Adana’da, kendisine şiddet uygulayıp fuhşa sürükleyen Hasan Karabulut’u öldürerek meşru müdafaa hakkını kullanan Çilem Doğan’a yerel mahkemenin verdiği 15 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onandı. 2015 yılında Hasan Karabulut’u öldürmekten ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan Doğan’ın cezası “haksız tahrik” ve “iyi hal” gerekçesiyle 15 yıla indirildi. Doğan, Yargıtay tarafından cezası kesinleştirilene kadar da 50 bin lira kefaletle serbest bırakılmıştı. Kadın dayanışması ile kefaretin ödenmesiyle Doğan hapisten çıkmıştı. Daha sonra Karabulut’un ailesi karara itiraz etmiş, mahkeme ise bu itirazı reddetmişti fakat aile kararı Yargıtay’a taşıdı. Şimdiyse Çilem Doğan kesinleşen karar doğrultusunda yeniden hapse girecek.
İKTİDARIN GENEL BİR SALDIRISI VAR
Kararı ANF’ye değerlendiren HDP İstanbul Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Züleyha Gülüm, iktidarın genel olarak kadın kazanımlarına yönelik bir saldırısı olduğunu ifade ediyor: “Bu saldırıların bir parçası da İstanbul Sözleşmesi. İstanbul Sözleşmesi özellikle kadına yönelik erkek şiddetinin engellemesinde önemli bir noktada duruyordu. Sözleşmeden geri çekilmek demek devletin tüm kurumlarında buna yargı da dahil, kadına yönelik şiddet meselesinde ya da kadınların kendilerini korumak zorunda kaldığı durumlarda nasıl bir tutum alacağını da belirledi. İktidar şunu söylemiş oldu: Kadına yönelik şiddeti engellemeyin, kadınlar kendi yaşamlarını koruduklarında da bunu cezalandırın.”
CEZA YARGILAMASI DAHİ YAPILMAMALIYDI
Bu anlamıyla 6284 sayılı yasa ve nafaka hakkımız da tartışmaya açılmaya çalışıldığını hatırlatan Gülüm: “İktidar kadınları erkek iktidara itaat etmeye zorlayan, onların deyimiyle makbul kadın yaratmaya çalışan bir politika izliyor çok uzun zamandır. Çilem Doğan hakkında verilen karar da bunun en somut örneği. Dava dosyasına da baktığımızda Çilem çok açık bir şekilde kendisini korumak için öldürmek zorunda kaldı. 6284’ün yasal hükümleri ortadayken ve hatta İstanbul Sözleşmesi de yürürlükteyken Çilem’in birçok başvurusuna rağmen devlet mekanizmaları korumadı. Buna bırakın ceza vergilemesini ceza yargılamasına dahi konu olmaması gerekiyordu.
Bizim yasalarımızda meşru müdafaa diye bir şey var ve meşru müdafaa hakkı da tam olarak bu, hayatını korumak için yaralamak ya da öldürmek zorunda kalıyorsanız bu hükümler uygulanır. Ama biz çok iyi biliyoruz ki erkekler olduğunda bu hükümler ya da haksız tahrik uygulanıyor ama kadınlar olduğunda ise bunların yok sayıldığını görüyoruz” şeklinde konuşuyor.
Bu kararın tüm kadınlara yönelik olduğunu vurgulayan Züleyha Gülüm, mücadele etmeye devam edeceklerinin de altını çiziyor: “Tam da Çilem Doğan’ın dediği gibi bu cezalandırma tüm kadınlara yönelik bir karar. Eğer hayatınızı korumaya çalışırsanız sizi ağır cezalarla cezalandıracağız hatta hayatınızı korumayın siz ölün diyorlar. Bu karar sonrası bir kadın artık cezalandırılacağım kaygısıyla kendini korumaktan geri duracak. Kadın katliamlarının önünü açacak bir karar ve erkek yargı dediğimiz şey bir kez daha devreye girdi. Bu elbette iktidarın erkek egemen politikalarıyla bağlantılı bir şey.
Bu kararın kabul edilebilir bir tarafı yok, davanın bile açılmaması gerekirdi. Kadın ve feminist mücadele olarak bizler kendi sözümüzü korumaya devam ettik. Bu açıdan cezayı tanımıyoruz. Bu kararın hukuk ile açıklanabilir bir yanı yok. Kadınların hayatlarını korumak zorunda olduğu davaları sahiplenmeye de mücadeleye de devam edeceğiz.”
KADIN MÜCADELESİ KAZANACAK
Çilem Doğan, cezaevine girmeden önce kadınlara mektup yazarak şunları söyledi:
“15 yıl cezayı onayarak, Çilem Doğan’ı hapsetmediniz. Siz 8 yaşındaki bir çocuğu ve dünyadaki bütün kadınları hapsettiniz.
Erkek adaletten bir şey beklemedik, beklemiyoruz. Yine bizi yanıltmadı.
Biz kadınlar ‘Kirpiğimiz yere düşmesin’ diye omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz.
Kızım ‘Mira Su’ siz kadınlara emanet.
Kadın mücadelesi kazanacak.
Bütün kadınları dayanışmasının sıcaklığıyla kucaklıyorum…”