Zeki Bayhan: Sürecin gerçek sahibi ve öznesi halkımızdır

27 yıllık tutsak yazar Zeki Bayhan, Önder Apo’nun çağrısı sonrası yapılan tartışmalara ilişkin, “Halklarımızın içi rahat olsun. Zoru başaran bir gelenekten geldiğimizi söylüyorum. Pusulanız sağlamsa, en karanlık dehlizlerde bile kaybolmazsınız” dedi.

ZEKİ BAYHAN

Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” açıklamasının ardından, özellikle cezaevlerinde rehin tutulan binlerce PKK’li tutsağın bu açıklamayı nasıl karşıladığı, neler hissettikleri ve nasıl değerlendirdikleri önemli bir merak konusu oldu.

Bugüne kadar, “Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma”, “21. Yüzyıl Özgürlük İdeolojisi: Demokratik Sosyalizm, Soykırımcı Ulus-Devlet Paradigmasından Çıkış: Demokratik Ulus” ve son olarak da Önder Apo’nun geliştirdiği “Özgürlük Sosyolojisi” kavramını incelediği iki ciltlik “Neden Yeni Bir Sosyal Bilim Paradigması” kitaplarının yazarı, 27 yıllık tutsak Zeki Bayhan ile çağrının cezaevinde nasıl karşılandığını ve bundan sonrasını konuştuk.

‘KÜRT ŞAFAĞI SÖKÜYOR’

Barış süreci dışarıda yoğun bir şekilde tartışılıyor, diğer taraftan cezaevlerinde binlerce Kürt siyasi tutsak var. Cezaevlerinde süreç nasıl karşılandı, nasıl değerlendiriliyor merak ediyoruz. Sizin, Önder Apo fikriyatı üzerine çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Uzun yıllardır cezaevindesiniz. O nedenle sizinle konuşmak istedik. Bahçeli’nin çıkışı ve sonrasına dair ne düşünüyorsunuz? Kritik bir aşamaya gelindi. Bu sürecin barışla sonuçlanabileceğine inanıyor musunuz?

Zeki Bayhan: Gelinen aşamalara dair fazla bir şey söylemeyeceğim. Cezaevinde süreç nasıl karşılandı? Bahçeli’nin ilk çıkışı şaşkınlık yarattı. İlk refleks, “yeni bir özel savaş oyunu sahneleniyor” şeklinde oldu. Ama söz konusu olan Bahçeli ve üst perdeden bir çıkış olunca, “acaba bir şeyler mi oluyor?” sorusu da eşlik etti bu reflekse. Gözlerimiz İmralı’ya döndü. Oradan gelen ilk mesaj ve kurulan sözle birlikte olup bitenleri daha rahat yorumlayabildik.

Süreç başarıya ulaşır mı? Gelinen aşama gözetilince bu kez çözüm şansı daha yüksek. Elbette böylesi süreçlerin kırılgan bir yanı oluyor. Ve ben, devlet katında halen bu konuda tam bir mutabakat olmadığını hissediyorum. Umarım yanılıyorumdur. Ben, küresel ve bölgesel politik konjonktür üzerinden bir okumayla şansı yüksek görüyorum. Bazen siz isteseniz de istemeseniz de koşullar sizi değişime zorlayabiliyor. Bugünün politik konjonktürünü uzun uzadıya anlatmanın yeri değil.

Çok özetle konu bağlamında şunları söyleyebilirim: Neoliberal kapitalist sistem krizi derinleşiyor. Bunun yarattığı bir keşmekeş ve arayış var. Bağlantılı olarak, Ortadoğu yeniden dizayn edilirken Kürtler de önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Kürt sorunu, dört Ortadoğu ülkesini doğrudan ilgilendirdiği için zaten bölgesel bir sorun. Özetle, bölgesel ve küresel tüm güçlerin farkında olduğu bir vakıa var. Ortadoğu’da yeni dizayn Kürtsüz olmaz. Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen herkes Kürtlerle ilişkiyi zorunlu görüyor. Bu anlamda Kürtler için farklı ilişki opsiyonları olmuş durumda. Denilebilir ki Kürt şafağı söküyor. Önemli avantaj ve imkanlar var. Tabii riskler de!

‘KÜRT SORUNU ÇÖZÜMÜ DAYATIYOR’

Türkiye açısından ise bölgede hızlanan gelişmeler uyarıcı oldu. Mevcut Kürt siyasetinin daha fazla sürdürülemeyeceği, silah ve zorun sorunu çözemediği çoktan açığa çıkmış durumdadır. Türkiye buna rağmen son yıllarda eşi benzeri görülmemiş bir imha savaşı başlattı. O da olmadı. Bölgedeki gelişmeler hızlanınca, bir bakıma tepeden kopan kartopu ve bunun çığa dönüşeceği anlaşıldı. Bahçeli’nin temsil ettiği devlet aklı bunu gördü ve ön almaya çalıştı. Devlet Bahçeli, Önder Apo’nun çağrısından sonra da kritik önemde bir açıklama yaptı. Bahçeli’nin bu istikrarlı duruşu büyük ihtimalle devam edecektir.

Türkiye basınında bu süreç, Suriye’deki son gelişmelere bağlanıyor. Öyle değil, öncesinde başlamış bir süreç. Son Gazze ve Suriye olaylarının hızlandırıcı bir rolü olmuş olabilir. Ayrıca Türk basınında işlenen “Türkiye çok güçlendi, Kürtler zayıfladı” tezleri de doğru değil. Saha öyle söylemiyor. Özetle, koşullar Kürt sorununun artık çözümünü dayatıyor.

Yani taraflar barışmak zorunda kaldı mı diyorsunuz?

Büyük oranda evet. Elbette Kürtlerin farklı seçenekleri de var. Bölgede söz sahibi olmak isteyen ABD, İsrail, İran gibi güçler var. Kürtlerin böylesi seçeneklere sahip olması da Türkiye devleti üzerinde bir basınç oluşturuyor, diye düşünüyorum. Ama mevcut küresel ve bölgesel güç dengeleri içinde Kürt-Türk ittifakı, çeşitli sebeplerle en ideal çözümlerden biri olarak öne çıkıyor.

Bu sebeplerden birkaçını sayacak olsanız?

Evvela, Kürt nüfusu ve coğrafyanın önemli bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde. Nüfuslar belli düzeylerde iç içe geçmiş. Bölgesel ve küresel güçlerin dahil olacağı bir Kürt-Türk çatışması, Kürt halkı için de Türk halkı için de büyük yıkım demek olurdu. İktidar güçlerine bir şey olmaz belki ama biz halkçı bir hareketiz. Halkların çatışmasını istemeyiz. Ayrıca yer yer inişli çıkışlı da olsa, Kürt-Türk ilişkileri tarihseldir; halklar arasında kültürel iletişim ve aşinalık var. Bölge Kürtlerinin tümü Türkiye’ye sınır coğrafyada yaşıyor. Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir denir, geriye kalan kısımları da Kürtlerle çevrilidir.

Türkiye açısından da Kürt sorunu şiddetle bastırılamadı. Dün Irak, bugün Suriye, yarın İran Kürtleri bir statüye kavuşurken bu politikayı artık sürdüremez. Rasyonel değil. Yanı sıra, Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse bütün Kürtlerle yeni bir ilişki imkânı doğacak ki bu hem bölge siyasetinde hem de AB gibi uluslararası platformlarda Türkiye’nin elini güçlendirecek ve savaşın çökerttiği ekonomiyi rahatlatacak. Tüm bu ve daha fazla sayılabilecek nedenlerle Kürt-Türk ittifakı ideal bir çözüm olarak öne çıkıyor.

‘PKK BİZİM ANLAM DÜNYAMIZDA SADECE ÖRGÜT DEĞİL, BİR RUHTUR’

Son çağrıya gelelim, nasıl izlediniz? Neler hissettiniz?

Hücremde, tek başıma TV karşısında oturdum ve naklen izledim. Amed’de Şeyh Sait Meydanı’nda toplanan insanlar gibi hissettim sanırım. Amed’de insanlar coşkuyla geldiler ve açıklamadan sonra sessizce dağıldılar alandan. Kimi basın çevreleri bu durumu, “memnuniyetsizlik”, “demoralize olma” şeklinde yorumladı, ama öyle değil. Açıklamada söz, PKK’nin feshine gelince içimde bir şeyler kopuyor gibi hissettim. Kendimi açıklamaya o kadar kaptırmışım ki, dinlerken gözlerimin dolduğunu açıklamadan sonra fark ettim.

PKK, bizim anlam dünyamızda sadece bir örgüt değil; çünkü kendimizi bulduğumuz, yeniden tanımlandığımız, üstümüzdeki ölü toprağını dağıtan bir direniş evreni, sırtımızı dayadığımız kadim Kürdistan dağları, özgürlük bilinci, umudu ve bir kimliktir. Bizde “PKK ruhu” diye bir kavram var| çok şey anlatır. Hal böyle olunca, politik ve konjonktürel ihtiyaçlar anlaşılır olsa da fesih kelimesi duygusal dalgalanmalar yaratıyor. “Nasıl yani, artık PKK diye bir şey olmayacak mı?” gibi oluyor insan. Ben dediğim gibi, açıklamayı hücremde yalnız izliyordum. Amed halkının açıklamadan sonra sessizce dağıldığını görünce, “Ben de senin gibi hissediyorum Amed” diye geçirdim içimden.

‘ÖNDER APO FİKRİYATI SOSYALİSTTİR’

Çağrının dilini nasıl gördünüz, ne anladınız. Kamuoyunda tartışmalar var. Açıklamada kısa vurgularla önemli tespitler vardı. Mesela reel sosyalizme dair söylenenler kamuoyunda tartışılıyor.

Barış ve çözüm diliydi. Önder Apo’nun üslubunu bilenler şaşırmamıştır. Önder Apo, her zaman dilde ve politikada son derece esnek bir tarza sahip olmuştur. Biliyorsunuz, dilde ve politikada gerektiğinde esneyebilmek bir özgüven meselesidir. Kendinize, gücünüze güveniyorsanız, daha esnek politik tutumlar geliştirebiliyorsunuz.

Ben de izlemeye çalışıyorum ve çok yüzeysel, çarpıtan şeyler de söyleniyor. Kimileri sosyalizmin suçlandığını, terk edildiğini bile söylüyor. Kötü niyetlerinden değilse eğer, konuya yabancılıklarındandır. Her gün Önder Apo ve Kürtlere dair analiz yapan yorumcular konuya yabancı olur mu diyeceksiniz. Türkiye’de oluyor. Şöyle söyleyeyim, reel sosyalizm eleştirisi daha Sovyetlerin çocukluk yıllarında da vardı. Frankfurt Ekolü’ne bakın, en bilinen örneklerinden biri olarak 1929 tarihlidir ilk oluşumu.

Önder Apo sadece reel sosyalizmi değil, sosyalizm teorisini de bir bütünlük içinde eleştirel bir temelde çözümlemiş ve yeni bir sosyalizm anlayışı geliştirmiştir. Soyut bir şeyden bahsetmiyorum. Sistem analizi, toplumsal dönüşüm stratejisi, devlet/iktidar analizi, birey-toplum ilişkisi, ekonomi, toplumsal cinsiyet ve inanç özgürlüğü gibi parametreler üzerine şekillenen bütünlüklü bir sosyalizm teorisidir söz konusu olan. Reel sosyalizme dair vurgusu, bu fikriyatın ürünüdür ve bu bağlamda okunursa doğru anlaşılır. Bununla birlikte sosyalist ideolojiden kopuş yok. Dediğim gibi sosyalizm ideolojisi yeniden tanımlanmış, geliştirilmiştir. Önder Apo fikriyatı sosyalisttir.

ÖNDER APO’NUN İDEOLOJİK POLİTİK PERSPEKTİFİ ÖZYÖNETİMCİ SOSYALİZMDİR

Çok tartışılan bir konu da ulus-devlet, federasyon gibi bir model talebinin olmaması. Bunu nasıl anlamak lazım?

Önder Apo’nun ulus devlet modelini reddi yeni değil. Çünkü ulus-devlet bir iktidar modelidir. Kimliği iktidara araç kılan, tekçi kimlik dayatmasıyla ilk inşasından bu yana krizlere, katliamlara neden olmuştur. Ulus-devlet bir toplum modeli olmaktan çok, bir iktidar modelidir. Önder Apo, bu iktidarcı modele karşı kimliklerin eşitliği temeline dayalı demokratik ulus düşüncesini geliştirdi. Bu ideolojik bir tercih ve çözüm perspektifidir.

Ayrıca bugünün ulus devletleri de 20. yüzyılın ulus devletleri değil artık. Neoliberal küresel ekonomi politik, ulus devletin içini boşaltmış durumdadır. Bugün ulus devlet hükümetleri, küresel sermayenin taşeronu gibi çalışıyor. Ülkelerinin yeraltı, yerüstü zenginlik kaynaklarını, emek potansiyelini küresel sermayeye peşkeş çeken kimdir? Ulus devlet hükümetleridir.

Federasyon, özerklik, eyalet gibi modeller, ulus devlet sisteminin yarattığı kimlik krizlerini yatıştırma amaçlı modellerdir. Çözmek değil, yatıştırmak! Ve önemli oranda devlet sistemi gibi işlerler. Şöyle bir avantajı var bu modellerin; iktidar yerele devredildiği ve çok güçlü olmadığı için öz yönetim için avantaj sunarlar. Bu bir vakıa ama federasyon tarzı modeller de merkezi devlet ve anayasaya bağlıdır; güvenceleri budur, her zaman feshedilebilirler. Bugün dünya genelinde en güçlü ve tanınırlığı yüksek olan özerklik modellerinden biri Katalonya’dır. Katalanca dili AB dillerinden biri kabul ediliyor. Ama Katalonya’nın hiçbir uluslararası kalıcı güvencesi yoktur.

Önder Apo’nun ideolojik politik perspektifi özyönetimci sosyalizmdir. Bu nedenle yerelden örgütlenme ve inisiyatiflerin güçlendirilmesine dönük politik çözümleri öne çıkarıyor. Kavram ve modellere takılmadan işin özüyle, toplumu yerelden politik özneler olarak yeniden kuracak bir ekonomik politik kültüre alan açıyor. Çağrı metni içinde “her kesimin kendine esas aldığı ekonomik, politik yapılanmalar”, “demokratikleşme”, “hukuk” vurguları bu biçimde okunmalıdır.

Sizce de süreç hızlı ilerlemiyor mu? Bu bir risk yaratır mı?

Sıfırdan başlayan bir süreç değil bu; taraflar birbirini iyi tanıyor, öncesinden de diyalog deneyimleri var. Şu an konuştuğumuz süreç, kamuoyuna yansımadan önce başlamış bir süreç. Bölgedeki gelişmelerin hızı da gözetilince, iyi ölçülüp biçilmesi kaydıyla ne kadar hızlı gelişirse, o kadar iyi olur diye düşünüyorum.

‘KÜRTLER BUGÜN HEM İDEOLOJİK HEM ÖRGÜTSEL BÜYÜK İMKANLARA SAHİPTİR’

Peki, Kürtler bundan sonra nasıl örgütlenecek, nasıl yapılanmalara gidecek bir öngörünüz var mı?

Somut olarak pek çok şey sıralayabilirim. Fakat henüz erken, ama bu konuda iki şey söyleyeyim: Birincisi, hiçbir halk örgütsüz ve savunmasız olamaz. Silahların devreden çıkarılması gündemde olduğu için söyleyeyim; savunmadan kastım silah değil. Kürtler de örgütsüz ve savunmasız kalmaz. İkincisi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin hangi koşullarda kurulduğunu düşünün. Neredeyse hiç imkân yoktu. Ona rağmen sadece Türkiye ve Ortadoğu’da değil, tüm dünyaya yayılan bir örgüt gücüne ulaştı.

Kürtler bugün hem ideolojik perspektif hem örgütsel kültür ve düzey hem de toplumsal bilinç açısından, yani maddi manevi bakımdan devasa imkanlara sahiptir. O nedenle halklarımızın içi rahat olsun. Zoru başaran bir gelenekten geldiğimizi söylüyorum. Pusulanız sağlamsa en karanlık dehlizlerde bile kaybolmazsınız.

‘YENİ BİR DÖNEMİN AREFESİNDEYİZ, SÜRECİN GERÇEK SAHİBİ, ÖZNESİ HALKIMIZDIR’

Son olarak bir şeyler söylemek ister misiniz?

Öncelikle sesimizi halkımıza ulaştırma imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Başta şu anda direniş halinde olan Rojava halkımız olmak üzere, tüm halklarımıza cezaevlerindeki hücrelerimizden sıcak selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. Biz, dün olduğu gibi bugün de halklarımızdan alıyoruz direncimizi.

Halkımız, politik bilinci diri bir halktır. Böylesi zor süreçlerde başarıya giden yolun birlikten geçtiğini bilir. Böylesi zamanlarda çarpıtmalara, karalamalara, moralsizliklere yol açan, açmak isteyen çok olur. Bilinçli ya da bilinçsiz yıkıcı eylemlere teşne olanlar da…. Böylelerine izin verilmeyecektir. Korkunun ve kaygının zamanı değil. Yeni bir dönemin, yeni başlangıçların arifesindeyiz. Bu sürecin gerçek sahibi ve öznesi halkımızdır. Diri bir politik bilinç ve eylemle başarının yolu sonuna kadar açılacaktır. Halkımızın bu süreci birlik içinde, başarıyla geleceğe taşıyacağına inanıyoruz. Herkese selamlar, sevgiler.