyarıyoruz. Enkaz altında kalan insanların vücut bütünlüğü mümkün mertebe bozulmadan oradan çıkarılıp, bir mezar taşı olsun istiyoruz.
'YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ, TOPRAKLARIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Bunun yanı sıra enkaz kaldırıldıktan sonra kenti yeniden inşa etmeye gelecektir sıra. Kenti yeniden inşa ederken, bu iktidar 5’li çetesine şimdiden peşkeş çekmeye çalıştığının farkındayız oradaki toprakları. Ne yapacak, nasıl düşünüyor? Gölcük depremi gibi mi işletilecek. Henüz bunlar hakkında bilgiye sahip değiliz. Ama buradan bir kez daha uyarıyoruz. Sakın ve sakın orada insanları ölüme terk ederek, bölgeyi insansızlaştırarak, bir demografik yapı değişimine ya da oradaki tarihi kentin dokusunu daha da bozmaya ki deprem zaten yeterince bozdu, ortadan kaldırmaya çalışan bir plan ve proje, bir ticaret alanı gibi göreceğiniz plan ve projeden uzak durun. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bizler topraklarımızı seviyoruz. Bizler yeniden döneceğiz, o topraklarda hayatlarımızı kuracağız, yeniden inşa edeceğiz. İşte oradaki yurttaşın gerçek hissiyatı, duygusu, fikri ve düşüncesi budur. Yaşanan kısmi göçün önemli oranda geçici olacağı kanaatindeyiz. Biz buradan değerli tüm yurttaşlarımıza, depremden etkilenen bütün bölgelerden göç eden yurttaşlarımıza bir kez daha sesleniyoruz. Lütfen topraklarınızı satmayın, topraklarınızı terk etmeyin. Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız, kentimize, yaşam alanlarımıza yeniden sahip çıkacağız. Burada da kamuya düşen görevleri bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Kamu mutlaka ve mutlaka bu yaraların sarılması için ihmal ettiği görevleri artık bu ihmalkarlığı bir kenara bırakarak, kentin dokusunu bozmadan, yeniden bir toplumsal anlayışla, toplumu merkezine alan bir anlayışla kentin dokusunu yeniden diriltmeyi önemseyen bir anlayışla ve depreme dayanıklı bir şekilde yeniden inşa sürecine girilmelidir. Bakın Japonya gazetesi geldi, bizimle röportaj yaptı. Bizden bir isteğiniz var mı dediler.
Bizim Japonya’dan elbette bir isteğimiz olmalı. Kamu alanının da böyle bir talebi olmalıdır. Oradaki 9 şiddetindeki depreme dayanıklı evler yapılabiliyorsa biz 21’inci yüzyılda bilimin bu kadar geliştiği bir dönemde, bütün evlerimiz mezara dönüşüyor ama Japonya'da evler mezar olmuyorsa yıkıntı olmuyorsa demek ki oradaki modeli fay hatları üzerindeki bölgemizde hayata geçirmeliyiz. Şunu da hatırlatmak istiyorum. Bu çalışmaların mutlaka ve mutlaka meslek odalarıyla birlikte yürütülmesi lazım. İktidar yine ben yaptım oldu, gelen yardımları iç ettim oldu anlayışında olmaması lazım. Mavi Marmara olayında olsun, 15 Temmuz’da gelen bağışlar olsun, iktidar bu bağışları yiyip bitirdi. Amacına uygun kullanmadı. Amaca uygun harcamalar gerçekleşmedi bunu daha sonra dile getirmek istemiyoruz şimdiden dile getirmek istiyoruz. Depremle ilgili gelen yardımlar başta olmak üzere bütün kamu kaynakları seferber edilerek depremzedelerin yaraları sarılmalıdır. Sakın ola ki bu paraları önceki gibi yemeye kalkmayın buna asla müsaade etmeyiz bunu kursağında bırakırız.
HALK DÜŞMANLIĞI
Bunu dahi yapmadınız şimdi kalkıp insanların içinde konuşma cesaretini gösteriyorsunuz. Öyle bir hakkınız da yok öyle bir cesaretiniz de yok öyle bir cürete de sahip olamazsınız. Hükümet sözcülerinden biri diyor ki sayın cumhurbaşkanı ve bizimle ilgili söylenenleri not ediyoruz. Şimdi deprem ya şimdi yaralarımız açık ya şimdi susuyoruz. Büyük mü yaptığınızı sanıyorsunuz siz zaten sustunuz, siz zaten ölümleri izlemediniz. Şu saatten hangi cüretle neyi not alıyorsunuz. Halk not aldı, hak sizin bu insan düşmanlığınızı bu ırkçı yaklaşımlarınızı yoğunluklu olarak Alevilerin yaşadığı bölgeleri ölüme terk ettiğinizi tarih unutmayacak tarih bunu büyük harflerle not aldı. Bunu sağlam sayfalara yazdı bunu da siz unutmayın.
Antakya biraz önce söyledim. Antakya binlerce yıla dayalı, köklü, kadim bir yaşam alanı. Çok tanrılı dinlere de ev sahipliği yaptığı gibi 3 büyük semavi dine de beşiklik etmiş bir memlekettir. Ezan, çan, hazan ve devlet tarafından hiçbir zaman kabul edilmeyen Hazreti Hızır’ın buluştuğu, kaynaştığı bir yaşam alanıdır. Tarih boyunca defalarca yıkılmış ve tekrar tekrar tarih boyunca küllerinden yeniden kendini yaratmıştır. İnsanlar bütün bu yıkımlara rağmen asla kenti terk etmeden, insanlık adeta o topraklara tutunurcasına tekrar yaşamı yeniden dirilterek, günümüze kadar gelmiştir. Yaşadığımız bu büyük depremde çok canımızı kaybettik, evlerimiz yıkıldı. Aynı zamanda antik tarihimizde de yıkım yaşandı. 21’inci yüzyılda bilimin ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda, kentimiz büyük bir göçük altında kaldı. Kentimizi asla terk etmeyeceğiz bizden önce terk etmeyenler, o kenti yeniden küllerinden yaratanlar gibi kentimizi terk etmeyeceğiz.
Asi Nehri bütün kayıplarına rağmen asi asi ters akmaya devam edecek. Kiliselerimizin çanları, minarelerimizin ezanları, hazanlarımızın ilahileri ve Hazreti Hızır Türbesi’nden yükselen ‘Ya Ali ya Emirü’l Mü’minin’ duaları birbirine karışmaya devam edecek. Göçük altından yükselen sesleri hiçbir zaman unutmayacağız. ‘Bizi kurtarın, sesimizi duyan var mı?’ seslerini hiçbir zaman unutmayacağız. Toplum bizim sesimizi duydu, devlet bizim sesimizi duymadı. Ama toplum bizim sesimizi duydu ve bize yemyeşil bir dal uzattı yeniden hayata tutunmak için. Bu uzatılan dalı bizler tuttuk, tutmaya devam edeceğiz ve tarihte olduğu gibi kentlerimizi yeniden küllerimizden doğarak inşa edeceğiz. Buradan bir kez daha diyoruz ki kentimizi toplum merkezli bir anlayışla yeniden inşa etmek için toplumsal dayanışmayı büyütmeye, örgütlenmeye, tek vücut olmaya devam edelim.”