Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis'te partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Tülay Hatimoğulları, katledilen gazeteci Metin Göktepe’nin ölüm yıl dönümünün yarın olduğuna işaret ederek, gazetecilere dönük saldırıların hiçbir zaman bitmediğini söyledi. Tülay Hatimoğulları, "Metin Göktepe ve onun şahsında katledilen bütün basın emekçileri, Nazım Daştan’ı, Cihan Bilgin’i saygıyla anıyorum” dedi.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ
Tülay Hatimoğulları'nın konuşmasının satır başları şöyle:
"Dimdik ayakta durduk ve direndik. Mücadelemizi büyüterek yeni bir yıla geçtik. Başarı ufkumuzu zorladık. 2025 yılına mücadelenin ve barışın kazanması için bizler mücadele kararlılığıyla girdik.
Halkın cebine abanmak için bekleyen büyük zamlar ve vergiler peşpeşe açıklandı. Başlayan zam yağmuru yılın ilk ayında bile fırtınalara sebep oldu. Çünkü iğneden ipliğe aklımıza gelen her şeye zam yaptılar. 2025 yılının ocak ayında ev kiralarının artış oranları yüzde 58,1 oranında belirlendi. Yani 20 bin lira kira ödeyenler bu sene yaklaşık 32 bin lira kira ödeyecekler.
Peki her şeye zam gelmeye devam ederken emekçinin payına ne düştü bu süreçte? Emekçinin payına yoksulluk sefalet düştü.
Bir de asgari ücret meselemiz var. 2025 yılı asgari ücretini 22 bin 104 lira olarak belirlediler. Oysa 2024 yılının Aralık ayı için açlık sınırı 21 bin lira. Yoksulluk sınırı ise 69 bin TL olarak belirlenmiş.
DEM Parti olarak ‘Asgari ücret 35 bin TL olmalıdır’ dedik ve sene içerisinde enflasyon artış oranı göz önünde bulundurarak asgari ücretin dört kez artırılması gerektiğini ifade ettik.
Aile hekimleri ‘Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz’ diyerek üçüncü kez iş bırakma eyleminde. Eziyet yönetmeliği olarak niteledikleri Ekim 2024 tarihli yönetmeliğe karşı 6-10 ocak tarihlerinde üç kez aile hekimleri 8 Ocak'ta ise tüm sağlık emekçileri iş bırakıyor. Bu eziyet yönetmeliği derhal geri çekilmelidir. Bunun için parlamentoda gerekli girişimleri biz DEM Parti olarak da yapacağız.
SURİYE'DEKİ GELİŞMELER
Suriye savaşın başladığı günden bugüne Üçüncü Yol Siyaseti’nden ısrarımızı devam ettiriyoruz. Ne yazık ki, şu anda ortaya çıkan tabloyu sizinle kısaca paylaşmak istiyoruz. Bizler Üçüncü Yol’u, yani kadın özgürlükçü, bütün halkların ve inançların eşit yaşadığı demokratik bir Suriye’yi savunmaya devam edeceğiz. Suriye’de ne yazık ki Adalet Bakanı olarak atanan kişinin huzurunda kadınlar alenen infaz edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
2023 Irak daha sonra Libya’da olanları hatırlayalım. Tarih derslerle kendini zaten hatırlatıyor. Şunu çok iyi bilmeli çok iyi idrak etmeliyiz; bunun hayata geçmesi için çok büyük çabalar harcamalıyız. Suriye’deki tek reçete demokratikleşmedir. Suriye’deki tek reçete demokratik ulusun inşasıdır. Bugün Suriye’de bir tarafta kadın özgürlüğü var ama öteki tarafta kadınları açık alenen infaz eden bir anlayış var. Ve sadece bu değil aynı zamanda Kobanê’ye dönük tehditler durmuyor. Tişrin ve Qereqozaq Köprüsü’nde SMO ve farklı isimlerle ortaya çıkan kimi çete örgütler saldırılarını devam ettiriyorlar. Kobanê’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz.
Suruç'ta, Nusaybin’de halklar nöbette. Neden nöbette biliyor musunuz? Çünkü sınırın öte yanında soydaşlarının, akrabalarının katledilmesini istemiyorlar. Nusaybin'de ve Suruç'ta nöbet tutan bütün halkımıza buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
İŞGAL SALDIRILARI
Rojava’da savaş, Türkiye’de barış olabilir mi? Sınırın bir tarafına bomba diğer tarafına gül atılabilir mi? Bütün bunları detaylı bir şekilde düşünmeye ve idrak etmeye ihtiyacımız var. Yine Suriye’de hepimizin takip ettiği üzere farklı halklar ve inançlardan kesimlere saldırılar artmış durumda. Özellikle Lazkiye, Tartus, Hama ve Humus’taki Arap Alevilerine yönelik saldırı ve katliamlar hız kesmiyor. Aynı şekilde Hristiyan ve Durzilere yönelik saldırılarda devam ediyor. Bizler de 2-3 gün önce değerli Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ile birlikte Hatay Samandağ’da Hz. Hızır Türbesi’nden yakılan Xesêdin Turbesi’ne bir mesaj göndermiş olduk. Mesajımız şudur; demokratik bir Suriye istiyoruz. Alevisiz, Kürtsüz, Hristiyansız, Dursizsiz, Türkmensiz, Arapsız Suriye olmaz.
'ABDULLAH ÖCALAN'IN MESAJININ ARKASINDAYIZ'
Her şeyin çok hızlı geliştiği bir siyasal iklimde DEM Parti İmralı heyetimizin Sayın Öcalan ile görüşmesi oldu. Bu görüşmenin ardından yapılan açıklamada herkese büyük bir sorumluluk yüklenmiş oldu. Hepimizin sorumluluğu çok büyük. Ve heyetimiz şu an parlamentoda temsili bulunan siyasi partilerle görüşmelerini sürdürmeye devam ediyor. Yoğun bir mesai harcıyor. Ve bu görüşmelerin bitiminde heyetimiz zaten kamuoyuna geniş bir açıklama yapacaktır.
Sayın Öcalan’ın İmralı kapılarını biraz da olsa aralayarak bütün dünyaya duyurduğu tarihi mesajınının arkasındayız. Bu dönem sürece doğru yaklaşarak tarih yazma sürecidir. Görkemli bir çıkış bizlerin elindedir. DEM Parti olarak barışın tesis edilmesi için üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları bu sürecin bir öznesi olarak yürütmeye hazırız.
Sayın Öcalan’ın gönderdiği mesaj; sadece siyasilere değil, bu çağrı barışın taraftarlarını çoğaltmak için bütün toplumsal kesimleredir aynı zamanda. Bizler bunun için yoğun bir biçimde çalışacağız. Sayın Öcalan kendisiyle yapılan görüşmede barışın aciliyetine önemli vurgular ve uyarılar yapmıştır. Bu uyarıların en önemlisi de uluslararası hukukun bittiği, hiçbir kuralın işlemediği ve Ortadoğu’da insanlığın sıfır noktası haline geldiği Gazze’ye dönüktür. Gazze’de olanlar savaşın 21’inci yüzyılda yarattığı yıkım ve insanlık krizinin en somut sonucudur.
'AÇIKLAMAM ÇARPITILDI'
Küresel sistemin savaş ve yıkım politikaları her yeri Gazze’ye dönüştürmek istemektedir. Bugün Ortadoğu’da heryer Gazze’ye dönme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Henüz gündeme gelmese de kuzey hattından Kızıldeniz, daha güneyde ise Doğu Akdeniz sahasında Kıbrıs’a varacak büyük bir gerilim hattı mevcuttur. Bu gerilim her an patlayabilir. Bu nedenle iç barışın sağlanması gerekiyor. Açıklamasında da ifade edildiği üzere bütün karanlık senaryolara küresel güçler de dahil olmak üzere onların yerli işbirlikçileri de dahil olmak üzere bütün karalık senaryolara karşı dikkatli olunmalıdır uyarısı yapmıştır.
Geçtiğimiz gün Diyarbakır’da bu minvalde yaptığım açıklama bazı kaynaklarca çarpıtılarak bu şekilde servis edilmiştir. Belli ki barış istemeyen bazı kaynakların bu tarz dezenformansları devam edecek. Bu konuyu burada bir kez daha açmamın nedeni budur. Bu kaynaklara bizler diyoruz ki savaşı körükleyecek, barış karşıtı hareketlere hiçbir biçimde girilmemelidir. Bu süreçte aynı ezber ve provokasyonlarla ortaya çıkan ve yabancısı olmadığımız bu kaynaklar bilmelidir ki hiç kimsenin gücü bizlerin barış ısrarı ve sözünü çarpıtmaya asla ama asla yetmeyecektir. Bunu da böyle bilsinler.
'MECLİS FIRSATI KAÇIRMAMALI'
Bizlerin bütün çabası demokratik bir zeminde onurlu bir barış içindir. Süreç nasıl işlerle işlesin; bizler onurlu bir barışı savunmaya, onurlu bir barışın mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın sözlerine döneceğim. Yıllar önce de Türkiye tüm bu tehlikeleri atlatmak ve kuşatmayı bertaraf etmek için Kürtlerle stratejik ittifakı, demokratik birliği esas almalı demişti. Çok önemli bir vurgu. Süreç Sayın Öcalan’ın bu sözlerini haklı çıkarmıştır. Türk Kürt tarihsel ittifakını yeniden güçlendirmenin ne kadar hayati bir mesele olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Demokratik zemindeki bu ittifak, bu birliktelik Ortadoğu’ya büyük katkı sunar. Kendisinin de yine söylediği ‘Devir Türkiye ve bölge barışı için demokrasi ve kardeşlik devridir.' Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi, savaş siyasetini bitirir. Milliyetçi çatışmaları önler ve en önemlisi ölümleri bitirir. Hepimizin en büyük arzusu barışın olması, kanın durması ve ölümlerin bitmesi değil mi? Meclis tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 21. Yüzyılda barışın trenini kaçırmamalıdır. Bu yüzden çağrımız parlamentoda bulunan bütün siyasi partilere yapıyoruz; gelin hep birlikte bu trenin yol almasını sağlayalım. 21. Yüzyılda Türkiye bu barış trenini kaçırmamalıdır.
'HERKESE GÖREV VE SORUMLULUK DÜŞÜYOR'
Ayrıca tüm sivil toplum örgütleri, meslek odaları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, aydınlar yazarlar, gazetecilerin verecekleri katkı o kadar önemli. Bu ülkenin cumhuriyetin ikinci yüzyılında barışla taçlanmasını sağlamak ve demokratik bir cumhuriyetin inşasının önünü açılması için hepimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. O nedenle bizler attığımız her adımı bu görev bilinciyle aynı zamanda bu sorumlulukla atmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki tarihsel önemi çok büyük olan bir eşikteyiz. Ve bizler bu eşikten geçerken, barışla taçlanmış bir sürecin mutlaka ve mutlaka kurulmasını, tesis edilmesini sağlamalıyız.
Sayın Öcalan görüşmesinde ‘Bütün bu çabalarımız ülkeyi hak ettiği bir düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için çok kıymetli bir klavuz olacak’ demiş. Evet, aynen öyle. Barışın kaybedeni olmaz değerli canlar. Barışla beraber ülkede demokrasi, ekonomik refahı ve adaletin kapısını aralayacağımızı da asla unutmayalım. Muhalefetin önemli bir bölümü şimdiye kadar bir sağduyu göstermiştir ve çözüm odaklı açıklamalar yapmıştır. Bu Türkiye toplumuna sunulmuş çok önemli bir katkıdır. Buradan muhalefete yine çağrımız yinelemek isterim. Tutumuz kıymetli, tutumunuz çok kıymetli gelin bu tutumu daha da güçlendirerek barış için bu parlamentonun çatısı altında ve toplumun içinde hep birlikte çalışmaya devam edelim. Kürt sorununa doğru temelde yaklaşmak ve katkı sunmak başta muhalefet olmak üzere herkesi çok büyütür. Buradan sizlerin huzurunda birkaç hususun daha altını çizmek istiyorum; barış her şeyden önce dille inşa edilir. Barışın dilini kuramazsak hayalini de kuramayız. Bu nedenle başta iktidar olmak üzere herkesi özenli bir dil kullanmaya davet ediyoruz.
Siyaset barışın kapılarını aralamalıdır. Siyaset aktif olmalıdır, dinamik olmalıdır. Olmayanı olabilir bir seviyeye getirmeye çalışmalıdır. Siyasetin görevi budur. Böyle düşünen dostlarımıza da şunu söylemek isterim; pekala bu toplum ve bizler çok önemli deneyimlere sahibiz. Tarihsel birikimlere sahibiz. Halkın ferasetine güvenmeliyiz. Bu birikim asla küçümsenmemeli ve bu güvenle toplumu barışa doğru hep birlikte yönlendirebilmeliyiz. En önemlisi de şu; Sayın Öcalan’ın bu süreci etkin bir biçimde yürütebilmesi için bu barış sürecinin ki eğer olacaksa barış süreci bunun inşa edilmesi için, bu gelişme ve görüşmelerin barışla taçlanabilmesi için yapılması gereken iş Sayın Öcalan üzerindeki tecrit derhal kalkmalı ve Sayın Öcalan halklarla buluşacak bir zemine kavuşturulmalıdır.
Değerli halklarımız, özellikle burada grubumuza ve partili yoldaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu görüşmeler devam ederken; bizler nasılsa görüşmeler oluyor, nasılsa barış süreci olacak diyerek evimizde oturmayacağız. Rehavete kapılmak yok. Onurlu kalıcı bir barışı tesis edebilmek için siz değerli halklarımızın, demokrasi güçlerinin, barış sevdalılarının, geçmiş dönemden daha çok çalışması daha çok alanlarda, meydanlarda, demokratik zemindeki mücadele vermesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Demokratik zeminde bir barışın inşası için daha çok çalışacak, daha çok emek vereceğiz. Bu çağrımız da bütün siyasal ve toplumsal dinamikleredir. Bu tarihsel dönemeci hep beraber değerlendirebiliriz. Sürecin başarısı için dönemsel hesaplara takılmadan bu sürecin sahiplenilmesi ve emek verilmesi önemli bir anlam taşımaktadır. O halde hep birlikte elimizi taşın altına koyalım.
Bunun için de DEM Parti olarak bizler dün olduğu gibi bugün de aynı şekilde elimizi taşın altına koyuyoruz ve gerekirse gövdemizi taşın altına koyacağız. Yeter ki barış olsun."