HDP Eğitim Politikaları Komisyonu Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, partinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
23 EĞİTİM KURUMU TAMAMEN YIKILDI
Toplantıda konuşan Koçyiğit, şunları söyledi:
“Meydana gelen depremler çok büyük yıkıma ve can kayıplarına yol açtı. Biz de HDP Eğitim Komisyonu olarak hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Bu büyük felakette şu anda AFAD’ın resmi rakamlarına göre 45 bine yakın insan hayatını kaybetti. Oysa ki biz gerçeğin bunun çok çok üzerinde olduğunu biliyoruz. Yüz binden fazla insanın hayatını kaybettiği, neredeyse yüz bin insanın yaralandığı bir sürecin içerisindeyiz. Bu süreç içerisinde tabii her bakanlığın ve her alanın kendine yönelik değerlendirmeleri oldu. Milli Eğitim Bakanlığı da bazı açıklamalar yaptı. Deprem bölgesindeki 10 ilde yer alan 20 bin 688 eğitim kurumu binasının 23’ünün tamamen yıkıldığını, 83 binanın ise ağır hasarlı olduğunu ifade etti. Çarpıcı olan bu yıkılan binalardan örneğin Malatya’nın Akçadağ ilçesi Ören beldesindeki okulun 2020 yılında güçlendirilerek depreme dayanıklı hale getirildiği ifade edildi. Oysa bu okul da yıkıldı. Bu da nasıl bir kamu yönetimi olduğunu, nasıl bir güçlendirme faaliyeti yapıldığını göstermesi açısından çarpıcı.
3,5 MİLYON ÖĞRENCİNİN EĞİTİM HAKKI GASP EDİLDİ
Yine depremden etkilenen 10 ilde 3,5 milyon öğrencinin olduğunu ve 200 bin öğretmenin görev yaptığını biliyoruz. Yani 3,5 milyon öğrencinin eğitim hakkı, 200 bin öğretmenin de çalışma hakkı burada gasp edildi. Bunun altını çizmekte fayda var. İktidar, tıpkı seferberlik ilan edeceğine OHAL ilan ettiği gibi, öğrencilerin yüz yüze eğitim yaparak daha hızlı şekilde sosyal yaşama adapte olmasına ve travmalarını atlatmasına katkı sunacağına, hızlı bir şekilde karar aldı. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı açıklamada “KYK yurtlarına depremzedeleri yerleştireceğiz, çünkü yaz tatiline kadar eğitime ara veriyoruz” dedi. Bütün okul yurtlarındaki öğrencilerin eşyaları hızlıca siyah çöp poşetlerine konularak kapı önüne konuldu. Öğrenciler gece yarısı yersiz yurtsuz bırakıldılar.
YURTLARA DEĞİL, OTELLERE YERLEŞTİRİN
Peki, bu KYK yurtları gerçekten depremzedelerin barınmaları için uygun mekanlar mıdır? Kesinlikle değildir. Ne ailelerin ne de depremzedelerin çocuklarının ve hastaların kalabileceği uygun mekanlar olmadığını ifade etmek gerekiyor. Buna karşı çıkan, buna itiraz eden öğrencilerin ve çevrelerin de hızlıca tehdit edildiğini görüyoruz. İstanbul Kadıköy’de KYK yurtlarının boşaltılmasına tepki gösteren 30’a yakın kişi darp edildi. Bu sürecin içerisinde şöyle bir sayı vermek istiyorum. KYK yurtlarının sayı olarak üniversite öğrencilerine bile yetmediği, öğrencilerin barınamıyoruz diye kampanya yaptığı bir coğrafyada -ki en son açıklamada 800 bin kapasiteli KYK yurdu vardı- bunları depremzedelere açan akıl şunu hiç düşünmedi. Sadece Turizm Bakanının oteline 2,5 milyar TL teşvik veren bir hükümetten bahsediyoruz. Ülke genelindeki otellerin kapasitesi de 2 milyon. Yani bu öğrencileri mağdur etmek yerine, eğitim ve öğretim sürecine ara vermek yerine insanlar otellere yerleştirilebilirdi. Ama bu tercih edilmedi.
MEVCUT EĞİTİM SİSTEMİ DE YOK EDİLİYOR
Sadece 50 bin depremzede şu anda okullarda misafir ediliyor. Saray’ın bir günlük harcaması 11 milyon lira iken, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 28 bin liraya dayanmışken, depremzedeler için açıklanan yardım her hane başına taşınmak için 15 bin TL, 2 bin TL kiracılar için ve 5 bin lira da ev sahiplerine kira desteği. Bu rakamların ne kadar komik olduğunu hiper enflasyonun olduğu bu ülkede ifade etmek gerekiyor. Yine Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, 17 Şubat’ta bir açıklama yaparak Nisan ayında hibrit eğitim modeli seçeneğinin değerlendirileceğini söyledi. AKP var olan eğitim sistemini yok etmek için her gün yeni bir uygulamayı hayata geçiriyor. Bu hibrit eğitim dedikleri model de bunlardan birisi.
YÖK BAKANI REKTÖRLERİ TEHDİT EDİYOR
12 Eylül zihniyetinin bir ürünü olan YÖK’ün şu anda ne yapmak istediğini çok iyi biliyoruz. Örneğin okulları kapatarak ve bütün Türkiye’deki yüksek eğitimde online eğitime geçere, öğrencilerin depreme yönelik tepkilerini ve enkaz altında bırakılan 100 binlerce canın hesabının sorulmasını istemediklerini, suskun bir Türkiye, muhalefetsiz bir Türkiye yaratmak istediklerini biliyoruz. Yine bunun en çarpıcı örneğini eski MEB Bakanı ve AKP’li Hüseyin Çelik kamuoyuna açık olarak Erdoğan'a yazdığı mektupta dile getiriyor. “Birçok rektörle görüştüm, YÖK Başkanın kendilerini tehdit ederek yüz yüze eğitim konusunda görüş belirtmemelerini söylediğini söylediler” diyor. Yani rektörleri tehdit eden YÖK Başkanı var, bütün Türkiye halklarını tehdit eden Cumhurbaşkanı var, depremzedelere bağıran iktidarın küçük ortağı var. Yani her yerden bu ülkedeki halklara, bu ülkedeki depremzedelere, hak arayanlara parmak sallayan bir faşizm var. Bunun özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Belediyelerimize kayyım atayanlar tabii ki deprem yörelerindeki dayanışma noktalarımıza da kayyım atadılar. Üniversitelere de kayyım atadılar. Bugün en büyük kayyımın YÖK Başkanı olduğunun da özel olarak altını çizmek istiyorum.
ELEKTRİKSİZ ONLİNE EĞİTİM
12 Eylül zihniyetinin bile gerisine giden, 12 Eylül’deki işlevselliğini bile daha da derinleştiren bir YÖK ve YÖK Başkanıyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek gerekiyor. Uzaktan eğitim kararı pandemi sürecinde ne yarattı? Liyakatsiz öğrencilerin yetişmesine ve onların meslek hayatına atılmasına yol açtı. O süreçte de kötü bir tercih olduğunu gördük. Birçok kişi okula erişemedi, birçok insan internete erişemedi. Bugün de online eğitim deniliyor. Çadırın bile olmadığı deprem bölgelerinde öğrenciler nasıl online eğitime ulaşacaklar? Günlerce elektriğin ve suyun olmadığı, en temel ihtiyaçların karşılanmadığı kentlerde öğrencilere online eğitim yapın demek aslında insanlarla, öğrencilerle dalga geçmektir.
TAYİN HAKKI
Diğer bir mesele deprem sürecini yaşamış ve çok büyük bir travmaya maruz kalmış eğitim emekçilerinin psikolojik ve duygusal olarak yaşadığı sorunlardır. Bu sorunları da görmezden gelen, bu sorunlara da duyarsız kalan bir iktidar olduğunu görüyoruz. Çünkü sadece ailesini kaybetmiş, sağlık sorunu yaşayan eğitim emekçilerine tayin hakkı tanınıyor. Evleri yıkılan, çadırda yaşamak zorunda kalan eğitim emekçilerinin bölgede kalma zorunluluğu devam ediyor. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Bu insanların eğitim sürecine katkıları çok sınırlı olur. Bu insanları da depremzede olarak değerlendirdiğimizde, hızlı bir şekilde tayinlerinin yapılması ve bölgeye gönüllü eğitimcilerin gönderilmesi gerekiyor. Ataması yapılmayan öğretmenlerin de hızlıca atamasının yapılarak, bölgedeki eğitim ve öğretim sürecinin hızlıca başlaması en önemli başlıklardan birisidir. Üniversitelerde ikinci öğretim öğrencilerinin yaşadığı sorunlar var. Bu öğrenciler harç parası ödemek istemiyorlar. Bu öğrenciler harç parası ödememek için bir kampanya başlattı ve biz de HDP olarak kampanyayı destekliyoruz.
KONTEYNER OKULLARA GEÇİLMELİ
Bu deprem sürecinde neler yapılmalı? Deprem bölgesindeki her yerleşim yerinde eğitim yapılabilecek, öğrencilerin kolayca erişebileceği güvenli mekanlar hazırlanmalıdır. Öğrenci nakillerinde depremzede öğrencilerin yararı gözetilmelidir. Depremin yaşandığı kentlerde öğrenciler sağlam mekanlara ve çok hızlı bir şekilde konteyner okullara yerleştirilerek eşitlikçi ve adil bir eğitim öğretim süreci izlenmelidir. Burada sağlam okul diyoruz ama birçok öğrencinin ve eğitimcinin artçılar devam ederken binalara girmek istemediği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla hızlı bir şekilde konteyner okullara geçilmesi gerektiğinin altını çizmekte fayda var. Deprem bölgesindeki tüm üniversite öğrencilerinin geçici olarak güvenli bölgelerdeki üniversitelere alınmasının koşulları yaratılmalıdır. Depremin yaşanmadığı illerdeki eğitim emekçilerinin, gönüllülük esasına göre bölgede görevlendirilmeleri hızlıca sağlanmalıdır.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER
Günlerce enkaz altında kalmış ya da yakınlarını enkaz altında kaybetmiş eğitim emekçilerinin bu bölgelerde çalışmaya zorlanması ne insani ne hukuki ne de vicdanidir. Ataması yapılmayan 700 bine yakın eğitim fakültesi mezunu öğretmen hızla göreve çağrılmalı ve atamaları yapılmalıdır. Öğrencilerin psikolojik ve ruhsal iyileşmeleri, sosyalleşmeleri, akranları ve akademik çevreler ile buluşmaları hayati önemdedir. Bunun için de fiziksel olarak bir araya gelmeleri ve etkileşimde bulunmaları için hızlı bir şekilde yüz yüze eğitime geçilmelidir. Ne online eğitim ne hibrit eğitim; yüz yüze eğitim temeldir.
ÇADIR YOK, SINAV DAYATILIYOR
Alandaki emek meslek örgütlerinin çok acil talepleri var. Deprem bölgesindeki yurttaşlar hangi toplumsal sınıf, cinsel yönelim ve kimlikten, etnik aidiyet ve inançtan, siyasi görüşten olursa olsun ayrım gözetilmeksizin her türlü sosyal politika, yardım ve destekten yararlanmalıdır. Her yerde insan yaşamından ve toplumdan yana, doğadan yana sosyal ekonomik politikalar yaşama geçirilmelidir. Eğitim bir bütündür. Ne sosyal parametrelerden ne ekonomik parametrelerden ne çevresel etkenlerden ayrı düşünülemez. Bu anlamıyla siz bir öğrenciye güvenli bir barınma imkanı sağlayamazsanız onun eğitim hakkını da sağlayamazsınız, eğitime erişimini de sağlayamazsınız. Yine deprem illerinden diğer kentlere nakil aldıran öğrencilerin mutlaka okullara erişimi sağlanmalıdır. Bu çocukların psikososyal destek almaları için ayrıca çalışma yürütülmelidir. Okul ortamları çocukları destekleyici, yaraları onarıcı ve iyileştirici uğraşları zenginleştiren demokratik bir ikilime kavuşturtulmalıdır. Yıl sonu geliyor ve hem üniversiteye geçiş hem de liseye geçiş sınavları yapılacak. Deprem bölgesindeki öğrencilerin bu sınavlara tabi tutulması kabul edilemez. Hızlı bir düzenleme yapılması ve öğrencilerin ya muaf tutulması da ya da geçiş sağlanması gerekiyor. Çadıra bile erişemeyen insanların diğer öğrencilerle aynı sınavlara tabi tutulması insan hakları ve eşitlik ilkesi bakımından doğru değildir.
KORKUNUZ NEDİR?
Bu kadar kıyamet koparan AKP, online eğitime geçti ve yüz yüze eğitimi kapattı. Ankara’dan bir örnek vermek istiyorum. Ankara’daki 37 KYK yurdundan sadece 2 tanesi depremzedelere açıldı. Biri Gölbaşı'ndaki yurt, yaraları tedavi edilen depremzedeler tedavi ediliyor. Diğer ise Çubuk’taki. Burada ise depremzedeler misafir ediliyor. Diğer 35 yurtta kimse yok. Gerekçe talep olmaması. Demek ki insanlar KYK yurtlarında kalmak istemiyor. Bu gerçeklik ortada iken neden yüz yüze eğitime geçmiyor, online eğitimde ısrar ediyorsunuz? Korkunuz nedir? Öğrencilerin eğitim hakkını gasp gederek, stattaki taraftarın maç hakkını gasp ederek, muhalefetin itiraz hakkını gasp ederek, depremzedenin çadır ve gıda hakkını gasp ederek nereye ulaşacağınızı bir kez daha sormak istiyoruz.
Eğitim savaş koşullarında bile devam ederken -ki bunun en iyi örneği Filistin’dir- ilk afette okulları kapatmanın zihinsel kodlarını çok iyi ifade ettiğini düşünüyoruz. Kindar ve dindar bir nesil yaratmanın yolu eğitimden geçmiyor. Üniversitelerin kapısına kilit vuran, en iyi üniversitelere kayyım atayan bir rejim ile karşı karşıyayız. Biz bu faşizme ne öğrenciler ne eğitim emekçileri ne de siyasetçiler olarak razı olamayız. Bütün öğrenciler yüz yüze eğitime geçene kadar dayanışma içinde ve mücadelede olacağımızı ifade etmek istiyorum.”