Bir taraftan süreçten söz eden AKP-MHP iktidarının, diğer taraftan muhalefeti susturma politikaları sürüyor. İktidarın yargı sopasıyla kriminalize edilme sırası Halkların Demokratik Kongresi'ne (HDK) geldi. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Fırat Epözdemir’in hukuksuz bir biçimde tutuklanmasına 2014 yerel seçimlerinde Bağcılar Belediyesi eşbaşkan adayıyken isminin HDK’de yapılan aramada çıkan aday listesinde bulunması gerekçe olarak gösterildi. Bu şekilde verilen HDK’ye yönelme sinyali, 31 Mart yerel seçimlerinde CHP ile DEM Parti arasında yapılan kent uzlaşısına dayandırılan tutuklamalar sonrası, 18 Şubat’ta yeni bir gözaltı furyasıyla kendini gösterdi. İstanbul merkezli siyasi soykırım operasyonunda sosyalist partilerin üye ve yöneticileri, gazeteciler, sanatçılar, yaşamı ve Filistin’e özgürlüğü savunanların da aralarında bulunduğu 52 kişi şafak baskınıyla gözaltına alındı. İstanbul Başsavcılığı’nın kamuoyuna yaptığı açıklamada HDK’ye işaret edip, EMEP Milletvekili İskender Bayhan’ın gözaltıların 6 bin kişiyi kapsayan bir operasyonun ilk halkası olduğunu öğrendiğini söylemesi, HDK üzerinden yeni bir kumpas davasının başlatılacağının habercisi oldu. HDK’yi hedef göstererek yapılan siyasi soykırım operasyonunu ANF’ye değerlendiren HDK Eşbaşkanı Ali Kenanoğlu, birinci çözüm sürecinde kaybeden AKP’nin ikinci süreçte de kaybeden olmamak için toplumsal muhalefeti baskılayarak dikensiz gül bahçesi oluşturmaya çalıştığını belirtti.
‘BU OPERASYON TÜM MUHALEFETE YÖNELİK’
Kenanoğlu, İstanbul Başsavcılığı tarafından HDK’ye yönelik yapıldığı açıklansa da gözaltına alınan 52 kişiye bakıldığı zaman Türkiye'deki toplumsal muhalefetin en dinamik kesimi olan sosyalistlerin, aktivistlerin, ekolojistlerin, gazeteci, siyasetçi ve sanatçıların yer aldığının görüldüğünü belirtti. Bu 52 kişi arasında HDK ile hiçbir ilişkisi olmayan insanlar da olduğuna dikkat çeken Kenanoğlu, HDK’nin resmen iktidar yargısı tarafından toplumsal muhalefeti susturma aracı olarak kullanıldığını vurguladı. CHP ile DEM Parti’nin yerel seçimler için yaptığı kent uzlaşısını kriminalize etmek için HDK’nin kullanıldığını hatırlatan Kenanoğlu, peş peşe yapılan bu operasyonların bir bütün olarak muhalefete yönelik olduğuna işaret etti.
‘DİKENSİZ GÜL BAHÇESİ OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORLAR’
HDK’nin Kürt hareketiyle sosyalistlerin, Alevilerin, emek ve yaşam savunucularının yer aldığı ortak bir mücadele platformu olduğunu kaydeden Kenanoğlu, “Açıktır ki bu, birleşik mücadeleye yönelik bir operasyon. HDK üzerinden yerel seçimlerde iktidar karşısında alternatif olan, Cumhur İttifakı’nı mağlubiyete uğratan kent uzlaşısını HDK üzerinden kriminalize ederek dikensiz bir gül bahçesi oluşturmaya çalışıyorlar. CHP’yi Türkiye sosyalist yapısından, Kürt seçmenlerinden uzaklaştırmayı hedefleyen bir operasyon. Kısmen de başarılı oldu. Çünkü birkaç hafta önce Kürt sorununun çözümü konusunda açıklamalar yapan CHP, kent uzlaşısı operasyonu sonrası gündeminden Kürt meselesini çıkardı. Sorun bu yaklaşımda, çünkü iktidarın istediği de bu. Süreç bir barışa evrilecekse, bence iktidar CHP’yi buna ortak etmek istemiyor” dedi.
‘HEM SÜREÇ HEM KAYYUM HEM BASKILAR İŞİN DOĞASINA AYKIRI’
Süreçten söz edilirken diğer yandan toplumsal muhalefete darbe vurulmak istenmesinin ve bunun da HDK üzerinden yapılmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Kenanoğlu, “Süreç ile yapılan bu kriminalizasyon birlikte yürümez. O açıdan ya o görüşmelerin sonlandırılması gerekecek ya da bu operasyonları sonlandıracaklar. Hem İmralı ile görüşmeleri sürdürüp hem de bu taraftan belediyelere kayyum atayıp, operasyonlarla muhalefeti kriminalize etmek olmaz. Bu durum işin doğasına aykırı” dedi.
‘YA SÜREÇ YA DA BASKILAR BİTİRİLECEK!’
2013-2015 çözüm süreci görüşmelerindeki yaklaşımlarından ötürü kaybedenin AKP olduğunu dile getiren Kenanoğlu, aynı süreci yaşamamak için bugün muhalefeti baskılamaya çalıştıklarına işaret etti. Sonuçta Türkiye’de demokratikleşme olduğu takdirde bütün dünyada olduğu gibi kaybedenin baskıcı yönetimler olacağını ifade eden Kenanoğlu, şunları kaydetti: “Bu süreçte kaybeden kendileri olmasın diye süreçle birlikte bu baskı politikalarını bir taraftan sürdürmek istiyorlar. Aslında muhalefeti baskılayarak kendi istediği sürece mecbur etmek istiyor iktidar. Toplumsal muhalefeti bastırarak halkın tepkiselliğini bastırmaya çalışıyor. Asgari ücret böyle olsun, kendisi sermayeyi desteklemeye devam etsin, her türlü baskı politikalarını kursun, kendi yandaşlarını beslesin ama muhalefet sesini çıkartmasın, toplum ayağa kalkmasın. Çünkü çözüm süreci devam ederken Gezi direnişi oldu dikkat ederseniz. Tekrar aynı şeyler olsun istemiyorlar. Ama demin de belirttiğim gibi bu süreç bu şekilde yürümez. Ya süreç bitirilecek ya da buradaki baskılar bitirilecek. Bunun ikisinin beraber yürüme şansı yok yani. Bu kadar net!”