Kadınların kazanımlarını 'sil baştan' kaldıracaklar
Türk Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız” açıklamasını değerlendiren Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu, bunun kadın kazanımlarına bir saldırı anlamına geldiğini söyledi.
Türk Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız” açıklamasını değerlendiren Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu, bunun kadın kazanımlarına bir saldırı anlamına geldiğini söyledi.
Türk Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, geçtiğimiz günlerde aile hukukunun tamamen değiştirileceğine dair açıklamalarda bulundu. Tunç, “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız” dedi ve kamuoyunda sıkça tartışılan nafaka konusunda düzenlemeler yapılacağını ifade etti. Bakan'ın değişiklik gerekçesi ise, boşanma davalarını hızlandırmak.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Bakan'ın söylemlerine karşı bir açıklamada bulunarak, “Boşanan kadının yoksulluk nafakasını sınırlamak, aile arabuluculuğu adı altında kadınlara karşı şiddeti daha da körüklemek, boşanmaları hızlandırma söylemi ile erkekler için 'boş ol' sistemi getirerek kadınları ve çocukları beş kuruş nafaka bağlamadan aile konutundan atmaya kalkışmak yetmemiş olacak ki Medeni Yasa’ya toptan karşı olduklarını açıklıyorlar. Medeni Yasa’yı sil baştan yazmaya kalkışmak, anayasal laiklik ve hukuk devleti ilkelerine açık bir savaş açmak demektir” dedi.
ANF’ye konuşan ÖHD’li avukat Eylem Arzu Kayaoğlu, tıpkı İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün hedefe konulması gibi kadın kazanımlarına ciddi bir saldırı söz konusu olduğuna dikkat çekti.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “aile hukukunu sil baştan ele alacağız” diye yaptığı bir açıklama var. Bu açıklama elbette kadınların medeni hukuktaki birçok hakkına da tekabül ediyor. Buna bahane olarak da boşanma davalarının uzunluğunu gösteriyor. Daha önce de bazı uygulamaları hayata geçirmeye çalışmalarından ele alırsak, bu sil baştan değiştirme ne anlama gelir?
AKP’nin ilk iktidara geldiği yıllarda Türkiye’nin AB üyeliği, demokrasi, insan hakları gibi söylemlerle “hukukta açılım” yapma gösterisinden, özellikle Kürt sorunun diyalogla çözülmesi için sürdürülen müzakere sürecinin bitirilmesiyle birlikte Türkiye halkları açısından karanlık bir döneme girilmiştir. Temel insan haklarının yok sayıldığı, demokrasi ve barış taleplerine savaşla, zorla, baskıyla cevap verildiği önemli bir sürecin içindeyiz. Böylesine karanlık bir süreçten en fazla ve en olumsuz şekilde etkilenenlerin başında kadınlar geliyor.
Uzun süredir AKP-MHP iktidarı, temsilcileri ve destekçileri tarafından kadın mücadelesi ve kadın kazanımları hedef haline getirilmiş. Kadınların susturulmaya, kadın mücadelesi ve kazanımlarının da yok edilmeye çalışılmakta olduğu ortadadır. Bu anlamda kadın kimliği ve mücadelesi büyük bir tehdit altındadır.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “sil baştan” tabiri, asıl olarak AKP-MHP siyasi rejiminin “kanun” adı altında, bütün kadın kazanımlarını bir bütün ortadan kaldırmaya çalışması olarak değerlendirilebilir. Uzun süreli mücadele ve talepler sonucu imzalanan İstanbul Sözleşmesi gibi büyük kazanımlardan bir gecede çekilen, 6284 sayılı yasayı ve nafakayı tartışmaya açan mevcut siyasi iktidarın kadınları ve haklarını koruyan yeni ve daha olumlu bir yasa çalışması yapmayacağı gerçeğinin de farkındayız.
Yılmaz Tunç, nafaka konusunda kadınları mağdur etmeyecek, "diğer taraf" açısından da yakınmaları giderecek bir çalışmayı gelecek günlerde gerçekleştireceğiz, diyor. Medeni Kanun madde 175'te zaten nafaka cinsiyeti diye bir şey yok. Zaten böyle bir eşitsizlik yokken neyin düzenlemesini yapacaklar? Kaldı ki reelde kadınların zaten daha çok nafaka alıyor olması bir eşitsizliğe işaret etmiyor mu?
Adalet Bakanı'nın “nafaka” konusundaki söylemlerinin neredeyse tamamı, toplumu yanlış bilgilendirme ve kasıtlı olarak da istedikleri şekilde yönlendirme hatta manipüle etme amacı taşımakta. “Ömür boyu nafaka” gibi Medeni Kanun’da ve gerçekte olmayan şey, bizzat siyasi iktidar tarafından topluma “varmış” gibi anlatılıyor ve buradan da yine kadınların varlığı ve haklarına yönelik bir saldırı gerçekleşiyor. Siyasi iktidar ve yandaşları tarafından gündelik hayattaki, toplumdaki, sosyal veya çalışma hayatındaki yeri “ev”; mesleği veya işi de “annelik” olarak gösterilen kadınlar eve kapatılıp erkeğin arkasında kalmaya zorlanıyor. Öbür yandan da çalışmasına izin verilmediği için işi ve geliri olmayan bir kadının boşanması halinde kanunen verilmesi gereken nafaka hakkı manipülatif bir şekilde toplumda tartışmaya açılarak evlilik adı altında her türlü şiddete ve istismara maruz bırakılıyor.
Belirttiğiniz gibi, Medeni Kanun’da “nafaka” yönünden cinsiyet ayrımı yok. Ancak, bütün hayatı eve sıkıştırılmaya ve çocuk ve erkeğe bakmakla yükümlü kılınmak istenen kadınlar, aynı zamanda boşanmak istemeleri halinde nafaka talebinde bulunan taraf olmak zorunda bırakılıyor. “Sosyal devlet” ilkesinin kâğıt üzerinde kalmadığı bir ülkede, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere ihtiyaç sahibi herkesin günlük hayatını sürdürebilecek derecede sosyal destek ve kazancını temin edecek iş olanakları sağlanabilseydi, kadınlar şu an “nafaka”yı tartışmak zorunda kalmayacaktı elbette.
İktidar ortaklarının özellikle İstanbul Sözleşmesi, 6284 yasalarına karşı tavrı biliniyor. Bugün bakanın bu açıklamaları kadınların yasal hakları açısından ne anlam ifade ediyor?
AKP-MHP iktidarı, kadın kazanımlarına yasal bir zemin hazırlamak ve bunları güçlendirmek amacında değildir kesinlikle. Bir gecede tek imzayla İstanbul Sözleşmesinden çekilen, 6284 sayılı kanunu tartışmaya açan, nafaka konusunu manipüle eden siyasi iktidarın kadınlar ve hakları için iyi bir yasa çalışması yapmayacağının bilincindeyiz. Bundan sonrası için kalıcı ve bütün kesimleri içine alabilecek uzun soluklu bir mücadele hattının örülmesi gerekir artık. Bugüne kadar edinilen ve bir kısmı kaybedilse bile kadınlara bir adım dahi geri adım attırmayan her gelişme kadınların ortak mücadelesinin eseridir.