Gabar: Hamlesel karşılık belirleyecek

YJA Star Merkez Karargah Komutanlarından Şerda Mazlum Gabar, Türk devleti ve arkasındaki uluslararası güçlerin imha konseptine karşı hamlesel karşılık vermenin belirleyici olduğunu söyledi.

Başta ideolojik alanda olmak üzere, siyasi, askeri ve sosyal alanların tümünde hamlesel ve sonuç alıcı bir süreci daha güçlü sürdürmek durumunda olduklarını belirten YJA Star Merkez Karargah Komutanlarından Şerda Mazlum Gabar, “Gerilla, güçlü ve olağanüstü bir duyarlılıkla görevlerini sahiplenerek, başarıyı halka mal eden bir tarzla zaferi kazanacak” dedi.

YJA Star Merkez Karargah Komutanlarından Şerda Mazlum Gabar, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Bêrîtan’ın şehadetinin üzerinden 29 yıl geçti. Ekim ayı, onlarca kadın gerillanın da şehadet ayı. Ekim Şehitleri vesilesiyle Kürdistan dağlarındaki kadın buluşmasının önemini anlatır mısınız?

Kürdistan kadın özgürlük gerillalarının özgürlük onuru ve yiğit komutanı Şehit Bêrîtan (Gülnaz Karataş) arkadaşın şehadetinin 29. yılını geride bırakıp 30. yılına girerken ülkemizin her yanında kıran kırana yaşanan özgürlük savaşını Bêrîtan çizgisinde zafere taşıyacağımızın sözünü bir kez daha yineliyor, başta yiğit komutanımız Bêrîtan arkadaş olmak üzere tüm Ekim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.

Her kadın şehadeti karşısında mücadele hırsımız bilendi, onurlu ve direnen kadın olma kimliğimiz güçlendi, nasıl yaşamalı ve nasıl ölmeli sorularına cevaplarımız daha netleşti, kadın ordulaşmamız ve örgütlenmemiz daha fazla gelişti, derinleşti. Ekim Şehitleri de değerli kadın şehadetleri ile mücadele geleneğimize çok anlamlı boyutlar kazandırdı. Azime, Bêrîtan, Meryem, Gurbet, Mizgin Türk, Ronahî Alman, Bermal, Rewşen, Rotînda-Kurdê, Erivan, Canda Türk, Hêlîn Çerkes, Rûken Bingöl ve Rojîn Gevda arkadaşlar gerek kadın rengiyle gerekse de halkların kardeşliğiyle gerçekten anlatılması zor bir ahengi, bütünleşmeyi ve güzelliği ifade ettiler. Onlar özgürlüklerini halkların kardeşliğinde, halkların kimliğinin yeniden yaradılışında, kadın ve halk sevgisinde arayanlar ve bulanlardı. Öyle yüreklice ve öyle bilinçlice sarıldılar ki bu arayışa, insanlığın ilk insanlaştığı, kardeşleştiği, yüceleştiği coğrafyada, kutsal mekanlarda buldular kendilerini. Bir halkın yeniden yaradılış destanında kadın kimlikleri ile özgürce, cesurca yer aldılar ve kendileri bir destan oldu; Kürdistanlısı, Türkiyelisi ve Almanıyla.

Azime arkadaş bir öğretmendi, Meryem arkadaş hem bir ana hem bir psikologdu, Bêrîtan arkadaş asi bir Dersim kızıydı, Zeynep arkadaş devrimci bir gazeteciydi. Farklı farklı zamanlardan, mekanlardan kadınlar özgürlük ve kardeşlik mücadelesinin tam merkezinde birleşti. Ekim ayını boydan boya kaplayan kahramanca şehadetleri ile en anlamlı ve en soylu halklar kardeşliğini ve kadın kardeşliğini geliştirdiler. Bêrîtan uçurumları aşan cesareti ile tüm sınırları; ulusal, sınıfsal, cinsel, şoven ve ilkel milliyetçi tüm yargıları aştı. Kadın yüreği ve kadın bilinciyle savaştı. Zeynep arkadaş ise özgürlük için çarpan yüreği ile önce kalemi, yetmedi sonra silahıyla savaştı. Meryem arkadaş bir anaydı ama klasik aile sınırlarına hapsolmuş bir annelikle yetinmedi. Halkının ve kadınların yaşadığı bu kadar ağır sorunlar varken onunki gibi bir yürek dayanamadı ve nitekim ana yüreğini kutsal Mezopotamya topraklarının dağlarına yöneltti. Mizgîn arkadaş bir Türkiyeli olarak kirletilmiş, kirli savaşa bulaştırılmış bir Türk kimliğini kabul etmeyerek isyancı Türkmen ruhunu kardeşliğin yeniden yeşertildiği kutsal Mezopotamya dağlarına akıttı. Anadolu halklarının Mizgîn’i, özgürlüğünün müjdesi oldu. Ronahî Alman arkadaş, karşıtına dönüşmüş Avrupa’nın tam da merkezinden gelmişti. Ronahî arkadaş Batı zihniyetine sırtını dönmüş, yüreğini uygarlığı doğuran anaya, çelişkinin en kızgın olduğu coğrafyaya çevirmişti.

Onlar yaşadıkları anda her soluk alışverişlerinde ve döktükleri kanda, verdikleri son nefeste hep özgürlüğü ve güzelliği yaşadılar. Ekim ayı özgürlük mücadelemizde bu yiğit kadınların sınır tanımayan yürekleri ile kadın kardeşliği, halklar kardeşliği gibi çok anlamlı ve yüce bir zaman tanımlamasına kavuşmuştur. Bizler özgürlük için yaşayan kadınlar olarak dünyamıza, coğrafyamıza ve bizlere anlam katan yoldaşlarımızın amaçlarını, ütopyalarını bıraktıkları yerden devam ettirmenin azmini, coşkusunu yaşıyoruz. Ekim şehitlerimizin ruhu, inancı ve iddiası, bugün Kürdistan’ın her yanında derinleşerek zirvede yaşanıyor. Axîn Meşkan, Rûstem, Arîn Gabar; Siyanê, Mam Reşo ve Zendura şehitleri Bêrîtan komutasında direnerek teslimiyeti asla kabul etmeme geleneğinin ardılları oldular.

Savaşın toprağı Kürdistan’da beş aydır kıran kırana ve sert bir savaş yaşandı, yaşanıyor. Bu savaş birçok ilke tanıklık ediyor. 21. yüzyılın gerillacılığında ilk deneyimler yaşandığı kadar kahramanlık ve fedailikte de insanı gerillanın asaletine hayran bırakacak direnişler ortaya çıktı. İnsanın akıl ve yürek sınırlarını zorlayan bu kahramanlıkları açıklamaya, izah etmeye hiçbir sosyolojik, psikolojik ya da bilimsel doğru yetmiyor. Her şeyi açıklayabileceğini, tanımlayabileceğini ve bilebileceğini düşünen bilimin de bilemedikleri var.

Sömürgeci güçler ve uluslararası ortaklarının Kürtlere yönelik soykırım siyasetinden vazgeçmediği görülüyor. Bu bağlamda Şengal ve Rojava’daki son saldırıları nasıl izah ediyorsunuz?

Egemen güçlerin Kürtler için belirlediği politik kaderin değiştirilmediğini, bilakis daha da ortaklaşan bir biçimde bu kaderi yeniden örmek istediklerini görüyoruz. Emperyalist güçlerin geliştirdiği anti Kürt ittifakı bu doğrultuda iş bölümü ve ortaya çıkan saldırılar, Önderliğimiz üzerindeki tecridin süreklileştirilmesi, Kuzey Kürdistan’da gerillanın etkisizleştirilmesi için süreklileştirilen operasyonlar, Medya Savunma Alanları’na yönelik kimyasal silah kullanma da dahil yoğunlaştırılan işgal saldırıları, Şengal Katliamı, Rojava’daki saldırılar, Kürt soykırımında ısrar edildiğinin göstergesidir.

16-17 Ağustos’ta Şengal’de, 19 Ağustos’ta Rojava’da gerçekleştirilen katliamlara tüm dünya sessiz kalsa da faşizmin çirkinliğini, ahlaksızlığını ve hiçbir değer tanımadığını bir kez daha çarpıcı bir biçimde görünür kıldı. Dünyanın neresinde olursa olsun; dağda, şehirde, ovada, köyde özgür ve iradeli Kürt, faşist güçlerin hedefidir. Aynı zamanda Rojava ve Şengal’de demokratik ulus paradigması ekseninde Önderlik çizgisinde direnen Kürdistan savunma güçlerine de Önderlik çizgisinden ve özgür yaşamdan vazgeçmeleri, emperyal sisteme teslim olmaları dayatılmaktadır. Aslında bu saldırılarla liberal çizgiye teslim olmaz ve demokratik ulus çizgisinde direnişi dayatıp sisteme entegre olmazsanız size yaşam hakkı yoktur, mesajı verilmek istenmektedir.

Türk iktidarı, Kürtlere karşı topyekun bir savaş yürütüyor. Bu savaşın karakterini, ittifaklarıyla birlikte nasıl okumak lazım?

Mevcut hükümet, bir savaş hükümeti yönetimi, özel savaş yönetimidir. NATO üyeleri, bir uzlaşı içinde Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme politikalarını hayata geçirme yaklaşımındadır. İçine girdiğimiz yeni süreçte yürütülecek politikalar, salt askeri şiddet temelinde değil, bunu da yüksek düzeyde içeren ancak ideolojik bir örgütlenme ve mücadelenin de yoğunluklu devrede olduğu bir biçimdedir. Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen saldırılar, hem ideolojik hem de askeridir. Özgürlük Hareketi’ni, Önderliğini ve yaratılan mücadele değerlerini eriterek yok etme planıdır. Bu çok tehlikeli bir plandır. Dış güçlerin de desteğini alarak bu plan devreye sokulmakta. Kürt tarihi açısından sürekli savaş hali, çok daha derinliğine, kapsamlılığına ve inceliğine güncelleştirilmektedir. Uluslararası komplo, başta Önderliğimiz olmak üzere Özgürlük Hareketi’mize karşı kapsamı genişletilerek devam etmektedir. İmralı sisteminin kendisi özel savaş sistemidir. Halkımızın ve Hareket’imizin, Önderliğine bağlılığı ve bu konudaki hassasiyeti bilinmesine rağmen İmralı tam bir tabuta dönüştürülmek istenmektedir.

Bu dönemde oldukça yaygınlaşan bir biçimde ekolojik boyutta da Kürdistan ormanlarını yakma, köylülerin hayvanlarını telef etme, yine tarihi stratejik bölgeleri baraj projeleriyle sular altına gömme de bir özel savaş uygulaması olarak devreye konulmuştur.

Çok önemli diğer bir boyut ise medyanın bu konuda bir seferberlik ruhuyla kullanılmasıdır. Bu yönlü de tam destek alan faşist hükümet, çeşitli çarpıtma haberlerini, gündemlerini kamuoyunun beynini zehirlemek üzere yoğun kullanmaktadır. Bunun yanı sıra muhalif, eleştirel ve özgürlüğü temsil eden medya kuruluşlarına ise alabildiğine yüklenerek engellemeye çalışmaktadır ve bundan sonrada engellemeye çalışacaktır.

Bütün bunlara karşı nasıl bir mücadele stratejisi izlenmeli?

Bu imha konseptine karşı hamlesel bir karşılık vermemiz çok belirleyici olmaktadır. Başta ideolojik alanda olmak üzere, siyasi, askeri ve sosyal alanların tümünde hamlesel ve sonuç alıcı bir süreci daha güçlü sürdürmek durumundayız. Halklar ve kadınlar, kendilerini çepeçevre kuşatmış egemen politikalar karşısında her zaman kendi alternatiflerini yaratabilmiş. Çeyrek yüzyılı aşan PKK mücadelesi bunun en somut örneğidir. Önderliğimizin bir tarz olarak esas aldığı, pratikten sonuç çıkarmak, onu bir deneyime/tecrübeye dönüştürmek ve çıkarılan dersin kendisini bir hamle haline getirmektir. Şimdi bizim de mücadelemizin her alanında bu tarzı esas alan bir yaklaşımı geliştirmemiz, yaşamsal bir görev olmaktadır.

Bu anlamda Devrimci Halk Savaşı yeterince anlaşılıyor mu?

Devrimci Halk Savaşı, salt askeri bir strateji değil. Mücadelemizin her alanında ve bütünlüklü olarak geliştirmemiz gereken bir savaştır. Her alanda aktif ve sonuç alıcı bir tarzda mücadele etmek demektir. Bunu aynı zamanda bir mücadele ruhu olarak da değerlendirmek gerekir. Daraltılan çemberi aşmak ve mücadele tarihimize bir başarı halkasını daha eklemek için buna ihtiyacımız vardır. Soyut ya da geçmiş alışkanlıklarımızla gerçekleştirebileceğimiz bir durum değildir. Çok somuttur ve kendini, hatalarını aşarak gerçekleştirilebilecektir.

Bunları biraz açabilir misiniz?

Öncelikle saldırılar ideolojiktir ve bu ideolojik yayılmayı tasfiye planlarının merkezine koyduklarını ifade etmiştik. O halde buna karşı mücadelemiz de ideolojik muhtevada yine zengin yöntemlerle kendini yayan, örgütleyen bir tarzda olmak durumundadır. Herhangi bir süreci yaşamıyoruz. Sıradan bir yaklaşım, alışkanlıkların rutinleştirdiği tarz, kesinlikle bu süreç açısından başarısızlığa yol açacaktır. Bu nedenle her şeyden önemlisi mücadelemizin kazanımlarının verdiği güç ve güvenle pozitif bir yüklenimle pratikleşme süreci içerisine girilmelidir.

Her şeyden önce Önderliğimizin durumu ciddiyetini korumakta ve zaman geçtikçe tehlikeli bir boyuta ulaşmaktadır. Bu nedenle Önderliğin özgürlüğü ekseninde eylemlilikler geliştirmek, sürecin en başat görevidir. Düşmana karşı gerçekleştirdiğimiz eylemler daha sarsıcı ve vuruş tarzımız daha çarpıcı olmalıdır.

Gerillanın yeni süreç açısından uzun süredir başlattığı bir yoğunlaşma ve hazırlık düzeyi vardı. Kendi içinde bu çalışmalar sürmekte ve yeni dönem gerillacılığı pratik olarak da çarpıcı sonuçlar almaktadır. Devrimci Halk Savaşı’nda özgür kadın gerillacılığının geliştirilmesi üzerinde daha derinlikli bir yoğunlaşma ve pratikleşme ihtiyacı bulunmaktadır.

İktidar odaklarının yozlaştırıcı politikaları güçlü bir biçimde teşhir edilmelidir. Teşhir edildiği kadar özgün gündemler üzerinden eylemler geliştirilmelidir. Kesinlikle taban örgütlülüklerimiz esas gündemler dahilinde örgütlenmeler yaratmalı ve eylemlilikler gerçekleştirmelidir. Savaşı, işsizliği, yoksulluğu, fuhuşu, ajanlaştırmayı, uyuşturucuya bağımlı hale getirme politikalarını, somut, yerinde ve zamanında teşhir etmeli ve buna alternatif yaklaşımı hızla oturtmalıyız. İnkarı ve kimliksizliği, derinliğine ve sosyal alandaki değerlerimizi paramparça ederek, kirleterek gerçekleştirmeye çalışan bu politikaya asla izin vermemeliyiz.

Bununla birlikte devletin bu gözü kara politikaları, halkımızın ve kadınların da kendi güvenliğini mutlaka sağlama durumunu ortaya koymaktadır. Önderliğimizin bu konuda ciddi uyarıları vardır. Bu nedenle öz savunma bilinci geliştirmek kadar bunun araçlarını da oluşturmak, örgütlemek önem kazanmaktadır.

Devrimci Halk Savaşı’nı tüm boyutlarıyla geliştirmek en temel görevimiz olmaktadır. Gerilla, güçlü ve olağanüstü bir duyarlılıkla görevlerini sahiplenerek, başarıyı halka mal eden bir tarzla zaferi kazanacak. Mücadele tarihimiz, bu başarıyı ve zaferi çoktan hakketmiştir.