Yoleri: Cezaevleri giderek kötüleşiyor
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevlerindeki durumun giderek kötüleştiğini belirterek, iktidarın değişse bile ortadan kaldırılamayacak bir sistem yarattığını belirtti.
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevlerindeki durumun giderek kötüleştiğini belirterek, iktidarın değişse bile ortadan kaldırılamayacak bir sistem yarattığını belirtti.
Türk cezaevlerinde önceki yıllarda ilk sırayı sağlık ve iletişim hakkı ihlalleri alırken, son dönemde işkence ve kötü muamelenin birinci sıraya yükseldiğini vurgulayan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, “En çok can yakan sorunlardan biri de yaşam hakkı ihlalleridir” dedi.
ANF’ye konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, Türk cezaevlerinde her yıl aynı sorunların katlanarak devam ettiğini belirtti. Yoleri, önceki yıllara göre işkence ve kötü muamelenin ilk sıraya yerleştiğini kaydederek, şunları söyledi: “2023 raporumuzu yayınlayıp 2024 raporumuzu değerlendirirken geri dönüp baktım. 2023 ve 2024 arasında neredeyse bir fark yok denebilecek kadar ihlallerin her açıdan birbirine benzediğini söylemek mümkün. Son birkaç yıldır özellikle belli ihlallerde daha bir yoğunlaşma olduğunu görüyoruz. Önceki yıllarda ilk sırayı sağlık ve iletişim hakkı ihlalleri alırken, son dönemde işkence ve kötü muamelenin birinci sıraya yükseldiğini görüyoruz. Yine iletişim hakkının ikinci sıraya yerleştiğini görüyoruz. Tecrit de ikinci sırada, üçüncü sırayı sağlık hakkı, dördüncü sırayı beslenme oluşturuyor. En çok can yakan sorunlardan biri de yaşam hakkı ihlalleridir. Bakanlığın son açıklamasında 709 mahkum 2024’ün ilk 11 ayında yaşamını yitirdiği belirtildi. İntihar ya da şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçen vakalara sebep olan şey nedir diye baktığımızda işkence ve kötü muamelenin sebep olduğunu görüyoruz.”
BASİT SORUNLAR BİLE ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILIYOR
Cezaevlerinde en basit sorunların dahi çözümsüz bırakıldığını belirten Yoleri, “Basit sorunların bile çözümsüz bırakılmasının yol açtığı ağır psikolojik sorunların intihar vakalarını arttırdığını görüyoruz. İlaçlarının verilmemesi, kelepçeli hastaneye götürülmesi, hastalığa elverişsiz yerlerde tutulması gibi onlarca örnekler söz konusudur. Son dönemde adalete erişimin çabaları da bakanlığı zorladığını görüyoruz. Adalete erişim ile ilgili başvuruların hepsi reddediliyor, kayda alınmıyor, gözlerinin önünde yırtılıp atılıyor. Eşitlik ilkesine aykırılık, mahpuslarda adalete güveni zedeliyor. Psikolojik olarak insanları yaralayan, güçsüz düşüren bir tabloyu da karşımıza çıkartıyor. Bu uygulamalar karşısında açlık grevine yönelme durumunun fazlalığını görüyoruz. Muhatap bulamamak mahpusları zorluyor” şeklinde konuştu.
ADLİ TUTUKLULARA DA İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
Adli mahpusların başvurularında da işkence ve kötü muamele, emek sömürüsü, taciz, istismar, tehdit hatta tahliye sonrası gayri meşru işlerde çalışmaya zorlamanın bile olduğunu paylaşan Yoleri, şöyle devam etti: “Adli mahpuslar cezalandırılmaktan çekiniyor ve adlarının kullanılmasını istemiyorlar. İsmini yazarsak ‘beni açık cezaevinden kapalıya gönderirler, infazımı yakarlar’ diye düşünüyorlar. Çok korkuyorlar, çok örgütsüzler ve birbirleriyle dayanışmaktan çok tehdit eden pozisyondalar. Mahpuslar arası şiddet olayı da çok fazla olduğunu görüyoruz. Çocuk hapishanelerinde akran zorbalığını görüyoruz ve bu bir sistem haline getirilmiş durumdadır. Mesela mümessil sistemi var, mümessil düzeni sağlamak için şiddet uyguluyor ve bu nedenle ölümler dahi oluyor. Çocuklar bakımından çok daha ağır bir durum var ve idare gördüğü, bildiği halde ses etmiyor.”
KÖLE STATÜSÜNDE ÇALIŞTIRILIYORLAR
Adli tutukluların cezaevlerindeki baskıların yanında ekonomik olarak da köle statüsünde çalıştırıldığını, özellikle açık cezaevlerinde tutulanların 12-13 saat çalıştırılmak zorunda bırakıldığını söyleyen Yoleri, şunları paylaştı: “Ciddi bir kötü muamele durumu var. Açık hapishaneler iş yurtları olarak örgütlenmiş. Oradaki mahpuslar çalışmak zorunda, çalışamayacak durumda ise rapor almak zorunda ama o raporlar da verilmiyor. Mesela bu kişilere yapılan sigorta emeklilik hakkı içermiyor. O sigorta onların geleceklerine bir katkı sunmuyor. Ödenecek ücret ile ilgili ise ‘kurum uygun bulduğu ücrete karar verir’ deniliyor, ancak asgari ücrete de tabi değiller. Asgari ücretin üçte birini alıyorlar. Emek sömürüsü inanılmaz boyuttadır. 6 ayda bir hükümlülerin iaşe bedelinin tahsili var ki ücretlerinin bir kısmı ondan dolayı alınıyor. Angarya koşullarında çalıştırıyorlar. 12-13 saat çalıştırıyorlar ve itiraz edeni kapalıya gönderirim, diyerek tehdit ediyorlar.”
SORUNLAR BÜTÜN MAHPUSLARLA İLGİLİ
İnanç gruplarına yönelik baskılara işaret eden Yoleri, “İdare Gözlem Kurulu değerlendirmelerinde imamla görüşme diye bir durum var. Alevi bir mahkum, imamla görüşmediği için rapor tutulduğunu açıklamıştı. Mesela Romanlara yönelik çok ciddi bir ayrımcılık var. Daha çok adli suçlardan içerideler ve bu kişilere yönelik taciz, istismar olaylarının yaşandığını görüyoruz. Yabancılar, yaşlılar içinde aynı durum var. Hastalık ve yaşlılık bile bir ayrımcılık sebebi olabiliyor. Sorunlar, sadece politik mahpuslarla sınırlı değil, bütün mahpuslara dayatılıyor” dedi.
İKTİDAR DEĞİŞSE BİLE KALICI BİR SİSTEM YARATTI
2016 ve devamı sürecinin beraber değerlendirilmesi gerektiğini belirten İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, şunları ifade etti: “Bir bütünsellik var. Demokratik hareketi baskılamak açısından çok sayıda gözaltı ve tutuklama gerçekleşti. İfade özgürlükleri kısıtlanıyor. Basın açıklaması ve gösteri yaparak ifade özgürlüğünü kullanıyoruz ama bütün bunları terör ile ilişkilendirme çabası içine girdiler. Terör ile ilişkilendiremeyince dezenformasyon yasası ile baskıladılar. Onları yapamayınca olmayan bir suç ortaya atarak yöneldiler. Temel ilkeleri yok sayılarak cezalandırılmalar yapıldı. Hatice Onaran, terörün finansmanı diye bir suç ortaya atılarak tutuklandı. Burada bu tip baskılar çok büyük bir korku saldı. Mesela HDK listesi diye sızdırılan liste, bilinçli olarak sızdırıldı ve toplum korku ile baskı altına alınmaya çalışıldı. Yeniden hapishanelere dönersek bu kadar tutuklamanın olması pek çok kişinin kendini geri çekilmesini sağlıyor. İnsanları korkutarak baskı altına almaya çalışıyor. Bu baskıların, toplumun tepkilerini bertaraf etmek, muhalefeti ezmek için yapıldığını söylemek mümkündür. İktidar değişse bile ortadan kalkmayacak bir durum ortaya çıkartıyor. Bunu da yasal mevzuatlar üzerinden yapıyorlar. AKP gidince bu durum ortadan kalkmayacak, kurumlar ve yasalar kalacaktır. Bu meseleyi iktidar değişikliğiyle çözülebilecek bir süreç olarak görmemek gerek.”