‘Kadınların öz savunma gücü olmak zorunda’

PAJK Koordinasyon Üyesi Şimal Ülkem Güneş, kadın hareketlerinin kendilerini savunmak için öz güçlerini kurmak zorunda olduklarını belirterek, öz savunma için de örgütlenmenin olması gerektiğini söyledi.

Dünyadaki çoğu kadın hareketinin, Kurdistan Özgür Kadın Hareketi’ni çok ezbere bir biçimde Kürt feministler olarak gördüğünü belirten PAJK Koordinasyon Üyesi Şimal Ülkem Güneş, “Erkek karşıtlığı temelinde kadıncılığı geliştirdiğimizi, yürüttüğümüz mücadelenin ulusal mücadelenin gölgesinde kaldığını düşünüyorlar. Elbette soykırımcı ve tecavüzcü düzeni ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz ancak mücadelemizin diyalektiği, pozitif ve yapıcı bir diyalektiktir” dedi.

PAJK Koordinasyon Üyesi Şimal Ülkem Güneş, Jin TV’deki Xwebûn programında Gazeteci Arjîn Baysal’ın sorularını yanıtladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, dördüncü ilke olarak kadın kurtuluş ideolojisi ve mücadelesini geliştirdi. Kavramsal olarak bu konuyu biraz açabilir misiniz? Kadın Hareketi kadın kurtuluş ideolojisi ve mücadelesini nasıl tanımlıyor?

Kadın kurtuluş ideolojimizin dört ilkesi bulunmaktadır. 

* Birinci ilkemiz yurtseverliktir. O zaman da ifade ettiğimiz üzere kadın ülke olmadan, toprak olmadan ne toplumsallaşmayı gerçekleştirebilir ne de özgür olabilir. Kadın kökleri üzerinde yaşamalı.

* İkinci ilkemiz, özgür düşünce ve irade ilkesidir. Kadın düşünsel olarak kendini özgürleştirmemişse her zaman köleliğe mahkum olacaktır.

* Üçüncü ilkemiz örgütlenmedir. Bu ilke kadın için olmazsa olmazlardandır. İlk olarak kadın örgütselliği dağıtılmış ve kadın düşürülmüştür.

* Dördüncü ilkemiz ise, mücadeledir. Mücadele etimolojik olarak Arapça bir kelime olup Kuran’da bir surenin adıdır. Hem sure olarak hem kelime olarak mücadele, “hakkını arayan kadın” anlamına gelmektedir. Bugün erkek egemen zihniyet ve sistemin egemenliği altında bulunan İslam, din adı altında kadın katliamını meşru görmekteyken kutsal kitabında ise böyle bir sureyi barındırmaktadır.

Xwebûn’da işlediğimiz tüm konular mücadeleye ilişkin konulardır. Zaten biz kadınların yaşamı, doğduğumuz günden itibaren zorlu mücadelelerle geçiyor. Kürt Halk Önderi, mücadeleyi neden ilke olarak da kadınların önüne koydu?

Evrende hiçbir şey mücadele olmadan ilerleyemez. Kadın mücadele içinde olmazsa ne kendini savunup kimliğini koruyabilir ne de farklılığını muhafaza edebilir. Bizim bahsettiğimiz mücadele, güçlünün kazandığı, zayıfın kaybettiği bir mücadele değildir. Egemen sistem gibi değil. Doğada ve insanda sürekli bir hareketlilik ve inşa vardır. 50 yıl öncesine kadar Kürt kadını ben Kürt’üm diyemiyordu. Tüm eylemleri erkeğe göre ayarlanmıştı. Önder Apo’nun çıkışıyla Kurdistan devriminde de kadın karakteri öne çıktı. Bugün kadının geldiği seviyeyi görüyoruz. Bunun için birçok ağır bedel ödedik ve bu mücadelemiz devam etmektedir.

Mücadelenin öz savunma hakkı olduğunu söylediniz, ancak sistem mücadeleyi baş kaldırı ve tek amacının ise yıkmak olduğunu iddia ediyor. Dolayısıyla kötü bir şey olarak gösteriyor. Kadın hareketi olarak sizin farklı bir amacınız var. Karşı çıktığınız her şey için bir alternatif de sunuyorsunuz…

20. yüzyıla kadar verilen mücadeleler, iktidarı ele geçirmeyi amaçlamaktaydı. Herkes iktidar olmak için mücadele ediyordu. Reel sosyalizmden sonra birçok kesim endişe ve kriz içine girdi; halkın, kadınların ve gençlerin umudu kırıldı. Bu yüzden Önder Apo, reel sosyalizmi analiz ettiğinde kadın hareketleri ve kadının karakteri üzerine de teorik ve ideolojik tartışmalar yürüttü ve reel sosyalizmin yaşadığı tıkanıklığı eleştirdi. Önder Apo, 1999’da esir alındıktan sonra ideolojik mücadeleyi geliştirdi. Birçok insan bizi, kadın hareketini bilmiyor. Bizi klasik komünist ve sosyalistler olarak değerlendirmekte ve amacımızın da devlet ve ordu kurmak olduğunu düşünmekte. Kadın hareketleri de Kurdistan Özgür Kadın Hareketi’ni Kürt feministler olarak görüyor. Erkek karşıtlığı temelinde kadıncılığı geliştirdiğimizi, yürüttüğümüz mücadelenin ulusal mücadele gölgesinde kaldığını düşünüyorlar. Hareketimizi çok ezbere bir biçimde tanımlıyorlar. Elbette soykırımcı ve tecavüzcü düzeni ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz, ancak mücadelemizin diyalektiği pozitif ve yapıcı bir diyalektiktir. Toplum için hiçbir faydası olmayan şeyleri bir kenara koyup iyi şeyleri öne çıkarmaktadır.

Bu yüzyılda yüzlerce kadın mücadelesi gelişti fakat tüm bu mücadelelerin birbirinden kopuk olduğunu görmekteyiz. Bu mücadeleler bir yerde isyan, başka bir yerde geçici olarak çıkmakta. Sizce mücadelenin bu biçimleri yeterli midir?

Kadınlar, 2010’dan günümüze kadar Kurdistan, Ortadoğu ve tüm dünyada çok değerli başkaldırılar gerçekleştirdi. En son da ‘Jin jiyan azadî’ başkaldırısıydı. Bu başkaldırı gücünü ve ilhamını Kurdistan gerillası ve Rojava Devrimi’nden aldı. Kadın eylemlerinin zaman zaman başkaldırı olarak geliştiğini söyleyebiliriz. 25 Kasım ve 8 Mart gibi günlerde kadın eylemleri daha kitlesel olarak yürütülüyor fakat bu mücadeleler, her ne kadar kadın sorununu gündemleştirebilmiş ve erkek egemen sistemi tartışılır hale getirebilmişse de, şu anki durumda bir taraf hukuki haklar için mücadele ediyor, diğer taraf ise sistem içinde daha güçlü bir şekilde yer almak, ekonomik olarak daha fazla güçlenmek için mücadele yürütüyor. Bununla beraber bir taraf da gerçekten 3. Dünya Savaşı’na karşı kendini bir alternatif olarak görüyor ve kadın rengiyle dünyayı özgürleştirmek, güzelleştirmek istiyor.

Haklısınız, mücadele veriliyor ancak istediğimiz hedefleri elde edemiyoruz. Siz bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Meşru müdafaa stratejisi zayıftı. Kadınların çok cesur, fedakar ve emekçi olduğu doğrudur. Nasıl ki Paris Komünü meşru müdafaası zayıf olduğu için fazla ayakta kalamadı, aynı şekilde kadın mücadelesinde de bu yönün eksik kaldığını düşünüyorum. Kadın hareketleri kendilerini savunmak, hareketlerini savunmak için öz güçlerini kurmak zorunda. Tüm işgalci ve hegemon sistemlerin kendilerini korumak için savunma güçleri var. Hegemon sistemler en çok savaşla ömürlerini uzatmaktadır. Savaş olmazsa silah sanayisi gelişmeyecek; savaş olmazsa sistemin çıkarları doğrultusunda demografi kullanılamayacak; savaş olmazsa açlık olmayacak, kadını yok edemeyecek, kadın değerlerine saldıramayacak. Türk devleti güçlerimize karşı kimyasal ve nükleer silahlar kullanıyor. Hem gerillayı hem de doğayı yok etmek istiyor.

Eksik kalan yönlerden bir tanesi öz savunma ise, diğer bir yön de kadınların bir araya gelip örgütlenememesi…

Elbette öz savunmanın gelişmesi için örgütlenmenin olması gerekiyor. Kadının sadece meta olarak görüldüğü bir dönemde bizim tüm bunları tartışmamız gerekir. Sadece kendi aramızda tartışmak ve sanki güvenlik sorunumuz yokmuş gibi davranmak doğru olmayacaktır. Tüm kadınlar için önereceğim şey, örgütlenmemizi geliştirmek olacaktır. Biz Kurdistan Kadın Hareketi olarak buna öncülük edebiliriz, çünkü bizim bir iddiamız, bir proje ve ideolojimiz bulunmaktadır. Bu sisteme karşı niçin bir cephe oluşturmayalım? Niçin bir kadın koalisyonu kurmayalım?

Bahsettiğiniz şeylerin adımı atılmakta, bunu da görmeliyiz. Örneğin Ortadoğu’da Rojava ekseninde Kürt, Süryan ve Arap kadınlarının birlik olduğunu görüyoruz. Yine Şengal’de Kürt ve Arap kadınları bir araya geliyor…

Onlara dönük nasıl bir saldırı olduğunu da görüyoruz. En çok örgütlenmiş hareketlere saldırıyorlar. Ortadoğu’da sistematik bir şekilde 24 saat Kürt Özgürlük Hareketi’ne, en çok da Kadın Özgürlük Hareketi’ne saldırılar düzenleniyor. Tüm militan ve yöneticilerimiz kırmızı listede, şehirlerde ve dağlarda hedef halindeler, çünkü büyük bir tehlike olarak görülmekteler. Var oluşlarını bizim yok oluşumuzda görüyorlar.

Afganistan kadınları bir dönem Amerika’nın hegemonyası altında kaldı, şimdi ise Taliban’ın iktidarı altında. Hareketiniz içinde buna yönelik tartışmalar oldu. Bu da iyi bir örnek…

Afganistanlı kadınların mücadelesini selamlıyoruz, sonuna kadar onlarla olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Zaten kısa bir süre önce Afganistanlı ve Êzidî kadınlar için bir hamle başlatmıştık. Elbette sadece bir hamleyle çözülecek bir durum değil, yaratıcı eylem ve çalışmaların olması gerekir. Simurg kuşu gibi bizim birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.

Değerlendirmelerinizde görüldüğü gibi ,kadın sorun sadece kadın sorununu tahlil etmek ve kendi ezilmişliğini görmek değil. Mücadele ve örgütlenmede bir tıkanma var. Kadınların bu yüzyılı, kadın yüzyılı yapmak gibi bir hedefi var. Siz kadınlara neyi öneriyorsunuz?

Cinsiyet ve kadın sorununu birincil sorun yapmalıyız. Örgütlenmemizi güçlendirmeliyiz. Konfederal-özerk sistemimizi geliştirmeliyiz. Kadınların manifestosunun olmadığı, ideolojisiz olduğuna yönelik bir tutum var. Kadınlar bazen bu yönlü tartışmalar yürütmekte. Ben bunu çok doğru bulmuyorum. Kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik paradigma ile toplumsal anlaşma bağlamında kadın manifestosunu tartışabiliriz. Bir tıkanmanın olduğu doğru fakat bu sadece bir cephede yaşanmakta. Bu durumdan kurtulabiliriz.

Kadın mücadelesinden bahsedeceksek Sakine Cansız ve Evîn Goyî gibi iki kadın devrimciden de bahsetmek gerekir. Onların yürüttüğü mücadeleye borçluyuz. Şehadet yıl dönümler, dolayısıyla neler söyleyebilirsiniz?

Her iki yoldaşımızı ile Heval Rojbîn ve Ronahî’yi hürmetle anıyorum. Onların amaç ve isteklerini kesinlikle gerçekleştireceğiz. Heval Sara zaten partimizin kurucularındandı. Özgürlük Hareketi içinde 40 yıldan fazla mücadele yürüttü. Egemen güçler, en çok kendilerine tehlike olarak gördükleri kadınları hedef almakta. Heval Sara ve Heval Evîn bu halkın öncüleriydiler. Heval Evîn, Botan’ın kalbinden çıkmıştı, ömrünü örgütümüz içinde geçirmişti. Özellikle hedef alındılar. Her iki komployu kınıyoruz. Komplo diyorum, çünkü Önder Apo, komplo olarak tanımlamıştı. Her iki yoldaşımızın şahsında tüm devrimci kadınları anıyorum.