Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, tüm faşist iktidarların ilk hedefinin kadınlar olduğunu, Türkiye'de ise AKP-MHP faşist iktidarının ilk hedefinin Kürt kadınlar olduğunu anlattı. İktidarın savaş siyasetinin ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridinin tüm topluma, özelde de Kürt kadınlara yansıdığını ifade eden Koçyiğit, Öcalan'ın çağrısıyla başlayan çözüm sürecindeki günlerin görece daha güvenli olduğunu hatırlattı. AKP-MHP faşizmini yıkmadan mutlak tecritin kaldırılmayacağını belirten Koçyiğit, demokrasi, barış ve özgürlüğün inşası için tüm kadınların örgütlenmesi gerektiğini kaydetti.
Bütün despotik rejimlerin, ilk önce kadın özgürlüğüne saldırdığını vurgulayan Koçyiğit, "Savaşlarda da bu böyledir; işgal edilen coğrafyalara baktığımızda işgalci güçlerin ilk hedefi, oradaki kadınlardır. Taciz, tecavüz, köleleştirme, haklarının gasp edilmesi, sosyal hayattan dışlanması gibi her türlü kötü muamele ve savaş suçları ilk etapta kadınlara ve çocuklara uygulanır. Çünkü toplumun en güçsüz kesimleri olarak görülürler. Bugün bütün iktidarlar, kadın politikalarını bir güç gösterisi, erkeklik krizini aşma olarak görüyorlar. Türkiye’de de benzer bir durum yaşıyoruz" diye konuştu.
GÜLİSTAN DOKU HALA KAYIP
40 yılı çatışmalı olmak üzere 100 yıllık Kürt sorunu içindeki bütün süreçlerde kadınların özel hedef yapıldığını hatırlatan Koçyiğit, "Sıradan bir örgütlenme özgürlüğünün gaspından değil; savaş suçu sayılabilecek nitelikteki hak ihlallerinden, kadının düşürülmesinden, özel savaş yöntemleriyle kadın bedeninin aşağılanmasından, gerillaların çıplak bedeninin teşhir edilmesinden, gözaltındaki tacizlerden bahsediyoruz. Kürdistan’da da, Türkiye’nin diğer kentlerinde de AKP-MHP faşizminin bu anlamıyla Kürt kadınlarını hedef yaptığını ifade etmemiz gerekiyor" dedi.
Koçyiğit, kaybedilen ve iki yılı aşkındır bulunamayan Gülistan Doku ile tecavüze uğradıktan sonra intihara sürüklenen İpek Er'i hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: "Gülistan Doku’nun akıbetini hala bilmiyoruz, İpek Er’in mahkemesi önceki gün görüldü. Tecavüz zanlısı ve intiharın önünü açan Musa Orhan yine tutuklanmadı. Bu anlamda toplam bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Münferit bir olaydan ve kişilerden bahsetmiyoruz. Bu sistemsel bir şey. AKP-MHP faşizmi bu sistemi besliyor, yargı, cezasızlık politikasıyla bunun temel ayaklarından birini oluşturuyor."
KÜRT GENÇLERİ YOZ İLİŞKİLERİN İÇİNE ÇEKİLİYOR
HDP Gençlik Meclisi’nin ‘Bağımlı Olma, Özgür Ol’ kampanyasına dikkat çeken Koçyiğit, Kürtlere yönelik saldırıların farklı boyutlarını şu sözlerle anlattı: "Kürdistan’da ve metropollerdeki Kürt gençliğini, özellikle de genç kadınları siyasetten, özgürlük mücadelesinden uzaklaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunun yöntemi de; gençleri uyuşturucu madde bağımlılığına, fuhuşa ya da farklı yoz ilişkilerin içine çekme gibi geniş bir yelpaze ile sağlanıyor.
Devlet bunu bir savaş yöntemi, özel bir politika olarak yürütüyor. Bunun stratejisini, taktiğini yapıyor. Bu şekilde toplumu mücadeleden uzaklaştırmaya ve teslim almaya çalışıyor. Genç kadınların, HDP’li ve sosyalist kadınların kaçırılması, yargıdaki cezasızlık, madde kullanımının yaygınlığı, bunların hepsini bir toplam olarak okumaya ihtiyaç var. Bugün bu politikayı AKP uyguluyor ama bu bir devlet politikasıdır."
SAVAŞ SİYASETİ TOPLUMSAL ŞİDDETİ BÜYÜTÜYOR
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 yılında yaptığı çağrıyla başlatılan "çözüm sürecini" hatırlatan Koçyiğit, "Savaş ve çatışmalı ortam gündelik hayatımızı etkiliyor. Bu meseleden etkilenen kadınlardır ama yine en fazla etkilenen Kürt kadınlar ve çocuklardır. Savaş ve çatışma dediğiniz şey, toplumsal şiddeti büyüten bir şeydir. Çözüm süreci, müzakere süreci denilen dönemdeki şiddet vakalarına bakın, bir de şimdiki şiddet olaylarına bakın. Şiddetin nasıl bir tırmanış gösterdiğini göreceksiniz. Tabii ki bunu besleyen çok fazla etken var; yoksulluk, ekonomik kriz vs. Ama bunun en temel nedeni çatışmanın kendisi. Devlet, şiddeti ve çatışmayı bir yöntem olarak tercih ettiği için bu topluma sirayet ediyor. Toplum bu çatışmanın ya bir parçası oluyor ya da sorunlarını bir şekilde şiddetle çözmeye çalışıyor.
Çözüm sürecinde, Abdullah Öcalan’ın barışa ve kadın özgürlük mücadelesine dair görüşleri ile Dolmabahçe Mutabakatı’ndaki 10 madde nasıl bir sürece ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Ayrıca bunun sadece Kürt kadınları için değil, Türkiye hatta bütün Ortadoğulu halklar ve kadınlar için temel bir ihtiyaç olduğunu ortaya çıkardı. Kadınlar, bundan dolayı bu görüşleri ciddi bir şekilde destekledi. Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM) kuruldu, konferanslar yapıldı. Kadınlar, barış sürecine dahil olup sözlerini söylemek istediklerini ifade ettiler. Bütün bunlar aslında kadınların, barışa ne kadar ihtiyaç duyduğunu ve barışın kadınların özgürlüğünü nasıl beslediğini bize gösterdi. Bu nedenle biz barış sürecinde daha mutluyduk. Bu güne göre çok daha güvenli bir ortamda yaşıyorduk.
Sadece kadınların değil; toplumun bir umudu vardı. Bugüne baktığımızda, AKP’nin bütün bunları yıktığını ve yerine kocaman bir çürümüşlük, yozluk, kocaman bir enkaz bıraktığını görüyoruz. Toplum, bu enkazın içinde nefessiz bırakılmaya çalışılıyor. Hala toplumun nefes alabilmesinin biricik nedeni ise aslında kadın özgürlük mücadelesidir. Kadınların OHAL koşullarında, darbeden sonra en zorlu koşullarda Kürdistan’da, Türkiye’de her yerde her türlü şiddete karşı sokağa çıkmaları, mücadele etmeleri, seslerini duyurmaları bugün hala umudumuzu diri tutuyor. Tabii bunda Kürt siyasal hareketinin, HDP’nin özgün rolünü ve direnişteki yerini de ayrıca belirtmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.
TECRİT BARIŞIN ÖNÜNDE ENGEL
Kadınların ekmek ve su kadar barışa ihtiyacı olduğunu söyleyen Koçyiğit, kadın olarak yaşayamadıklarını, katledildiklerini şu sözlerle ifade etti: "Her gün yaşamlarımız tehdit altında, haklarımız gasp ediliyor. En sıradan haklarımıza el koymaya çalışan bir iktidar var. İktidar, bütün bunların gücünü savaştan alıyor. Savaş, AKP'nin yönetme biçimidir. Biz kadınlar, bu savaş aracını hükümetin elinden, iktidarın elinden almalıyız. Bunun temel yolu da faşizmi yıkmaktan geçiyor. Barışın biricik yolu; AKP-MHP faşizmi ile mücadeleden geçiyor. Eğer barış istiyorsak AKP-MHP karşısında kadınlar olarak mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Kürt Halk Önderi’ne uygulanan mutlak tecridin, bütün bunların önünde bir engel olduğunu biliyoruz.
Bugün Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin sona ermesinin tek yolunun da, bu faşizmi yıkmaktan geçtiğini biliyoruz. Eğer gerçekten Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü ve barış yolunun açılmasını istiyorsak; o zaman bu faşizme karşı dişe diş bir mücadele yürütmek zorundayız. Bu hükümet oldukça cezaevindeki sorunlar çözülmeyecek, tecrit kaldırılmayacak; bunları çok iyi biliyoruz. Her yerde bütün gücümüzle yüklenmemiz gerekiyor. Önümüzdeki sürecin kadınlar açısından çok tayin edici bir süreç olduğunu düşünüyorum. Ya faşizm kurumsallaşacak, toplumun üzerinden silindir gibi geçecek ya da kadınlar olarak daha fazla mücadele edeceğiz.
İfade edilen kurucu mecliste hem sözümüzü söyleyeceğiz hem de sistemi erkeklerin belirlemesinin önüne geçeceğiz. Özgürlüğün de, barışın da, demokrasinin de yolunun buradan geçtiğini düşünüyorum. Biz bu hükümeti yıkmak, faşizmi yenmek zorundayız. Örgütleneceğiz, öz savunmamızı güçlendireceğiz. En büyük savunmamız, örgütlülüğümüzdür. Alanlarda tüm farklı seslerimizle, renklerimizle kadınlar olarak yan yana geleceğiz. Faşizmi yıkan en temel güç, biz kadınlar olacağız."