Kalkan: Önder Apo'nun çabaları Türkiye'nin kurtuluşu için son şanstır

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, "Özellikle AKP'nin ne söyleminde ne pratiğinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Önder Apo'nun çabaları Türkiye'nin kurtuluşu için son şanstır. Önder Apo'nun yürüteceği sürecin her zaman arkasındayız" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV'nin sorularını yanıtladı.

Kalkan, Önder Apo ile yapılan görüşmelere dikkat çekerek, her zaman Önder Apo'nun yürüteceği sürecin arkasında olacaklarını ancak iktidarın söylem ve pratikte bir adım atmadığını kaydetti.

Kalkan, Kürtlerin nitelik ve nicelik olarak güçlü bir toplum olduğunu, saldırılarak bitirilemeyeceğini belirtti, "Demokratikleşirsen, farklılıkları görürsen, Kürt’ün de Türkler gibi bir halk olduğunu, demokratik hakları olduğunu, özgürce yaşaması gerektiğini kabul edersen Kürt sorununu bir saniyede çözersin. (...) Önder Apo'nun bu çabaları Türkiye'nin kurtuluşu için son şanstır" dedi.

Kalkan, "Çözüm oluyor, masa başında anlaşmalar yapılacak, imzalar atılacak, her şey çözülecek diye kimse beklemesin. Mücadele bitiyor biçiminde kimse anlamasın. Öyle bir şey yok. Daha karmaşık, çok daha yoğun mücadele süreci içerisine giriliyor. Bu bakımdan da daha çok örgütlülük lazım. Daha fazla birlik gerekli, daha çok mücadele gerekli" diye belirtti.

'ÖNDER APO'NUN YÜRÜTECEĞİ SÜRECİN ARKASINDAYIZ AMA İKTİDARDAN PRATİK BİR ADIM YOK'

Duran Kalkan'ın değerlendirmeleri şöyle:

"Öncelikle tarihin en anlamlı direnişini yürüten Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Evet, Önder Apo ile iki görüşme oldu geçen yıl sonunda. 23 Ekim'de birinci görüşme, yıl sonuna doğru, 28 Aralık'ta da ikinci görüşme oldu. İkinci görüşmede ilk görüşmedeki mesajını daha kapsamlı olarak Önder Apo kamuoyuna görüşen heyet aracılığıyla duyurdu. Birincisinde görüşen yeğeniydi, bir aile görüşü olarak değerlendirildi. Fakat ikincisinde DEM Parti heyeti görüştü.

Kamuoyuna açıklamalar yapıldı Önder Apo'nun mesajları olarak. Daha sonra heyetin çalışmaları oldu. Mecliste bulunan partilerin genel merkezleriyle görüştüler. Bazı şahıslarla görüşmeler yaptılar. Sonuçta açıklama yaptılar bunlara dair, görüşmelerine ait. Yine Önder Apo ile yapılan görüşmenin içeriğine dair de kısmi bilgilendirmeler yaptılar basın üzerinden.

Biz bunları dikkatle takip ettik, ediyoruz. Anlamaya çalışıyoruz Önder Apo'nun mesajlarını. Yine aynı zamanda DEM Parti heyetinin çalışmalarının sonuçlarını. Bunun ötesinde herhangi bir bilgimiz yok. Cuma arkadaş da açıkladı. Bize gelmiş herhangi bir çağrı, mesaj, talep söz konusu değil resmi olarak şu ana kadar. Dolayısıyla tartışmaların içeriğini bilmiyoruz. Ayrıca bizden istenmiş herhangi bir şey söz konusu değil.

Sadece biz de kamuoyu gibi, herkes gibi basın üzerinden yapılan açıklamalara bakarak durumu anlamaya, Önder Apo'nun mesajlarından dersler çıkartmaya çalışıyoruz. Durum bu. Birçok şey söyleniyor. Fakat pratikte farklı bir durum yok. Bir tartışma oldu. Bu oldukça önemli, anlamlıydı. Yönetimimiz açıklamalar yaptı buna dair. Biz bu tartışmalara değer biçtik, önem verdik. Dikkatle takip de ediyoruz. Üzerimize düşeni yapacağımızı kamuoyuna deklare de ettik. Zaten baş müzakerecimiz Önder Apo'dur. Önder Apo'nun yürüteceği sürecin her zaman arkasında olduk.

Bundan sonra da arkasında olacağız. Kararlarını uygulayacağız. Bunu ifade ettik. Ama bunun ötesinde pratik bir şey göremiyoruz. İktidar çevrelerinin, özellikle AKP'nin ne söyleminde ne pratiğinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Bazı basın çevreleri zehir kusuyor. Kendilerine göre basitliklerini sergiliyorlar. Sözde hakaret ediyorlar. Ama aslında kendi basit küfürbaz durumlarını ortaya koyuyorlar. Bu iktidardan kaynaklıdır. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidar çevrelerinin, AKP çevrelerinin sözleri, açıklamaları basını yönlendiriyor. Yoksa basın onlardan bağımsız değil.

Elbette başka partiler de var tahrik eden. Diğer yandan pratikleri de sürüyor. Herhangi bir değişiklik olmadı pratik uygulamalarda. Halka dönük saldırılar var, tutuklamalar var, kayyum uygulamaları var. Zam yapıyorlar, baskı sömürü de sürüyor. İmralı'da da herhangi bir değişiklik bize yansımadı Önder Apo'nun durumuna ilişkin. Evet, görüşmeler oldu. Bunlar Küresel Özgürlük Hamlesi temelinde yürütülen mücadelenin sonucu oldu.

Bunu önce ifade ettik, değerlendirdik biz. Bir başarıydı bu. Yönetimimiz açıklama yaptı. Mutlak tecritte gedik açıldı diye. Ve bunun açılması, böyle bir gediğin açılmasının önemi üzerinde durdu. Bunlar doğru değerlendirmeler. Fakat onun ötesinde bir pratik yoktur. İktidar çevrelerinin Önder Apo'nun durumuna ilişkin, İmralı'daki durumun değişimine ilişkin yaptıkları herhangi bir değişiklik yansımadı kamuoyuna. Öyle bir bilgimiz yoktur.

'ÇAĞRI YAPANLAR, SORUMLU OLANLAR CİDDİLERSE PRATİK ADIM ATMALI'

Bu bakımdan bize göre elbette tecrit devam ediyor. İmralı sistemi olduğu gibi devam ediyor. Önder Apo'nun mevcut koşulları sürüyor. Koşullarında herhangi bir değişiklik olmadı. Dahası pratik bir çalışma da görmüyoruz buna ilişkin. Evet, tartışmalar oldu. DEM Parti Heyeti görüşmeler yaptı. Türkiye siyasi partileri açıklamalar yaptılar. Bunları da anlamlı, önemli görüyoruz tabii. Fakat bunlar bir tartışma. Tartışmalarda söylenen iyimserliğe denk bir pratik yok. Örneğin Meclis’in bir çalışma yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Herhangi bir yasal düzenlemeler oluyor mu belli değildir. Devlet Bahçeli çağrı yaptı. Birçok çevre bu çağrıya katıldı. Önder Apo'nun meclise gelmesi söylendi. DEM Parti grubunda konuşması söylendi. İyi de İmralı'dan nasıl çıkıp gelecek? Haydi gelsin. Kim engelliyor gelişini? Bu gelişi sağlamak için gelmesine dönüp çağrı yapanlar herhangi bir şeyde bulundular mı? Girişimde bulunuyorlar mı? Bir çabaları var mı? Pratikte bize yansımıyor. Görünen bir durum yoktur. Yani hiçbir şey değişmeden olduğu yerde Önder Apo'nun istedikleri her şeyi yapmasını istiyorlar ve bekliyorlar. Olacak iş gibi değil bu. Ciddilerse, gerçekten bir iyimserlik yayıldı heyetin çalışmaları sonucunda da, bunu biz oldukça önemli, anlamlı da gördük. Destek de veriyoruz. Yani hiç kimse demesin ki PKK şöyle diyor, böyle diyor, karşıdır. Öyle bir şey kesinlikle yok. Bütün olarak hareket ve halk süreci dikkatle takip ediyor. Fakat yani bu çağrıyı yapanlar, bir şey olmasını isteyenler onun gerektirdiği pratiği yapmıyorlar. Önder Apo dedi, koşulları oluşturulursa, imkânlar yaratılırsa, İmralı işkence tecrit sistemi değiştirilirse, özgür yaşam ve çalışma koşullarına ulaşırsa rol oynayabilir. Mevcut durumda ne yapabilecek? Nasıl açıklama yapacak? Hiçbir şey söyleyemez. Söyledikleri yayımlanamaz mevcut haliyle, kim yayımlasa suçtur. Tutuklanır, toplatıyorlar Önder Apo'nun savunmalarını bile. Kitaplarını değil, savunmalarını bile toplatıyorlar. Yasal olarak yapılmış şeyleri. Kim bunları yapabilir? O bakımdan herhangi bir girişim yoktur. Gözlenmiyor. Oysa ki pratik gerekli. Bu çağrıları yapanlar, iyimserlik yaratanlar ciddilerse, o zaman sözlerinin gerektirdiği pratik adımları da atsınlar. Önder Apo'nun DEM Parti'nin grubunda konuşması için uygun koşulları yaratsınlar. Siyaset yapmasının önünü açsınlar. Özgür yaşar ve çalışır koşulları kavuştursunlar. İmralı işkence ve tecrit sistemine artık son versinler. Hâlâ hem o sistem devam edecek hem de bunlar umut olarak yayılacak. Bunlar doğru hususlar değil bu bakımdan.

 Biz her şey olumsuz demiyoruz ama özellikle çağrı yapanları, bu işten sorumlu olanları gerçekten bir şey yapmak istiyorlar, durumu değiştirmek istiyorlarsa, söylediklerine inanıyorlarsa o halde onun gerektirdiği pratik adımları atmalılar.

'MÜCADELEDE EN KÜÇÜK ZAYIFLIK OLMAMALI'

Bunun dışındaki mücadeledir. Şimdiye kadar Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü için Küresel Özgürlük Hamlesi adıyla nasıl bir eylem geliştirdiyse, Kürt halkı ve dostları, Kürdistan'ın dört parçasında, dünyanın dört bir yanında bu hamle devam etmeli, mücadele sürmeli. En küçük bir zayıflık olmamalı. Mücadele ederek söz söyleyip de sözünün gereğini yerine getirmeyenlere adım attırılabilir.

Açıkça ortaya çıkıyor ki her şey mücadeleyle kazanılıyor. Her şeyi mücadele yaratıyor. O halde mücadele etmeliyiz, daha çok mücadele etmeliyiz, daha yaratıcı yöntemlerle mücadele etmeli ve sonuç almalıyız.

Evet, yarattığı sonuçlar itibarıyla Küresel Özgürlük Hamlesi elbette önemli sonuçlar vermiştir. Biz böyle olacağını söyledik. Gerçekten de kalıcı gelişmeler olacak özgürlük hamlesinin amaçları doğrultusunda, dedik. Şimdiden onun önü açılmış durumdadır. Ama gerçekleştirmek için daha çok mücadele, daha yaygın mücadele, daha etkili mücadele etmeliyiz. Ben bütün mücadele edenleri bir kere daha selamlıyorum. Daha etkili mücadeleye halkımızı ve dostlarımızı çağırıyorum.

10-15 yıl önce, 20 yıl önce hukuki süreç işlerken, Önder Apo savunmalar yaparken, savunmalarında bu durumları değerlendirdi. Şartlar koştu. Şöyle yapılırsa şu sonuçlar çıkar, şöyle olursa şu sonuçlar çıkardı, dedi. Şimdi Önder Apo'nun yazdıkları kahince sözler olarak bir bir gerçekleşiyor. Bir defa herkes bunu görmeli. Öyle İmralı deyip geçmemek lazım. O bazı basit insanların, düşkün basit sözlerinin hiçbir değeri yoktur. Ortada süreci doğru anlama, olabilecekleri öngörme bakımından dahiyane bir yaklaşım var. Bunu artık dünya alem kabul ediyor. Herkes kabul ediyor. Birkaç lümpen çıkmış, öyle böyle ortalığı bozmaya çalışıyor. Onun hiçbir anlamı yok. Diğer yandan nasıl oldu bu? İki yönlü var. Bir, biz mücadele ediyoruz. PKK Önder Apo öncülüğünde elli yılı aşkın süredir bu uğurda mücadele etti. Bu zihniyet ve politikayı, onun yol açtığı sistemi değiştirmek için. Neydi bu? Kürt düşmanı, faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetti. Kırk yılı aştı, 41. yılındadır özgürlük savaşı yürütüyoruz, kesintisiz bir biçimde. 10. yılını dolduruyor Çöktürme Eylem Planı temelinde AKP yönetiminin topyekûn faşist, soykırımcı özel savaş saldırıları.

'SAVAŞTI, SONUÇ ALAMADI, ŞİMDİ BAŞKA ÇARE ARIYOR'

Bunlara karşı biz de özgürlük için hareket ve halk olarak topyekûn direniş yürüttük. Gelinen noktada planı hazırlayıp uygulamaya koyanlar amaçlarına ulaşamadıkları gibi çöken durumuna kendileri geldiler. Çöktürme planı bu mücadeleyle böyle boşa çıkartıldı. Tersine bunu uygulayan AKP-MHP faşist iktidarı çöküş noktasına geldi. Ne yaptıysa, Türkiye'nin bütün imkânlarını pazarlayarak, her yerden destek alarak, NATO'dan, Çin'den, Rusya'dan, her yerden destek alarak, her türlü silahı kullanarak, hukuk ve ahlaka dair hiçbir kuralı dinlemeyerek, binlerce savaş suçu işleyerek yürüttüğü saldırılarda başarısız kaldı. Kahraman Kürt gerillası, Zap'da, Metîna'da, Avaşîn'de, Medya Savunma Alanlarında, Kürdistan'ın dört bir yanında fedai çizgisinde gerçekten de kahraman direnişte tarihin en büyük kahramanlık örneklerini verdi. Kürt kadınları, gençleri müthiş bir bilinç ve örgütlülükle gece gündüz demeden mücadele ettiler. Kürt halkı ve dostları, dört parça Kürdistan ve yurt dışında mücadele halinde oldu. Bu mücadele en son 10 Ekim 2023'ten itibaren Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü temelinde planlı bir eylem oldu. Sonuç, birinci yılını tamamlayıp ikinci yılına girerken mutlak tecridi kırma oldu. Çökmekte olduğunu gören güçler bundan kurtuluş çaresi aramaya yöneldiler. Bunun da başında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli geldi. Niye? Çünkü savaşı yürüten oydu. Gayet açık ve anlaşılır bir durumdur. Niye girişim Bahçeli'den geldi, diyorlardı. Ben o zaman dedim ya, kimden gelecekti? Rantçılardan gelecek değildi, kim savaşıyorsa ondan gelecekti. Savaştı, sonuç alamadı, çaresiz kaldı. Şimdi başka çare arıyor. Gayet normal bu. Dolayısıyla bir boyutu budur yani. Şu ortaya çıktı. Daha fazla bu saldırıları sürdürecek güçleri kalmadı. Amaçlarını başaracak durumda değiller.

Diğer yandan Ortadoğu'da 35 yıldır yaşanan 3. Dünya Savaşı'nın sonuçları bu. Bu savaş hep değerlendirme konusu oluyor. Körfez krizi ve savaşıyla başladığı, işte Sovyetler Birliği'nin çözülüşünün ardından ABD, yeni dünya düzeni stratejisi temelinde 20 yıla yakın Körfez'i ele geçirmek, Körfez etrafında denetimi sağlamak için saldırılar yürüttü. 10 yılı aşkın, 15 yıla yakın süredir de Doğu Akdeniz'de denetimi sağlamak için saldırılar yürütüyorlar. Savaş, küresel tekelci sermaye sistemiyle 1. Dünya Savaşı'nın ortaya çıkardığı bölgedeki ulus devlet statükoculuğu arasındaydı. İşte statükoculuğun merkezi olarak Irak'ta Baas iktidarının yıkılışıyla başladı bu. 7 Ekim 2023'te Gazze Savaşı oldu. Ondan sonra gelişmelerin nasıl olacağı az çok herkes tarafından görülürdü. Niye? Çünkü öncesinde bu saldırıları yürütenler amaçlarını ilan ettiler. Büyük Ortadoğu Projesi demişlerdi, birçok açıklamalar yapmışlardı ama içini doldurmamışlardı sözlerinin. Muğlak kalmıştı birçok şey. Fakat işte Hindistan'daki bir G20 zirvesinin ardından ilan edildi. Neydi bu? Hindistan'dan Yunanistan'a uzanan yeni enerji ve ticaret yolu projesi. G20 ardındandı. Önce Körfez çevresini denetime aldılar, Suudi Arabistan etrafında. Sonra da İsrail öncülüğünde Doğu Akdeniz'i denetim altına alıyorlar. Yol temizliği yapıyorlar yani. Hamas'ı etkisiz kılmak oydu. Biz o zaman dedik, ardından Lübnan gelecek. Çünkü yolu ilan ettiler. Ardından Suriye gelecek. Gerçekten de öyle oldu. Ardından işte birinci yılı tamamlanırken Lübnan-Hizbullah ile savaş oldu. Şaşırtıcı bir savaş oldu hem de. Herkes o savaşın çok daha uzun olacağını beklerken. Çok ağır darbe yedi kısa sürede Hizbullah. ABD, Avrupa'nın bütün desteğini alan İsrail demek ki çok hazırlıklıymış. Etkili bir biçimde vurdu. Ondan sonrasının Suriye olacağı açıktı. Hizbullah ağır darbe yiyince bu İran'ın da darbe yemesi oluyordu. 6 Kasım seçimlerinde Trump kazanınca zaten Rusya ile anlaşma zemini doğdu ABD yönetimi için. Üç haftada gerekli anlaşmayı yaptılar. ABD seçiminden 20 gün sonra Esad yönetimine dönük saldırıyı Halep üzerinden başlattılar. Ve bir haftada Suriye Baas iktidarı da düştü, yıkıldı.

 'TÜRKİYE DEĞİŞMEZ, DEMOKRATİKLEŞMEZSE YIKILACAK'

1. Dünya Savaşı ardından Ortadoğu'da oluşturulan ulus devlet statükosunun Arap ayağı çökmüştür, yıkılmıştır. Geriye ne kaldı? Türkiye ve İran kaldı. Türkiye ve İran zaten bu statükonun bölgesel hegemonik gücüydüler. Dolayısıyla şimdi sıra Türkiye ve İran ulus devlet statükoculuğunun yıkılmasına geldi. Sistem buna dönüp saldırı yapacak. Bunu İran da yakından hissediyor. Buna göre tedbirler geliştirmeye çalışıyor. Türkiye'nin derin yönetimi de bunu hissetti. Bir de Devlet Bahçeli, devletin bekası sorunu gündeme geldi diyerek 1 Ekim'den itibaren söz konusu tartışmaları başlattı. Çağrılar yaptı. İç birliği sağlayalım, ancak kendimizi ayakta tutarız, yoksa Türkiye yıkılacak, dediler. Doğruydu o. Türkiye gerçekten de kendisini değiştirmez, demokratikleşmezse, sorunlarını çözmezse yıkılacak.
Nasıl diğer Arap ulus devletleri yıkıldıysa TC'nin de akıbeti farklı olmayacak. Bunu önleyecek tek şey demokratikleşmedir. Kürt sorununun çözümüdür. Türkiye'nin demokratikleşmesi de ancak Kürt sorununun özgürlük temelindeki çözümüyle olur. Anahtar Kürt sorunudur. Kürt sorununun çözümüdür. Türkiye demokratikleşmesinin anahtarı. Dolayısıyla birlik olmak adına Önder Apo'ya çağrılar yapıldı. Muhatap kabul edildi. Biz önemsedik o durumları. O kadar açık sözlü olmayı bir anda hem de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi Kürt Soykırım Savaşı'nı en başta ideolojik olarak, askeri olarak yürüten bir parti ve onun başkanından bunların gelmesini. Fakat sonuç ne olacak... Irak'ta buna karşı olanların üzerine gidilecek, sıra Kıbrıs'a gelecek, dedik ve geldi. Adalar tartışılıyor, Kıbrıs üzerinde tartışmalar şimdiden var. Türkiye de buna karşı tutum aldı. Akdeniz'e kayyum atadılar. Bu süreçle de bağı var. AKP yönetiminin belediyelere dönük saldırılarının kayyumcu politikacılığıyla bağı var ama Mersin Akdeniz'e böyle bir dönemde kayyum atanmasının sıranın Kıbrıs'a gelmiş olmasıyla da bağı var. Tedbir arıyorlar kendilerine göre, kalamazlar. Ama Kıbrıs'a bağlantı Mersin üzerindedir. Cephe gerisini ya da mevziyi sağlamlaştırmak istiyorlar. Savaşa hazırlanıyorlar, kendilerine göre öyle. Çözüm üretmez tabii o. Onunla çözüm olmaz.

 Şimdi bu süreç Türkiye'yi yönetenler açısından böyle gündeme geldi. Artık doğru anlayacaklar mı? Yeterli doğru değerlendirme yapacaklar mı? Sorunları çözecek bir politik esneklik gösterebilecekler mi? Demokratik güçler sürece öncülük edebilecek mi? Bunu yakın gelecekte göreceğiz. Önder Apo da burada inisiyatif aldı.

'DİĞER PARTİLER DAHA TUTARLI'

Heyet tecrübeli. Böyle çeşitli basında, sorumluluğu olmayan, sorumsuzca bazı çevrelerin kışkırtmaları ortamında gerçekten de sağduyulu bir çaba yürüttü. Sonuçları da açıkladı. Olumlu görüyorlar, iyimserler ama kaygıları belirttiler. Kaygıları görüşmeler sırasında da görüldü. En fazla AKP kanadıdır. Ciddi yaklaşmıyor gibi görüldü. Tayyip Erdoğan'ın bazı AKP yöneticilerinin söylemleri de öyle. Hep tehditkar bir durum var. Öyle bir hava yaratmak istiyor ki, ikinci Fatih benim, bu savaşta zafer kazandım gibi kendi çevrelerine anlayış vermeye çalışıyor. Algı oluşturmak istiyor. Halbuki gerçek öyle değildir. Bu, yanlış ve tehlikeli bir durum. Şunu gösterdi aslında heyetten yansıyanlar ya da heyetin Önder Apo ile görüştükten sonra, siyaset partilerle yaptığı görüşme sürecinde yürütülen tartışmalarda şunu gördük: Bir defa Türkiye'nin doğru yanlış, tartışma gündemini bu belirledi. Bu olumluydu. Çünkü demokratikleşme ve onun da kilidi Kürt sorunudur. Kürt sorununun baş muhatabı da Önder Apo'dur. Dolayısıyla Önder Apo'nun Kürt sorununun böyle bir durumda tartışma gündemine gelmesi normal bir durum. Doğru tartışılmamış ayrı bir konu, onu ayrı tutuyorum. Ama böyle bir tartışmanın yaşanmış olması önemli. Tartışma zemini ne oldu? Şunu gördük biz aslında, daha önceki süreçlerden, böyle bir süreci yeni yaşamıyoruz, aslında geçmişte de ateşkesler ilan etti, Önder Apo, partimiz, benzer süreçler oldu, umut oldu, umutsuzluklar oldu, bozuldu, bugüne geldik. Yani yeni olan bir durum değil. Bu anlamda bir tecrübe birikimimiz var. Geçmişe göre burada birçok çevre, siyasi çevre, siyasi parti birbirine yakın. Süreci biraz okuyorlar, görüş birliği içindeler. Tam bir zihniyet değişimi, siyasi değişimi yaşamış değiller ama yani bu durumun böyle gitmeyeceğini, değişim gerektiğini söylüyorlar. Bu iyidir, birlik var gibi. Fakat hepsi de aynı değil. Görüşmeler sırasında da, açıklamalar yapılırken de AKP heyeti sohbet ettik, dedi mesela. Başka, heyetle görüşen hiç kimse öyle demedi. AKP çevrelerinden hâlâ eski dil üslubu içeren, böyle hakaret eden, gömeceğiz diyen, yüksek perdeden açıklamalar geliyor. Gerçekle bir alakası yok. Diğer partiler daha tutarlılar. CHP'nin yaklaşımları daha tutarlı oldu. AKP'nin bu durumu seçime, oya tahvil edeceği korkuları var. Özellikle CHP kanadı. Diğer bazı partiler de bu konuda çok duyarlılar. Hemen bunu öne çıkarıyorlar. Elbette yani, haklılıkları var. Bu öyle seçime falan alet edilecek, araçsallaştırılacak bir şey değil. Böyle bir durum, Kürt sorununun çözümü, Türkiye'nin demokratikleşmesi, bu temelde gerçekten de yasal, anayasal düzenlemeler yapmak... Türkiye'nin bir reformcu değişim yaşaması oya tahvil edilemez. Birileri seçim kazansın diye şey yapılamaz. O çok basit ve çıkarcı bir yaklaşım olur. Oy kazandırmaz o yaklaşım. Toplumu etkilemez. Tam tersine fırsatçılık olarak görülüp, daha fazla oy kaybetmeye götürür. Öyle kaygılar yansıyor ama şunu gördük: Bir de rantçı çevre var. Önce de değinmiştik. Bu süreç bir de bu gerçeği açığa çıkardı ki, evet biz biliyorduk, Kürt sorunu bir çatışmayla sürdürüldü. 100 yıllık sorun, 100 yıllık çatışma oldu. Kürtler çatıştırılarak bunun üzerinden politika yürüttü. Küresel kapitalist modernite sistemi, onun içinde yer alan çeşitli devletler, siyasi güçler çıkar sağladılar. Rantçılığını yaptılar Kürt çatışmasının, Kürt sorununun. Ama Türkiye'nin içinde de çok fazla rantçı varmış. Bu savaşta nemalanan o kadar çok kesim varmış ki, öyle keskin konuşuyorlar, bıçak gibi kesiyorlar, asıyorlar, şunu yaparız bunu. Buyurun yapsaydınız. Kırk yıldır bu savaş sürüyor. Neredeydi onu söyleyenler bu savaş sürecinde? Birileri çıkıp bunların ne yaptıklarını araştırsa, kamuoyuna açıklasa iyi olacak. Basının önemli bir görevi olarak insan bunu söyleyebilir. İşte sağ denen çevrede de, milliyetçi denen çevrede de gördük. Aslında CHP, sosyal milliyetçi çevre içerisinde de çok fazla varmış. Bu sorun ve onun yol açtığı, Kürt sorunu ve onun yol açtığı çatışmada nemalanan epey kesim varmış. Önder Apo, bunun için eskiden demişti “Apo primi”, “PKK primi”. Yani böyle çatışmadan maddi çıkar sağlıyorlar. Bunları gördük bu süreçte. Önemli bir nokta buydu.

 'KÜRT TOPLUMU NİTELİK OLARAK DA NİCELİK OLARAK DA GÜÇLÜDÜR'

Ben şunu söyleyebilirim son olarak. Kürt sorunu hem zor hem kolay bir sorundur. Nasıl kolaydır? Zihniyet ve siyaset sorunudur. Öyle birilerinin sandığı gibi maddi çıkarlarla çok fazla politik, ekonomik sorunlarla alakası yok. Bir zihniyet sorunu. Faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet. Kürt’ü yok sayıp yok etmek isteyen zihniyet ve bu zihniyetin yol açtığı politika bu sorunu ortaya çıkarıyor. Kürt gerçeğini görürsen, gözle görülecek kadar ortada, herkesin hakkı hukuku olduğu gibi, demokratik hakları olduğu gibi, Kürt halkının da hakları olduğunu anlarsan, böyle bir zihniyet değişimi, demokratikleşmesi yaşarsan hemen çözersin Kürt sorununu. Sana göre, öyle birisine göre hemen çözülür. Önder Apo'ya yönelik 26 yıldır bu kadar faşist, soykırımcı bir işkence sistemi kurmaya hiç gerek kalmaz. Bu sözleri söylemeye, böyle politikalar üretmeye gerek kalmaz. Öyle bir zihniyet ve politika hemen çözer. Zihniyet ve politika öyle olmazsa, sen 50 milyonluk halkı yok sayarsan, yok etmek için de Türkiye'nin bütün imkânlarını askeri saldırıda, imha saldırısında, ideolojik saldırıda kullanırsan, her şeyi Kürt’ün yok edilmesi, Kürt halkının soykırıma uğratılması için kullanırsan zor bir sorundur, başarılı olamazsın. 100 yıldır saldırıyorlar, başarılı olamadılar. Kürtler ne öyle nicelik olarak az bir topluluk ne de nitelik olarak zayıf bir halk. Tarihin en kadim halkı, neolitikten geliyor. Mezopotamya'nın en eski halkı, kültürel birikimi, değerleri en güçlü halk. Sen nasıl yok edeceksin bu halkı? Boylar halinde Orta Asya'dan gelmişsin, at sırtında, elinde kılıç, sağa soluk kesip Anadolu'ya yerleşmişsin. Kimin sayesinde oldu bu? Kürtlerin sayesinde oldu. Kürdistan'dan geçerek geldin ve Kürdün desteğiyle o sonuçları aldın. Şimdi bindiğin dalı kesmeye kalkarsan senin halin ne duruma düşer? Türkiye'deki mevcut iktidarın durumu böyle. Kürdü yok etmek isteyen iktidarın durumu böyle.

Ne Kürt toplumu öyle nicelik ve nitelik olarak yok edilebilecek, fiziki soykırımla, asimilasyonla, kültürel soykırımla yok edilebilecek bir topluluk ne de TC devleti, Türkiye toplumu Türkler için Kürtlüğü yok etmek öyle kolay bir şey. Çünkü Kürt’ün sırtından var olmuşsun. Kürt ittifakıyla Anadolu'yu yurt tutmuşsun, uluslaşıyorsun orada. Dayanağın odur. Kürt’ü yok edersen ayağını kesmiş olursun. Dayanağını yok edersin. Sen nasıl var olacaksın? Onun için Önder Apo defalarca dedi, “Kürtsüz Türk, Türksüz Kürt olmaz”. Birlikte yaşamaları, var olmaları, bu denli iç içe, birbirine bağlı. Bunu görmez, böyle ezbere bir kafayla, Türkiye sınırları içerisinde, TC sınırları içerisinde herkes Türk olacak, herkesi Türk yapacağım der ve buna göre saldırı yaparsan gücün yetmez, imkânın yetmez. Başarılı olamazsın o zaman, çözemezsin sorunları. Sorunları demek ki Kürt sorununu silah zoruyla, soykırım yöntemiyle çözemezsin, başarılı olamazsın. Ne ile çözülür? Zihniyet değişimiyle, devrimiyle, politika değişikliğiyle çözülür. Biraz demokratikleşirsen, farklılıkları görürsen, Kürt’ün de Türkler gibi bir halk olduğunu, demokratik hakları olduğunu, özgürce yaşaması gerektiğini kabul edersen bir saniyede çözersin. Önder Apo onun için bir haftada çözeyim diyor. Ama benim çözümümü kabul edin, bunun önü açık olsun, çözerim diyor. Niye? Çünkü gerçekten de zihniyet değişimiyle bu düzeyde çözülebilecek bir sorun. Bu bakımdan tartışmaları bu tekçi, ulus devlet milliyetçisi, ırkçısı, faşist zihniyeti ve politikayı eleştirmek, değiştirmek üzere yürütmek lazım.
Tartışmaların yönünü oraya kaydırmak gerekli. Bunun için de Kürtleri soykırıma uğratmak isteyen zihniyet ve siyaseti demokratik, özgürlükçü bir bakış açısıyla eleştirip aşabilmek gerekiyor.

 'ÖNCELİK ÖNDER APO'NUN ÖZGÜRCE SİYASET YAPMASIDIR'

Biz şöyle algıladık, Önder Apo zaten 15-25 yıl önce çeşitli olasılıkları değerlendirdi. Çeşitli politikalara göre sonucun nereye gideceğini öngördü. Sürekli bir takip halinde de. Dolayısıyla gelişmeleri iyi biliyor, öngörüyor, herkesten önce öngörüyor. Ona göre bir tutum, politika geliştiriyor. Yürütülen mücadelenin sonuçlarını gördü. Evet, mücadelemiz büyük askeri zaferler kazanıp oraya götürmedi ama çöktürme eylem planını da yerle bir etti. Askeri saldırıyla Kürt Özgürlük Hareketi’ne diz çöktüreceğini sananlar, kendileri çöker hale geldiler. Yani mücadele başarısız kıldı onların planlarını.

Diğer yandan Ortadoğu'daki 3. Dünya Savaşı'nın gelişimi var. İsrail'in yeni hegemonik güç olarak bölgede etkili hale gelme durumu var. Zaten İran'la Türkiye önceden hegemon güçleri. Irak'ta Baas iktidarı düştü. Suriye'de Baas iktidarı düştü. Irak ve Suriye'de ulus devlet sistemi çözüldü, yıkıldı. Geriye ulus devlet statükoculuğu olarak İran ve Türkiye kaldı. Yani şöyle diyebiliriz; bu 3. Dünya Savaşı'nda zaten ulus devlet statükoculuğunun kalıcılığı yoktu. Başarı şansı yoktu. Şimdi yenildi. Aslında Türkiye de İran da bu savaşta yenilmiş oldular. Fakat nasıl sonuca götürecekler, bundan sonraki süreçte o belirlenecek. Yani nasıl bir değişim dönüşüm yaşayacaklar, o belirlenecek. Önder Apo bunları da değerlendirdi. Bu çerçevede, özellikle Devlet Bahçeli'den böyle bir açıklama gelince ve Türkiye ortamı da buna açık gözükünce, Önder Apo bir girişim, bir inisiyatif üstlendi, bir girişim geliştiriyor. Bu ortamı, koşulları değerlendirerek, kendisi de ifade etti, uygun koşullar yaratılırsa bana, Kürt sorunu etrafındaki olayları çatışma ve savaş zemininden hukuki ve siyasi zemine taşıyabilirim, dedi. Çatışmalı, savaşlı durumu durdurarak demokratik siyasetin, hukuki çözümün önünü açmak, Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünü gerçekleştirecek bir süreci geliştirmek istiyor. Buna gücüm var, dedi, böyle bir çözümü geliştirebilirim, burada rol oynayabilirim, dedi.

Aslında kendisine yapılmış çağrıya bu biçimde cevap vermiş oldu, inisiyatif üstlendi. Şu an durum böyledir, inisiyatif alarak rol oynamak istiyor. Görüşmeye giden heyetin Önder Apo adına yaptığı açıklamalar, deklarasyon düzeyindeki temel ilkeler, umutla, inançla, sabırla yürüttüğü çalışmalar Önder Apo'nun tutumunu yansıtıyor aslında. Ne kadar iddialı, inançlı, kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Büyük bir özgüven var, samimiyet var, tutarlılık var, iş yapma talebi var. Gerçekten de Kürt sorununun Türkiye'nin demokratikleşmesi, hatta Orta Doğu'nun demokratikleşmesi temelindeki özgür çözümünü gerçekleştirecek bir süreci geliştirmek istiyor. Bu yönlü yoğun bir çabası var. Fakat tabii bunu koşulları olursa yapabilecek Önder Apo. Bu koşulları kim yaratacak? İmralı sistemini kim ayakta tutuyorsa, sürdürüyorsa onlar yaratacaklar.

'MÜCADELE BELİRLEYİCİ OLACAKTIR, DAHA GÜÇLÜ MÜCADELE ETMELİYİZ'

İmralı işkence ve soykırım sistemini kim yarattı, 26 yıldır kim sürdürüyor? Onların bu uygun koşulları yaratması, bu sistemi lağvetmesi gerekiyor. Diyorlar ya PKK kendini lağvetsin. Onu söyleyenlere biz şunu söylüyoruz: Hele önce şu İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini, Kürdistan'ı, Türkiye'yi çıkmaza sokan sistemi bir lağvedin. İnsanlar iş yapar hale gelsinler. Tartışma yürütür hale gelsinler ki… Ondan sonra PKK fesh mi edilir, bilemeyiz onu. Öyle kolay bir iş midir PKK'yı hemen feshetsinler, dünya altında kalır. PKK şu devlet bu devlet mi yani? Ne zannediliyor? Gök kubbe tepesine çöker insanların. Bir de Kürt halkının özgürce demokratik yaşamı, Türkiye demokrasisine katılımı nasıl olacak? Bunun bir örgütlülüğünün gelişmesi lazım.

Dolayısıyla öncelik, Önder Apo'nun özgürce siyaset yapmasının önünün açılması, koşullarının yaratılmasıdır. Yani İmralı sisteminin lağvedilmesidir. Bu gerekiyor. Ama hiç böyle bir çaba yok, çalışma yok. İmralı ortamında Önderliğin kehanet gösterip kendi istedikleri her şeyi yapabilmesini bekliyorlar. Bu mümkün değil. Olabilir değil. Demirel'in deyimiyle eşyanın tabiatına aykırı. Öyle söylerdi o. Olmaz, gerçekleşmez bu. Bu bakımdan bir defa bu sistemi ayakta tutanlar böyle yapmak zorundalar süreç için. Önder Apo'nun rol oynayabilmesi için. Onlara bunu ne yaptıracak? Mücadele yaptıracak. Dikkat edin, 23 Ekim'de görüşme mücadele sonucunda oldu. 28 Aralık'ta görüşme mücadele sonucunda oldu. Küresel özgürlük hamlesinin sonuçları olarak ortaya çıktılar. O halde İmralı sistemini sürdürenleri bu sistemi değiştirmeye yöneltecek, gelişmeyi yaratacak yegane güç mücadeledir. Kürt halkının, dostlarının, Kürt özgürlük güçlerinin mücadele etmesi. Küresel özgürlük hamlesinin etkin, aktif yürütülmesi. Bunu halkımız iyi bilmeli. Kürtler, Türkiye'nin demokratik güçleri, Kürt gençleri, kadınları, özellikle de Kürt gençliği iyi anlamalı. Bu gerçekliği iyi anlamalıyız. Çözüm oluyor, masa başında anlaşmalar yapılacak, imzalar atılacak, her şey çözülecek diye kimse beklemesin. Mücadele bitiyor biçiminde kimse anlamasın. Öyle bir şey yok. Daha karmaşık, çok daha yoğun mücadele süreci içerisine giriliyor. Bu bakımdan da daha çok örgütlülük lazım. Daha fazla birlik gerekli, daha çok mücadele gerekli.

Her türlü hile ve oyunlara karşı, faşist, özel savaşçı saldırılara karşı çok daha fazla duyarlı olmak gerekiyor. Bu bakımdan bir, örgütlü olmalıyız, birlik halinde olmalıyız. İki, çok duyarlı, tedbirli olmalıyız tümüyle. Üç, sonuna kadar mücadeleci olmalıyız. Mücadele durmamalı. Hem bu süreci daha doğru anlamalıyız, çözüm bizim mücadelemizle olacak. Halkın, emekçilerin mücadelesiyle olacak. Dolayısıyla sorumluluk üstlenip, görev üstlenip bu mücadeleyi yürüten olmalıyız. Bunu hem de duyarlı bir biçimde, doğru yol ve yöntemlerle geliştirmeliyiz.

'DEMOKRATİK GÜÇLER SÜRECE SAHİP ÇIKMALI'

Kürt gençliği buna öncülük etmeli, kadınlar öncülük etmeli, Kürt halkı dostlarını harekete geçirmeli. Ama en fazla burada rol oynaması gereken demokratik, sol-sosyalist güçlerdir. Yönetimimiz de çağrılar yaptı bu konuda. Türkiye'nin demokratik güçlerine, sol sosyalist güçlerine sahip çıkın, öncülük edin sürece, dedi. Bu iş Türkiye'nin demokratikleşmesi işidir ki, devrim düzeyinde bir demokratikleşme yaşanacak. O halde sizin isteminiz de bu değil miydi? İstedikleriniz gerçekleşiyor. Onun için mücadele etmelisiniz. Sahip çıkmalısınız. Çağrılar yaptılar. Bu çağrılara katılıyorum ben. Tekrarlıyorum bu çağrıları. Türkiye'nin bütün sol sosyalist, demokratik güçleri herkesten daha çok sahip çıkmalılar. Kürt halkıyla, gençleri ve kadınlarıyla mücadelelerini daha çok birleştirerek, bu sürecin Türkiye'nin demokratikleşme süreci olarak gelişmesi için sorumluluk üstlenip, kendilerine görev yaratıp mücadele etmeliler. El birliğiyle topyekûn bir demokratikleşme mücadelesi geliştirmeliler. O zaman bu süreç ilerler. Çözüm doğru yönde olur;  Türkiye'nin demokratikleşmesi yönünde. Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülemez. Türkiye'de herhangi bir çözüm olmaz. Kürt özgürlüğüyle Türkiye demokrasisi etle tırnak gibi.

 Son bir şey daha söyleyeyim. İktidar çevreleri yendik, kırdık, gömeceğiz gibi yüksek perdeden konuşuyorlar. O söylemler de durmalı. Biz sürecin gerektirdiği duyarlılığı, dikkati göstermeye çalışıyoruz. Üslup olarak, düşünce olarak. Gerçekten Önder Apo'nun coşkuyla, heyecanla geliştirmek istediği bu sürecin ilerlemesi ve gerçekleşmesini istiyoruz. Bunun için çaba harcıyoruz. Ama Türkiye toplumu da bilsin, o çevreler de, bu tehditlerle bu yürümez. O tehditler hiçbir şey olmaz. PKK yönetimi açıklama yaptı bu konuda. Her zaman savaşa da hazırız, barışa da. Kürt halkının, özgürlük güçlerinin sinir uçlarıyla oynamamak lazım. Gerçekten biraz değişiklik isteniyor, Türkiye seviliyor... Bu çöküş sürecindeki Önder Apo'nun bu çabaları Türkiye'nin kurtuluşu için son şanstır. Bu değerlendirilmezse artık böyle girişimler de olamaz. Kürtlerin seçeneği yok değil. Kürdistan üzerinde mücadele yoğunlaşmış durumda. Birçok aktör var, sadece TC devleti yok. Kürtler herkesle de ilişkili şu ya da bu düzeyde. Kürdistan mücadelenin merkezi konumunda. Dolayısıyla kimse yenemez Kürtleri.

‘ÖNDER APO’NUN İNİSİYATİF ALMASI ZEMİNİNİ GERİLLA YARATTI’

Kürtler çözümsüz ve alternatifsiz değillerdir. Önder Apo Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde çözüm istiyor. Biz de bunu destekliyoruz. Sadece o kadardır. Çünkü şuna inanıyoruz. Demokratikleşen Türkiye, demokratikleşen Ortadoğu olacak. Demokratikleşen Ortadoğu da insanlığın demokratik ve özgür yaşamda bir ilerleme kazanmasına yol açacak. Buna inandığımız için bunu destekliyoruz. Bu yönlü adımlar atıyoruz. Yoksa tek seçenek bu olduğu, çok muhtaç olunduğu için sanılmamalı. O bakımdan da olumsuzluklar ortaya çıkarsa bizi kimse sorumlu tutmasın. Sabırla, dikkatle, duyarlılıkla, hareket ve halk olarak bu şeylerin gereklerine uygun davranıyoruz. İktidar çevrelerinin bütün saldırılarına rağmen. Bu kadar tutuklama yaptılar. Kayyum yapıyorlar. CHP ile bu kadar çatışma geliştirdiler. Türkiye'yi farklı çatışmalara sokuyorlar. Çözüm üretecek, demokratikleşecek Türkiye'yi. Bir de savaş yapıyorlar. Savaş durmuş değildir. Medya Savunma Alanlarında da Kürdistan parçalarında da savaş tüm yoğunluğuyla sürüyor. En küçük bir geri çekme yaşanmıyor. Bunu da herkes bilsin.

Böyle bir çağrı ya da düşünce oluşturmaya, Devlet Bahçeli'yi de Türkiye'nin diğer siyasi çevrelerini de yönelten birinci güç, Kürt halkının özgürlük mücadelesidir. Bu kesin yani. Bu mücadelenin merkezinde de temelinde de öncülüğünde de fedai gerilla mücadele savaşı var. 15 Ağustos 1984'ten bu yana kahramanlık çizgisinde sürüyor. Bu mücadele 2024 yılında da gerçekten Zap, Metîna merkezli olarak kahramanlık çizgisinde sürdü. Gerilla en son Asya ve Rojger yoldaşlarla Ankara'nın merkezinde her türlü TC hedefini vurma gücüne, imkanına sahip olduğunu dost düşman herkese bir kez daha gösterdi. Halbuki 2024'e Türkiye, zaten AKP-MHP ittifakı olmuştu, buna KDP eklenmişti, bir de Irak'ı eklediler, öyle girdiler. Kuzey Irak'ta Kürt sorunu ya da PKK diye bir şey kalmayacak iddiasıyla girdiler. Bunu bizzat Tayyip Erdoğan söylemişti. Yıl boyunca da zırhlı birliklerle her yere girdiler. Bizzat Irak ordusunun, KDP pêşmergesinin öncülük yapmasıyla, desteğiyle her türlü saldırıyı yürüttüler. Kilidi kapatıyoruz, dediler. Dört yıldır bir mevzi bile düşüremedi bu ordu. Bir mevzi bile dört yıldır direniyor. Bütün ordu her şeyiyle saldırıyor. Onlarca, yüzlerce mevzisi var gerillanın, hazırlanmış. Kürdistan'ın birçok alanında var. Yeni mevziler yapıyor. Savaş sadece Medya Savunma Alanlarında değil. Kuzey Kürdistan'ın her alanında. Savaş sadece dağda değil, ovada, şehirde, her yerde. Değişik düzeylerde, farklı hedeflere dönük. Onların özelliklerine göre sürüyor. Daha dün de, niye savaş yapılmıyor diye bazı eleştiriler olmuş. Herhalde Savunma Bakanı diyordu, kaç bombardıman yaptık görmüyor musunuz, daha ne yapacağız, diyordu. İki günde 46 hava saldırısı yapmışlar Medya Savunma Alanları’na.  Öbürü ayrı. Zaten diğer taraftaki savaş ayrı. Diyor, daha ne yapacağız? Karadan bir şey yapamıyor zaten. Kilidi kapattık, hepsi hikaye. Dağa taşa düşmüşler. Böyle tam bir batağa saplanmışlar gibi. Kürt dağı onları yoruyor, parçalıyor, gerilla eziyor. Direniyor en azından. Irak ve KDP desteği olmasa bir günde hepsini süpürür atar. İşin gerçeği de bu. Bunu böyle bilelim. Bu bakımdan çatışmalar sürüyor. Eylemler basına yansıyor. Merkez Karargahımız da Basın ve İrtibat Merkezi de günlük olarak sonuçları yansıtıyor. Durum öyledir. Yansıtıldığı gibi. Oldukça zor durumdalar zaten. Yapabilecekleri bir şey kalmamış. Çıkmaza saplanmış, girmiş durumdalar. Medya Savunma Alanları’na dönük işgal saldırılarının durumu kesinlikle bu.

Merkez Karargahımız da değerlendirdi. Gerillanın gücü çok, potansiyeli çok fazla. Açılım sahaları büyük. Kendisini yenileme, geliştirme, savaş zeminlerini çoğaltma, hedefleri değiştirme, tarzı, taktikleri geliştirme imkânları çok fazla. Önümüzdeki süreçte eğer savaş devam ederse, bütün bunların gelişeceğini de yön görmek, beklemek gerekli. Yani bu durumun ortaya çıkmasını, çöktürme eylem planının çökertilmesini Zap merkezli Medya Savunma Alanlarındaki kahraman gerilla direnişi sağladı. Önder Apo'nun inisiyatif alması zeminini gerilla yarattı. Bu nedenle ve bu vesileyle bir kere daha gerillayı selamlıyorum, başarılarını kutluyorum. Bütün kahraman şehitlerine saygı ve minnetle anıyorum.

EFRÎN’İN İŞGALİ VE TIŞRÎN’E SALDIRI

 Şehit sayısı 6 oldu diye veriyorlardı, 21 de yaralı olmuş. Halka dönük saldırılar var orada. Büyük bir direniş var Tişrîn'de. Günlerdir, haftalardır... Gerçekten de Kuzey ve Doğu Suriye halkları Kürt halkı öncülüğünde tarih yazıyorlar, destansı bir mücadele yürütüyorlar. Öz savunmayı kahramanlık çizgisinde yürütür hale geldiler. Büyük bir cesaret ve fedakârlıkla bunu yapıyorlar, başaracaklar da. Kuzey ve Doğu Suriye'nin önü açıktır. Yeni Suriye'nin yapılanmasında model olacak, etkili olacak yegane güç, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’dir. Dolayısıyla bu mücadele, dökülen kan, gösterilen cesaret ve fedakârlık kesinlikle zafer kazanacak, sonuç verecektir, boşa gitmeyecektir. Bunu hem Rojava halkımızın hem de tüm Kuzey Doğu Suriye halklarımızın çok daha iyi bildiklerine inanıyor, yürüttükleri kahramanlık direnişini selamlıyor, kutluyor, bütün kahraman şehitlerini Bavê Teyar şahsında saygı ve minnetle anıyorum.

 Buraya dönük saldırıların önemli bir başlangıcıydı Efrîn saldırısı. Hiç basite alınmamalı Efrîn işgal saldırısı, 20 Ocak 2018. Efrîn iki ay direndi; TC'nin tüm gücüyle NATO destekli yürüttüğü saldırılara karşı Efrîn'i savunmak üzere. Onur direnişiydi, gerçekten de kahramanlık direnişiydi. Efrîn kurtuluş güçlerini yarattı. Şimdiye kadar da Efrîn'i kurtarmak için o güçler savaş yürüttüler.
Ben bu büyük direnişi 7. yıl dönümünde bir kere daha selamlıyorum. Şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Efrîn'in kurtuluşu, özgürlüğü için savaşan herkesi selamlıyor, başarılar diliyorum.

Efrîn, Kürdistan şehri ama çok özgünlüğü olan Efrîn için her türlü şey yapılabilecek, kurtuluşu için her türlü cesaretle fedâkarlık gösterilebilecek bir alan. Bu bakımdan da Efrîn mücadelesi durmaz, bitmez.

Efrîn'den sonra da Girê Spî ve Serêkaniyê'yi işgal etti TC devleti. Uyduruk, kendine bağlı paramiliter güçleriyle de, Milli Suriye Ordusu denen güçlerle de bazı alanları, Minbic, Şehba, o tarafları işgal etmeye çalışıyor. HTŞ ile bir ittifak halinde. Ama esas olan TC'nin işgalidir. Mesela Suriye'de nasıl yeniden yapılanma olacak, Esad yönetiminden sonra ne kurulacak diye tartışmalar oluyor. Neyse bu tartışma hep QSD üzerinden yapılıyor. Fırat'ın batısındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin durumu üzerinden. Halbuki Suriye'de işgalci bir güç var. TC devleti, AKP iktidarı. Efrîn'de işgalcidir. Türk bayrağı dikili, Türkçe okullar var. Türkiye'nin bir ilçesi gibi yönetiliyor. Gire Spî öyle, Serêkaniyê'yi öyle yönetmeye çalışıyorlar. İşgal edilmiş alanlar. Bir işgal var. Suriye'nin ne olacağından söz edenler önce TC işgaline karşı tutum almalılar. 
İkincisi, durmadan yeni saldırıları var. Hikâyedir Milli Suriye Ordusu. Hepsi kaçıyor, dağılıyordu. Televizyonlarda izlemedik mi? QSD güçleri, YPG-YPJ savaşçıları birkaç saldırı yaptı; perişan oldular, darmadağın oldular. Hemen TC ordusu devreye girdi. Durmadan hava saldırısı yapıyor. Helikopter saldırı yapıyor, uçak saldırı yapıyor. Keşif uçağı saldırı yapıyor. Bütün teknik gücünü oraya yöneltmiş. Güya Milli Suriye Ordusu savaşıyor. Hikaye, öyle bir ordu savaşmıyor. Savaşan güç TC devletidir. Diğeri hikâye. Yani TC devleti Tişrîn'e saldırıyor. Reqa'ya, Tebqa'ya saldırıyor. Artık Rojava Kürdistanı’nı da geçti, Suriye'yi işgal etmek üzere saldırı yapıyor. Zaten Esad yönetiminin düşüşüne de komuta etti TC devleti. BM üyesi bir devletin yönetimin yıkılmasını sağladı. Peki bunun Türkiye'ye yüklediği sorumluluk yok mu? Var tabii. Kimse bunu tartışmıyor, değerlendirmiyor. Şimdi bu bakımdan Suriye'de mevcut yönetimin yıkılışında Türkiye'ye fazla rol atfetmek yanlış. O değerlendirmelerin hepsi yanlıştır. Önder Apo TC devletinin komplodaki rolü için “gardiyanlık” demişti. Suriye'de Baas yönetiminin bu son yıkılışında da AKP iktidarının rolü, gardiyanlık oldu. IŞİD'lileri de almak istiyor. Onları kurtarmak istiyor. Başka yerlerde kullanmak istiyor. Aslında hep şantaj politikası yürüttü. Çeteleri tehdit olarak kullandı. Mülteci tehdidini kullandı. AKP iktidarı yıllardır bu politikalarla ömrünü uzatıyor, ayakta kalıyor. DAİŞ'i alsa zaten canlanmış, hareketlenmiş diyorlar. Öyle söylentiler var. Basına fazlasıyla yansıyor. Bu AKP yönetiminin saldırıları ortamında oluyor. Onları biraz alsa çok daha fazla kullanacak. O bakımdan gardiyanlığın ötesine geçmedi. Tayyip Erdoğan biraz zafer kazanmış gibi kendi kamuoyunu biraz aldattı, motive etti. Bir sahte zafer ilanında bulundu. Ama bunun Türkiye'ye bedelinin ne olduğunu kimse değerlendirmiyor. Yakın zamanda o görülecek. Çok ağır olduğu, Tayyip Erdoğan'ın bu politikalarının bedelinin Türkiye'ye çok pahalı ödetildiğini görecekler. Durum bu çerçevededir. Bu bakımdan hem işgal etmiş hem de mevcut durumda saldırı gücü. MSO denen güç zaten şeyi yapamadı. Şimdi Türk ordusunun gücüyle yapmak, Tişrîn'i almak istiyorlar. Yani niye? İşte oradaki santraldir. Gözü ekonomik kaynaklarda. Ya ele geçirmek istiyor ya da imha etmek istiyor. Toplumun bütün yaşam imkânlarına saldırdı. Vurdu, kırdı, yaktı, yıktı. Buğday ambarlarını, su depolarını; hepsini tahrip etti. Bir de sivilleri katlediyor. Sivil halk gitmiş, savunuyor yiğitçe. Onlara saldırıyor. Şimdi bunun Efrîn'le bağı var. Efrîn'i işgal etmesinin önünü açtılar. AKP öyle işgal etti Efrîn'i. Kendisi etmedi yani. Kimse ses çıkarmadı. Tam tersine destek verdiler. Şimdi de bu kadar sivil katliamı yapıyor. Savaş suçu işliyor. Yine ses çıkarmıyorlar. Dünya bir şey demiyor. Güya orayı alacak, bir ekonomik güce el koymuş olacak. Bir de zafer kazanmış olacak. Savaş yürütmüş olacak. Savaş yürütüp zafer kazanmış olacak. Öyle bir konuma geldi Tişrîn Savaşı. Öyle anlaşılıyor ki siyasi sonuçları çok daha geniş olan bir olay.

Öyle dar bir alanda bir çatışma gibi görülüyor ama şiddeti de fazla savaşın, ama siyasi etkisi de fazla olacak. Herhalde Suriye'nin yeniden yapılanması tartışmalarındaki güç dengelerini belirleyecek.

  Aldık, dediler ama onun yalanını açığa çıkartan, gazeteciler oldu. Nazım Daştan ve Cihan... Onları katletti. Bir daha kimse öyle yapmasın diye katletti. Onlara sahip çıkanları tutukladı. Türkiye'de yine tutuklamış 6 gazeteciyi, onlara sahip çıkılıyor diye. Bu savaş politikalarını teşhir ediyorlar diye..

Medya Savunma Alanları’na dönük de saldırılar sürüyor. Kuzey ve Doğu Suriye'de, yani Tişrîn üzerinde sivil halka dönük savaş suçu işleme temelinde saldırıları sürüyor. Kayyum saldırıları sürüyor. Tutuklama saldırıları sürüyor. İstanbul Barosu'na kayyum atıyorlar. Sadece belediyeye değil. Seçimle kazanmıyor artık. Ben seçimle gelirim, halk iradesi diyordu Tayyip Erdoğan. Halk iradesi şu bu unutuldu. Artık Tayyip Erdoğan'ın çıkarı neyse, kazancı ne olacaksa onu mübah görüyor. Böyle bir saldırı durumu var. Ve bütün bunları yaparken işte Önder Apo'nun inisiyatifi oluyor, girişimi oluyor. Bir değişiklik gözükmüyor. İnsan şöyle düşünüyor, belki de biz siyaseti tam bilemiyoruz! Bu ne perhiz ne lahana turşusu diye Türkçede bir kavram var. Bir yandan işte barıştan söz edeceksin. Hatta Önder Apo'nun hızla, çabuk barışın yaratıcısı ol diye üzerinde baskı oluşturacaksın. Hem de her tarafta, içte ve dışta savaşı bu kadar tırmandıracaksın. Saldırıları geliştirerek sürdüreceksin, yayarak sürdüreceksin. Böyle olur mu? Hiç değişiklik olmayacak mı? Yani bu biçimde bir inandırıcılığı kalıyor mu? Kamuoyu bu nedenle kuşkuyla bakıyor, endişeyle bakıyor. Kürdistan'da da böyle, dünyada da böyle, Türkiye'de de böyle, demokratik çevreler de. Aslında biz propaganda ediyoruz bu kaygıyı, kuşkuyu yıkmak için. Çünkü kaygıyla, kuşkuyla bakarak bir yere varamayız. Her zaman kaygı olmalı tabii. Ama önemli olan mücadele edeceksin. Mücadeleyle sen yeni bir şeyi geliştireceksin. İşte buna bakarak diyorlar ki bir şey değişmiyor. İyi de mücadeleyle o saldırıları yürütemez hale getirmeliyiz ki bu iktidarı, değişimin önünü açabilelim. Her şeyi bu iktidar yapacak değil ki. Mücadele yapacak, demokratik güçler yapacak. İktidarı zorlayarak değişimin önünü açacağız. Değişim esastır. Türkiye değişim sürecine girmiştir. Değişim demokratikleşme temelinde olmak durumundadır. Değişen yürür bundan sonra. Demokratikleşen öncü olur. Demokratik değişimi yapan. Değişemeyen, demokratikleşemeyen de ya yıkılır ya aşılır. Yıkılan ve aşılan olmamak için, özellikle demokratik, sosyalist çevreleri süreci doğru anlamaya, demokratik değişimi daha hızlı, bünyelerinde geliştirerek, buna öncülük yapan bir konuma kendilerini getirmeye çağırıyor, başarılar diliyorum.