Süleymaniye’de 4 Ekim’de Türk devletinin alçakça saldırısı sonucu şehit düşen akademisyen, yazar, gazeteci devrimci Kürt kadın Nagihan Akarsel’i saygı ve minnetle anıyorum. Katliamcı, kadın ve Kürt düşmanı Türk devletini nefret ve öfkeyle kınıyorum.
Nagihan Akarsel arkadaşı ister yazılarından, çalışmalarından, ister birebir tanıyan herkesin söyleyecek çok sözü var. Katliamın duyulur duyulmaz tüm Kürdistanlı kadınların ve kadın örgütlerinin, kurum ve şahsiyetlerin öfkelerini eyleme, mücadeleye dönüştürmeleri, Nagihan arkadaşımızın mücadeleci kişiliğinin yarattığı değerdir. Kadınlar Kürdistan ve tüm dünyada Jîna Emînî’nin İran devleti tarafından katledilmesine büyük bir tepki seli olup akarken, bu kez de Süleymaniye’de bir Kürt kadın devrimcinin katledilmesine karşı hesap sorma andıyla alanlara aktı. Hiçbir güç, katliam, işkence, baskı kadınları yıldıramayacak. ‘Takke düştü, kel göründü’ misali kadınlar erkek egemenliğinin salt günlük politikalarını artık deşifre etmekle yetinmeyip erkek egemen sistemin tüm şifrelerini çözdü. Bundandır bu kadar cesur, bu kadar öz güvenli ve iradeli alanlardalar ve her bedeli göze alıyorlar. Kadınlar, erkek egemen sistemden cinsiyetçi politikalarını düzeltmelerini beklemiyor, sistemin kökten değişimi için öz emeğiyle, öz savunmasıyla, örgütlenmesiyle ve öz iradesiyle mücadele ediyor. Radikal özgürlükçü çizgiyi, ulaştıkları her yerde derinleştiriyorlar. Kadınlar artık jineoloji bilimine sahiptir. Erkek egemen paradigmasının kuramcılığını yapan erkek akıl bilimciliğine karşı kadın özgürlüğünü, demokrasi ve ekolojiyi merkeze oturtarak yeni bir dünya sisteminin inşasına yönelmeleri köklü bir zihniyet devrimidir. İşte Nagihan Akersel arkadaşımız, bu zihniyet devriminin öncüsüydü. Yüreğini, beynini tüm varlığını kadın özgürlük çizgisine yatıran, zihniyet devrimiyle kadın devrimine yatıran 21. Yüzyılımızın genç Sakine Cansız’ıydı, Roza Luxsemburg’uydu. Kadın bilimini geliştirirken sadece özgürlük kuramlarını açıklamakla yetinmedi, birebir bunun pratiğine yöneldi. Kadının bulunduğu her yeri, alanı, mekanı saha çalışmasına, mücadeleye, eğitime dönüştürdü. Bakurê Kurdistan’da başladığı mücadele yaşamını, Rojava, Şengal, Maxmur ve Başûrê Kurdistan’la devam ettirdi.
ÖZGÜRLÜK ÜTOPYASI BÜYÜKTÜ
Başûrê Kurdistan’ın gerçekte kadın devrimine şiddetle ihtiyacı olduğunu derinden görerek kadınlarla, Başûr toplumuyla erkenden bütünleşti. Tanıştığı, ulaştığı her kadının yüreğine dokunabildi, özgürlük fikirlerini filizlendirebildi, cesaret aşıladı. En büyük sevinci, kadınların buluşması ve özgürlüğü tartışması, bilinçlenmesi, eylem ve harekete geçerek hayatında bir nebze de olsa fark yaratmasıydı. Umutluydu, özgürlük ütopyası büyüktü. İç-dış engeller, saldırılar, toplumsal cinsiyetçilikten kaynaklı gerilikler ne denli olursa olsun inancını asla yitirmedi. Çünkü o kadına inanıyordu. Kadının tarihsel mirasını yüreğine ilmek ilmek nakşetmişti. Zihninin yol haritası yapmıştı. Bu gücü kendisine veren Önder Apo’nun kadın özgürlük felsefesi ve kadın kurtuluş ideolojisiydi. Önder Apo’yu çok okuyarak, araştırarak kendisini eğiterek aydınlattığı kadar kimliğini, kişiliğini buna göre yapılandıran ender aydın öncü bir kadın devrimciydi. Nagihan, bilimin toplumsallaşması, toplumun bilimle, kadın bilimiyle buluşmasında bir kilometre taşı oldu. Hunharca katledilmeseydi daha da büyük bir coşku ve inançla mücadelesini ve faaliyetlerini sürdürüyor olacaktı.
YARIM KALAN İKİ PROJESİ VARDI
Biliyoruz, henüz yarım kalan projeleri var. Başûr’da Kadın Kütüphanesi’nin temelini atmış, alt yapısını oluşturmuş ve açılmasını heyecanla bekliyordu. Diğer bir yarım kalan projesi ise Kürdistan Kadın Hareketini konu alan tarihsel irdelemeyle kitap yazımının hazırlığına bir grup arkadaşıyla başlamıştı. Bu iki projesini sürdürerek tamamlamak öncelikle birlikte çalıştığı çalışma ekibine düşen görev olmakla birlikte bizlere de sorumluluk yüklemektedir. Nagihanların mücadele çizgisinde başarıyla yürümeyi esas alarak katliamcılardan hesap sorma temel borcumuzdur. Binlerce kadının Nagihanlar olup jineolojinin aktif, gönüllü çalışanı olacağı kesindir. Kürdistan, Ortadoğu ve dünya kadınlarının daha fazla jineoloji bilimiyle buluşacağına ve gelişiminde Nagihanca katılacağına inancım yüksektir.
HAKİKAT BİLGELİĞİNDE, ÖZÜ SÖZÜ BİR YAŞADI
Jineoloji Akademisi üyelerinin Nagihan arkadaşımızın çalışma ekibi olarak, Nagihan’ın çizgisinde çalışmalarını büyük bir aşk ve tutkuyla sürdürerek geliştireceklerdir. Tıpkı Nagihan gibi tutkuyla sarılacaklar hakikate. Hakikati savunmak, yaşadığımız üzere öylesine bir katılımı değil uğruna bedel vermeyi, militanca sahiplenmeyi gerektiriyor. Hakikat, uğruna her şeyi göze alabilenlerin düşeceği yoldur. Her yolcunun durağı kendi bilincidir, kıblesi vicdanıdır. Hakikat hırkası ateştendir. Zebanilerin cehennem ateşinde yakılmamak için kadınların meşalesini yaktığı özgürlük ateşiyle yakılmak gerek. Nagihan, hakikatin yolcusu Kürdistan gibi ateşten bir çemberde Rêber Apo’nun ışığıyla ateşin, güneşin gücüyle gerçekleri aydınlatmaya ahd etti. Ana tanrıçanın İştarların, Zenubyaların, Starların mekanında tanrıçaların, hakikat bilgeliğinde yaşamaya yeminliydi. Ve öyle yaşadı. Özü, sözü birdi. Nagihan ve yol arkadaşlarının hakikat tutkusu, kadınları Rêber Apo’nun jineoloji bilimiyle buluşturdu.
KADIN GAZETECİLER GURBETELLİ VE NAGİHAN’IN YOLUNDA YÜRÜYECEK
Jineoloji Akademisi’nin tüm değerli üyelerine baş sağlığı dilerken, hakikatin izinde büyük bir kararlılıkla, inadına erkek egemen sistemden hep birlikte hesap sormaya devam edeceğiz. Kadınla başlayan toplumsal yaşamın yeniden özgürleşmesi ve demokratik bir yaşamın tesis edilmesi için tüm erkek akıl bilmelerine darbe indiren, teorik-pratik mücadele bütünlüğü içinde tarihi, hassas çalışma yapan Jineoloji Akademisi ve tüm gönüllülerine başarılar diliyorum. Kadın gazeteciler, Nagihan arkadaşımız gibi faşist Türk devletinin ve onun özel savaş propaganda ekibinin saldırılarından yılmayarak gerçekleri aydınlatmaya devam edecekler, Gurbetelli Ersöz ve Nagihan Akarsel’in yolunda onların yol arkadaşları olarak düşmana inat yürüyecekler; hainin, riyakarın, işbirlikçinin, sömürgecinin, egemenin, haksızın, zulmedenlerin üzerine. Militan kadınlar olarak Nagihan’ın bilincini taşıyarak, taşıracağız, kavgamızın bilinç sıçraması yapıp mücadelemizde yaşatacağız.
SARA VE RÛKENLEŞEN KADINLAR DÜŞMANIN KORKUSU OLMAYA DEVAM EDECEK
Nagihan’ın bedenine sıkılan 11 kurşunu asla unutmayacağız. Bu, Kürt kadınlarına ve diğer tüm kadınlara sıkılan ilk kurşun değil. Ancak her bir kurşunu kadın düşmanı, demokrasi, özgürlük düşmanı AKP-MHP faşist iktidarın yüreğinde, beyninde ve tüm kurumsal varlığında ideolojik, siyasi, askeri olarak patlayacağız. Biz Kürt kadınları, Rêber Apo’nun kadın özgürlük felsefesiyle şekillenmiş JIN JIYAN AZADÎ’yi kimlikleştirmiş hareket olarak özgürlük sevdamızı büyüterek, mücadelemizi 15 Ağostos’un ilk kurşun sıcaklığında düşmana yöneltmeyi sürdüreceğiz. Mersin’de düşmana karşı fedaileşen Sara ve Rûkenleşen kadınlar olarak düşmanın korkusu olmaya devam edeceğiz. Özgürlük fikri kurşunlarla bitirilemez. Her bedel, her şehadet ancak mücadele kinimizi büyütmede, mücadeleye daha güçlü sarılmada kilometre taşı olmaktadır.
BAŞKALDIRAN TÜM KADINLARA SELAM OLSUN
Tüm mücadeleci kadınlara selam olsun, Nagihanlara, Sara Goyî, Rûken Zelallere selam olsun, Rojhİlatlı, İranlı, Rojava, Maxmur, Şengal ve dünya kadın hareketlerine, sisteme karşı baş kaldıran tüm kadınlara selam olsun. Nagihan’ı çok özleyeceğiz, onu çok sevdik, o herkesi çok sevdi. Rêber Apo’ya sevgisi kadın sevgisi olup durmadan aktı, dur durak bilmeden…
Nagihan Akarsel arkadaşın yazdığı mektuptan bir kısmını paylaşarak sözlerimi tamamlamak istiyorum. “…Ve en çok sevdiklerimizle oluşturduğumuz anlam bağı üzerinden büyütüyoruz birbirimizi. Özlem içimizde boşluk değil, anlam bıraksın diye direniyoruz ısrarla. Aslında son iki yıldır bunu daha derinden hissettiğimi belirtmek istiyorum. Yoldaşlık İlişkilerimiz bizim güç kaynağımız. Bu konuda özlem, sevgi, kaygı ve benzeri birçok duyguyu bir arada yaşamak ve bir kavuşamama hali de olabiliyor.
Aslında ilişkilerin bütünselliği yaşamın tarifi. Yani bütünselliğimizin harcı bizim ilişkilerimiz. Ve özellikle de özgür mekanda kardığımız ilişkilerimiz. Bize nefes olan... Sanırım en temel zorlanmalarımız da buradan kaynağını alıyor. En çok sevdiklerimize en zor ulaşıyor olmak, en çok özlediklerimize bazen özlemimizi bile söyleyemiyor olmak… Bu zor dönemlerin geçici olduğunu biliyorum. Ve er ya da geç özgürlüğümüze kavuşacağımızı da biliyorum. Ama işte bazen an’da yaşadığımız duygu halleri böylesi paylaşımlara da vesile olabiliyor.
Bir sırrımı vereyim. Bende çocukluğumdan itibaren evreni anlama ve bağ kurma konusunda hep bir arayış oldu. Kendime insan dışında bir canlı belirler ve onunla konuşurdum. Bizim oralarda ağaç olmadığı için benim için en değerli olan ağaçtı. Biraz ulaşılmazımdı ağaç. Böyle bizim o çölün ortasında bir ağacı nerede görsem gider bir dokunurdum. Ama ağaç her yerde olmadığı için daha çok arkadaşlarım güneş, ay, yıldız, çimenler ve benzeri olmuştu. Sonrasında özellikle ülkeye gelişle beraber daha çok su ve ağaçlar oldu. Ağaçların aynı göğe doğru dal saldıkları gibi toprağa da kök saldıklarını ve birbirine dokunduklarını, dolandıklarını yani iletişimi olduğunu öğrendiğim zamanda bu arayışım daha da güçlendi. Düşünsene, sen bir ağaca dokunduğun zaman bütün ağaçlar belki o dokunuşu hissediyordu. Olağanüstü bir durum. Tabii bilmiyorum bütün bunların karşılığı ne oluyor, nasıl oluyor ama beni çok rahatlattığı bir gerçek. Kimi zamanda artık tesadüf mü ya da başka bir şey mi bilmiyorum dilediğim şeylerin gerçekleştiğine de tanık oldum aslında. Aslında evrende tesadüf diye bir şey de yokmuş. Önderliğimizin, “Evrenin amacı özgürlükmüş gibi geliyor” sözü aklıma geliyor o zaman. Özgürce akmak, enerjimizin akışkanlığına dayanmak ve istemek sahiden de istemek. Zira insan bir şeyi çok isteyince sahiden de oluyormuş. Özgür günlerde Önderliğimizle buluşacağımız günlerin yakın olduğuna inanıyor, sevgilerimi gönderiyor, özlemle kucaklıyorum. Aralık 2021’’
* PAJK Koordinasyon Üyesi