Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclislerinin, 9 Haziran’da İstanbul’da “Erkek devlete karşı buradayız, direnişteyiz, biz kazanacağız” şiarıyla gerçekleştirdiği 11’inci Dönem Olağan Genel Kadın Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı.
Sonuç bildirgesinde, “Türkiye; AKP-MHP iktidarıyla, devletin kendisiyle de bütünleşik bir biçimde, emperyalist-patriyarkal kapitalist politikalarını uygulama çabasını bu dönem boyunca da ivmelendirerek sürdürmektedir. Mafya örgütü liderinin açıklamaları, saray rejimi-mafya-yargı-medya ilişkilerini bir kere daha gün yüzüne çıkarmıştır. Bütün şürekâsıyla her türlü kirli suça bulaşmış AKP-MHP iktidarı, içinde bulunduğu krizi aşmak, kirli ağlarını devam ettirebilmek için olanca gücüyle muhalefete saldırmakta ve savaş politikalarında ısrar etmektedir. Bu düzlemde IŞİD’i desteklediğini tek bir an bile saklamayan Saray rejimi, Kobanê Davası ile birlikte HDP’ye saldırı sürecini hızlandırmış ve 7 Haziran’ın rövanşını almak istercesine HDP’ye kapatma davası açmıştır. Biz kadınlar olarak demokrasi mücadelesinin temel aktörü olan HDP ile birlikte direndiğimizi ve bu karanlık mafya-devlet ağının HDP’yi yargılamaya gücünün yetmeyeceğini bir kez daha deklare ediyoruz” şeklinde dile getirildi.
‘EMEK SÖMÜRÜSÜNE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE’
Sonuç bildirgesinin devamında, şunlar kaydedildi: “Pandemi yeni emperyalist/patriyarkal-kapitalist politikaları ve çalışma biçimlerini uygulamak için bir lütuf olarak görülmüştür. Kadın işçi ve emekçiler evden çalışma koşullarında, evin görünmeyen emeği de dahil aynı anda çoklu sömürü ile boğuşurken; işten çıkarmalarda ya da düşük ücretli çalışma alanlarına kaydırılmışlardır. Kadın yoksulluğu kadını aileye tamamen bağımlı kılan bir alarm zili boyutuna ulaşırken, LGBTİ+’lar da bütün iş alanlarından resmi ve fiili olarak tecrit edilmişlerdir. Ayrıca savaş ve emperyalist politikaların sonucunda göçmen ve mülteci olmak durumunda kalan kadınlar, kimsenin çalışmak istemediği işlerde, tamamen esnek, güvencesiz ve güvenliksiz koşullarda çalıştırılmakta, özellikle cinsel saldırılara karşı deport tehdidiyle de yalnız ve sessiz bırakılmak istenmektedirler. Bu kapsamda HDK Kadın Meclisleri olarak kadın emeği sömürüsünü başlı başına bir mücadele başlığı olarak ele alıyor, yeni dönemin ‘evden çalışma tarzı’nın ise ‘herhangi-alelade’ bir çalışma biçimi olarak görülmesine karşı çıkıyor, tüm emek sömürü biçimlerine karşı birlikte mücadele vurgusuyla direniyoruz.”
‘ERKEK DEVLET ŞİDDETİ KARŞI MÜCADELEYİ YÜKSELTECEĞİZ’
AKP-MHP iktidarının, bu dönemde toplum dizaynı politikalarında erkek-devlet şiddetini başat unsur olarak kullandığı belirtilen bildirgede, “Sivil erkeklerden üniformalı erkeklere kadar pek çok biçimde erkek-devlet şiddetini arttırarak sürdürmektedir. Türkiye’de kendini erkek şiddeti ağırlığında gösteren bu tablo karakol, yargı teşvikleriyle; Kürdistan’da ise özel savaş politikalarında ağırlıkta üniformalı erkek-devlet şiddetiyle sürdürmektedir. Ayrıca kapatılan onlarca dernek, kadın kurumu, kayyım atanan belediyeler sonucu kadınlar erkek şiddetine karşı yalnızlaştırılmak istenmektedir. AKP-MHP iktidarı sadece faili koruyan değil, failin ta kendisidir. İpek Er, Nadira Kadirova, Yeldana Kaharman, Gülistan Doku, Rabia Naz, Hande Kader ve daha niceleri... AKP-MHP bürokratlarının ve kolluğunun birebir katıldığı ve üstü alenen örtülen emsal kadın cinayetleridir. Ayrıca yaşama hakkımız, eşitlik ve özgürlüğümüz için mücadele ederek elde ettiğimiz pek çok kazanımımız, bu politikanın sonucu olarak fiili ve resmi olarak gasp edilmiştir. İnfaz yasa paketiyle kadın katilleri, istismarcılar salınırken, 6284 sayılı yasa keyfi bir biçimde uygulanmayarak kadınlara haber verilmemiş; sığınma evi adresleri şiddet uygulayan erkeklerle paylaşılmış; cinsel istismar yasa tasarısı defalarca geçirilmeye çalışılmış, kadın beyanı esastır ilkesi, nafaka hakkı tartışmaya açılmış, LGBTİ+'lara karşı nefret söylemleri yoğunlaşmış, son olarak da bir gece kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi tek taraflı feshedilmeye çalışılmıştır. Bizler; HDK Kadın Meclisleri olarak, tüm kadın birliktelikleriyle beraber kadınların ve LGBTİ+'ların uluslararası anlamda ortak kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını tanımadığımızı ve uygulanması için mücadeleyi yükselteceğimizi bir kez daha vurguluyoruz” ifadelerine yer verildi.
‘TECRİT TOPLUMA DAYATILIYOR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin önce cezaevlerine sonra tüm topluma dayatılmaya çalışıldığına vurgu yapılan bildirgede, “Hapishanelerdeki açlık grevleri bugün 195. gününe ulaşmıştır. Adalet sağlaması gereken kurumlar, tecrit uygulamalarıyla suç mekanizmalarına dönüşmüştür. Tecrit ayrıca biz kadınlar için, erkek egemen sistem tarafından dayatılan en büyük saldırı başlıklarından biridir. HDK Kadın Meclisleri olarak, yaşamımızın her alanına nüfuz eden her türden tecrit politikasına karşı mücadeleyi yükselteceğimizi bir kez daha vurguluyoruz” diye belirtildi.
‘BİZ KAZANACAĞIZ, KADINLAR KAZANACAK’
Bildirgenin devamında şunlar kaydedildi: “HDK Kadın Meclisleri, Paris’ten Sufrajetlere, Sovyetlere, kadın partizanlardan Rojava’da direnen kadınlarla, birikerek kurduğumuz feminist/kadın hareketiyle büyük bir mücadelenin parçası olmanın özgüveniyle ‘Buradayız, direnişteyiz, biz kazanacağız’ dedik. Bu salonlarda değil, Simbo, SML, Migros’ta Kod-29’a ve emek sömürüsüne karşı direnen kadın işçilerle; İkizdere, Van Çatak’ta, Munzur’da, suyu, toprağı, deresi için direnen kadınlarla; İstanbul Sözleşmesi için direnen kadın ve LGBTİ+’larla, sokakta, işte, her yerde, her evde bizler hep varız! Bütün bu tarihsel ve andaki birikimimizle, mücadele ısrarımızla, örgütsüz tek bir kadın kalmayana dek, kadın meclislerimizle faşizme tek bir an dahi diz çökmeden, yeni yaşamı kuracağız. Biz kazanacağız, kadınlar kazanacak.”