‘Kadın davalarında kamuoyu baskısı şart’
HDP’li Züleyha Gülüm, kadınları hedef alan şiddet davalarının sahiplenilmesi gerektiğine dikkat çekerek, oluşan basıncın yargıyı etkilediğini söyledi.
HDP’li Züleyha Gülüm, kadınları hedef alan şiddet davalarının sahiplenilmesi gerektiğine dikkat çekerek, oluşan basıncın yargıyı etkilediğini söyledi.
Kadınlar geçtiğimiz haftalarda birçok davanın yanı sıra iki duruşmayı çok yakından takip etti. Biri Danıştay’da görülen ve sonuncusu da yapılan İstanbul Sözleşmesi davası, diğeri ise Pınar Gültekin cinayetindeki karar duruşması. Pınar Gültekin davasında mahkemenin verdiği “Haksız tahrik” indirimi kamuoyunda tepkilere yol açtı. Toplumdaki tepkiler AKP’li kurmayların da açıklama yapmasına kadar vardı. Öte yandan Danıştay, İstanbul Sözleşmesi davasında adli yıl tatiline girilmeden karar açıklanacağını söyledi. Kadınların takip ettikleri tek dava bunlar değil elbette. Birçok kadın örgütü ve baro, davaları kamuoyuna getirmeye çalışıyor. Kamuoyuna taşınmayan birçok dava cezasızlık pratiği ile karşı karşıya. HDP’nin hukukçu vekillerinden Züleyha Gülüm, bu iki davanın seyrini; kadın mücadelesi açısından bu davaların takip edilmesi ve gündemde tutulmasının önemini ANF’ye anlattı.
SÜREKLİ TAKİPÇİSİ OLMAK GEREKLİ
HDP Milletvekili Gülüm, Pınar Gültekin davasının kamuoyu ve kadınlar açısından önemle takip edildiğine; böylece tamamen cezasızlık yaşanmamasının sağlanmasına dikkat çekerek, şunları söyledi: “Elbette ki yeterli değil ama bu cezayı bile alabilmesi kamuoyunun basıncıyla, kadınların mücadelesiyle, feministlerin mücadelesiyle gerçekleşti. Yoksa tümüyle cezasızlık durumu gerçekleşebilirdi. Birçok davada olduğu gibi. Arkasından tabii ki yine erkek yargı bütün bu basınca rağmen haksız tarik hükümlerini uygulayarak ‘koruyan’ bir karar verdi. Ancak bu karara karşı kadınlar olarak susmadık ve haksız tahrik indirimini de ağırlaştırılmış hükümlerin uygulanmamasına da itiraz ettik. Bu basınç sonucu savcılıktan itiraz geldi. Savcılık, haksız tahrik indiriminin doğru olmadığını, canavarca eziyet çektirerek öldürmeden ceza verilmesi gerektiğini, üstelik Mertcan Avcı'nın da suça iştirak ettiği noktasında itirazda bulundu. Dosya şimdi istinafa gidecek, karar açıklanacak ama tabii ki biz kadınlar oradaki kararı beklemeyeceğiz. Beklemek demek aslında bu erkek adaletin yine erkek aklıyla kadın katillerine cezasızlık ya da az cezalarla cezasızlık türünü uygulamalarına yol açıyor. O nedenle gündemde tutmak çok önemli. Sürekli takipçisi olmak çok önemli. Kadına yönelik şiddet davalarını sahiplenmek çok önemli.”
ŞİDDETİ ENGELLEYECEK MEKANİZMALAR
İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilenlerin, ‘kadın erkek eşitliği fıtratımızda yoktur’ diyenlerin, kadına yönelik erkek/devlet şiddetini engellemeyeceğini çok iyi bildiklerini vurgulayan Gülüm, “İdam cezası asla onay verebileceğimiz bir ceza değildir. İnsan haklarına aykırıdır. Sorun gerçekten çözülmek istenseydi şiddeti engelleyecek mekanizmalar hayata geçirilirdi. Gerçek adalet tesis edilirdi. Şunuda biliyoruz ki idam cezası getirildiğindede asıl olarak muhaliflere yönelik uygulanacaktır” dedi.
TAKİP EDİLMEZSE CEZASIZ KALIYOR
Gülüm, davaların gündemde tutulmayınca cezasızlıkla karşı karşıya kaldığını belirterek, özellikle de Kürt kadınlara yönelik erkek/erkek devlet şiddeti davalarına dikkat çekti. Gülüm, şöyle devam etti: “Gündemde olmadığı zaman erkek yargı, erkek kararlarını vermeye devam ediyor. Son dönemde özellikle kadınların takip ettiği davalarda gerçekten düzgün kararlar da almaya başladık. Şunu da biliyoruz ki; binlerce dava var ve tamamını da takip etme şansımız olmuyor. Aynı zamanda kadınların hayatlarını savunmak İçin öldürmek zorunda kaldığı davalar da var. Bütün bunları topyekun takip etmek mümkün olmadıkça aslında binlerce fail cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Özellikle Kürt kadınlara yönelik davalarda cezasızlığın çok daha yoğun yaşandığını görüyoruz. Bu açıdan aslında bütün davaları keşke takip edebilsek ama gücümüz yetmiyor. Yine de ısrarla takipçisi olmak gerekiyor. Bir başka konu daha var; Pınar Gültekin davasında da yaşadık, mahkeme mağdur olanın yargılanmasına dönüşüyor. Kadınların gösterdiği tepki, annenin gösterdiği tepki ya da işte açıklama yapan kadınların gösterdiği tepkiler üzerinden hemen bir suç yaratıp mesele kadınların yargılanmasına da dönüşebiliyor. Bir de yakın zamanda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun verdiği çok vahim bir karar var. Hatice Kaçmaz’ın öldürüldüğü davada evlenme teklifini kabul etseydi, öldürülmeyecekti, dolayısıyla tasarlama yoktur, diye verdiği bir karar var. Bu karar 'şiddete uğramak öldürülmek istemiyorsanız itaat edeceksiniz' kararıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bağlayıcı kararlar veren bir yerdir. Dolayısıyla benzer durumlarda aslında örnek teşkil eden vahim bir erkek yargı kararı."
DANIŞTAY’IN VERECEĞİ KARAR ÇOK KRİTİK
Tüm bu davaların ve sonuçlarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından bağımsız konuşulamayacağını ifade eden Züleyha Gülüm, Danıştay davasına dair de şunları paylaştı: “İstanbul Sözleşmesi'nden de çekildik diyorsanız bütün bunların sonucu olarak erkek şiddetini ve erkek devlet şiddetini büyütüyorsunuz anlamına geliyor. Bunun önünü açıyorsunuz ve bu zemini güçlendiriyorsunuz. O yüzden karar yok hükmündedir. Geri çekilmeye karşı uzun bir süredir sokaklarda, meydanlarda, Meclis’te sözümüzü söylüyoruz. Danıştay’da açtığımız davalar da mücadele araçlarımızın bir parçası. Şimdiye kadar Danıştay savcılığının görüşleri de olumluydu. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin yetkisizlik nedeniyle yok hükmünde olduğu yönünde görüş bildirdi. Tabii biz isterdik ki savcılık aynı zamanda bu çekilmenin kadın kazanımlarına bir saldırı olduğunu, sözleşmenin çok daha etkin uygulanmasının kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların yaşamları açısından ne kadar önemli olduğunu da vurgulasın.
Elbette her şeye tek adamın karar verdiği, yargı kararlarının da Saray’dan geldiği ve oradan doğru talimatlarla hareket ettiğini bile saklamayan bir sistem var karşımızda. Tümüyle bağımlı bir yargı var Türkiye'de. Böyle bir bağımlı yargının nasıl karar verebileceği elbette ki bizim de kafalarımızda soru işareti. Bununla birlikte çok önemli bir karar olacak. Elbette sonucu hakkında Türkiye'nin ortamı nedeniyle bir şey diyemiyoruz. Karar, kesinlikle savcılığın, kadınların, feministlerin, baroların ve demokratik kitle örgütlerinin tam da duruşmalarda söylediği gerekçelere dayanarak verilmesi lazım.
KARARDAN SONRA DA MÜCADELE DEVAM EDECEK
Tabii şu da var; karar ne olursa olsun kadınlar olarak hem sözleşmeden vazgeçmeyecek hem de sözleşmenin daha etkin uygulanması için mücadele edeceğiz. Çünkü sözleşme sadece cinayetler için değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması bakımından tüm mekanizmaların işlemesini de öngörüyordu. Biz kadınlar geçmişte sözleşme varken de ‘etkin uygulansın’ diye kampanyalar yaptık. Karardan sonra da tüm mücadelemiz devam edecek. ”