'İşten çıkarırlar korkusuyla güvencesiz olarak 11 yılımı devirdim'
Alibeyköy’ün gecekondu mahallelerinde yaşayan dört farklı kadının ortak sorunu, güvencesiz çalışmak. Kadınlar işten çıkarılma korkusuyla yıllarca güvencesiz çalışmak zorunda kalmış.
Alibeyköy’ün gecekondu mahallelerinde yaşayan dört farklı kadının ortak sorunu, güvencesiz çalışmak. Kadınlar işten çıkarılma korkusuyla yıllarca güvencesiz çalışmak zorunda kalmış.
Salgın sürecinde Evid-Sen’in verilerine göre bir milyon ev işçisi işsiz kaldı. Kayıt dışı çalışan ev işçilerinin sayısı net bilinmiyor ancak sayıları milyonları bulduğu iddia ediliyor. Alibeyköy’ün gecekondu mahallelerinden şehrin en zengin semtlerine temizliğe, hasta bakıcılığına, çocuk bakıcılığına giden dört farklı kadın uzun yıllar yaptıkları mesleklerini ajansımıza anlattı. Yaşadıkları sorunlar, kayıtsız, sigortasız geçen onlarca yıl ve derin yoksulluk… Yaşadıkları sorunlara sessiz kalmalarının en büyük nedeni de işsiz kalma korkusu.
Mevlüde Afacan, İstanbul'a Sivas’tan göç etmiş. 17 yıl aynı evde temizlikçi olarak çalışmış. Geçen bu zamana rağmen sigortası yapılmamış ve zam istediği için de işten çıkarılmış: "Önceleri ben sigorta hiç talep etmedim. Nerden bileyim çalışınca bunun olması gerekiyor diye. Onlar da hiçbir zaman bana bundan söz etmediler. Ben yaklaşık yirmi yıldır bu işi yapıyorum. On yedi yıl bir evde son üç yıldır da bir hukuk bürosunda çalışıyorum. Gün geldi evde yapılan partilerde onlarca misafire yemek yaptım.
Gün geldi ailenin bir akrabası hastadır diye ona baktım. Emek verdim. Çalıştığım evi kendi evim gibi gördüm, öyle temizledim, öyle yemek yaptım. Bu bir meslek. Ancak bunun bir meslek olduğu bilincine ancak yıllar sonra vardım. Bu benim eksikliğim değil. Biz kadınların çalışmalarının görünmez olmasından kaynaklı ben bunu bu kadar öğrendim."
Afacan, geriye dönük haklarını talep etmek istemiş. Uzun süren hukuk mücadelesinden de çok umutlu değil. Buna rağmen 17 yılına ait emeğinin peşinden gitmeye kararlı.
BİRAZ ZAM ALAYIM DİYORUM O ZAMAN ÇALIŞMAK İSTEMİYORLAR…
Ayşe Nur Göçmen, on yıldır ev işçiliği yapıyor. iki sene önce stres ve yoğun çalışma temposundan dolayı yüz felci geçirmiş. Eşi işsiz, kendi yorumuyla ‘eline’ bakıyor. Çalışmasa kirasını ödeyemez durumda. O da Afacan gibi güvencesiz çalışıyor. Her gittiği evden talep ettiği sigorta kabul görmüyor: "Çamaşırını, temizliğini yemeğini yapıyorum. Çocuk bakmak için gidiyorum kendimi mutfakta yemek yaparken buluyorum. Çünkü benim bir iş tanımım yok. Sabah 8’de gidiyorum, akşam 5’e kadar çalışıyorum. Sigorta istedim kabul etmediler.
Benim hakkım gasp ediliyor ama burada çalışmasam da başka yer de yapmayacak. Bari biraz zam alayım diyorum o zaman çalışmak istemiyorlar. İnsanlar bizim günlük aldığımız iki yüz TL’yi çok kazançlı sanıyorlar. On yılda bir gün dahi sigortam yok benim. Dizlerimin üstüne yerleri sildiğim için diz kapaklarımda kireçlenme var. Bu çalışmaya bu emeğe verilen ücret de bu. Zaten her gün de olmuyor."
TEMİZLİĞE GİTTİĞİM YERLERDE YEMEK ÜCRETİNİ DE BENDEN KESTİLER
Sevgi Atmaca eşi iflas edince ev işçiliği yapmaya başlamış. İlk okul mezunu olduğu için kimse işe almamış. Kadının üstüne yapışan ‘ev temizliği’ni mesleğe çevirmek zorunda kalmış. Çocuklarını o dönem okuldan almak zorunda kalmış. On bir yıldır bu işi yapıyor. “Türkiye’de ev işçisi olmak çok zor” diyor ve şunları ekliyor: “Bu işi yapmaya herkes mecbur bir bakıma. Çaresizlikten başladım. Hayır deme hakkını kendimde görmedim. Bu yüzden hiç hayır diyemedim. Avize vidalarını temizlettiklerinde onuruma dokundu. Hakkımı arayamadım. Bazen temizliğe gittiğim yerlerde yemek ücretini de benden kestiler."
"Ya işten çıkarırlarsa korkusuyla on bir yılımı devirdim” diyor Atmaca, sınıf ayrımının toplumsal bir meselenin yanında devlet sorunu olduğunu da ekliyor. Günlük yapılan sigortaların ev işçileri için büyük sorun olduğunu söylüyor. Bu sigortalar olası bir iş kazası için yapılan bir uygulama diye de anlatıyor: “Şimdi ayda on beş gün bir evde çalışıyorum. Geri kalan günleri de ben kendim yatırıyorum. Bir gün emekli olurum diye. Biz emeği görünmeyen bir kesimiz. Oturduğum mahallede her binada en az iki kadın bu işi yapıyor. kimse sorsanız benimle aynı şeyleri yaşıyordur. Meslek tanımı olsaydı bu sorunları yaşamazdık."
‘BEN EMEKÇİYİM, EMEK VERİYORUM, EMEĞİMİN KANUNDA YERİ YOK’
7 yıl boyunca ev işçiliği yapan ve şu an çaycılık işi ile uğraşan Aysun Canpolat, ise yaşadığı sıkıntıları şu sözlerle anlatıyor: "Yedi senem boşu boşuna gitti. Zor günler bunlar. Ben çalıştığım bir evde düşmüştüm. İzin istedim ve ben evden çıkarken çöpü uzattı bana giderken atayım diye. Sürüne sürüne evime geldim. Şimdi bunu kendinde hak görmelerinin nedeni bu sistemin kendisi. Zaten biz kadınların bu ülkede kırılgan grup olarak sayılması bunların önünü açıyor. Ben emekçiyim, emek veriyorum ve emeğimin karşılığı sadece birkaç yüz TL olmamalı.
Yaşadığım bir hak gaspını dile getirmeliyim, bir karşılığı olmalı hukukta, kanunda. Bu böyle olsaydı iş veren de bana eziyet edemezdi. Katlanmak zorundayız bir yere kadar. A evden ayrıldık bu nedenlerle ama B evde de aynı sorunlar var. Evde bekleyen bir de çocuklar var. Onurumun kırılmasını göze alıyorum çocuklar aç kalmasınlar diye. Bu ağır bir yüktür. 7 sene bir gün dahi sigortam yapılmamış. Şimdi dava etsem ne olacak? Hiç."