Türk devletinin soykırım saldırılarına karşı Kürtlerin soluksuz direnişi sonrasında, devlet kanadından diyalog sinyalleri geldi. Devlet, tartışmaları “tasfiye” ve “terör” açmazına sıkıştırmaya çalışsa da ne Kürt Özgürlük Hareketi ne de Kürt siyasi tabanı, tedbirli iyimserlik politikası ve direniş kararlılığından taviz vermiyor.
Esasta olan ise, direniş karşısında yenilen “Çöktürme Planı” ile uluslararası ve bölgesel konjonktürün birleşmesi sonucu Türk devletinin çaresizliği. Öyle ki, Kürt halkının direnişi, savaşı en ateşli savunanları dahi çağrı yapma noktasına getirdi. Bu direnişte ise kadınların öncü ve itici gücü büyük önem taşıyor. Önder Apo'nun büyük önem atfettiği kadın özgürlük paradigması etrafında birleşen kadınlar, işgal ve soykırım planlarını boşa çıkarmada büyük bir rol üstlendi.
'KADINLAR DİRENİŞİN ÖN SAFLARINDA YER ALDI'
Jineoloji Akademisi Üyesi Zozan Sima ile son süreçte yaşananları konuştuk. Zozan Sima, uluslararası komplo ve devletin hızlandırdığı soykırım planlarına karşı kesintisiz bir direnişin sürdüğünü hatırlatarak, bu direnişte kadınların her zaman ön saflarda yer aldığını vurguladı. Son iki yılda ‘Önder Apo'ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm’ hamlesinde kadınların belirleyici bir rol üstlendiğini belirten Zozan Sima, Şêngal ve Kobanê'nin özgürleştirilmesi ile Rojava Devrimi'nde de kadınların belirleyici rolü olduğunu söyledi.
'ÖNDER APO PERSPEKTİFİNİ 1992'DE AÇIKLAMIŞTI'
Kürt halkının kesintisiz direnişinin süreç tartışmalarının temel nedeni olduğuna dikkat çeken Zozan Sima, "Önder Apo'nun esir alınmasından bu yana geçen kesintisiz süreç, aynı zamanda Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi'nin küresel bir karakter kazanması, yani dünya kadınları nezdinde, farklı bölgelerdeki kadınlar açısından Rêber Apo'nun kadına dair hem kuramsal düşünceleri hem de kurduğu sistem etkili oldu" dedi.
Türk devleti ile yaşanan görüşme trafiğini de Kürt halkının ulaştığı örgütlü direniş kapasitesine bağlayan Zozan Sima, Önder Apo'nun yıllardır aynı noktada durduğunu ve 1992’den bu yana sorunun siyasi çözümü için ortaya koyduğu iradeyi güçlendirerek sürdürdüğünü ifade etti.
'MÜCADELE MUTLAK TECRİDİ KIRDI'
Zozan Sima, Türk devletinin artık tecridi sürdürebilmesinin koşullarının olmadığını vurgulayarak, devletin varlığını Kürtlerin yokluğu üzerine inşa ettiğine dikkat çekti. Önder Apo öncülüğünde PKK'nin yürüttüğü direnişin Kürtlük bilincini ortaya çıkardığını ve artık Kürtlerin yokluğu üzerinden bir siyaset yürütülmesinin imkânsız olduğunu ekledi.
Zozan Sima, “Bu anlamda diyebiliriz ki; hem kesintisiz mücadele, özellikle kadınların öncülüğünde küresel bir karakter kazanan kesintisiz mücadele, hem de konjonktürel durum, Türk devletinin tecridi artık eskisi gibi sürdürebilmesinin koşullarını ortadan kaldırdı” dedi.
'TÜRK DEVLETİ'NİN 100 YILLIK POLİTİKASI SARSILDI'
Kuzey-Doğu Suriye'de Önder Apo'nun paradigması ışığında ortaya konulan pratiğin, Türk devletinin 100 yıldır sürdürdüğü politikayı sarstığını söyleyen Zozan Sima, Kürt halkının bu politikalar karşısında büyük bedeller ödediğini ve tüm saldırılara rağmen Türk devletinin sonuç alamadığına dikkat çekti.
'BÖLGE HALKLARI HTŞ'YE GÜVENMİYOR'
Zozan Sima, HTŞ'nin saldırıları sonrası Baas rejiminin düşüşünü, ulus devletin içinin boş olduğu ve devletin toplumsal olmadığı fikrine dayandırarak, bu çöküşün, kendi gücüne dayanarak hareket etmeyen grupların güvencesiz olduğunu da ortaya koyduğunu söyledi. Suriye'de sahaya sürülen HTŞ'nin, DAİŞ artığı çetelerin bir devamı olduğunu vurgulayan Zozan Sima, "Şu anda HTŞ'ye bir meşruiyet kılıfı uydurulmaya çalışılıyor. Kafa kesen bir zihniyetin, Baas rejiminin yarattığı sorunları çözme potansiyeli yok, hatta daha ağır sorunlara yol açabilir. Bu yüzden ortada bir çözüm yok. Fakat hem dışarıdan hem Türk devletinin desteğiyle ikame edilmeye çalışılıyor. Ne kadınların ne de bölge halklarının HTŞ'ye güveni var. Hatta Arap halkının dahi bunlara güveni yok" diye konuştu.
'SURİYE HALKLARI ÖZERK YÖNETİM'İ SAHİPLENİYOR'
Rojava'da kurulan sistemin Suriye için tek alternatif olduğunu ve bu sistemin 13 yıldır tüm saldırılara rağmen kendini ispatladığının altını çizen Zozan Sima, "Tüm halklardan kadınlar, bölge halkları, Araplar ve Asuriler Özerk Yönetim’e güveniyor" diyerek sahadaki gözlemlerini aktardı. Özerk Yönetim'i büyük bir kazanım olarak gören Zozan Sima'ya göre, halklar bu sistemden vazgeçmeyecek ve bunun için mücadele edilecek.
Toplumsal örgütlenmenin önemine de değinen Zozan Sima, devamında şunları söyledi: "Rojava'daki ya da Kuzeydoğu Suriye'deki 13 yıllık süreçte, eğer gerçekten örgütlü bir toplum olmasaydı, bu kadar baskıya, bu kadar saldırıya ve savaşa rağmen ayakta kalmak mümkün olmazdı."
Baas rejimi sonrasında bölge halklarının daha fazla iletişim imkanına sahip olduğunu da ekleyen Zozan Sima, Suriye halklarının arayış içinde olduğunu ve ortak, toplumsal bir yapı kurmak için mücadele ettiklerini aktardı. Ayrıca "Türk devletinin saldırıları bertaraf edildiğinde bu çalışmalar daha kapsamlı sürecektir" yorumunda bulundu.
'ÖZ GÜCÜNE DAYANANLAR KAZANCAK'
Zozan Sima, dünya sistemi içinde bölgedeki güçlerin varlığının inkâr edilemeyeceğini ancak bu gerçeğe rağmen bölge halkları için kendi öz gücüne dayalı örgütlenme modelinin esas alınması gerektiğini vurguladı. Ne İsrail'in ne Amerika'nın ne de Avrupa devletlerinin esas dayanılacak güçler olduğunu belirten Zozan Sima, "Bu konuda kadınlar olarak, bunu çok daha derinden yaşayarak Şengal gerçeğinde, Rojava'daki savaş sürecinde çok daha net gördük" ifadelerini kullandı.
'BİZ ÖLÜMDEN DAHA BÜYÜĞÜZ'
Uluslararası ölçekte çatışma ve çelişki süreçlerinin karakterinin değiştiğini söyleyen Zozan Sima, mutlak karşıtlık veya mutlak ittifaklar üzerinden çözüm zemininin mümkün olmadığını, ancak kendi öz gücünü geliştiren ve güçlü bir iradeye sahip olan kesimlerin, halkların faydasına çözüm sunabilecek adımlar atabileceğine işaret etti. Tişrîn ve Qerekozax'ta süren direnişi buna örnek gösteren Zozan Sima, şöyle devam etti: "Burada annelerin söylediği bir söz vardı; 'Biz ölümden daha büyüğüz' bu, bence çok anlamlı. Bu çağın, bu dönemin ruhunu, direniş ruhunun nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Gerçekten de böyle bir direniş ruhu olmazsa ne Kürtler için ne kadınlar adına ne de bölge halkları adına onurlu, demokratik bir siyasi çözümün zemini oluşmaz."
'ROJAVA'DA ÇOK GÜÇLÜ BİR İRADE VAR'
Ne görüşme ve diyalog ne de savaş süreçlerinde devletin tutumunun değişeceğini ve amacın 'yok etmek' olduğuna dikkat çeken Zozan Sima, "Gençler, kadınlar asıl belirleyici olanın direniş iradesi olduğunun farkındalar. O nedenle de direnişi her yönüyle sahiplenmeyi, kendi sistemini savunmak için seferber olmayı esas alan bir yaklaşım var” dedi. Rojava halklarının Efrîn, Gire Spi ve Serêkanîye süreçlerini aşan bir sahiplenmeyle direnişe geçtiğini ifade eden Zozan Sima, "O anlamda, bir öz eleştirel durum da var. Geçmiş süreçlerde biraz daha YPG'den, YPJ'den, QSD'den beklenen bir durum vardı. Fakat şimdi öyle bir slogan var: 'Biz hepimiz QSD'deyiz, biz hepimiz YPG'yiz" deniliyor. Bu çok güçlü bir irade; Devrimci Halk Savaşı'nın gerçekleşmesidir" diye konuştu.
'KAFA KARIŞIKLIĞI VAR'
Kürt sorununun demokratik siyaset yöntemi ile çözülmesi için Türkiyeli sol-sosyalist, devrimci çevrelerin ve kadın örgütlerinin önemli bir rolü olduğunu kaydeden Zozan Sima, "Geçmişte bu çevreler, Kürt halkının yanında olan bir duruş sergilediler. Fakat bu yeni durumun karmaşası ya da bu sürecin özellikle de devletin yarattığı algı operasyonları nedeniyle, sol, demokratik ve kadın çevrelerinin sahiplenmesinde henüz zayıflıklar var" eleştirisinde bulundu.
'KADINLAR VE DEMOKRASİ ÇEVRELERİ ROL ÜSTLENMELİ'
Kürt sorununun çözümünün Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümü anlamına geldiğini söyleyen Zozan Sima, son olarak şu hususlara dikkat çekti: "Bu süreci asıl sahiplenmesi gerekenler, kadınlar ve demokratik çevrelerdir. Dolayısıyla kadınların kendi özgürlüğünün, halkların kendi demokratikleşme mücadelelerinin bu sürece bağlı olduğunu görmeleri gerekiyor. Hem Rojava halkının direnişini desteklemek hem de bu süreçte taraf olarak, sürece öncülük eden bir kesim olarak, rollerini daha fazla oynamaları gerekiyor. Özellikle demokratik çevreler, sol-sosyalist hareketler ve kadın hareketleri bu süreci daha doğru okumalı ve tutum sahibi olmalı. Kaybedersek hep birlikte kaybedeceğiz, kazanırsak da hep birlikte kazanacağız. Bu bağlamda, demokratik bir cephenin, antifaşist bir cephenin ve kadın özgürlükçü bir cephenin, başta Türkiye'de ama genel olarak dünyada bu direniş etrafında güçlenebileceğini düşünüyoruz."