Türkiye ve Bakûrê Kurdistan’da 6 Şubat 2023 günü meydana gelen depremde resmi rakamlara göre şu ana kadar 45 bin kişi hayatını kaybetti. Merkez üssü Mereş olan ancak Semsûr, Hatay, Dîlok, Kilis, Osmaniye, Amed, Riha, Elezîz ve Meletî illerinde de büyük yıkıma neden olan depremden dolayı yüz binlerce insan mağdur oldu. AKP-MHP hükümetinin depreme üç gün geç müdahalede bulunması, gelen yardımların engellenmesi, kaçırılan kız çocukları ve o bölgede yaşanan işkence olayları ülkede tam bir kaosa ne oldu. Tüm bu gelişmeleri Wan Barosu Başkanı Sinan Özaras’a sorduk.
Depremin olduğu ilk andan itibaren Wan Barosu olarak neler yaptınız, bölgeye ulaşımda hangi zorluklarla karşılaştınız?
6 Şubat 2023 günü merkez üssü Maraş olmak üzere 7.7 ve 7.6 olmak üzere iki ayrı deprem meydana geldi. 11 ilimizde büyük bir afet yaşandı. Aralarında 116 Avukat meslektaşımızın olduğu 44 bin yurttaşımız hayatını kaybetti. Yaşamını yitirenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Vatandaşlarla, STK’lerle birlikte ortaya bir dayanışma ruhu çıktı. TBB ve Van Barosu ile birlikte harekete geçtik. Van olarak daha önce depremi yaşadığımız için, daha vakıf olduğumuz durumlar çerçevesinde ilk anda acil müdahale durumunun gerçekleşmesi yönünde çağrıda bulunduk.
Hemen akabinde su ve ekmek ihtiyacının karşılanması yönünde Van Barosu olarak çağrıda bulunduk. İlk gönderdiğimiz araçlarda ekmek ve su desteğinde bulunduk. Daha sonra devamında orada depremin gece gerçekleşmesi nedeniyle insanlarımızın kıyafetsiz olarak dışarıda kaldığı ve enkaz başında yakınlarını beklemesi nedeniyle bu yönde destek toplamaya başladık. Bu kapsamda 16’ya yakın kamyonu ciddi yıkım yaşanmış bütün illerimize gönderdik. TBB ile birlikte hareket ettik. Malzemelerin birinci elden sağlanması bizim için çok önemliydi. TBB’nin illerde barolara tahsis ettiği depolarda malzemeler biriktirilerek oradan halka, köylere ulaştırmaya çalıştık. Gönderdiğimiz araçlarla birlikte, gönüllü Van Barosu avukatlarının araçlara eşlik edecek şekilde, ilgili yerlere teslimine kadar takip ettik. Hatay, Adıyaman, Maraş, Malatya, Diyarbakır gibi illerimize destek ekibi, insan gücü ekibi yönlendirdik.
Yardım çalışmalarında hangi kurumlarla beraber hareket ettiniz?
Bazı şehirlerimizin bir bölümü yıkılmıştı ve ayakta kalan bölümlerinin desteği ile kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Bu yüzden yoğunluğumuz tamamen yıkılmış şehirler oldu. Antep’in Nurdağı, Hatay, Adıyaman ve Maraş’a daha fazla ağırlık verdik. Depremzede ailelerin özellikle Van'a gelen ailelerimizin buradaki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalarda bulunduk. 150 aileye destek verdik. Gönderdiğimiz yardımların birçoğunu Van’da faaliyet yürüten STK’lerle birlikte yaptık, onların da ciddi katkıları oldu.
Yardım çalışmaları sırasında herhangi bir engelleme ile karşılaştınız mı?
Bazı aksaklıklar da yaşadık. Özellikle dışarıda STK yardımlarının engellenmesine yönelik sorunlar oldu ve burada tamamen siyasal amaçlar güdüldü. Oysa burada durum insaniydi ve siyasi tutumlar gösterildi. Bunun doğru olmadığını özellikle belirtmek istiyoruz. İnsani yardımlar kimler tarafından gönderilirse gönderilsin yerine ulaşmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü orada hayata tutunmaya çalışan milyonlarca insanımız var. Bu davranış onların yaşam hakkını elinden almaktı. Enkaz başında ailelerini beklerken insanlarımızın sıcak yemeğe ihtiyacı vardı. Baro olarak İslâhiye’de aşevi kurduk. 15 bin insanımıza bu hizmeti verdik. Bunun dışında oradaki çocukların psikoloji çok önemli, yaşanan travmaların önüne geçebilmek için çocuklara oyuncak temini sağladık.
Deprem bölgesinde bu kadar büyük yıkıma ve can kaybına neden olan ihmaller nelerdir?
Depremin sadece yardım ve dayanışma boyutuyla değil, öncesi-sonrası ihmaller ve müdahaleleri konuşmak gerekiyor. Yetkililerin, yöneticilerin özellikle denetleme anlamında ciddi eksiklikleri olduğu ve denetimin dışında kendilerinin organize ettiği aksaklıklar gördük. Bir şehir planlaması yaparken, planlamacılar fay hatlarına göre yaparlar, ancak bizim şehirlerimiz fay hatlarının üzerine inşa edilmiş ve dolayısıyla kaybımız çok daha büyük oldu.
Arama ve kurtarma daha büyük bir kaosa neden oldu. 11 ili kapsayacak şekilde enkazlara müdahale edilip, arama kurtarmanın yapılmasının üç gün boyunca geciktiğini görüyoruz. Gecikmenin devamında köylere zaten ulaşılamadığını gördük. Aslında kurtarma anlamında eksiklikten ötürü ciddi can kayıpları yaşandı. Deprem ile birlikte binaların sağlam olmaması kadar arama kurtarma çalışmalarında yaşanan ihmallerden ötürü donarak gerçekleşen binlerce kayıp oldu.
Deprem felaketinin ardından önümüzdeki süreçte sorumlu kişiler hakkında bir yargılama süreci olacak. Baro olarak bu yargılama sürecinden beklentiniz nedir?
Birçok baromuz savcılık incelemesinden sonra enkazın kaldırılması yönünde başvuruda bulundu. İncelenmesine yönelik taleplerimiz son olarak Diyarbakır’da yaşadığımız gibi, gündüz tedbir kararı alıp gece vakti kararından dönen mahkemeler oldu. İnceleme yapılmaksızın enkazları kaldırmanın derdine düştüler. Bu durum soruşturmaların sağlıklı yürütülmesi açısından ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Önümüzdeki günlerde yapılacak yargılamalara şimdiden gölge düşmüştür. Son gerçekleştirdiğimiz 50. Başkanlar toplantısında bu konuları konuştuk. Tüm barolar gibi Van Barosu yargılama sürecinde yer alacaktır. Giden ekiplerimizin orada yaptığı tespitler incelendiğinde yakın zamanda raporumuzu kamuoyuyla paylaşacağız.
Ülkemizde her zaman yaşanılır bir olay olduğunda bir fail yaratılır ve her şey ona yüklenir. Tüm suçlu o failmiş gibi davranılır ve bu soruşturmaları yanlış yönlendirmeye yöneliktir. Şehir planlamacıları nerede hata yaptı, belediyeler neden denetimlerini yeterli şekilde yapmadılar, ya da imar affı ile birçok bina ruhsatlandırıldı. Burada kaç bina yıkıldı. Bunun araştırılmasını talep ediyoruz. Sadece müteahhitler ile gidersek soruşturma yanlış yere gidecek ve ortada yarattığımız faili cezalandırmakla adaleti sağlamış olmayacağız, adalet tüm sorumluların, gerçek faillerin tamamını yargılamakla gerçekleşecektir. Van Barosu olarak bu soruşturmalara dâhil olacağımızı belirtmek istiyoruz.
Deprem bölgesinde yaşanan işkence olaylarına ilişkin görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Özellikle Suriyeli sığınmacılara yönelik gerçekleşiyor bu işkenceler. Buna ilişkin düşünceleriniz nelerdir, bu konuda neler yaptınız?
Deprem bölgesinde can havliyle “yağmalar, hırsızlıklar” yaşanabilir. Devletin görevi orada bunu engellemek ve asayişi sağlamaktır. Ancak sosyal medyada gördük ki polis cezalandıran boyutuna geçti ve bu kahramanlık olarak lanse edildi. Biz bununla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Ortada bir suç olabilir ama burası bir hukuk devletidir. Polisin görevi suçluyu yakalamak, yargılamayı mahkeme yapar, cezalandırma cezaevinde yapılır. Bu konuda suç duyurularında bulunduk.
Küçük kız çocuklarının kaçırılıp tarikatlara teslim edildiğine dair iddialar var. Bu konuyu araştırdınız mı, çocuklar neden kaçırılıyor?
Çocukların tarikatlara teslim edildiğine ilişkin tespitler ve iddialar var. Biz de buna karşı doğruluk payı olan durumlarla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Bu yağma olayları yaşanırken, bir kesim savaştan kaçıp ülkemize sığınan ve hâlihazırda afete maruz kalan sığınmacıları düşman ilan etti ve bunların linç edilmesine yol açtı. Biz halkı kin ve düşmanlığa sevk eden tutumları Savcılıklara bildirdik. Biz şunu diyoruz, hukuk devletinde hukukun dışına çıkılamaz. İhmali olanların da, yanlışı olanların da hukuk karşısında hesap vermesi gerekiyor.
Son olarak halka çağrınız nedir?
Halkımıza çağrımız; deprem hala sürüyor. Malatya’da bunu yaşadık. Halkımızın hasarlı binalara girmemelerini ve tedbirli davranmalarını istiyoruz.