Van’da eczacı Caroline Camgöz’ün başına gelenler, Türkiye'de hukuksuzluğun nasıl işlediğini de ortaya koyuyor. Eczanesindeki ilaçlara 2006’da el konulmasından sonra hak mücadelesi başlatan Camgöz, kendisinden şikayetçi olan savcı ve hakimin düzenlediği düzmece bir yargılamayla hapsedildi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Eczacılık Fakültesi’ni 1979’dan bitiren Ermeni Caroline Camgöz, 43 yıllık eczacılık hayatının 22 yılını eczacılık ruhsatı verilmediği gerekçesiyle işsiz geçirdi. Daha öğrencilik yıllarında İstanbul’da silahlı saldırıya uğradı. Kars’ta eczacılık yapmak istedi ama JİTEM tarafından kaçırıldı ve günlerce bilmediği bir yerde işkenceye maruz kaldı, gözleri kapalı biçimde Erzurum’un bir sokağına bırakıldı. Sivas’ın Divriği ilçesinde eczane açtı ama bu defa da “Örgüte lojistik destek temin etmek” suçlamasıyla gözaltına alındı, yargılandı. Antalya’ya gitti, orada da gözaltı ve baskılarla karşılaşınca 1996’da Bitlis’in Hizan ilçesine geldi ama orada da çalışma ruhsatı verilmedi. Caroline Camgöz’ün son durağı ise Van oldu. Camgöz yaşadıklarını anlatırken, “Ermeni olduğum için 40 yıl boyunca tüm haklarım elimden aldı” dedi.
NAYLON MAHKEME VE MAHKUMİYET
67 yaşındaki Camgöz, Van 38. Bölge Eczacılar Odası’nın onayıyla Bahçesaray’da eczane açtığını belirterek, şöyle devam etti: “Bir gün yüzbaşı, korucu, başçavuş, doktor, sağlık memurları eczanemin kapısını uzun namlulu silahlarla vura vura açtılar. Herhangi bir sayım yapmadan eczanedeki tüm ilaçlarımı kolilere doldurup götürdüler. Tam bir ticari alan müsaderesi. Benim adımın olmadığı bir mahkeme kararı var. İzzettin Yayla’ya ait bakkal dükkanında ilaç satışı yapıldığına dair ihbar neticesinde, ibaresi yer alıyor. Bu yasa dışılığı, içişleri Bakanlığına ve Sağlık Bakanlığına bildirdim. Arama kararı veren hakim ve savcı için HSYK’ya başvurdum. Sanki ben bir suç işlemişim gibi kendi yaptıkları, imzaladıkları, şikayetçisi oldukları, savcısı, hakimi oldukları bir dava düzenlediler. Yargılandım, 18 sene hapis cezasına çarptırıldım, cezaevine girdim. Kararın infazından sonra ortaya çıktı ki yetkisiz mahkemeler tarafından yargılanmışım. Ceza infaz edilmiş, sonra sanki hak arayışımla dalga geçer gibi bir karar alıyorlar. Kim bana kaybolan yıllarımı geri verecek?”
‘DEVLET İÇİN POTANSİYEL SUÇLUYUM’
Hizan ilçesinde 1996’da eczane açmak için Bitlis Eczacılar Odası’na başvurduğunu ama başvuru dosyasının orada kaybedildiğini ve “Sizin böyle bir başvurunuz olmadı” denildiğini söyleyen Camgöz, şöyle devam etti: “Gece ikametgahımın kapıları tekmelendi. O dönemde Bitlis’te insanlar katlediliyordu. Yargıtay’a başvurduktan sonra çalışma ruhsatımı aldım, 1998’de iptal edildi, 2008’de yeniden verildi, sonra tekrar 2015’te iptal edildi. İşkence dolu, saldırgan bu kararları kökenime yönelik bir ayrımcılık olarak görüyorum. Sistemli, bilinçli bir takiptir bu. Gittiğim her yerde o şehirden ayrılmak zorunda bırakıldım, ayrımcılığa maruz kaldım. Farklı etnik yapıdan birçok arkadaşım katledildi, bana da İstanbul’da kurşun sıkıldı, silahlı saldırıya maruz bırakıldım. Kars’ta eczacılık yaparken kaçırıldım ve üç gün boyunca sorgulandım. Gözümü açtığımda Erzurum’un bir caddesindeydim. Sivas’ta gözaltına alındım ve bir örgüte lojistik sağlamak iddiasıyla suçlandım. Antalya’da eczacılık yaptığımda yine gözaltına alındım ve tehdit edildim. Hizan’da ‘terör örgütü üyesi olmak’ iddiasıyla gözaltına alındım. Kafalarında benim potansiyel suçlu olduğuma dair bir algı var. Bir iftira atarız, gerisi gelir diye düşündüler hep.
YARGITAY KARARINI BİLE GİZLEDİLER
Hak arayışımız neticesinde dava yeniden açıldı ve daha üst mahkemede yargılandım. Yargıtay’ın yetkisiz mahkemede yargılandığıma dair kararının ardından mahkemenin bunu bana tebliğ etmesi gerekirdi. Ben de ruhsatımı alarak eczacılık yapacaktım ama bu kararı bile benden gizlediler. Beni yargılayan savcı, hakim ve Yargıtay kararını onaylayanlar, sonradan FETÖ iddiasıyla mesleklerinden ihraç edildi. Peki benim ilaçlarım, eczacılık ruhsatım nerede? Ben cezaevine alındığım zaman küçük oğlum cezaevine geliyordu, oğlumu cezaevi kapısında kaçırıp fidye istediler. Cezaevinde yediğim yemekle zehirlemeye çalıştılar. Tüm bunların azmettiricisi kim? Sayısı belirsiz hak ihlaline maruz kaldım. Ben yaşayabilme, mesleğimi yapma hakkımı arıyorum. Ben çalınan yaşamımın faillerini arıyorum.”
SABIKALI OLSUN, İŞİNİ YAPMASIN
Caroline Camgöz’ün avukatı Ebubekir Dikmen ise davaya sonradan dahil olduğunu belirterek, davanın 2006’da müvekkilinin iş yerine yapılan hukuksuz baskınla başladığını hatırlattı. Avukat Dikmen, şu detayları paylaştı: “Baskında ilaçlarına el konulması nedeniyle kendisi hak arama noktasında İçişleri Bakanlığına, Kaymakamlık aracılığıyla HSYK’ya şikayet dilekçesi yazıyor. Niçin ve neden ilaçlarına el konulduğunu öğrenmek istiyor. O dönemin Bahçesaray savcısı ve hakimi, dilekçelerde geçen ifadelerin iftira olduğuna dair bir soruşturma başlatıyorlar. Savcı, kendi kendisinin ifadesini alarak bir soruşturma başlatıyor. Hakimlere, koruculara iftira atıldığına dair bir iddianame hazırlıyor. İzahı olmayan bir iddianamede müşteki kişi, iddianameyi hazırlayan savcının kendisi. Bu soruşturma alelacele müşteki olan hakimin yargılamasıyla sonuca bağlanıyor ve iftiradan dolayı en üst düzeyden ceza veriliyor. Dava temyiz ediliyor, önce 4. Ceza Dairesi’ne, oradan 11. Ceza Dairesi’ne gönderilerek onaylanıyor. Müvekkilim apar topar cezaevine atılıyor ve cezanın tamamı 7.5 yıl infaz ediliyor. Yetkisiz bir savcı, yetkisiz bir mahkeme tarafından verilen karar, Yargıtay tarafından nasıl onaylanıyor? Müvekkilim sabıkalı olsun, eczacılık ruhsatı alamazsın diye çaba gösterilmiş. Gerçekten de kesinleşmiş dosyayı incelediğim zaman bugüne kadar böylesi hukuksuz bir dosyayla karşılaşmadım.”
TAM BİR ORGANİZE SUÇ VAR
“Yargıtay’ın savcının, hakimin yetkisiz olduğunu, hakim ve savcıya iftira suçunun Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlı olduğunu bilmemesi mümkün değil” diyen Dikmen, ortada organize bir suç olduğunu vurgulayarak, şunları ifade etti: “Müvekkilim söz konusu savcının hazırladığı aynı iddianameyle yeniden yargılandı ve sonunda beraat karar aldı. Müvekkilim yıllarca cezaevinde kaldı, mesleği elinden alındı. Müvekkilime ruhsat bile verilmedi. Kalfalık yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor. Müvekkilimin gibi hayatı karartılan nice insanlar var. En üst mahkeme Yargıtay bunu nasıl bilemez? Özelde müvekkilimin yaşadığı acılar, farklı düşüncelere sahip insanların nasıl hukuksuz bir şekilde yargılandığının açık göstergesidir. Biz yeniden yargılamayı dile getirdiğimizde bunun mümkün olmadığını söylediler. Bugün ‘örgüt üyesi’ olmakla yargılanan kişilerin yargılama yaptığı tüm mahkemelerde alınan kararlar iptal edilmelidir. İşte Caroline Camgöz’ün yargılanması buna en iyi örnektir. O dönem yapılan tüm yargılamalar bizim için yok hükmündedir. Bu mağduriyetler giderilmelidir. Hukuksuz verilen kararlar iptal edilmelidir. Yeniden yargılama yolu mutlaka açılmalıdır. Müvekkilime bunu yaşatanlarla mücadelemiz devam edecektir.”