‘Şiddet karşısında çaresiz değiliz’

Bundan 1,5 yıl önce kurulan Kaktüs, genç kadınların bir araya gelip mücadele ettiği bir dernek. 25 Kasım’a giderken kadına yönelik şiddete karşı isyanımızı sokakta da örgütleyeceğiz, diyorlar.

Kaktüs, genç kadınların bir araya gelerek yaklaşık olarak 1,5 yıl önce kurdukları bir dernek.

İstanbul Kadıköy’de bulunan dernek Şule Çet’in katledilmesinin ardından bir araya gelip onun adalet mücadelesini de yürüten genç kadınlar tarafından kurulmuş.

Üniversiteli ve liseli genç kadınlar olarak birlikte üretebilecekleri, atölyeler ve çeşitli tartışmaları bir arada yapabilecekleri bir mekana ihtiyaç duymaları üzerine Kaktüs’ü kurmuşlar.

Aradan geçen 1,5 yıl zarfında kadınlar burada bir araya gelerek atölyeler ve çeşitli etkinliklerle buluşmuş.

Her ne kadar Covid-19 salgını etkisiyle fiziki bir araya geliş kesintiye uğrasa da genç kadınların kurduğu bu ortak mekan faaliyetlerine devam ediyor. Zira salgın boyunca kadınlara yönelik baskının ve şiddetin evlerde, iş yerlerinde daha da artması onları buna karşı mücadelede daha fazla yakınlaştırmış.

KADINA KARŞI ŞİDDET VE ÖZSAVUNMAYI KONUŞACAĞIZ

Genç kadınlar burada her ay bir atölye takvimi oluşturuyor. Kasım ayının takvimini ise elbette 25 Kasım Kadına Karşı Şiddete Son Günü sebebiyle de daha çok kadına yönelik şiddetin ve özsavunmanın işlendiği konular oluşturuyor.

Kaktüs’ten Tanya Kara, hem yaptıkları ve üzerinde çalıştıkları atölyelerden hem de kadına yönelik son dönem yaşanan şiddet olayların karşı mücadelelerini ANF’ye anlattı: “Biz özellikle atölyelerimizde kasım ayı için genç kadınlar olarak nasıl şiddet biçimleriyle karşılaşıyoruz, kadına yönelik şiddet biçimleri neler ve tabii ki özsavunmaya ilişkin bir program hazırladık. Bu kapsamda şiddet türlerini, rıza ve rıza üretimini, psikolojik şiddeti, özsavunmayı işliyoruz ve toplamda da film gösterimi ile kahvaltı gibi etkinliklerde bir araya gelmeyi planlıyoruz.”

ÇİLEM’İN YANINDAYIZ

Çilem Doğan’ın cezasının Yargıtay tarafından onanması özsavunma ile kendini koruyan birçok kadın açısından erkek adalet tarafından bir gözdağı olarak yorumlandı.

Tanya Kara da erkek egemenliğinin tüm kurumlarıyla şiddeti yeniden ürettiğini şöyle anlatıyor: “Biz kadınlar olarak şiddetin erkek egemenliği tarafından üretimini hayatlarımızda çok ağır bir şekilde yaşıyoruz. Ciddi bir saldırı söz konusu ve bu da erkek egemen sistemin tüm kurumları tarafından örgütleniyor. Bizim de bunun karşısında örgütlü bir biçimde durmamız ve dayanışmayı büyütmemiz; kadınlar olarak özsavunmamızın farkına varmamız lazım. Biz biraz da bu fikri örgütlemeye çalışıyoruz. Şiddet karşısında çaresi değiliz ve hayatlarımızı her bakımdan savunabileceğimizi biliyoruz. Bu 25 Kasım sürecinde de erkek şiddeti karşısında özsavunmasını örgütleyebilen; hayır diyebilen, aynı zamanda kendini ve diğer kadınları savunabilen bir hatta kendimizi örgütlemeye çalıyoruz. Bugün erkek yargı birçok tecavüzcüyü ya da katili serbest bırakırken kendi hayatlarını korumak için özsavunmasını yapan kadınlara da çok ağır cezalar veriyor. Bu kadınlara çok açık bir mesaj: Erkek egemen sistemin tek tek sürdürücüsü olan erkekleri korurum ama benim karşımda dik duran kadınları ise cezalandırırım diyor. Çilem de kendi hayatını savunmak için bugün özsavunmasını yaptı ve tıpkı bu bahsettiğim erkek yargının cezası ile karşı karşıya. Çilem’i savunuyor ve onun pratiğinden güç alıyoruz. Kadınlar olarak Çilem’in yanındayız.”

İSYANIMIZI SOKAKTA DA ÖRGÜTLEYECEĞİZ

Kara tüm bu saldırılar karşısında isyanlarını sokağa taşımaya kararlı olduklarının da altını çiziyor: “İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ve kadına yönelik şiddetin daha açık şekilde kürsülerden yükselmesi hayatlarımız, haklarımız ve bedenlerimiz üzerine çok kapsamlı bir saldırı olduğunun en somut örneği. Bir kadın olarak karar alma hakkımızı elimizden almaya ve bütün toplumu politik İslamcı temelde örgütlemeye çalışıyorlar. Kadınların bugün samuray kılıçlarıyla katledilmesi, yani vahşice öldürülmeleri de burjuva medya tarafından örnek gösterilircesine servis ediliyor. Biz kadınlar olarak örgütlü bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bazı kadınlar parti binasında, bazıları evinde ya da hiç tanımadığı bir erkek tarafından sokakta katlediliyor. Yok, eteği kısaydı, sokakta ne işi vardı diye saldırıya uğruyor. Tam da bu meşrulaştırmaya karşı biz kadınlar olarak isyanımızı sokakta da örgütlemeye ve sesimizi yükseltmeye çalışıyoruz.”