TJA yerel seçim tutum belgesini açıkladı

Tevgera Jinên Azad (TJA-Özgür Kadın Hareketi), 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin tutum belgesini açıkladı.

TJA, Amed’in Sûr ilçesinde bulunan bir mekanda tutum belgesini açıkladı.

Açıklamaya Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) kadın milletvekilleri ile belediye eşbaşkan adayları ve çok sayıda kadın katıldı.

Açıklama sırasında Kürtçe “Jin, jiyan, azadî ile özgürlüğe doğru” pankartı asıldı.

TJA adına Nurcan Deli’nin okuduğu açıklamada şunlar belirtildi:

“Erkek egemen sistemin kadınsız siyaset kurgusuna karşı kadın yoldaşlarımızın hem adaylık süreçlerine hem de önseçim çalışmalarına bu denli yoğun katılımı politik bir tavır olarak gerçekleşmiştir. Ancak bu süreç kadın kurtuluş ilkelerimizden olan etik estetik yaklaşımımızın ve yurtsever ölçülerimizin pratiklerimize yansımasında zayıflamalar olduğunu da göstermiştir. Kürt kadınlar salt nicel çokluklarıyla değil dayandıkları paradigma ile zihniyetlerini de yaşamın, mücadelenin bütün katmanlarında esas haline getirme çabasını sürdürmek durumundadır.

DEMOKRATİK, EKOLOJİK VE KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ FELSEFE

Şüphesiz devrim yaşayan, canlı bir süreçtir; en zorlu zamanlarda radikal demokrasiden taviz vermeyen örgütsel yapımız, mevcut eksiklikleri güçlü yoldaşlıklar ile eleştiri-özeleştiri mekanizmalarıyla, ideolojik güçlenme ve hiç kaybetmediği cesareti ile çözümleyecek, devrimi inşa etmeye devam edecektir. Mevcut motivasyonumuz, mücadelemizi koşulsuz bir biçimde özgür kadın değerleriyle ve yurtsever ölçülerle bütünleştirecek kudrete dönüşmelidir. Başta adaylarımız olmak üzere, seçim çalışmalarına devam edecek bütün kadın yoldaşlarımızın bu inançla mücadelelerini sürdüreceklerine güvenimiz tamdır. Mücadelemizin gerekçesi olan özgür bir yaşamı inşa etmek, yerellerin halkçı ve demokratik yönetimini esas almakta; bu esas toplumun tüm kesimlerine sorumluluk yüklemektedir. Ahlaki ve politik toplum için gerekli olan kendini yerelden yönetmek radikal demokrasinin pratikleşmesiyle hayat bulur. Yerelden yönetim anlayışı merkeziyetçiliğe karşı en güçlü alternatifken bunun gerçekleşmesi de demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü felsefe ile mümkündür. Kadın özgürlükçü bakış açımız ekolojik dengeyi korumayı, kültürleri ve kimlikleri özgür ifadeye kavuşturmayı, emeğin toplumsallaşmasını ve yoksullukla mücadeleyi içerir. Demokratik ulusun ön gördüğü çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli yerellerin inşası kadın özgürlük çizgisiyle hayat bulur.

EŞBAŞKANLIK UYGULAMASI

Bu anlamda önümüzdeki süreç salt bir seçim arifesi olarak değerlendirilmemelidir. Süreci, kadınlar, gençler, Kurdistan halkları, inanç grupları üzerindeki tecridi kırabilecek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayacak ve paradigmasını toplumsallaştıracak bir viraj olarak görme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sorumluluk, içinde tutulduğumuz tecrit sistemini doğru anlamayı ve kendini tahakküm odaklarının politikalarına göre konumlandırma eğilimden çıkmayı gerektirmektedir. Kürt kadınlar, Kurdistan halkları başta olmak üzere bütün dünya halkları için savunma pozisyonunu aşarak kurucu unsur haline gelmeli, kurduğu sistem özgür eş yaşamın sistemi olmalıdır. Toplumda özgürlük inancının filizlendiği her hücreyi denetleme, şekil verme, kapatma politikalarıyla tecrit sistemi içinde tutan, kadın kırımını yerleşik politikası haline getirmiş kapitalist modernite karşısında, demokratik modernite güçlerinin asli hedefi özgür eş yaşamın inşasıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise özgür kadın ve özgür erkek kimliklerinin açığa çıkarılması, özgür kadın ve özgür erkek arasındaki ilişkiden başlayarak yaşamın bütün bileşenlerinin özgür, eşit ve özerk birlikteliğinin gerçekleşeceği zemini inşa edebilmektedir. Bu zemin mahallelerden, köylere, kentlere doğru örgütlenecek toplumsal damarların özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin eşbaşkanlık uygulamasıyla mümkündür.

Eşbaşkanlık uygulamasını kadınların ve erkeklerin özgür eş yaşam sisteminin yönetimsel faaliyetlerinin tamamını istisnaya yer vermeksizin bütünlük ve birliktelikle yürütmesi olarak ifade edebiliriz. Meclislerin tamamının özgür düşünce ve irade ile belirlediği, temsilci olmanın ötesinde bütün meclislerin ortak aklının ve pratiğinin yansıması olarak bir kadın ve bir erkek eşbaşkan seçilir. Ancak onlar şahsında yönetim toplumundur, toplumsal olan açığa çıkarılmalıdır. Eşbaşkanlık kaba bir iş bölümü olarak ele alınamayacağı gibi inşa edilen kadınlık ve erkeklik rollerinden de arındırılmak zorundadır. Bu anlamda eşbaşkan adaylarımızın toplum karşısındaki üslup, tavır, yöntemleri kadar bireysel yaşamları ve yaklaşımları da toplumsal olmak zorundadır. Kürdistan sömürgedir ve sömürge Kürdistan’ın özgürleştirilmesi ancak mücadelenin bütün katmanlarında kapitalist moderniteden kopuşun mümkün olduğunu, sosyalist değerlerle, sınıfsız, sömürüsüz, kadın özgürlükçü yaşayarak gösterebiliriz. Bu dönemde de başta eşbaşkan adaylarımız olmak üzere bütün kadın ve erkek yöneticilerimizden beklentimiz bu olacaktır.

Binlerce yıldır erkek egemen zihniyetin kodladığı klasik erkeklik yönetimde, irade olma aşamalarında kadın düşmanlığını, kadını küçümseyen, kadını hazmedemeyen, kadınları birbirine düşüren pratiklerde kendini göstermektedir.  Eşit temsiliyet sistemine karşı çıkmak, kadınları tartıştırmak, yaratılan mücadele değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmak, eşit temsiliyeti gereksiz görmek bireyci ve küçük hesapları olan kadın düşmanı zihniyetlerin ürünüdür. Somut pratikler ele alındığında eşit temsiliyet ilkesinin kurumsallaşamamasını, şekilsel kalmasını ve sorunlar yumağına dönüşmesini hedeflemek ancak demokrasi ve halk düşmanlığı olarak tanımlanabilir. Yönetim kademelerinde kimin imza atacağı, kimin resmi görüneceği, kimin hangi alanlarda sorumlu olacağı tartışmaları krize dönüşüyorsa zihniyetlerin iktidardan kopmadığı anlamına gelmektedir. Atılan o imza bir bireyin değil; halk tarafından seçilmiş ve irade olan meclisin yansıması olarak görüldüğünde kimin attığı anlamsız kalacaktır. Unutulmamalıdır ki eşbaşkanlık uygulaması ‘kadınla olmaz, yereller bunu kaldıramaz, kadın erkek ne fark eder’ gibi anlayışlarla mücadele ederek bu günlere gelmiş; halkımız tarafından sahiplenilmiştir. İktidar ve tahakküm temsilcilerinin binlerce yıldır ilk hedef aldığı kesimler kadınlar ve kadın yaratımları ise mücadeleyi kadın özgürlükçü esasta yürütme iddiamız da kesintisiz devam edecektir.

TÜM KADINLAR VE ERKEKLERİN ORTAK SORUMLULUĞU

Binlerce yıllık mirası ve son 50 yıllık mücadelesiyle Özgür Kadın Hareketi, kadınların özgün özerk varoluşunun garantisidir. Gücünü toplumsallığından alan hareketimiz, kadınların özgün özerk örgütlülüğünü özgürlükçü-demokratik yerel yönetim sistemimizde de en etkili şekilde işletecektir. Kadın daire başkanlıkları, müdürlükleri ve bunlara bağlı birimler yeni iktidar odakları yaratmak için değil aksine iktidarı, erkek egemen eğilimleri paramparça etmek içindir. Yeniden kuracağımız bu mekanizmalar arasındaki ilişkinin özgür eşyaşam ilkelerine; kadın özgürlükçü esasa, demokratik, yatay karar almaya dayanması olmazsa olmaz tutumumuzdur. Bu anlamda karşıtlıklar karşısında cins sevgisine ve yoldaşlığına dayalı, etik estetik ölçülerle hareket etmek esas yöntemimiz olmalıdır. Diğer tarafta yaşamı erkeklerle paylaştığımız gibi özgürlükçü-demokratik yerel yönetim mekanizmalarımızı da erkeklerle birlikte yürüteceğimiz gerçekliği bulunmaktadır. Erkeklerle kurulacak bütün ilişkilerin kadın özgürlükçü ilkelerden taviz verilmeksizin, karşıtlaşmalardan uzak, yoldaşlığa dayalı, etik estetik ölçülerle geliştirilmesi esas aldığımız tarzdır. Ancak özgür eşyaşamın özgürlükçü-demokratik yerel yönetim deneyimini inşa ederken büyük mücadeleler vererek bugüne gelen Özgür Kadın Hareketi’nin yarattığı değerleri sahiplenmenin, korumanın, büyütmenin tüm kadınların ve erkeklerin ortak sorumluluğu olduğu asla unutulmamalıdır. 

DESTEK-DAYANIŞMA-ÜRETİM MERKEZLERİ

Tarihsel ve güncel anlamda karşılaştığımız saldırıların başında kadın emeğinin sömürülmesi vardır. Düşüncesinin, duygusunun, bedeninin toplamı olarak kadın emeğinin şiddet aracıyla, aralıksız sömürüldüğü sistem karşısında özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin toplumun bütün bileşenlerini kadın özgürlükçü bakış açısıyla üretime ve ürettiklerini yönetmeye çağırması, bunun için uygun zeminler yaratması gerekir. Kadına yönelik şiddetin ekonomik, sosyal, psikolojik vb. bütün biçimleriyle sadece şiddet sonrasında hukuki, psikolojik, ekonomik destekler sunarak değil toplumun şiddetten arındırılmasını esas alan önleyici politikalarla ortadan kaldırılabileceği, yine yoksullaştırılan kadınlığa karşı üretici kadın kimliğinin açığa çıkacağı kooperatifleşme temel anlayışımızdır. Özgürlükçü-demokratik yerel yönetim sistemimiz önceki yönetim dönemlerimizde olduğu gibi bu dönemde de mahalle mahalle yaygınlaşmış kadın destek-dayanışma-üretim merkezleri kurarak ulaşılmadık tek bir kadın bırakmama hedefiyle hareket edecektir.

Kapitalist modernitenin inşa ettiği kadınlık karşısında kadın özgürlükçü bilgi, deneyim ve duygu ile tahakküm karşıtı, yatay, demokratik edimlerin özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin bütün faaliyetlerine yedirilmesi gerekir. Kapitalist modernite ve uygulayıcısı ulus devlet gerçekliğini doğru çözümleme, kadın erkek ilişkileri başta olmak üzere egemene benzemeden mekanizmalar oluşturma ve bu mekanizmaları yönetme konusunda muazzam bir farkındalığın gelişmesi hedeflenmelidir. Bu anlamda ne büyükşehir, şehir, ilçe ayrımı ne de müdürlükler, daire başkanlıkları vb. şeklinde örgütlenen mekanizmaların birbirinden hiçbir surette ayrı, parçalı görülmemesi ortak zihniyetle, kadın özgürlükçe zihniyet ve pratikle yönetilmesi esastır.

KÜLTÜREL ASİMİLASYONA KARŞI MÜCADELE

Kendi düşünsel zenginliğimizin, politikalarımızın ve literatürümüzün derinliğine ve gücüne olan inancımızı sürekli diri tutmak, toplumda da bu yaklaşımı örgütlemek son derece önemlidir. Ulus devlet ve ulus devlet koalisyonlarının medya, teknoloji, moda, estetik politikalarıyla ya da hibe kuruluşlarının projecilik ile getirdiği modernizmin, bunun için inşa ettiği kadınlığın ve asimilasyoncu politikaların doğru çözümlenmesi, yönetimsel faaliyetlerde bu farkındalıkla hareket edilmesi gerekir. Kültürel asimilasyona karşı tahakküm odaklarının salt simetrik değil asimetrik olarak projecilik gibi sinsi, yavaş politikalarının her ne sebeple olursa olsun asıl iş, asıl kaynak haline getirilmesi engellenmeli, bu konuda dengeli tutum geliştirilmelidir.

Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler kültürel soykırımla karşı karşıya bırakılan Kürdistan halkının, Kürt kadınların ve kız çocukların asimilasyon karşısında kendi dilleriyle, kültürüyle, doğalarıyla buluşacağı, kültürünü inşa edeceği ve sürdüreceği en temel mekanizmadır. Kadın özgürlükçü yaklaşımla buluşmamış, bunun içinden yeşermemiş hiçbir politika ve pratiğe aman verilmemelidir. Kültürel kimlik bir bütün olarak görülmeli, bütün faaliyetler bu eksende örgütlendirilmelidir. Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler, tüm toplumsal kesimler içindir. Farklı yaş grupları, cinsiyetler, yaşam tarzları ve pedagojilerden gelenlerin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü ilkelerden taviz vermeden kuşaklar arası aktarımı ve birlikteliği inşa edecek zeminler, çalışmalar açığa çıkarmak bu sebeple çok önemlidir.

DİL, KÜLTÜR, TARİH VE SİYASET AKADEMİLERİ

En büyük kaynağımız özgürlük eğilimini kaybetmemiş esnek zihinlerimizdir. Zihniyet devrimindeki en önemli rol özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler bünyesinde kurulacak, dil, kültür, tarih, siyaset akademilerine düşecektir. İdeolojik gücümüz, cesaretimiz, deneyimlerimiz en büyük mirasımızdır. Bu anlamda hafızayı diri tutmak, deneyim paylaşımlarını sürekli hale getirmek, mücadele tarihini kendimizle başlatmamak gerekir. Köklü yerel yönetim deneyimimizi, tarihsel varlığımızı ve nasıl bir yaşam sorusuna verdiğimiz cevabı harmanlamak özgürlükçü-demokratik yerel yönetim planlamamızda da akademilerimizde de kıblemiz olmalıdır. Gündelik planlamaların, programsız yönetim biçimlerinin alışkanlık haline getirildiği tüketim toplumunun, erkek egemen ve kapitalist sistemin bütün öğretilmişlerine karşı esaslı bir dönüşüm yerel, demokratik, ekolojik yaşam ve kadın özgürlükçü bilgiye dayanan akademiler ile sağlanabilir. Aksi durumda, zihinsel yoğunlaşmaların yön vermediği yönetme pratikleri açığa çıkacak ve bu da köklü toplumsal dönüşümü sağlayamayacaktır.

Yürüttüğümüz mücadele tüm bu boyutlarıyla yeni yaşamın inşasını yerellerden enternasyonele akıtacak o nehrin yatağıdır. Yerellerin çeşitliliklerinin ve farklılıklarının, değişim ve dönüşümde ne denli etkili olabileceğini görerek, iddiamızın coğrafi sınırların ötesinde olduğunu da bu güce dayandırarak mücadele etmek, toplumsal sorumluluğumuzdur.

Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler için bir kez daha yola koyulduğumuz bu dönemde ‘jin, jiyan, azadî’ felsefesinin başta kadınların olmak üzere tüm insanlığın ve doğanın tek kurtuluşu olduğunu göstermeye devam edeceğiz. Demokratik dünya konfederalizminin, demokratik kadın konfederalizminin üzerine yeşereceği zemin, toprak olan özgürlükçü-demokratik yerel yönetim modelimizle, kapitalist modernitenin karşısında bir an durmaksızın kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik yaşam paradigmasını Ortadoğu’daki ve dünyadaki tüm toplumsal mekanizmalara taşımaya devam edeceğiz.”