Kadına Karşı Şiddete Son Günü olan 25 Kasım yaklaşırken Türkiye’de kadınlar, hayatın her alanında şiddete ve ayrımcılığa uğramaya devam ediyor. Fiziksel, ekonomik ya da psikolojik şiddetin kadınlara karşı en ağır şekilde yaşatıldığı alanların başında da evlerden sonra işyerleri geliyor. Fabrika, atölye ve dahası birçok alanda kadınlar baskıya maruz kalıyor. Çoğu kadın işçi, erkeklere göre daha az maaş alırken iş yerinde mobbing, baskı ve tacize de en çok kadınlar uğruyor.
Ekonomik krizin ve salgının işsizlik istatistiklerinde ise en çok işsiz kalan kesim, kadınlar.
FABRİKA KARINA KAR KATARKEN…
Gül, 30 yıllık bir işçi.
Çalışmaya ilk olarak tekstilde başlamış daha sonra gıda fabrikası, son olarak da şu an yaklaşık 5 yıldır çalıştığı Tuzla Organize Sanayi bölgesindeki metal iş kolunda. Bin kişilik fabrikadaki 100 kadın işçiden biri, Gül.
Çalışma koşularının ağır olduğunu söylüyor. Hatta bazı bölümlerde iş güvenliğine göre ‘bu kişi burada çalışamaz’ dense de fabrikada birçok alanda çalışıyor kadınlar.
Koşullar ağır olsa da yaklaşık 5 yıldır aynı fabrikada çalışan Gül’ün saatlik mesai ücreti 15 lira. Şu anki asgari ücret ile toplam maaşı arasında çok da fark yok. Hatta kendi deyimiyle “o fark, enflasyonla eridi gitti.”
“Saatlik 15 liraya mesai ücreti alıyorum ama ben çalışmaya başladığımda bu firmanın üç fabrikası vardı. Şimdiyse yedi tane fabrikası var, yurt dışına iş yapıyor dolar, euro aldı başını gitti, patron karına kar katıyor ama bizlere yansımıyor bu. Biz kadınların mesai ücreti erkeklere göre daha düşük. Her ne kadar fabrikadaki birimlerde ücretler, bölüme göre değişse de kadınlar olarak en altta tutulanlarız. Evet, eskiden 9,5 saat çalışıyorduk sendika ile 8 saate indi; fakat geçenlerde bir kadın arkadaşımızı öğleden sonra 15 ile akşam 23 vardiyasına çağırmışlar. Kadın arkadaşımız gelmiş, ertesi gün yine mesaiye kalması istenmiş. Akşam 20 civarında aynı kadın arkadaşımızı apar topar işten attılar. Sebebini bile bilmiyoruz. Diyeceğim şu ki nedene bile gerek duymuyorlar bazen…”
HEPSİ AYNI ERKEK EGEMEN BAKIŞA SAHİP
Gül sadece şu anki ekonomik krizden kaynaklı değil, Covid-19 salgını başladığında da benzer durumları yaşadıklarını anlatıyor: “Bizler daha salgında enflasyon zammını dahi alamadık. Ücretsiz izine çıkarıldık, primlerimiz yatmadı. Bir o kadar işçi çıkarıldı. Zaten herhangi bir şeye sesimiz çıktığında hemen bize ‘kapı orada beğenmeyen çalışmasın’ deniyor. Sendikadan da çok şey beklemiyorum. Patronlar erkek, sendika erkek. Biz kadınlar neredeyiz? Fabrikada herhangi bir şey olduğunda biz kadınların sesi biraz fazla çıkınca sendikasından patronuna hepsi üstümüze geliyor. En basit olarak kavga çıksa kadınlar ayırmaya gitse siz yerinizde durun, deniyor bize. Çünkü hepsi aynı erkek egemen bakışa sahip.”
HELİN PALANDÖKEN’İN POSTERİ YÜZÜNDEN SAVUNMA VERDİM
Metal iş kolunda toplu iş sözleşmeleri (TİS) sürecinde olduklarını anlatan Gül, iş yerinde temsilci seçtiklerini söylüyor. Ama sendikanın onların seçtiklerini değil, kendi istediklerini listeye aldığını da ekliyor. Gül bazı konularda sendikaya da tepkili. Başından geçen bir tartışmayı şöyle anlatıyor: “Katledilen Helin Palandöken’in posterini astım diye beni uyardılar. Kadınlar için bildiri dağıttım, uyarı yedim. En son beni müdüre kadar götürdüler. Ben müdüre de yanlış bir şey yapmadığımı anlattım ama yazılı savunma vermek zorunda kaldım. Katledilen kadınlara sahip çıkmak suç mu? Arkadaşlarımızın kadın haklarını bilmeleri, bilinçli olmaları suç mu?
Önümüz 25 Kasım. Biz kadınlar o gün ve 8 Mart için mücadele verdik. O gün çalışmamamız lazım ama sendika o güne TİS için toplantı koymuş. Zaten sendika bizi 25 Kasım’da alanlara çıkarmıyor ki! Kapalı bir alanda ya toplantı ya da film gösterimi. Zaten bu kadınlar, yani bizler dört duvar arasındayız. Evden işe bir sosyal hayatımız yok. Bizlerin sokağa çıkması lazım. Buradan kız kardeşlerime de sesleniyorum: Fabrikada, evde, sokakta katlediliyoruz, işten çıkıp bir de evde mesai yapıyoruz. Buna karşı gelmek bizim elimizde. Tüm kadınları sokaklara çağırıyorum.”