‘Kadınlar alanlarda olmaya devam edecek’
Avukat Nilda Baltalı, kadınların yaklaşan 8 Mart’ta da kadın düşmanı, cinsiyetçi devlet politikalarına karşı koymak amacıyla alanlarda olacağını söyledi.
Avukat Nilda Baltalı, kadınların yaklaşan 8 Mart’ta da kadın düşmanı, cinsiyetçi devlet politikalarına karşı koymak amacıyla alanlarda olacağını söyledi.
Avukat Nilda Baltalı, kadınların örgütlülüğünün şart olduğunu belirterek, “Çünkü karşılarında örgütlü bir kötülük mevcut. Bu düzeni değiştirme hedefinden vazgeçmemek gerekiyor” dedi.
Avukat Nilda Baltalı, yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.
8 Mart’a doğru giderken Türkiye’de kadına yönelik şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayatta kalmayı değil, şiddeti yok eden, kadın en temel insani ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması gerektiği bir düzenin hayalini kuruyoruz. Kadınların öldürülmekten korkmadıkları, sığınmaktan öte şiddetten arınmış bir ülkede dimdik durarak yaşamayı kazanım olarak görüyoruz. O kazanımı bugün yarın sağlayacağız, çünkü bu iradeyi gösteren kadın mücadelemiz var. 8 Mart’ta da tüm ülkede kadınlar bu iradeyi gösterecektir. Türkiye’de de dünyada da kadınlar yaşamlarına değen kadın düşmanı, cinsiyetçi devlet politikalarına karşı koymak amacıyla sokakları terk etmiyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet cinsiyetçi politikalar ve düzenin acımasız şartları nedeniyle artarken bir de kadınların mücadeleci yönünü kamçılıyor diye düşünüyorum.
Yargı, kadın cinayetlerine dair siyasi atmosfere göre nasıl şekil alıyor?
Uygulanmadığı sürece en iyi yasanın bile anlamı yoktur. Kadınların öldürülmemesi için yalnızca yasalar, sözleşmeler yetmez; uygulanmaları gerekir. Yasal düzlemde mücadele elbette ki çok değerli, ancak biz insanların bir araya gelip birlikte mücadele ettiklerinde sonuç alabildiklerini gözlemliyoruz. Türkiye’de sayısız kadın katledildikleri sırada İstanbul Sözleşmesi ve onun kabul kanunu olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un koruması altındaydı. Esasında mevcut yasalarda kadını ve çocuğu koruyan maddeler olmakla beraber, kanunu uygulayanların yorum ve uygulama şekilleri ana sıkıntıyı oluşturuyor. Pek çok kez bu uygulama ve yorumlar erkek egemen feodal düzeni desteklemeye yönelik olduğu için bizlerin daha sağlam durması gerekiyor. Maalesef şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar uğradıkları bu şiddet karşısında yeterince desteklenmediği gibi yargı tarafından kendilerine şüpheyle yaklaşıldığı da oluyor. Genelde yalnızlığa itilmiş oluyorlar. Birçok kadın defalarca kolluk kuvvetlerine başvurmalarına rağmen düzen onları koruyamadı. Demek odur ki, sahip olduğumuz haklar yalnızca yasa metinlerinde yer aldıklarında etkisiz kalmaktadır. Hukuku etkili kılan şey, onu hayata geçirebilmektedir. Hukuku yaşanılır ve etkili kılan da, onun için mücadele edenlerdir. Hak mücadelesi sürdükçe dünyamızın şiddetten arınacağını biliyoruz.
İstismar sanıkları ve kadın katillerinin serbest kalmaları kadın mücadelesini nasıl etkiliyor?
Lanzarote Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Kanun gibi yaşamsal güvencelerimize, kadınların mücadelesi ile kazanılmış haklarımıza dönük çok ciddi saldırılar mevcut. Elbette ki, yargıya ve düzene olan öfkeyi her geçen gün büyüten bir başlık, ancak kadın mücadelesi her başlıkta olduğu gibi kadın cinayetleri konusunda da en ileri noktayı hedef belirliyor. 8 Martlarda, 25 Kasımlarda, OHAL sürecinde de kadınlar kitlesel olarak sokağa çıktı. Bu da koşullar ne olursa olsun kadınların sokakları terk etmediğini, etmeyeceğini gösteriyor.
Toplumsal muhalefet mevcut iktidara karşı mücadele ederken kadınlar ve çocuklar bundan nasıl etkileniyor, kadınların sorunlarına kulak kapatılıyor mu?
Kadınların sorunları ikincil planda kalıyor diyebiliyorum. Yalnızca hükümetin politikalarıyla değil, Meclis muhalefetinin de düzenin kadın düşmanı, cinsiyetçi diline katkı sağlayan bazı çıkışlarının kadına yönelik şiddeti arttırdığı söylenebilir. Kamu kaynaklarının aktarımı konusunda belediyecilik zayıf kalmaktadır. Örneğin belediyelerde sığınma evlerinin sayıları arttırabilir. Buralarda kadının şiddet görmesine göz yummak değil, evden uzaklaştırılacak erkeklerin zorunlu olarak kapatılmalarını sağlanabilir veya şiddet uygulayan ve gidebilecek yerleri olmayan erkeklere yer ayarlanabilir. Kamusal ve ücretsiz kreş hakkını, yaşlı bakım evi hakkı, HPV aşısı hakkını, kürtaja ücretsiz erişim hakkını tesis edebilecek belediyelerimiz olabilir. Bu kadarcık şey bile kadınların hayatını ne çok kolaylaştıracaktır. Muhalefetin belediyelerdeki kazanımlarıyla buralarda kadınları düşünmeleri gerekmektedir.
Önümüzdeki süreçte kadınları ne bekliyor?
Kadın dayanışmasının örgütlü bir birlikteliğe yaslandığında kazanımlar elde edeceğini düşünüyorum. Kadınların bir araya gelişlerinin eşit ve özgür bir ülkenin kurulmasında katkıları çok fazla olacaktır. Kadınların örgütlü olmaları şart, çünkü karşılarında örgütlü bir kötülük mevcut. Bu nedenle laiklik mücadelesi güncelliğini yitirmiyor örneğin. Sürekli olarak bir adım ileri iki adım geri durumu var. Bunu aşmanın da en önemli yolu Medeni Kanun’daki, 6284 Sayılı Kanun’daki ve İstanbul Sözleşmesi’ndeki kazanımlara hep beraber örgütlü bir şekilde sahip çıkmaktır. Bu nedenle bugün tarihsel kazanımlarımıza sahip çıkarken ya da yeni kazanımlar için mücadele ederken, bu düzeni değiştirme hedefinden de vazgeçmemek, seçimler nedeniyle mücadelenin bu boyutunu es geçmemek gerekiyor. Bugün gündelik hayatlarımızdaki zorluklara karşı birlikte ördüğümüz dayanışma, bambaşka bir dünyanın, eşit ve aydınlık yarınların kurulmasında önemli olacak. Tüm bu karanlığa rağmen umutluyum, çünkü birlikteyiz ve bu birlikteliğin neleri değiştirebileceğine her gün hep beraber tanıklık ediyoruz.