Aylık yayın yapan Newaya Jin gazetesine konuşan Afganistan Dayanışma Partisi Sözcüsü Selay Ghaffar, Afgan rejiminin politikalarını, 20 yılda ABD ve Taliban ortaklığıyla işlenen katliamları, NATO üyesi olan Türkiye’nin bu süreçteki rolünü ve Afgan kadınların mücadelesini anlattı.
Yaklaşık 20 yıldır Afganistan'da bulunan ABD ve NATO güçleri binlerce sivilin ölümünden sorumlu iken, aynı zamanda ülkeyi büyük bir kaosa sürükledi. ABD’nin icraatları bununla da sınırlı değildi; hem ABD’de yargılanan Taliban katillerini serbest bırakarak ‘kara liste’den çıkardı, hem de Afganistan’daki 5 bin Talibanlı katilin salıverilmelerini sağladı. Kabil Havaalanı’nın ‘güvenliği’ni de faşist Tayyip Erdoğan rejimine teslim etti. Haftalardır ülkede terör estiren kadın düşmanı Taliban ise, 15 Ağustos’ta başkent Kabil’deki Başkanlık Sarayı’nı ele geçirerek ‘İslam Emirliği’ rejimini ilan etti.
Afganistan’daki güncel duruma (Taliban’ın ülkede iktidarı ele geçirme süreci öncesi) ilişkin konuşan Afganistan Dayanışma Partisi Sözcüsü Selay Ghaffar, ABD ve NATO’nun son 20 yılda ülke halkına, coğrafyasına, ekonomisine, insanına yaşattıklarını tüm detaylarıyla anlattı.
Afganistan Dayanışma Partisi Sözcüsü Selay Ghaffar'ın Newaya Jin gazetesinde yayınlanan söyleşisi şöyle:
Kendisini “Afganistan İslam Emirliği” olarak tanımlayan Taliban son dönemlerde ülke çapında yeniden faal düzeye geldi. Öncelikle bu noktaya nasıl gelindi? Taliban’ı faal duruma getiren dinamikler neydi? Ülkedeki son durumu özetleyebilir misiniz?
Haberleri takip ediyorsanız Taliban'ın son dönemdeki bölgesel ve askeri ilerlemesinin çok da şaşırtıcı olmadığının farkındasınızdır. Zira 2020 Şubat'ında yapılan anlaşmada ABD onlara gelecekte gücü ellerine alabilmelerinin sözünü vermişti zaten. Ayrıca, ABD işin sonunda onların bölgedeki çıkarlarına hizmet edecek bağımlı bir devlet kurulması kaydı ile Taliban ile uzlaşma yollarına açık olduğunu belirtmişti. Ve kendilerini “Afganistan İslam Emirliği” olarak tanımlayarak ülkenin %85'inin kendi kontrolleri altında olduğunu iddia ettiler. Bunun farklı farklı nedenleri var. Temel neden, ABD Taliban'ın olduğundan çok daha güçlü gözükmesini istiyor ki ileride Taliban ile mevcut hükümet arasında bir şekilde oluşturulacak yeni yönetimde etkinliği olsun.
Katar ve Doha'daki Barış Görüşmeleri de Taliban'ı çok daha güçlüymüş gibi göstermeye yarıyor; ki talepleri ne olursa olsun kabul edilsin ve görüşmelerde ayrıcalıklı taraf olabilsinler. Doha’daki bir ‘Barış Süreci’ değil, gücü bölüşme süreci aslında. Bu arada Taliban sadece ABD'nin desteğini aldığı için güçlenmiyor. Aynı zamanda bölgedeki İran, Pakistan, Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerden de politik, ekonomik ve askeri destek görüyor. Diğer yandan farklı farklı gruplara bölünmüş durumdalar ve her grup farklı ülkelerin desteğini alıyor.
KATİLLERİ HAPİSTEN ÇIKARDILAR
Afganistan Dayanışma Partisi olarak başından beri söylüyoruz; Taliban katillerinin hapisten çıkarılmaları ülkede kan dökülmesinin devam etmesine neden oldu. ABD ile yapılan anlaşma sonucu Afgan hapishanelerinden 5000 Talibanlı serbest bırakıldı. Afganistan Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Amrullah Saleh'in bile bu mahkumların %85'inin çatışma alanlarına geçtiklerini söyledi. Kan dökülmesinin sebebi de elbette bu katillerin, kadın düşmanı karakterlerin, suçluların işledikleri suçlar nedeniyle yargılanıp cezalandırılmak yerine salıverilmiş olmaları.
ABD hiçbir zaman Afganistan’da barışın hüküm sürmesini istemedi. Bir anlamda ABD’nin oynadığı bir oyun dönüyor. Sürekli savaş olmasını istiyor. “Biz birliklerimizi çeksek dahi Afganistan'da savaş devam edecek” diyerek Irak'ta yaptıklarının aynısı yapıyor. Durum kötü olduğunda da zaten geri dönmeye çalışacaklar. Bu istedikleri gelecek planı, ki geri dönebilmek için bahaneleri olsun. ‘Taliban güçleniyor, o yüzden bizim desteğimize ihtiyaçları var’ argümanı ile esas olarak savaşın devam etmesi isteniyor.
Taliban'ı, DAİŞ'i, diğer terörist grupları güçlendiriyorlar ki teröristlerin kendi düşmanı olarak gördükleri Rusya, İran, Çin gibi ülkelere geçişini sağlasınlar. Örneğin Rusya'ya sınır olan Kuzey Afganistan şu anda çok daha güvensiz durumda ve savaş devam ediyor. Zira Çin veya İran'a sınır olan Doğudaki bölgeler göz önüne alındığında durum aynı. Bu stratejik bir durum. Dediğim gibi Taliban'ın güçlenmesinin arkasında farklı dinamikler var.
Taliban katillerinin bir çoğu Guantanamo'dan salındılar ve ABD'nin ve Birleşmiş Milletler'in kara listesinden de çıkarıldılar. Bu da onları ceza almadan suç işleme rahatlığına kavuşturuyor. Ayrıca geçenlerde ABD kadar Avrupa Birliği de Taliban'ın Malistan, Kandahar ve Spin Boldak gölgelerinde gerçekleştirdiği katliamları tanıyarak savaş suçu işlediklerini açıklamıştı. O zaman ben de onlara soruyorum; madem bunlar savaş suçu o zaman neden Taliban'ı yargılamak yerine Doha'da aynı masaya oturup sözde barış antlaşmaları yapılıyor? Bu durumda tabi ki ülkede kan dökülmesinin önüne geçilemiyor. Bu katiller değişmedikleri gibi insanlığa dair hiç bir şey de taşımıyorlar. Buna rağmen yargılamak yerine onları ödüllendiriyorsunuz.
20 yıldır ülkeye ‘demokrasi, refah, özgürlük’ getirmek adına ülkede bulunan ABD’nin çekilmesini ve yine bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin ülkeye gelişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD, son yirmi yıldır ülkeyi işgal ettikten, masum insanları öldürdükten sonra Afganistan'ı terör ve mafya tuzağına itti. ABD'nin 19 yıl boyunca Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadığı ve 725 bin birlik gönderdiğine şahit olduk. Bu astronomik rakamlarla devam etmeye güçleri artık yetmiyor. Zira ABD için şu an kendilerini soktukları ekonomik kriz durumunda devasa bir harcama demek. Bu nedenle vites düşürerek Afganistan'ı işgal etmek için daha az masraflı bir seçeneğe yöneldiler.
KABİL HAVAALANINI ERDOĞAN'A VERMEK DAİŞ'E VERMEK DEMEK
Türkiye'nin faşist rejimini bir NATO üyesi ve Müslüman ülke olarak Afganistan'a sokarak ABD, Kabil Havaalanı gibi kilit pozisyondaki bir yerde askeri kontrolü elinde tutabilmek adına daha az karmaşık bir taktik arayışında. Bildiğiniz gibi Kabil Havaalanı Erdoğan'ın faşist rejimine devredildi. Havaalanını Erdoğan'a vermek demek DAİŞ'e vermek demek. Suriye'de DAİŞ'i destekleyerek yaptıkları şeyi Afganistan gibi bir ülkede yapmaya çalışıyorlar. ABD'nin amacı Taliban'la bir anlaşma yaparak onları bitirmek ve DAİŞ'i Afganistan'a getirmek. Elbette zaten buradalar. Afganistan'daki beyaz bayrak siyah ile değiştirildi. DAİŞ gibi teröristlere ülkede yer açmak, oradan da onları Afganistan, Özbekistan ve sonrasında da Rusya'ya geçirmek istiyorlar. Tabi ki DAİŞ'i desteklemeye gelince Erdoğan onların elinde önemli bir koz. Erdoğan, havaalanının kontrolünü alarak Afgan halkına karşı büyük bir suç işliyor. Diğer bir gerçek ise Erdoğan rejimi, Türkiye NATO kurumunun parçası. Son 19 yıldır Afganistan'da. NATO güçlerinin Afganistan'da işlediği suçlara Türk ordusu da dahil.
ABD ve NATO'nun son 20 yıldır Afganistan'daki askeri varlığı ile en karanlık dönemi yaşadık. Binlerce insanımız katledildi. Terörist çetelerin kurduğu hükümet Afganistan'ı dünyadaki en yozlaşmış ülke haline getirdi. Afganistan en büyük afyon ve eroin üretimi ve ticaretinin yapıldığı ülke oldu.
Amerika her ne kadar ‘özgürlük’ adına geldiğini belirtse de ülkede “işgalci” bir güç olarak duruyordu. Yıllardır sırtını dış bir güce dayayarak ülkeyi yönetmeye çalışan hükümet bundan sonra nasıl bir yol haritası izleyebilir?
ABD Afganistan'dan çıkarak burayı terk etmeyecek, sadece taktik değiştirecek. Şu an onlara çok daha sadık bir hükümet ve Taliban aracılığıyla devam edecek. Afganistan’ın tarihinde biraz geri gidecek olursak, 2001'de ülkeyi işgal ettiklerinde bütün eski cihatçı köktencileri, ’90'ların başında ülkede suç işlemiş olan partileri güçlendirdiler. Afganistan'ın eski hükümetlerinde olan bütün suçlular yeni hükümetin kuruluşunda da yer aldı. Şimdi de şu anki hükümeti bir grup yeni insanı yetiştirip besleyerek, örneğin Afganistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Hamdullah Mohib gibi, yeniden şekillendirmek istiyor. Ve benzeri birçok insanı da yeni hükümete yerleştiriyor. Yani ABD, sadık elemanları olan bu insanlara dayanarak hiç baş ağrısı çekmeden Afganistan'ın işgaline devam edecek.
Taliban’ın yeniden etkinliğini sağlamasının gündelik hayata yansıması nasıl oluyor? Taliban’ın yaşama geçirmek istediği politik ve toplumsal rejimi tarif edebilir misiniz?
Dünya, Taliban yönetimdeyken Şeriat yasaları altında İslam’ın ve dinin nasıl kötüye kullanılarak insanları ve özellikle de kadınlara zulüm yapmak için kullanıldığına şahit oldu. Onların kadınlara bakış açısı zaten her zaman karanlıktı. Şu anki savaş koşulları içinde yüzlerce insan yaralandı, öldürüldü, yerinden edildi, evlerini kaybetti. Okullar ve hastaneler kapandı. Savaş nedeniyle bir ay içinde 135 okul kapatıldı. Taliban şu anda kendilerinin yönetimde oldukları dönemdeki gibi kadınlar okula gitmesin istiyor. Taliban'ın yerleştirmek istediği rejim 1996-2000 arasında hükümette oldukları zamankinin aynısı. İnsanlara karşı suç işlemeye, kan dökmeye devam edecekler. Özellikle de kadınlara karşı olan tavırları değişmeyecek. Onlar insanlık karşıtı, kadın karşıtı, ülkenin refahına karşılar. Bu durumda Pakistan'ın, İran'ın kuklası olmaya, bölgedeki diğer ülkelerin kuklası olmaya devam edeceğiz.
2001’den bu yana çatışma bölgesi konumunda olan Afganistan'da kadınlar temel haklardan yoksun olduğu kadar, taşlanarak veya yakılarak öldürülmekte, toplu tecavüzlere uğramakta. Taliban'ın kadınlara biçtiği yaşam sınırları ne?
Taliban'ın gücü elinde tuttuğu bir bölgede kadınların kısa kıyafetlerle ya da yanlarında bir erkek bulunmadan kamusal alana çıkmaları yasaklandı. Başka bir bölgede kadınların güzellik salonuna gitmesi, çorapsız sokağa çıkmaları yasaklandı. Sadece dördüncü sınıfa kadar okula gidebiliyorlar ve kızlarla erkeklerin aynı okula gitmeleri mümkün değil. Bir başka bölgede yasal problemler yaşayan kadınların sorunlarını mahkeme değil Taliban ‘çözümlüyor’. Erkeklerle aynı ofiste çalışmaları yasak. Yanlarında erkek olmadan dışarı çıkamıyorlar.
Bir diğer Kuzey bölgesinde kadınların burka giymeden ve yanlarında erkek olmadan dışarı çıkmamalarını söyleyen bildiriler dağıtıldı. Başka bölgelerde 14 yaşına gelmiş ve evli olmayan kızlar Taliban üyeleri ile evlenmeye zorlanıyor. Ve bu bölgelerde birçok insan Taliban'ın aşk yaşayan kadınları taşlayarak öldürdüğüne ve birçok başka suç işlediklerine dair şikayetlerde bulunuyor. Başka yerlerde kadınlara uygulanan vahşet ise kayıt altına alınmadığı için duyulmuyor.
TALİBAN'I HİÇBİR ZAMAN AFFETMEYECEĞİZ
Tabii ki şu anki hükümetin kontrolü altında da kadına dönük baskı ve şiddet söz konusu. Mesela *Farkhunda'nın gaddarca öldürülmesi. Veya şu an meclis koltuklarında oturan politikacıların tecavüz vakaları. Yani demeye çalıştığım; kadınlara karşı suç işleyen ve vahşet uygulayan bir tek Taliban değil. Hükümetin kontrolü altındaki bölgelerde de kadınlar aynı koşullara maruz kalıyorlar. Onlar başka şekilde, Taliban başka şekilde, cihatçı partiler başka şekilde vahşet uyguluyor. Yakmaktan tutun taşlayarak öldürmeye, temel haklarından maruz bırakmaya kadar. Afgan kadınlarının hem Taliban hem de hükümet kontrolü altındaki hayatları işte böyle.
Afgan kadınlar Taliban'ı hiçbir zaman affetmeyecek! Adalet istiyoruz, onların bugüne kadar işledikleri ve halen Afgan halkına karşı işlemeye devam ettikleri suçlar için yargılanmalarını istiyoruz. Kimsenin onları affetmeye ve onlara yönetim yetkisi vermeye hakkı yok. Onları sadece Afgan halkı ve mağdurlar aileleri affedebilir.
Afgan kadınları olarak ülkenin ve kadınların özgürlüğü için uzun yıllardır mücadele veriyorsunuz. Son olarak Afgan kadınlarının Taliban'a karşı silahlandığı görüntüleri paylaşıldı. Bu tehdide karşı Afgan kadınların mücadele stratejisi ne olacak?
Bu konuyu açıklığa kavuşturmam gerek. Bugünlerde uluslararası medyada Afgan kadınların Taliban'a karşı silahlandığına dair haberler ve görüntüler yer alıyor. Kadınların silahlanmakta olduğuna dair haberler kukla hükümet ve ABD’nin bir projesi. Gönül isterdi ki bu doğru olsun, Taliban'a karşı gerçek bir direniş olsun. Ama kukla rejim etrafındaki kadınların silahlandığına dair haberler göstermelik.
Afgan kadınlar olarak cesur ve güçlüyüz. Bunun bireysel örnekleri de var. Örneğin Hamar Ghoul adında Ghor bölgesinden cesur bir kadın Taliban'a karşı silahlandı ve Taliban’ın öldürdüğü anne ve babasının intikamını aldı. Diğer bir örnek Del Aram Daykundi bölgesinden, eşini öldüren Taliban’a karşı mücadele etti. Şu an birçok güçlü, cesur ve devrimci kadın tehditler almalarına, hayatlarını tehlikeye atmalarına rağmen ABD ve NATO güçlerine, Taliban ve diğer terörist gruplara ve hükümetin parçası olan bütün köktenci cihatçı İslamcı partilere karşı adalet için mücadele ediyor.
KOBANÊLİ, EFRÎNLİ KADINLARDAN HER ZAMAN İLHAM ALIYORUZ
Söz konusu silahlı kadınların görüntüleri aracılığıyla maalesef gerçek direnişinin itibarı sarsılmak isteniyor. Bu göstermelik görüntülerdeki kadınları DAİŞ’e karşı, Erdoğan'ın faşist rejimine karşı, ülkelerinin özgürlüğü ve kadınların özgürleşmesi için savaşan Kobanêli kadınlarla karşılaştırıyor olmak bir hakaret aslında. Dilerdim ki Afgan kadınlar bundan bir şeyler öğrensin. Tabii ki haklarını savunan, ülkelerinin özgürlüğü için mücadele eden Kobanêli, Efrînli Kürt kadınlardan her zaman ilham alıyoruz. Bizim ülkemizde de kadınlar örgütlenecek ve bu kadın düşmanı figürlere karşı direneceklerdir. Ama yine de bu göstermelik görüntülerin kadınların Taliban'a karşı gerçek direnişini yansıtmadığını belirtmek isterim.
Yeniden iç çatışmaların başlaması sonrası ülkeden dışa doğru yoğun bir göç akışı da başlamış oldu. Bu, Taliban ve Türkiye gibi yeni bir dış işgalci güce alan açmış olmuyor mu? Afgan toplumu açısından ülkeden çıkış dışında farklı bir tercih ve seçenek bulunmuyor mu?
Afganistan için çok kritik bir noktadayız. Güvenlik ve genel durum Afgan halkı ve özellikle kadınlar için kötüye gidiyor. Ülkenin genelinde savaş ölümler devam ederken, yiyecek, sığınılacak, gidecek yer de yok. Şu an Afganistan'da bir kriz durumu var. Afgan halkı ne yapacağını bilmiyor. Afganistan’ı terk etmenin bir seçenek olduğunu kesinlikle düşünmüyorum, ülkenin bu köktencilere karşı direnmesi gerek. 40 yılı aşkın süredir devam eden bir savaş durumu bu. Farklı farklı yönetimler geldi ve hepsi de Afgan halkına karşı zulüm uyguladı. Böylelikle insanlar ümitlerini kaybetti. İslam’ı, demokrasiyi, kadın haklarını kötüye kullandılar ve halka karşı suç işlediler. Doğal olarak insanlar artık kimseye güvenmiyor. Bu yüzden ülkeyi terk ediyor.
Taliban, Türkiye ve fırsatçılar yerli halkın topluca yer değiştiriyor olmasından istifade ediyor. Politik ve askeri ilerlemelerinin sadece direnen ilerici ve yurtsever insanların karşı durmasıyla engellenebileceğinin farkındalar. Böylesi bir gücün eksikliği Taliban ve faşist Türkiye rejimine kendi iğrenç uygulamaları için fırsat tanıyor. Tabi ki insanlar ‘her an ailemden biri öldürülecek, ben öldürüleceğim, işe ya da okula giderken kaçırılacağım’ diye korkuyor. Kadınlar ise ‘tecavüze uğrayacağım’ diye düşünüyorlar. Durum kritik. Ve elbette ki yönetim bu durumdan yararlanıp direnişi bitirmek, entelektüellerin ülkeyi terk etmesini istiyor ki istedikleri her şeyi serbestçe yapabilsin.
Son olarak küresel sömürgeci politikaların uygulandığı ve ülkeniz ile aynı kaderi paylaşan coğrafyaların halklarına ve yine dünya kamuoyuna bir mesajınız var mı?
Afgan halkı gibi acı çeken, diğer devletler tarafından toprakları işgal edilen ve sömürge haline gelen diğer dünya halklarına mesajımız; ortak düşmanımız olan emperyalist devletlere ve onların yerel yandaşlarına, bizim başımıza getirdikleri kukla yönetimlere karşı birlik olalım, yan yana duralım. Bu şekilde daha güçlü olacağız. Ve kesinlikle dayanışma ve ortak direnişimiz sayesinde düşmanlarımızı yeneceğiz!
Ve bütün batılı insanlardan ricam ise ülkelerinin Afganistan’daki kanlı politikalarını ifşa etmeleri, yönetimlere İslami köktencileri ve Taliban’ı desteklemelerinden vazgeçmeleri konusunda baskı uygulamaları. Afgan halkı ve özellikle bu ülkenin bütün haklarından yoksun bırakılmış kadınları için adalet talep etmeleri.
*Farkhunda Malikzada (27-İlahiyat Fakültesi mezunu), 19 Mart 2015’te Kabil merkezinde ‘Kur-an yaktığı’ iftirasıyla namazdan çıkan erkek topluluğu tarafından linç edildi. Öfkesi dinmeyen cani erkekler öldüresiye dövdükleri Farkhunda’yı yolun ortasına sürükleyip arabayla üzerinden geçti. Sonrasında nehre götürerek cesedini ateşe verdi. Tüm bunlar yaşanırken rejimin ‘güvenlik güçleri’ sadece izledi! Vahşetin görüntülerinin dünyaya yayılması sonrası vahşeti araştırmak zorunda kalan Afgan mahkemesi, Farkhunda’nın iftiraya uğradığını kanıtladı. Saldırgan erkeklerden sadece 4’ü idam cezası aldı.