Gidiyorlar. Arkalarına bakmadan, gitmeleri gerektiğini bildikleri için gidiyorlar. Vedalaşıyorlar, hatır istiyorlar, başarı temennisinde bulunuyorlar, birbirlerine emanet etmeleri gereken çoğu şeyi emanet ediyorlar.
Ve diyaloglar oluşuyor gökyüzüne doğru. Havaya dağılmıyor, uzayın yarattığı olasılık boşluklarına kaymadan bir enerji yaratıyor ve anlamı oluşturuyor. “Sen çayı ısıtana kadar döneriz biz”, “Kolay ölmem ben, merak etmeyin”, “Başarmadan dönmeyeceğim” ve bunun gibi birçok cümle ağızdan kulağa, kulaktan kalbe ve göz göze söyleniveriyor.
Bir labirent gibi gidip geliyor sözler ve söylenmeyenler de az değil. Gözlerine bakınca yutkunduğu o esas cümle yüreğe gidiyor. O esas cümlede gözlerini kaçırıp dağlara dikiyor, anılarına dalıyor. Birden bana dönüyor ve “Meğer ne çok yitirdik en güzellerini” diyor.
Ve el sıkışmalar başlıyor. Duygusal bir atmosfer oluştursa da kimse belli etmiyor. Çünkü gerilla şunu çok net biliyor ki buna yer yok burada, buna zaman yok böylesi bir çağda. O yüzden söyleyemediği o esas cümlelerin her biri adına iyice sıkıyor yoldaşının elini ve onu kucaklıyor.
Gidenin değil kalanın arayışı başlıyor. Gidişler hangi zamana denk gelirse gelsin hep zamansızdır. Giden değil, gitmenin kendisi başroldur bu mekanda. Gitmek bir borç şimdi, gitmek bir görev şimdi, gitmek bir aşk şimdi. O yüzden gideni uğurlarken tüm başarı dileklerini ona armağan edersin.
Gece boyunca temizledikleri silahlarını ellerine alıp, şûtiklerini iyice sıkıyorlar, bağlıyorlar rextlerini ve bağcıklarını ayakkabının.
Yolda kendisiyle uğraşmıyor gerilla, her şeyi kendi çemberinde tamamlayıp çıkıyor yola. Gruplar birbirlerinin çantalarını kontrol ediyor; kimin çantası ağırsa herkes ona koşuyor, yardım ediyor. Gerillada bu her şeyde böyledir. Sen her zorlukta, koşulların oluşturduğu insani zorlanmaların hepsine yoldaşından önce gidersin. En ağır yükü sen alırsın, en zor alana sen gidersin, ilk mermiyi sen atarsın, ilk önce sen adımlarsın patikayı ve ilk mermiyi sen karşılarsın yoldaşından önce.
Erzaklarını çantalarına yerleştiriyorlar. Bir dilim ekmek var çantalarında. Gerillanın kendi deyimiyle bir şaşal su, belki biraz peynir ya da birkaç zeytin. Bu, yaşamın gerekliliği olan bir ihtiyaçtan öte değil onlar için.
İki kadın gerillanın gülüşü çarpıyor kameraya.
Adı Dicle… Kürdistan'ın en küçük bir parçasında, milyonca sosyalist yüreği kendine ekleyen Kobanê'de dünyaya gelmiş. Ve gerillanın patikasına düşmüş. Şimdi de Zap'ta büyük direnişiyle, yüreğini daha da büyütme aşkıyla eyleme gidiyor. “Bu Zap'ın savaşı değil hepimizin savaşı, bizim savaşımız. Zap'ta olup olmamamız sadece mekansaldır, biz zaten ruh anlamında Zap'tayız. Yürek birliği anlamında Zap'tayız. Savaşın yayılması bizim açımızdan da avantaj oldu; çünkü dağlar bizim ve bu dağlara ayak basan her işgalci hedefimiz oluyor. O yüzden nerede olduğumuzun bir önemi yok. Bu savaş tüm gerillanın” diyordu.
Gülümsüyorlardı. Giderken bile gülümseyip duruyordu gerilla.
Yola çıktı gerilla. Yolun gereklerine bağlılık sözünü vedalaşırken verip yürümeye başladı gerilla.
Gerilla Nirvana ve Dicle, yine dönüp bakıyor. İkisi de gülümsüyor.
Nirvana'nın gözlerinde büyük bir mavilik var. Yaşanmışlık var. Derinlik var gözlerinde. Farkında, olan biten her şeyin farkında olan bir göz ondaki. Bu duyguya daha önce pek çok gerillada rastlamıştım.
Savaşlardan geçmiş Nirvana. Savaşı görmüş, dokunmuş. Kuzey Kürdistan'da bir şafak vakti Rojava Devrimi’ne koşmuş. DAİŞ çetelerinin en barbar işkencelerine tanıklık etmiş. Büyük yoldaşlıklar görmüş. Kürdistan'da sevginin büyük bedellerini bilmiş, yolu görmüş ve yola düşmüş. Yolun getirdiklerine bakmadan, yola kızmadan her zorluğuyla kendini büyütmüş. Savaşın eksilteceği güzel duygularını ve kadının savaş tarzını korumak adına dağlara dönmüş. Ve şimdi profesyonel hareketli arazi timinde yer alıyor. Gittikleri her alanda Zap için eylem gerçekleştiriyorlar.
Çantalarına asıl aldıkları; umutları, tekrar buluşmalar, büyük özgürlük tutkusu ve başarıya olan inanç. Gerisi yoldur.
Dönüp bakıyorlar bir kereliğine ama son kereliğine değil. Aslında onlar kameraya değil, geride kalan bana da değil, kendi anılarına, uğrunda savaştıkları davanın gereklerine, getirdiklerine bakıyorlar. Çünkü bu onların savaşı. Getireceği zafer de tüm Kürdistani halkların zaferi olacaktır.