Kürt Halk Önderi için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme başvurularının keyfi ve sistematik bir şekilde reddedilmesi üzerine avukatları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme başvurularının keyfi ve sistematik bir şekilde reddedilmesi üzerine avukatları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
24 yıldır ağır tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan son iki yıldır hiçbir haber alınamıyor.
6 Şubat depremleri ardından da Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın aileleri ve avukatları ile görüşmeleri engellenmeye devam etti.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 16 Mart’ta “Özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı”, “Hak ve hürriyet hakkı” ve “İşkence ve eziyet ihlalini” düzenleyen Anayasa’nın 20, 40 ve 17’inci maddelerine işaret ederek, bu hakların ihlal edildiğini belirtip Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulundu.
Başvuruda, avukat ve aile ziyaretlerinin sistematik ve kesintisiz bir şekilde engellendiği hatırlatılırken, deprem sonrasında yapılan başvurulara da dikkat çekildi.
Engellemelerle Abdullah Öcalan ve diğer tutksakların haklarına müdahale edildiğini ifade eden avukatlar, şunları belirtti: “Bu engelleme hali kısıtlamanın uygulanamayacağı istisnalardan olan doğal afet durumunda gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra yasanın zorunlu kıldığı doğal afet halinde telefon ile görüştürme zorunluluğuna da uyulmayarak başvurucular bu haktan mahrum tutulmuştur. Bu engellenme hali soyut gerekçelerle izah edilmekte olup yasal dayanaktan yoksundur. Yaşanan doğal afetin boyutları ve sebep olduğu tahribatlar göz önüne alındığında başvurucuların aile ve avukatları ile temas kurmalarının engellenmesinin meşru bir zemini bulunmamaktadır Aile bireylerinin yaşam koşullarına dair bilgi eksikliğinden kaynaklı başvurucularda oluşan belirsizlik halinin aşılması elzem olup aksi durum kötü muamele yasağına vücut verir. Yaşanan doğal afetten işbu başvuru tarihine değin başvurucuların dış dünya ile iletişim kurmaları henüz mümkün olmamıştır.
Tecrit altında tutulmanın kaçınılmaz olarak neden olduğu acıların yanı sıra başvurucuların nasıl bir muameleye maruz kaldıkları da aileleri ve avukatları tarafından bilinmemektedir. İşkence ve kötü muamele yasağı sadece fiziksel acıya neden olan eylemler için değil, aynı zamanda kişinin ruhsal yönden acı çekmesine neden olan eylemler için de geçerlidir. Mutlak gizlilik, başvurucuları ve aileleri ayrı ayrı kasti olarak belirsizlik ve manevi acıya maruz bırakarak korkutma ve cezalandırma etkisi yaratmaktadır. Başvurucuların aile üyeleri belirsizlikten kaynaklı ıstırap çekmekte olup başvurucuların kaderi hakkında haklı korkulara kapılmaktadırlar. Başvurucular ise resmi rakamlara göre 48 binin üzerinde can kaybına ve birçok yıkıma sebep olan deprem bölgesinde yaşayan ailelerinin yaşamları konusunda bilgiye erişememektedirler.”