HDK Sağlık Meclisi'nden deprem raporu
HDK Sağlık Meclisi, deprem raporu hazırladı. Raporda gıda, giyim, barınma ve çevre sağlığı koşullarının kötü durumda olduğu belirtildi, yapılması gerekenler ve planlar da sıralandı.
HDK Sağlık Meclisi, deprem raporu hazırladı. Raporda gıda, giyim, barınma ve çevre sağlığı koşullarının kötü durumda olduğu belirtildi, yapılması gerekenler ve planlar da sıralandı.
Raporda, "Son yirmi yıldır sık sık gündeme gelen imar affı ve inşaata dayalı sermaye birikim stratejisi hasarın boyutunda etkili olmuştur. Kentlerin tarihsel ve kültürel yapılarının depremden zarar görmesi, hatta neredeyse tamamen yok olması kentin belleğinde birikenleri, yaşayanların anılarının ve inşa edilen kolektivitelerin-komünalitelerin kaybedilen insanlarla birlikte ortadan kalkması gibi ciddi sorunları da içinde taşımaktadır. Üstelik tek adam rejimlerinin bellek silme konusundaki pratikleri, deprem sonrası bu tehdidi daha da büyütmektedir" denildi.
"Deprem bölgesindeki tüm kentlerde arama ve kurtarma faaliyetleri geç başlamıştır" vurgusunda bulunulan raporda, "İlk üç gün içinde yerel halkın ve hızlı gelen gönüllülerin katkısının önemi bir kez daha yaşanılarak deneyimlenmiştir. Bu duruma başta belediyeler olmak üzere kamu kurumlarının neredeyse tümünün depreme hazırlık konusunda ciddi yetersizliği eklenmelidir. Enkaz çalışmalarında kullanılacak ekipman, dağıtılacak çadırlar, toplanma yerleri vb. konusunda hemen hiçbir hazırlığın olmadığına tanık olunmuştur" diye kaydedildi.
'KÖYLER KADERİNE TERK EDİLDİ'
Raporda şu değerlendirmeler de yer aldı:
"Köylere depremin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen hala ulaşılabilmiş değildir, köyler tamamen kaderlerine terk edilmiştir. Köylerdeki arama ve kurtarma çalışmalarının gecikmesinde ve köylerin yalnız kalmasının/bırakılmasında -daha doğrusu yalnızlaştırılmasında- 2012 yılında çıkartılan Büyükşehir Yasası rolü büyüktür. Bu yasa ile Büyükşehirlerin sınırları içindeki köyler ve beldeler mahalleye dönüştürülmüştür. Bu yasayla birlikte köy tüzel kişiliğinin ortak mallarının, meralarının mülkiyetinin bağlandıkları belediyelere geçmiştir. Bazı yerlerde belediyelerin yaptığı imar değişikliğiyle tarım alanları imara açılmıştır. Su faturalarının merkez mahalle bazında ödenmesi, çevre temizlik vergisinin köylüleri de kapsar hale gelmesi, hayvancılık yapanların köy dışına çıkmaya zorlanması gibi birçok olumsuz duruma da neden olmuştur. Bu yasa ile herhangi bir köyün tamamen Büyükşehir belediyesine bağımlı hale geldiği, yerelin kendi kendine yetebilme yeteneklerinin felce uğratıldığı da dikkate alınmalıdır. Oysa köyler bağımsız, özerk yerleşim birimleri olarak yeniden inşa edilmiş olsalardı, kendi iş makineleri ve deprem için önceden hazırlanmış/oluşturulmuş arama kurtarma ekipleri ve komünal-özyönetimci perspektifle hareket edebilseler çok daha fazla sayıda can kurtarılabileceği de not edilmelidir.
'OTORİTER VE MERKEZİ YÖNETİMİN ANLAYIŞININ SONUCU'
Otoriter ve merkezi afet yönetimi en büyük sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Enkaz çalışmalarından çadırkentlerin kurulumuna, yardımlarını halka ulaştırılmasından kamu kurumlarının inisiyatif kullanılmasına kadar birçok konuda afet yönetimin antidemokratik, tekçi zihniyeti öne çıkmıştır. Bunun yanında AFAD yetersiz ve eski teknoloji ürünü ekipmanları; liyakatsiz, niteliksiz ve deneyimsiz kadroları ve Kızılay, belediyeler ve askeri kurumlarla dahi koordine olamayan çalışma tarzı ile yıkımın etkisini, kayıpları ve zararları daha da büyütmüştür. AFAD’ın bizzat kendisi afet haline gelmiştir.
AFAD ikinci bir merkezi otoriter bir yapı/"devlet" olarak kurgulanmış ve bu doğrultuda her türlü baskı aracıyla kendini var etme çabası içine girmiştir. Çadır kentlerde çift-katmerli bir devlet baskısı yaşayan depremzedelerin yaşam hakları ihlal edilmiş ve aynı zamanda hem birinci hem ikinci elden sürekli azarlanmış, kötü söz ve muameleyle karşı karşıya kalmış, haysiyetleri ile oynanmıştır.
Afet yönetimindeki tek adam rejimi çoklu müdahale olanaklarının harekete geçmesine, daha koordineli ve iş birliği içinde çalışmaya engel olmuştur. Bu blokaj kurtarılması mümkün birçok canın ölüme terk edilmesine yol açmıştır, hem de yardım çağrılarına karşılık verememenin acısını topluma canlı canlı yaşatarak... Canlı kurtarma konusunda erken ümidini kesen devlet, ne yazık ki hızla yandaş çeteleri ile hafriyat çalışmalarına başlamıştır. Artık yıkılan kentler devlet ve sermaye için inşaata dayalı sermaye birikimi için fırsata çevrilecek bir olanaktan başka bir şey değildir.
Can kaybı tam bilinemese de çok fazla olacağı aşikar. Cenazeye ulaşma ve inançlarına göre defnetme önemli sorun olarak devam ediyor. Hala cenazesine erişemeyen çok sayıda depremzede bulunuyor. Olayın büyüklüğü ve kitleselliği yas sürecinin hem bireysel hem kolektif olarak yaşama geçirilmesini zorunlu kılıyor. Bununla birlikte yas sürecine yönelik çalışmalar henüz gündemde değil. Yaralılar için de benzer durum geçerli. Yaralıların izlenmesi ve esenlendirme faaliyetlerine dair bir hazırlık dahi görülmemektedir.
'SAĞLIK HİZMETLERİ OLUMSUZ ETKİLENİYOR'
Birinci basamak kurumların çoğunluğu kullanılamaz durumda. Özellikle kamu binaları dışında kiralanan ASM’lerin büyük çoğunluğu yıkılmış ya da ağır hasarlı durumda. Bu durum, deprem sonrası ikinci dönem için kritik önemde olan koruyucu sağlık hizmetlerini de olumsuz etkilemesi bekleniyor... ASM’lerde hizmetler henüz başlayabilmiş durumda değil. Ne zaman ve nasıl başlanacağı tam bilinmiyor. Sağlam ASM’lerde ve büyük Çadırkentlerde kurulacak sağlık birimlerinde hizmetin sürdürüleceği dile getirilmektedir. Mevcut ASM çalışanlarına göreve başlama çağrıları yapılmış durumda. Bizzat kendileri depremzede olan bu sağlık emekçilerinin çalışmaya henüz hazır olmadığı bilinmesine rağmen bu konudaki ısrar edilmesi rejimin otoriter yüzünü bir kez daha bizlere göstermektedir. Yine ‘beyaz reform’ ile getirilen teşvikten yararlanma için çalışmaya başlanması gerekliliği dayatılan bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Bu konuda sağlık muhalefetinin nasıl rol üstleneceği henüz net değil. TTB-AHEK (Aile Hekimliği Kolu) bir hazırlık yapıyor, ama SES ile henüz ilişki kurulmamış durumda.
Kurulan sahra hastaneleri ile ne kadar süre devam edilecek henüz net değil. Bir kısmı memleketlerine gönderilmiş bile, İskenderun’daki Hindistan sahra hastanesinde olduğu gibi. Yıkılan hastaneler önemli gündem olarak önümüzde duruyor. Son 6.4 şiddetindeki Samandağ depremi sonrası Hatay’da neredeyse sağlam hastane kalmadı. Kamu- özel, üniversite, devlet hastanesi, şehir hastanesi, yeni-eski ayrımı olmadan büyük bir kısmı yıkılmış ya da ağır-orta hasar görmüş durumda. Bu binalarda deprem açısından yalıtım yapılmamış olmasının ciddi bir suç oluşturduğunun altı çizilmelidir. Kamu/özel hastanelerinin hasar tespitlerinin nasıl yapıldığı da tam bir muammadır, tek bildiğimiz bağımsız kuruluşlar tarafından yapılmadığı ve çok hızlı yaşama geçirildiğidir. Hasar görmüş hastanelerde sağlık emekçilerinin çalıştırılıyor ve barınma yerleri olarak da bu hastaneleri kullanıyor olmaları, artçı depremler veya olası gelişebilecek bağımsız depremlerde ciddi risk altında bırakıldıklarını göstermektedir.
'AZ-ORTA HASARLI TANIMLARI DOĞRU DEĞİL'
Hasar tespiti konusunda da kafa karışıklığı mevcuttur. Binalar gerçekten az hasarlı mı? Hasarlı tespitini hangi kurum yapmış, bağımsız bir kurum mu, bakanlık mı, bilmiyoruz. Bu nedenle 'az hasarlı' denildiği zaman gerçekten az hasarlı olduğu yönünde bir algı oluşuyor. Gerçeklerden bu kadar uzak olduğumuz bir dönemde 'az hasarlı, orta hasarlı' vb. gibi tanımlamalardan kaçınmakta yarar var.
Depremzede sağlık çalışanları hala idari izinli sayılabilmiş değil. Hekimlerden idari izin kullananlar olsa da diğer sağlık çalışanları çalışmaya devam ediyor. Bir aylık idari izin talebi en öncelikli… yine birçok sağlık çalışanı ailesini il dışında güvenli bir ortam sağlayarak işe dönmüş durumda. Depremzede olmak yetmiyor gibi üstüne ailenin parçalanması da eklenmiş durumda. Bu bağlamda Haziran sonuna kadar il dışı geçici görevlendirme talepleri de dile getiriliyor. Gönüllü ve görevlendirme ile gelenlerin dönüşümüne yönelik çalışmalar belirsiz. Çok sayıda görevlendirme bekleyen başvuru yapılmış durumda. Bu konuda Sağlık Bakanlığı merkezi faaliyet gösteriyor. Yerele devredilmiş bir planlama söz konusu değil. Başlama ve dönüş sürecinde uzun bekleme süreleri ve gidilecek yerin belirsizliği gönüllülerin en fazla dile getirdiği şikayetler arasında. Barınma ve beslenme koşulları hala yetersiz. Depremzedelerin önemli bir kısmı eş ve çocuklarını, aile büyüklerini güvenli yerlere, il dışına taşımış durumda. Bu durumun kendisi yeni birçok ekonomik, sosyal sorunu gündeme getirmiştir; Özellikle çocuklar için eğitim vb. nasıl devam edeceği, adaptasyon, travma sonrası stres bozukluğu vb. sorunların nasıl aşılacağı belirsiz. Toplumsal dayanışma bu konudaki örgütlenmesi hala tam sağlanabilmiş değil.
Sağlık çalışanlarının tıbbileşmiş müdahale alışkanlığı birçok sağlıkçı gönüllüsünde işe yaramıyorum algısına yol açıyor. Saha çalışmalarında toplumla buluşma, dayanışma ve birlikte yaşama geçirme gibi yeni bir toplumun inşasında kritik katkılar görmezden geliniyor. Çarpıtılmış sağlık hizmeti algısını ortadan kaldıracak yöntemlerin yaşamsallaştırılması kritik önemde. Sağlık ve sağlıkçı meclislerinin tohumu bu süreçte atılabilir.
'ÇEVRE SAĞLIĞI İLE İLGİLİ CİDDİ TEHDİTLER VAR'
İlaç ve tıbbi malzemeler konusunda ciddi yetersizlik yok. Deprem öncesi ilaçla ilgili sorunlar devam ediyor. İlk günler eczaneler büyük oranda kapalı iken zaman içinde açılmaya başladı. Türk Eczacılar Birliği (TEB) devrede… sahra hastaneleri yanı başlarında birimler açtı. Ellerinde oldukça geniş seride ilaç var. Olmayanları da kısa süre içinde getirtiyor. Her şeyin çaresi ilaç yanılgısı aşılmalıdır. Farmakolojik olmayan müdahaleleri öne çıkartan, toplumun kendini sağaltma gücünü aktive eden perspektifin oturtulması konusunda çaba harcanmalıdır.
Çevre sağlığı ile ilgili ciddi tehditler var. En büyük sorun kullanma suyunun ve tuvaletin olmaması. Yine çöplerin toplanması ve bertaraf edilmesi konusunda duyarlılık zayıf. Kadın ve çocuklar için tuvalet ihtiyacı özgün bir şekilde giderilmesine yönelik herhangi bir adım atılmıyor. Aynı şeyi yaşlılar ve engelliler için de geçerli. Hijyen ürünlerinde ciddi eksiklik var. Tanker suyunun sağlanması kişisel ve toplumsal hijyeni de güçlendirecektir. Duş alma olanağı çok sınırlı. Depremzedelerin büyük kısmı henüz duş alabilmiş değil, gönüllüler için de bu durum geçerli. Yeni yeni duş bulunan konteyner ve depremden etkilenmeyen köy ve mahallelerde bu ihtiyaç giderilmeye çalışılıyor. Vatandaşın ya da yetkililerin hasarsız ya da az hasarlı olarak betimlediği binalarda bu ihtiyaç için kullanılmaya başlandı.
'BARINMA KOŞULLARI ÇOK KÖTÜ'
Barınma koşulları çok kötü. Hala çadırı olmayan çok sayıda depremzede var. Hem kalabalık hem düzensiz hem de özensiz. Geçici bir konaklama algısı baskın. Barınma ortamı bireysel ve kolektif sahiplenmesinde ciddi sorun var. Fiziksel olarak ısınma ciddi sorun. Sobanın yakacağın ya da elektriğin olmaması ısınmayı olumsuz etkiliyor. Birçok çadırının altında palet, mat gibi soğuğu kesecek malzemeler bulunmuyor. Bebek ve çocukları dikkate alan düzenlemeler ve malzemeler yok (beşik, çocuk yatağı vb. olabilir). Toplumsallığı güçlendirecek ortamlar yaratılmamış durumda. Mevcut çadırkentler büyük oranda toplama kamplarını andırıyor. AFAD tarafından yönetici atanması toplumun kendi kendini yönetmesinin önünde engel olarak duruyor.
Barınma ve hijyene yönelik çabalarımızın en büyük sağlık müdahalesi olduğu bilince çıkartılmalıdır. Yine bu müdahalelerin tüm depremzedelerle birlikte yapılmasının en büyük psikososyal destek olduğu unutulmamalıdır. Barınma ortamı ve çevrenin düzenlenmesinde yeni yaşam inşasına yönelik perspektifler mutlaka dikkate alınmalıdır. Doğaldan uzaklaşmayı, asimilasyonu getirecek hızlı çözümler konusunda daha dikkatli olunmalıdır. Mekânın belirleme gücünün yüksek olduğu gerçeği ile hareket edilmelidir. Kadın özgürlükçü perspektifin hassasiyetlerinin çalışmalar için en büyük yol gösterici olduğunun altı çizilmelidir.
Arama ve kurtarma çalışmalarının erken durdurulmasını takiben enkaz kaldırma hız kazandı. Kontrolsüz hafriyat çalışmaları başladı. Molozlar içinde cenaze kontrolü dahi yapılmadan dere yataklarına gelişigüzel bırakılıyor. Bina enkazlarında asbest ve çok sayıda tehlikeli atıklar bulunuyor. Bu atıkların tüm canlılar için ciddi sorunlara yol açacağı biliniyor. Bu nedenle bina enkazlarının tehlikeli atık olarak kabul edilerek bertaraf edilmesi gerekiyor. Buna rağmen pratikte gelişigüzel dere yataklarına bırakılması-depolanması ciddi halk sağlığı ekolojik sorun olarak gündemde yer alıyor. Bu özensizlik yanında enkaz kaldırmanın ve hızlı hasar tespitinin birçok şeyin saklanmasına ve kent suçlarının üstü örtülmesine de yol açacaktır.
GIDA VE GİYİNME
Gıda konusunda ciddi destek var. Bununla birlikte kültürel özelliklere dikkat edilmemiş durumda. Vejeteryan ve vegan kişileri de gören bir tarz henüz yaşama geçirilmiş değil. Meyve ve sebze neredeyse yok gibi. Bu durum ciddi vitamin eksikliklerine yol açmakta. Gelen yardımlarda mamalar dikkati çekiyor. Annenin beslenmesinin güçlendirilmesi ve küçük çocukların doğal beslenmesi dikkate alınmamış durumda. Geçmiş deneyimlerden elde edilen tahin-pekmez sağlanması mutlaka gündeme getirilmelidir.
Giyinme önemli sorun olarak devam ediyor. Hijyen olanaklarının olmaması nedeniyle sık iç çamaşır değiştirme önem kazanıyor. Özellikle kadın ve yaşlılara yönelik iç çamaşırlarda yetersizlik yanında kültürel sorunlarda var. Örneğin tuman ve içlik kullanımı, yarım atlet kullanımı, büyük beden, şalvar tercihi gibi. Yine iç çamaşırların daha çok sentetik olması, penye olmaması da pişik ve mantar gibi sağlık sorunlarını tetiklemektedir.
Barınma, toplumsal ve bireysel hijyen koşulları, tuvalet ve duş, ısınma, su, elektrik ve yakacak, beslenme vb. koşullardaki olumsuzluklar salgın hastalıklar için tehdit niteliği taşımaktadır. İshallerden, dizanteri, tifo ve koleya kadar evrilme potansiyeli olan gastroenteritler; ÜSYE’den zatürreye kadar geniş spektrumdaki ASYE; idrar yolu enfeksiyonları ve genital enfeksiyonlar; uyuz ve bit; koşullar böyle devam ettiğinde bizi bekleyen tüberküloz ve birinci basamak sağlık hizmetlerindeki yetersizliklere, özellikle aşılamaların gecikmesi ile olası Kızamık ve Çocuk felci tehdidi önümüzde duruyor. Kontrolden çıkan kronik hastalıklara sahip kişileri de basit enfeksiyon hastalıkları ile kaybetme riskine sahibiz.
Enkazdan eşyalarını kurtarma telaşında depremzedeler tamamen yalnız ve ciddi ekonomik külfet ile karşı karşıya. Transfer aracı bulamama, karaborsaya düşen yüksek fiyatlar, taşımada profesyonel destek olmaması, kişisel koruyucu donanıma sahip olmama vb. çok sayıda sorun. Eşyaların nereye taşınacağı da sorun. Gelecek belirsizliği bunu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Kolektif bir destek ve geçici eşya deposu süreci rahatlatabilir.
GÖÇ DURUMU
Göç dikkati çekiyor. Bu göçün ‘’zorunlu göç’’, ‘’zorla yerinden edilme’’ olduğunun altı çizilmelidir. Aslında bilimsel olarak öngörülen bir deprem için önlemlerin alınmaması, buna yönelik hazırlıkların yapılmaması; sonra yaşanabilecek demografik hareketliliğin zorunlu olduğuna işaret etmektedir. Örneğin 1978'de meydana gelen Maraş katliamı esas olarak Pazarcık'ta yaşanmış ve o dönemde Aleviler göçe zorlanmıştır. Devlet o dönemde göçü teşvik etmek için Pazarcık'ta pasaporta başvuru ve alma koşullarını kolaylaştıracak yöntemler geliştirmiştir. Devlet tarafından yapılacak bu tür demografik değişiklik korkusu/endişesi halen Pazarcık halkının belleğinde canlılığını korumaktadır. Benzer süre. 1990’larda kirli savaş,
Suriye İç Savaşı sürecinde de yaşandığı akıllarda tutulmalıdır. Bu göçün kalıcı olması ve göç edenlerin köklerinden kopması en büyük tehdit olarak önümüzde duruyor. Depremzedeler için en yaşamsal olan bu istemin örgütlenebilmesi ve toplumsallığı öne çıkartacak yöntemlerle aşılması için çabalar yoğunlaştırılmalıdır.
AYRIMCILIK VE NEFRET DİLİ
Mültecilere de mutlaka ayrı başlık açılmalı. Deprem bölgesinde mültecilere yönelik ayrımcılık ve nefret dili artarak devam etti. Gerek yardımlar aşamasında gerekse çadırkentlere yerleştirme konusunda en son yer verilen hep mülteciler oldu. Sağlık hizmetlerine erişim konusunda da deprem öncesi sıkıntılar bu dönemde de devam etti. Mültecilerin hem bölgede yaşadıkları, hem de deprem illerini terk etmeleri halinde hiçbir devlet kurumuna başvuramıyor olmaları ciddi bir sorun, hava yolu şirketleri çıkış için ücretsiz bilet sağlarken mültecilerin uçak kullanımına izin verilmiyor, gittikleri şehirlerde bir yakınları akrabaları yoksa (ki genelde yok) kalacak yer, yardım konusunda tüm kapılar kapalı… Deprem bölgesinde çok sık karşılaşılmayan yağmacılık olaylarının mültecilere atfedilmesi, damgalama ve asker-polis-bekçi-paramiliter güçlerin şiddeti ile sık sık karşılaşma yönlü güvenlik tehditleri mültecilerde dikkati çeken sorunlar olmuştur.
Belediyelerin-yerel yönetimlerin çalışmaları da deprem sonrası öne çıkmıştır. Bu bağlamda
Büyükşehir belediyelerinin (İstanbul, Kocaeli, Mersin gibi) ve küçük il ya da ilçe belediyelerinin (Silopi gibi) yürüttüğü çalışmaların oldukça yararlı olduğu görülmüştür. Bununla birlikte AFAD’ın belediyelerin çalışmalarını bile tıkadığı, yapılacak birçok çalışmanın yapılmamasına ya da gecikmesine yol açtığının da altı çizilmelidir. Tek adam rejiminin belediyeleri dahi görmeyen merkezci anlayışının çalışmaları aksatması -engellemesi görülmelidir. Yine deprem bölgesine en yakın iller olan Kurdistan belediyelerinin kayyum yönetimi ile felç edildiği, Van Depremi deneyiminde gördüğümüz başarılı çalışmaların neredeyse hiçbirinin yaşama geçirilemediği de not edilmelidir. Yerelin ve yerel yönetimlerinin gücünün aktive edilmesinin arama ve kurtarmadan gündelik yaşam için temel gereksinimlerin sağlanmasındaki kritik rolü Maraş Depremleri sürecinde gerçekleşmemiş olması, olumsuz deneyim olsa dahi yol gösterici olmuştur.
Sosyal hizmet çalışmalarında profesyonel tutumumuz bizi engelliyor. Özellikle psikososyal desteğin terapiye indirgenmesi, bu nedenle birinci ayı bekleme ve sadece psikologlarla sürdürülme zihniyeti toplumla bu yönlü buluşmaların önünde engeldir. Koruyuculuk, psikososyal ilk yardım ve destek, psikoloji yanında sosyal bileşen vb. dikkate alındığında bu yönlü çalışmalar ilk günden beri varlığını sürdürmektedir. Toplumla buluşma, sahici temasın en büyük psikososyal destek olduğunun altı çizilmelidir. Çarpıtılmış sağlık algısında yürütülen tartışmaların sosyal hizmet alanında da yinelenmesi zorunludur.
'EKOLOJİ BAŞLIĞI ÇOK YÖNLÜ ELE ALINMALI'
Afet döneminde ekoloji başlığının çok yönlü ele alınması yararlı olacaktır. İnsan merkezli yaklaşım afetlerde de karşımıza çıkmıştır. Çevre sağlığı, işçi sağlığı ve hayvancılık öne çıkmıştır. Oysa deprem birçok canlı ve cansız varlığın yok olmasına yol açmıştır. Hayvancılık kaynaklı on binlerce-yüz binlerce çiftlik hayvanının telef olması yanında sokak hayvanlarının da depremden ciddi zarar görmüştür. Dikkatli bir gözlemler yöreye özgü bitki örtüsü yabanıl hayvan yani faunanın da zarar gördüğü kolayca not edilebilir, edilmelidir. Tarihsel, kültürel ve doğal varlıklar da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
ASİMİLASYON POLİTİKASI
Kentin yeniden inşasının yeni bir asimilasyon politikası olarak karşımıza çıkacağı kesin. Bunu gören bir kentin, yaşamın, sağlığın vb. esenlendirilmesi çalışmalarını gündeme alınmalıdır.
Afet yönetimi, koordinasyonlar, yardım çalışmaları hem devlet hem de bizim yapılarımızda erkek egemen… Bu yönlü eleştiriler gündemleştirilerek, kadın perspektifi öne çıkarılmaya çalışıldı. Bu çabalar yaygınlaştırılmalıdır.
HDK Sağlık Meclisi olarak öne çıkarttığımız kolektif müdahaleler şunlar:
⦁ Toplumun kendi çöpünü kendi toplaması. Toplama işleminde ayrıştırmanın tercih edilmesi. Organik atıkların önemli bir kısmının hayvanlara yem olarak verilmesi.
⦁ Kolektif tuvalet temizliği. Tuvaletlerin temiz tutulması yönlü bilgi paylaşımı ve hijyen malzemesi sağlanması.
⦁ Mekânın sağlıklı hale getirilmesi (günlük mekân temizliği, dağınıklığın giderilmesi)
⦁ Sağlıkta bilgi paylaşımı (saha çalışmasında ortaya çıkan gereksinime göre)
⦁ Koruyucu psikososyal destek anlayışının yaygınlaştırılması
⦁ Spesifik İhtiyaç listelerinin belirlenmesi
⦁ Çalışma tarzının her geçen gün olgunlaştırılması
⦁ Sağlık çalışmalarında koordinasyon sağlanması
⦁ Saha çalışmalarının öne çıkartılması • Kadın Sağlık Birimi çadırlarının kurulması ….
HDK Sağlık Meclisi olarak deprem döneminde yaptığımız tüm çalışmaların biriktirdiklerimizi içeren bir tarzda yürütülmesine çaba gösterdik. Bu çalışmaları Kadın Sağlık Hareketi olarak yaşamsallaştırdığımız bilinciyle hareket etmeye çalıştık. Bu bağlamda öne çıkarmaya çalıştığımız yöntemlerimiz ise şunlar oldu.
⦁ Tüm çalışmaların sağlık çalışması gerçeği ile hareket etmeye çalıştık.
⦁ Herkesin sağlıkçı olduğu perpsektifimizin toplumsallaşması için çaba harcadık.
⦁ Kadın özgürlükçü müdahalelere dikkat çekmeye çalıştık.
⦁ Kolektif kararlar alma ve uygulamaları hayata geçirmeye çalıştık.
⦁ Mekana yönelik yeni yaşamı gören müdahalelerimiz oldu.
⦁ Diğer Sağlık bileşenleri ile koordineli çalışmayı öne çıkarmaya çalıştık.
⦁ Günün aciliyetlerine hapsolmamaya çalıştık.
⦁ Sağlık öğrencilerinin ve genç sağlıkçıların ciddi motivasyonu çalışmaların yaygınlaşmasını sağladı.
⦁ Toplumsal sağlığı öne çıkarma konusunda yoğun bir çaba harcadık.
⦁ Dayanışmanın ötesinde karşı hegemonyayı, yeni yaşamı kuracak örgütlü toplumu gündemleştirmeye çalıştık.
⦁ Amatörleşme zihniyetimizi yeniden harekete geçirebilmek için çabamız oldu.
⦁ Bu çalışmaların aynı zamanda bir okul olduğu bilgisi ile hareket etmemiz gelecek süreçlerin karşılama olanaklarını sağlayacaktır.
⦁ Toplumdan öğrenme ve birlikte eyleme çabamız bizim için ön açıcı olmaktadır.
⦁ Tıbbileşmenin, profesyonelliğin önüne geçebilme çabamızı deprem alanlarında da sürdürmeye çabalıyoruz.
⦁ Günü değerlendiren toplantılar yapmamız ve raporlar yazmamız aktarımların sağlıklı olmasını sağlamaktadır.
⦁ Kentin yeniden inşasını gündeme getirmek çabalarımızı sürdürüyoruz.
⦁ Sağlık meclisinin kendini örgütlemesini güçlendirmesi sağlık toplumsallaşması için yeni olanakları ortaya çıkarmaktadır.
⦁ Önümüzdeki çalışmaları depremi gören bir yerden yeniden düzenleyebilmek için tartışmalarımızı sürdürmekteyiz.
⦁ Toplumun sorunları saptama ve çözüm üretme konusunda özgücünü öne çıkarmaya çabalıyoruz.
⦁ Sağlığı toplumsal mücadelenin parçası haline getirme konusunda ısrarımızı sürdürüyoruz.
⦁ Akran eğitimi, topluma dayalı eğitimi pratiği geliştirmeye çalışıyoruz.
⦁ Sağlık hizmetlerindeki iktidarlaşma-hiyerarşiyi gündemleştirmeyi sürdürüyoruz.
⦁ Afet pratiğinin eril karakterinin deşifre edilmesini sağlıyoruz…
NELER YAPILACAK?
Deprem sürecinin uzun süreceği uzun olacağı bilincimiz ve sonrasındaki inşa perspektifimiz doğrultusunda yapacağımız işler bulunmaktadır:
1 Depremin ilk anından itibaren alanda bulunarak ilk müdahale sürecinde bulunan HDK Sağlık Meclisi aktivistleri ile ortak bir değerlendirme ve yeni planlamalara ihtiyaç bulunmaktadır.
2 Alanda bulunan tüm sağlık muhalefeti bileşenleri ile benzer içerikte dönem dönem ortak buluşmalar yapılmalıdır.
3 Deprem bölgesinden zorunlu göçün yaşandığı illere (Mersin, Adana, Urfa, Batman, İzmir,
İstanbul, Ankara gibi) yönelik özgün çalışmaların başlatılması
4- Deprem öncesi başlatmış olduğumuz ekolojik sağlık tartışma ve faaliyetleri depremin güncelliğini görerek daha yaygın yürütülmelidir.
5- Kent rantı ile işgal edilen tarım alanlarında yaşanan yıkımlar göz önünde bulundurularak tarım alanlarının korunması ve tarıma dayalı yeni yaşam inşasına yönelik çalışmalar yürütülmelidir.
6- Yeninin inşasında HDK ve perspektifi önemli bir çerçeve sunmaktadır. Bundan dolayı HDK tariflediği forumlar yaşamı yeniden örgütlendirilmesi gerekmektedir.
7- Geniş bir coğrafyaya yayılmış ancak yaşanmayan ve ertelenen bir yas süreci bulunmaktadır. Ortak yas süreci için çalışmalar programlanmalıdır. Aynı zamanda dayanışmayı sürekliliğinin sağlanması gerekir.
8- Kobanê sürecinde örülen enternasyonal dayanışmanın olanaklarını geliştirmeliyiz."