Semsûr’daki depremde Çekyalı Palkoskova da yaşamını yitirdi

Semsûr’daki depremde eşini, annesini, babasını ve iki kızkardeşini kaybeden Akif Öner, eşinin Çekya yurttaşı olduğunu belirterek, “Ailemi enkazdan gönüllüler çıkardı. Eşim, bu dünyadan mahsun, garip ve yalnız ayrıldı” dedi.

6 Şubat 2023 tarihli depremde yıkımın en çok yaşandığı kentlerden biri de Semsûr’du. Depremden dolayı Semsûr’da on binlerce insan yaşamını yitirdi. Neredeyse tamamının artık kullanılamayacak hale geldiği kentte, depremden dolayı yaşamını yitirenler arasında dikkat çekici hikayeleri olanlar da vardı. Bunlardan biri de Hana Tekkanat Palkoskova idi.

Çekyalı olan Palkoskova, 2014 yılında evlendiği Akif Öner ile Semsûr’da yaşamaya başladı. 6 Şubat’taki ilk depremde yıkılan binaların altında kalan Palkoskova, 3 gün sonra sivillerin çabalarıyla enkaz altından çıkarıldı.

Palkoskova’nın eşi Akif Öner, ailesinin hikayesini anlattı. Öner annesini, babasını ve iki kız kardeşini depremde yitirdiğini söyledi. Öner, Çekya yurttaşı olan eşi Palkoskova’dan şöyle bahsetti: “Hana ile 2014 yılında ailelerimizin katılımı ile Adıyaman’da evlendik. Eşim, Adıyaman’daki tek Çekya vatandaşıydı. Bu dünyada bir ailesi (annesi, babası ve erkek kardeşi David) ve eşi olarak ben vardım. Benim de ailem vardı ama onları da depremde kaybettim maalesef. Hana beni çok sevmişti. Bu yüzden genç yaşında (22) benimle evlendi. Kendisinden büyük bir erkek kardeşi varmış ama küçük yaşta bir rahatsızlıktan dolayı vefat etmiş. Sonra küçük kardeşi David dünyaya gelmiş. Ona küçük yaşta ablalık etmiş.”

KENTTE HERKES ONU SEVERDİ

Öner, eşi ve ailesinin herkese karşı yüzlerinden tebessümü eksik etmeyen, mütevazı, kibar, merhametli, şefkatli ve sevgi dolu insanlar olduklarını belirtti. Eşi Hana’nın, ailesinden almış olduğu bu benzerlikle Adıyaman’da onu tanıyan herkes tarafından çok beğenilip sevildiğini ifade eden Öner, eşini ve deprem gecesini şöyle anlattı: “Onu tanıyanlar, kalbinde iyiliğin zirve yapmış olduğunu bilirdi. Resmen insanların gönüllerine taht kurmuştu. Özellikle bu bencil dünyada sadece kendisi için yaşama hakkı bulan insanların diğer canlıları vahşice katlederken, o bunların karşısında dimdik durmuştur. Hayvanları asla terk etmezdi. Dört tane kedi sahiplenmişti. İkisi engelli, ikisi yaralıydı. Eşim herkesi mutlu etmeyi severdi ve yurt dışına ailesini ziyarete gittiğinde sürekli tüm aileye hediyeler getirirdi. Her zaman bir acelesi vardı, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışır gibi bir hayat sürüyordu.

Son aylarımızda ise eşim kendi ülkesinde evli olarak görünmüyordu. Bunun için Adıyaman’da gerekli olan resmi belgeleri hazırladı ve ülkesi Çek Cumhuriyeti nüfus dairesine gidip evlenme bilgilerini kaydettirdi. Sonra ise kimlik ve pasaportunu değiştirip yeni soyadını yazdırdı. Daha sonra ise Adıyaman’a geldi. Geleli 3 gün olmuştu. Eşim tatlıyı çok severdi, son gecemizde kendisine tatlı almıştım. Tatlısını yedikten ve çayını içtikten sonra sımsıkı sarılmış ve fotoğraf çekilmiştik. Çok mutluydu. Bana pasaportunu, evlenme belgesini gösterip ‘Bak soyadım kayıtlı artık orada’ demişti. Ben sabah erkenden işe gideceğim için saat 23.00 gibi uyumaya gittim. Eşim benden sonra gelmişti. Sonra gece saat 04.00’da gözlerim birden açıldı. Telefona bakıp saatin dört olduğunu gördüm. Benim saat 06.00’a kurulu idi. Tekrar uyuyup bir süre sonra karanlıklar içinde eşimin çığlıklarına uyandım. Ne olduğunu anlayamadım. Eşime sarılıp onu sakinleştirmek istedim.

Sonrasında ise deprem olduğunu fark ettim. Yaşadığımız ev sanki konuşurcasına, dile gelmişçesine kükrüyordu ve çatlama sesleri duyuyordum. Şoktaydım, ne yapacağımı bilemiyordum. Çabucak eşimin yanından kalkıp yatağımızın hemen yanında bulunan balkon kapısını açtım ama balkona çıkmadım. Sadece kapıyı açtım; bir dışarı bakıyordum bir içeri. Ne olacak, ne yapacağım derken, apartman çöktü.” 

BENİ SİVİLLER KURTARDI

Eşinin yatağında, kendisinin ise balkon kapısında enkaz içinde kaldığını anlatan Öner, konuşmasına şöyle devam etti: “Bayılmışım. Bir süre sonra gözlerimi açtığımda yüzüme düşen yağmur damlalarını hissetim. Çok susamıştım. Muhtemelen çok toz yutmuştum ve olduğum yerde sıkışmıştım. Ellerim, bacaklarım enkaz altında kalmıştı. Daha sonra balkon kapısı camının kafamdan geçmiş olduğunu fark ettim. Her tarafım cam parçaları ile çevrilmişti ve ensemde büyük bir cam parçası bıçak gibi duruyordu. Karanlıklar içerisinde çığlıklar, feryatlar duyuyordum her yerden. Yardım çığlıkları duyuyordum ve ailem aklıma geldi. Eşimden hiç ses gelmiyordu. O an tüm Adıyaman’ın çöktüğünü anladım.”

Ailesiyle aynı apartmanda yaşadıklarını, kendisinin ikinci ailesinin ise dördüncü katta oturduklarını belirten Öner, “Ben de yardım istiyordum ama herkes benimle aynı durumda idi. Karanlıklar içerisinde, 10 dakika sonra ikinci deprem oldu. Evimiz yerle bir olmuştu zaten. Artık ölümle yüzleşmiş ve teslim olmuştum. Nefeslerimi yarım ve zorla alıyordum. Yardım gelmeyeceğini biliyordum. Tüm şehrin çöktüğünü, yok olduğunu anlamıştım. Çok yorulmuş ve yardım için bağırmayı bırakmıştım. Omzumdan yukarısı dışarıdaydı, üşüyordum. Yağmur yağıyordu. Sağ omzumu soğuktan saklamak için cam parçalarının altına ve yüzümü moloz taşlarının üstüne yaslayıp ölümü beklemeye başladım. Bir süre sonra enkaz üstünde yardıma gelen insanların sesini duydum. Seslenmeye çalıştım, duymadılar. Sonra bir daha seslendiler ve sağ elimi dışarı çıkarıp ‘Buradayım, buradayım. Ne olur beni kurtarın’ diye haykırmaya başladım.

Birileri elinde fenerle bana doğru geldi ve beni fark etti. Ama üzerimdeki beton tavanı görünce ümitsiz bir şekilde, ‘Seni buradan nasıl çıkaracağız?’ dediklerini duydum. Sonra gidip demir bir çubukla geri döndüler. Çubuk yardımıyla üzerimdeki ağırlığı kaldırmak istediler. Lakin beton daha çok üstüme gelmeye başlamıştı. ‘Durun, yapmayın, daha çok eziliyorum’ dedim. Sanırım bunların hepsi bir saat içerisinde oldu. Daha sonra ise fener yardımıyla etrafımı biraz daha incelediler ve altımdaki molozun duvar olduğunu görüp, onu sağa sola çekmeye başladılar. Sonrasında ise altımdaki büyük duvar parçası hareket edince üzerimdeki tonlarca ağırlık birden hafifledi” şeklinde konuştu.

BİR YANDA SOĞUK DİĞER YANDA ACILAR

Her tarafı yara ve kan içindeyken etrafındaki dikenli cam çemberi temizlendikten sonra enkazdan çıkarıldığını söyleyen Öner, o anları şu sözlerle anlattı: “Ayağa kalkamaz durumdaydım ve her tarafım ezik içindeydi. Enkazın içinde 5-10 dakika oturmuş vaziyette bekledim. Üzerimde tişört ve şort vardı. Bir yanda yağmur, bir yanda soğuk, bir yanda şok, bir yanda hissettiğim acılar… Harabe üstündekiler bana yağmurluk giydirdiler ve beni enkazın üstünden ön cepheye doğru götürdüler. Küçük bir baraka içerisinde sağ kalan diğer komşularımızı gördüm. Üzerime ne buldularsa koydular. Bir süre sonra kanamalarım başlamıştı.

İki kişi beni kucaklayıp evimizin bitişiğindeki hastaneye götürdü ama orası da çok kötü durumda idi. Bebeğini kaybeden anne, battaniye ile taşınan ölü ve yaralılar vardı. Elimin kesik olduğunu gördüm, dikiş atmak için ne zaman vardı ne de imkan. Sürekli yaralı ve ölen insanlar geliyordu. Hemen elimi bir sargı ile kapadık. Sonra kuzenlerim ve abim beni hastanede bulup sığındıkları küçük bir dükkâna taşıdı.”

HER SABAH AİLEMİN EKSİKLİĞİNİ HİSSEDEREK UYANIYORUM

Bir gün boyunca sığındıkları dükkanda yatalak vaziyette beklediğini ve ikinci gün depremzedelere yardım için açılan çağrı merkezine götürüldüğünü ifade eden Öner, “Üçüncü gün ayağı kalkabildim. Bu arada enkazdan gelecek haberleri bekliyoruz. Bir telefon geldi ve hemen gittik enkazın başına. Maalesef annem ve babam kaldırımda battaniye içinde sarılı halde bekliyorlardı. Sonra gönüllü olarak yardıma gelen insanlara eşimin yerini gösterdim ve beni oradan uzaklaştırıp eşimi yatağından çıkardılar. Sonrasında ise iki kız kardeşim birbirine sarılı halde bulundu. Bütün ailemi kaybettim. Anne ve babamı defnettik. Enkaz altında bir gün bekleyen kardeşlerimi defnettik. Eşimi ise morga götürdük.

Birkaç aile üyesi dışında tek bir arkadaşı bile yoktu cenazesinde. Ülkesinde kurtarılan birkaç Çek Cumhuriyeti vatandaşı haber olurken, eşimle ilgili tek bir haber bile yapılmaması bana çok acı verdi. Haberden kastım, bu güzel ve melek gibi insanın ülkesinde bilinmemesi veya anılmamasıdır. Eşimin cenazesini kendi uğraşlarım ve ailesinin desteği ile ülkesine getirip defnettik. Eşim için bir şeyler yapmak istiyorum. Tek amacım bu. O garip ve mahsun ayrıldı bu dünyadan. Her sabah uyandığımda onun eksikliği, acısı ve ailemizin yokluğunu hissediyorum. Ben eşimi kurtaramadım” diyerek konuşmasını sonlandırdı.