Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) Genel Konseyi tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Tüm dünya büyük bir sıcak hava dalgasının içinden geçiyor. Emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı ekolojik sorunların dünyayı giderek ısıttığı günümüzde; bir yanda seller, tufanlar diğer yanda sistematik olarak yükselen hava sıcaklıkları var. Ama dünyanın içinden geçtiği sıcak hava dalgası sadece bununla sınırlı değil. Emperyalist-kapitalist güçler arasındaki çelişki ve çatışmaların giderek şiddetlendiği, Ortadoğu, Afrika, Güney Asya-Pasifik ve en nihayetinde Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte Avrupa’nın içine kadar gelen savaşlarla, nüfuz alanları üzerindeki dalaşla da ısınıyor dünya. Hem de kimilerine göre birinci, kimilerine göre ikinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi sürecin koşullarını da yaratarak. Nihayetinde neo-liberal politikalar iflas etmiş, emperyalist-kapitalist sistem yapısal krizini bir türlü aşamamıştır. Bu da elbette beraberinde yeni arayış ve çatışmaları doğuracak, emperyalistler arasındaki çelişkiler derinleşirken çatışmalar da artacaktır” denildi.
‘ORTADOĞU HALKLARININ VE KADINLARIN DÜŞMANI…’
KBDH açıklamasında şu hususlara da dikkat çekildi:
Başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada emperyalist-kapitalist sistem, içine girdiği krizi aşmak için halklara ve kadınlara yönelik saldırılarını çoğaltmakta, buna karşı birçok ülkede başta kadınlar olmak üzere ezilenlerin özgürlük arayışı ve eylemi çoğalmaktadır. Özellikle Ortadoğu coğrafyası, kapitalist devletlerin ve emperyalizmin hegemonya mücadelesinin merkezi halindedir. Siyonist İsrail devleti, Filistin topraklarındaki işgal politikalarını derinleştirirken; işgal saldırılarına karşı Filistin halkının özgürlük mücadelesi de yükselmektedir. Geçtiğimiz ay, İsrail’in Cenin Kampı’na düzenlediği işgal saldırıları Filistin halkının direnişiyle boşa çıkartılmıştır.
Afganistan’da gerici Taliban’ın yönetime gelmesiyle birlikte, ilk elden kadınları kamusal alanlardan uzaklaştırmak için çeşitli gerici uygulamalarını devreye soktu. Kadın derneklerini kapatmakla başlayan Taliban yönetimi, kadınların kamu alanında çalışmasını yasaklayarak devam eden gerici ataerkil uygulamalarına her geçen gün yenisini eklemektedir. Taliban yönetimi, kadınların yaşam alanlarını iyice daraltan uygulamalara gitmiş, kadın okullarını, derneklerini, basın kuruluşlarını, kuaförlerini vb. kapatmıştır. Kadınların herhangi bir işte çalışmasını engelleyerek sosyal yaşam alanlarını yok etmiştir. Kadın düşmanı Taliban yönetimi ve uygulamalarına karşı kadınlar, tüm cesaretleriyle sokaklarda hakları ve özgürlükleri için seslerini yükseltmeye devam etmektedir.
İran ve Rojhilat’ta Jina Emini’nin katledilmesiyle başlayan isyan, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla dünyanın her yerinde yankı uyandırmıştır. Bu eylemlerde yüzlerce insan katledilmiş, binlercesi tutuklanmıştır. Kız okullarına kimyasal gazlar atılmış, yüzlerce genç kadın öğrenci zehirlenmiştir. Bununla kadınlardan intikam alınmak istenmiştir. Bir dönem eylemleri sonlandırmak için ‘Ahlak Polisi’ uygulamasının kaldırıldığı yalanını söyleyen gerici Molla rejimi, yakın zamanda “Ahlak Polisi”ni yine sokağa sürmüştür.
Emperyalist devletler tarafından başta Kurdistan olmak üzere Ortadoğu coğrafyasının parçalandığı ve sömürgeleştiği Lozan Antlaşması’nın 100. yılında, emperyalistlerin, gerici bölge devletleriyle işbirliği içerisinde Ortadoğu halklarına yönelik uyguladığı baskı, zulüm, işgal, savaş politikaları hız kesmeden sürmektedir. Ve diyebiliriz ki kadınlar, her zaman ve her durumda, bu gerici uzlaşma ve savaş siyasetinin hedefinde olmuştur. Kadın örgütleri öncülüğünde de bu sömürgeci politikalar karşısında kadın özgürlük mücadelesi perspektifiyle pratik bir hat geliştirilmeye çalışılmaktadır.
TÜRKİYE VE KURDİSTAN’DA TIRMANAN SAVAŞ
Faşist Erdoğan’ın Rusya, İran ve Suriye ile birlikte gerçekleştirmiş olduğu Astana Toplantısı, yine son dönemde yapılan NATO Toplantısı’nda Erdoğan’ın İsveç’in üyeliğine onay vermesi, kısacası faşist Erdoğan rejimi tüm bu görüşmelerini Kürt düşmanlığını büyütecek cepheler olarak kullanmak istemektedir. NATO’nun en büyük ordularından olan, Avrupa emperyalistleriyle stratejik ortaklıkları olan ve mültecilerin Batı’ya gelişi için sınır kapılarını açmakla tehdit eden AKP-MHP faşist iktidarına emperyalist güçlerin belirli tavizler verdiği, vereceği açıktır. Bu gelişmelerden hareketle, zaten halihazırda devam eden işgal saldırılarına yenileri eklenecektir.
Astana Toplantısı sürerken, Qamişlo’da Rojava Devrimi’nin kadın öncülerinden Reyhan ve Yüsra yoldaşların SİHA saldırısıyla katledilmesi, yine NATO toplantısının hemen ardından Medya Savunma Alanları’nda gerillanın mevzilerine yönelik defalarca taktik nükleer silah kullanımı ve tekrar başlayan kara saldırıları buna örnektir. AKP-MHP faşist rejimi, Kürt halkının Rojava ve Başûr Kürdistanı’nda elde ettiği bütün kazanımları tasfiye etmek üzerine bir politika yürütmektedir. Amaç, Rojava topraklarında işgal ettiği alanları çoğaltmak, Başûr Kurdistanı’nda, Medya Savunma Alanları üzerinde ve Kuzey Kurdistan’da gerillayı askeri operasyonlarla tasfiye etmektir.
Türk devleti, emperyalistlerle işbirliği içinde Ortadoğu coğrafyasında Kürt ulusunun özgür ve eşit yaşam özlem ve istemine karşılık, biat eden bir Kürt kimliğini yaratmak istemektedir. Faşist TC devletinin Kürt ulusu üzerinde uyguladığı ulusal baskı, ret, inkar, imha, tecrit ve boğma politikasına yeni bir boyut kazandıran, Abdullah Öcalan’a yönelik devrede olan ağır tecrittir. Açık ki, Abdullah Öcalan’a yönelik olarak uygulanan ağır tecrit siyaseti, Kürt halkının özgürlük mücadelesini derdest etme amaçlıdır. Bundan kaynaklı, tecrit siyasetine karşı çıkmak sadece devrimciliğin değil, demokrat olmanın da görevidir. Sonuç olarak uzun süredir hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik tecrit, infaz yakmalar, tedavi haklarından mahrum bırakma görüş yasakları, işkence, katletme ve daha bir dizi faşist uygulamaya karşı durmak, hapishanelerde kadın tutsaklar başta olmak üzere tüm devrimci tutsakların sesi ve eylemi olmak önümüzde önemli bir görev olarak durmaktadır.
Erdoğan, kendi iç krizini aşabilme amacıyla, ziyaret ettiği bazı Körfez ülkeleriyle ekonomik anlaşmalar yapmaya çalıştı. Ancak, ülkede seçimler sonrası peş peşe açıklanan zamlar ve vergilerdeki artış, ekonomik krizin halka fatura edilmesinin ve aynı zamanda da kendi sonunu getirecek ön adımlar olarak görülmelidir.
Vergilerde yapılan artışın, Türkiye ekonomisinin başına “kurtarıcı” olarak atanan ve gerçekte emperyalist sermayenin temsilcisi olan faşist yeni Maliye Bakanı’nın hazırladığı ve ekonomik krizin yükünün halka fatura edilmesi anlamına gelen politik yönelimin başlangıcı olduğu açıktır. Burjuvazi, “rasyonel politikalara” dönmüş durumdadır. Bu rasyonellik ise gerçekte zamlar ve vergilerin artırılması, yüksek enflasyon karşısında ücretlerin düşmesi, kısacası daha fazla yoksulluktur.
AKP-MHP faşist ittifakının şimdilik yerel seçimler nedeniyle temkinli davrandığı bir yandan göstermelik olarak, asgari ücrete ve emekli maaşlarına zam yaparak oluşabilecek tepkilere karşı ön almaya çalıştığını söylemek mümkündür. Halk, ciddi bir yoksulluk ve açlıkla karşı karşıyadır. Seçimler sonrası ortaya çıkan umutsuzluk havası, içinde önemli karşı koyuşları ortaya çıkaracak büyük bir öfkeye dönüşecektir. Niğdeli kiraz üreticisi köylülerinin ürünlerinin ellerinde kalmasına tepki göstermesi, inşaat işçilerinin haklarını talep eden direniş eylemlerinde ve daha bir dizi işçi eylemlerinde olduğu gibi, her ne kadar dağınık ve parçalı da olsa işçi ve emekçiler sokakta ve iş yerlerinde hak alma mücadelesini sürdürmektedir.”
‘ABLUKAYI ÖZ SAVUNMA VE ÖRGÜTLENMEYLE DAĞITACAĞIZ’
KBDH, “Sınıf mücadelesi, toplumsal mücadeledeki zayıflık ve yetmezliklerimiz, iktidarın saldırılarına güç vermektedir. Bu gücü ancak kadınlar bir araya gelerek durdurabilir. Parçalı, örgütsüz ve sadece sistem içine sıkışan eylemlerle, istenilen mücadele düzeyini yakalamak imkansızdır” diyerek, şu değerlendirmeleri de yaptı:
“Bizleri nefessiz bırakan, emeğimize el koyan, yoksulluğu mahkum eden, gözünü kırpmadan ölüm fermanlarımıza imza atan sistemi karşımıza almadan, onun çizdiği sınırların dışına çıkmadan, kitleleri silahlı mücadelenin bir parçası haline getirmeden, birleşik mücadelemizin öznesi yapmadan kurtuluşun da mümkün olmadığını; hem mücadelemizi büyüterek hem de kapı kapı, mahalle mahalle, sokak sokak kitlelerle-kadın kitleleri ile iç içe olarak göstermeliyiz. Tüm bu kadın düşmanı politikalara karşı mücadele etmek, öz savunmayı yükseltmek ve örgütlenmek mecburidir. Daha uzun süreli, planlı bir mücadeleyle militan bir kadın hareketinin yaratılmasıyla ancak ataerkil düzeni parçalayabiliriz.
Tüm dünyada yükselmekte olan patriyarkal kapitalist sistemin saldırılarına karşı, kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin özgürlük mücadelesini yükselteceğiz. Cins kırımına, her türden şiddeti meşrulaştıran ve kazanılmış haklarımıza göz koyan erkek egemen faşist devlete karşı, birleşik kadın mücadelesini yükselterek, Türkiye ve Kuzey Kurdistan’ın şehirlerinde ve dağlarında, birleşik kadın milis ve gerillalarımızla örgütlülüğün, özgürlüğün sesi ve adresi olacağız.
Dünya devrimlerinde, öncülük ve önderlik rolü oynayarak, tarihin akışını değiştiren devrimcilerin, geçmişten günümüze, ölümsüzleşen kadın özgürlük savaşçılarının, komutanlarının, örgütçülerinin yolu yolumuzdur. 21. yüzyılın kadın devrimine dönüştürülmesi için emek verecek, yeni ayaklanmaların, isyanların zaferi için seferber olacağız. Faşizme ve erkek egemen sisteme karşı, cesaretle, emekle görev başına!”