PKK’nin kurucu üyelerinden Ali Haydar Kaytan, hayatını kaybedişinin 20. yıldönümünde kadın gerilla ve sanatçı Ozan Mizgin’i (Gurbet Aydın) anlattı. Kaytan, PKK saflarına katılan ilk kadın gerillalardan biri olan Ozan Mizgin’in öncelikle bir kadın devrimci, bir sanatçı, bir parti militanı ve bir gerilla komutanı olduðunu söyledi.
Türk kimliðindeki adı Gurbet Aydın, ama halk onu gerçek kimliði olan Ozan Mızgin olarak tanıyor. 1962 yılında Batman’da doðdu. 1980 yılında Kürt özgürlük hareketine katılan Aydın, 1983’te Avrupa’da kültür organizasyonu Huner-Kom’un kuruluş çalışmalarında yer aldı. Daha sonra Kürdistan’a dönen Aydın, 11 Mayıs 1992’de Tatvan'da yaşamını yitirdi.
A. Haydar Kaytan; “O, Kürt kadınının yaşadıðı acıları, kültürel toplumsal deðerlerine baðlılıðı, halkının ve kadının uðradıðı baskı ve zulmü çok güçlü bir biçimde kişiliðinde temsil ediyordu. Mizgin arkadaş gerçekten de her üç alanda güçlü bir temsil düzeyini ortaya çıkarmak için çok çaba harcadı” diyor.
PKK SAFLARINA KATILAN ÝLK KADIN GERÝLLALARDAN BÝRÝYDÝ
Hayatını kaybedişinin 20. Yıldönümünde Ali Haydar Kaytan, gerilla saflarına katılan ilk kadın gerillalardan biri olan Ozan Mizgin’i şöyle anlatıyor: “Mizgin arkadaşın şahadetinin 20. yıldönümünde anısı önünde saygıyla eðiliyorum. 12 Eylül öncesinde Batman’dan hareketimize katıldı. Batman, Önderliðin en yakın arkadaşlarından olan Haki ve daha sonra Mazlum arkadaşların çalışma yürüttükleri bir alandı. Her iki öncü arkadaşın da çalışma yürütmüş oldukları alanda, çok muazzam gelişmeler ortaya çıkmıştı, hareketimiz kitselleşmişti. O süreçte gerçekleşen belediye başkanlıðı seçimlerinde de bu kitle desteði kendisini ortaya koydu. Hareketimizin adayı olan Edip Solmaz arkadaş bu süreçte belediye başkanı seçildi. Edip Solmaz arkadaş daha sonra devlet tarafından bilinçli bir şekilde hedef seçilerek katledildi. Bütün bu etkenlerin Mizgin arkadaşın katılımında büyük payı vardır. Mizgin arkadaş belki Haki arkadaşla karşılaşmamış olabilir, ama Mazlum, Mahsum ve Edip Solmaz arkadaşları yakından tanıdıðı ve bu arkadaşların kişiliklerinden etkilendiðini söylemek mümkün.
O HERŞEYÝYLE HALKÇIYDI
Katılımından kısa bir süre sonra 12 Eylül devrim karşıtı darbe gelişti. Bu süreçte yurt dışına çekilebilen kadrolar arasında Mizgin arkadaş da vardı. Ýlk tanışmamız partimizin 1. Konferans sürecinde oldu.
Halkçı özellikleri son derece güçlü, gelenek ve kültürüne son derece baðlı bir arkadaşımızdı. Kendisi de konferans delegesiydi. Dışa vuran yansıması çok durgun olduðu yönündeydi. Ama içi devrim ateşiyle yanan bir Kürt genç kızıydı. Konferans sonrası bir moral etkinliði düzenlendi ve ilk o zaman sesini duydum. Burada Kürtçe türküler söyledi. Genelde Kürt geleneksel müziðiyle de uyum içinde olan bir sese sahipti. O süreçte bu özelliði hem önderliðimizin hem de yönetimimizin dikkatini çekti. Bu aynı zamanda PKK’nin dar anlamda bir siyasal hareket olmadıðını, daha ilk temelleri atıldıðında bile sanatsal çalışmalara verdiði deðeri de bir yönüyle ortaya koyuyordu.
HÜNER-KOM VE KOMA BERXWEDAN’IN MÝMARLARINDANDI
Konferans sonrası Mizgin ve Sefkan arkadaşlar Avrupa’daki kültür ve sanat çalışmalarına düzenlendiler. Esas görevleri oradaki kültürel, sanatsal çalışmaların temellerini atmaktı. Bu iki arkadaşın çaba ve emekleriyle Huner-kom ve Koma Berxwedan’ın temelleri atıldı. Kültür-Sanat tarihimizde belirgin bir yeri olan Koma Berxwedan her iki arkadaşın emeði ve çabalarıyla örgütlendirildi. Bir ara Mizgin arkadaş yeniden Ortadoðu sahasına döndü, bir dönem kaldı ve tekrardan Avrupa sahasına döndü. Tabii parti çalışmalarına sadece bir sanatçı olarak katılmıyordu; aynı zamanda Avrupa çalışmalarımızın yönetiminde de yer alıyordu. Konferansta tanıdıðım eski Mizgin’den çok daha farklı bir Mizgin karşımıza çıkmıştı. Avrupa da sanatsal çalışmaların yanı sıra ideolojik, teorik ve politik olarak son derece kendisini geliştirmişti. Hem kültür-sanat hem de kadın çalışmalarında öncü düzeyde yer aldı.
“SAHNEDEKÝ DURUŞUNU HÝÇ UNUTMUYORUM”
1987 yılında, Fransa’da bir sol örgütün denetiminde olan bir alanda, Avrupa kültür-sanat konferansımızı gerçekleştirdik. Mizgin arkadaş bu konferansa yönetim düzeyinde katıldı. Konferans sonrası sahneye çıktı. Gerçekten de sahnedeki duruşunu ilk defa orada gördüm. Söylediði parçalara kendisini verişini, ondaki coşku ve morali hiç unutamıyorum. Oradaki Fransız dostların da büyük beðenisini kazanmıştı.
Daha sonra Avrupa’nın saldırıları gelişti, bir grup olarak tutuklandık. Biz tutukluyken, Mizgin Önderlik sahasına geçti. Orada bir müddet kaldıktan sonra, gerilla sahasına geçiyor.”
DEVRÝMCÝLÝKTE SANATSALLIK BÝR TARZDIR
Kaytan, Ozan Mizgin’in “bir kadın, bir sanatçı, bir devrimci” olarak üç kimliðini şöyle deðerlendiriyor: “Mizgin öncelikle bir kadın, devrimci ve sanatçısıydı. Kürt kadın tarihinin en acı döneminin temsilcisiydi. Onu acıların bilgesi olarak ta tanımlamak mümkündür. Kürt kadını yaşadıðı acıları, uðradıðı baskı, zulmü ve kendi deðerlerine baðlılıðı, cinsine toplumuna baðlılıðı çok güçlü bir biçimde kişiliðinde temsil ediyordu. Aslında her Kürt kadında bir biçimde dengbejlik özelliði vardır. Tabi Mizgin arkadaş her üç alanda bir temsiliyet düzeyini ortaya çıkarmıştı. Öncelikle bir kadın devrimci, bir sanatçı, bir parti militanı ve bir gerillaydı. Bu her üç özelliði de kendi kişiliðinde somutlaştırıyordu. Bunun anlamı komple bir kişiliði kendi gerçekliðinde somutlaştırmış olmasıdır. Bazıları rahatlıkla şunu söyleyebiliyor: Devrimcilik, sanatçılık ve gerillacılık farklı şeylerdir. Gerillacılıðın zemini dað, sanatın zemini ise kenttir. Mizgin arkadaş gerçektende bu yaklaşımın doðru olmadıðını kendi sanatsal zemininde ortaya koydu. Mücadelenin bütün alanlarına ilgi duydu ve çalıştı.
Her devrimcide sanatsal bir yön olabilmelidir. Devrimcilikte, sanatsallık bir tarzdır. Ýçinde sanatsallık bulunmayan devrimcilikte, yaşam emareleri oldukça zayıftır. Bu açıdan da Mizgin arkadaşın devrimci sanatçı tarzıyla mücadelemizin en coşkulu ve en renkli saygı deðer simalarından biridir.
STATÜSÜZ KADININ SESÝYDÝ
Kürdistan’da, Kürtlüðün kendisi statüsü olmayan ve köleliðe mahkum olan bir gerçekliði ifade ediyor. Kadın cephesinde bu daha aðır bir durumu ifade ediyor. Kürdistan’da bu kimliksizlik kadın kimliði üzerinden uygulamasını bulduðunda, daha aðır ve tahripkâr oluyor. Buna karşı durmak çok büyük bir mücadele, enerji ve potansiyel ister, büyük bir fedakarlık ve her yönüyle kendini mücadeleye katmayı ister. Mizgin arkadaş bu biçimiyle de belki de hepimizden daha fazla sorumluluk üstlenerek katılımını ortaya koydu. Özgür kadını, devrimciliði ve sanatçılıðı kendi kişiliðinde somutlaştıran örnek bir sanatçı kişiliðiydi. Bu günde gerçektende kolay, kolay yeri doldurulmayan sanatçı gerilla arkadaşlarımızdandı. Mizgin mücadelenin ihtiyaçları üzerinden bir mücadele zeminini bırakıp, başka bir mücadele zeminine geçebilen sorumlu bir arkadaştı.”
MÝZGÝN’ÝN GÜÇ KANAÐI
Peki sanatçı Mızgin’in güç kaynaðı neydi? Ali Haydar Kaytan, şöyle anlatıyor: “Mizgin arkadaş Mazlum Doðan ve Mahsum Korkmaz arkadaşların kişilik özelliklerinden çok şey alarak, kendi kişilik özellikleriyle yoðurarak soylu bir kadın kişiliðini ortaya çıkardı. Daha sonraki süreçlerde de Önderliðin eðitimini aldı. Bu gün devrimci kadın sanatçılıðında herkesten daha fazla örnek alınması gereken bir devrimci kadın sanatçısıdır. Çünkü o Kürtlerin manevi deðerlerini, kültürel özelliklerini PKK kimliðiyle, özgür kadın rengiyle bütünleştirmeyi başardı. Güç kaynaðı Önder Apo,Hakki Karer, Mazlum Doðan ve Mahsum Korkmazdı.”
Kaytan, “Mizgin’in sanat stili hangi kültürel gerçekliðe dayanıyor? Bununla baðlantılı olarak popüler kültürün etkisinde olan Kürtler adına sanat yapabilir mi? Kürt sanatçısı olabilir mi?” şeklindeki sorulara ise şu yanıtı veriyor:
“Mizgin arkadaş Kürt kültürü ve geleneðiyle asla baðını koparmadı. Şunu çok iyi biliyoruz: toplumsal süreklilik, kültürel sürekliliktir. Burada çok fazla kesinti olmamak durumundadır. Kesinti olursa zaten kültürel yabancılaşma olur. Tarihsel gelenek bir nehir akışı gibidir ve bu nehir akışının deðişik dönemlerinde akışa yenileri katılır. Mizgin arkadaş da bu geleneðin bir devamı olarak ortaya çıktı. Gencecik yaşına raðmen, bestesini ve güftesinin kendisinin yaptıðı ve kendisinin de şarkı söylemeye çalıştıðı biliniyor. Buda dayandıðı kaynaðın güçlü olduðunun bir göstergesi oluyor.
TARÝH VE GELENEKTEN KOPMAMAK ÖZGÜRLÜK ÝLKESÝDÝR
Mizgin arkadaşın sesine, sözüne söyleyiş tarzına baktıðınızda, onda rahatlıkla, Meryemxan ve Ayşeşan’dan esintileri görebilirsiniz. Tarihten ve gelenekten kopmamak aslında özgürce yaşamanın ve özgürlüðü elde etmenin en önemli ilkelerinden biridir. Günümüzü ve yaşanılanları deðiştirip, dönüştürmek isteyen, tarihi ve geleneði esas almak zorundadır. Mizgin arkadaş teorik olarak kültür ve sanatı inceleme koşullarına sahip olmamış, olabilir, ama içinden geldiði toplumsal geleneði çok iyi biliyordu. Mizgin arkadaşın o gelenekle baðı somuttu, onda yabancıllaşmanın hiçbir etkisi yoktu. başka kültürleri taklit etmekte yoktu. Günümüz sanatçılarında bu durum oldukça farklıdır. Halkımız siyasal olarak büyük gelişmeler kat etti, ama kültür ve sanat alanındaki gelişmelere bakıldıðında, sistemde egemen kültür olan popüler kültürün etkilerini yurtsever sanatçılarda bile yoðun bir şekilde görmek mümkündür. Popüler kültür, kültürün endüstrileşmesi, sanat ürünlerinin birer meta ya dönüştürülmesi demektir. Eðer mevcut kültürü, popüler bir kültür endüstrisi olarak tanımlarsak; kültürün endüstrileşmesi sürekli bir mal, bir meta üretmesi demektir. Bununda sürekli bir pazarda satılması anlamına gelir ki, şimdiki kültürel ürünlerde bir tüketici kitlesi oluşmuştur.
Bu tüketici kitlenin günlük olarak, tüketebileceði kültür ürünlerine ihtiyacı var. Bazı sanatçılarda buna meyil etme vardır. Bu tür kültür ürünlerinin çok fazla kalıcılıðı yoktur. Bir eserin kültürel bir miras haline gelebilmesi için, kalıcılıðına baðlı. Kalıcı olmayan bir kültür sanat eseri aslında gerçek anlamda bir sanat eseri olamaz. Kültür sanat eserinin birer sanat eseri haline gelebilmesi önemlidir.
MIZGÝN’ÝN SANATSAL ÜRÜNLERÝ BAYATLAMAZ
Mizgin arkadaş’ın ortaya çıkardıðı ürünler çok önemli ve deðerli ürünlerdir. Başta Agit arkadaş üzerine aðıt niteliðindeki bestesi bu gün bile dinlendiðinde aynı etkiyi hissedersiniz. Demek ki, orada bir kalıcılık, bir ölümsüzlük vardır. Yine Ş. Sefkan arkadaşında Türkülerinde aynı tadı, aynı kalcılıðı görmek mümkün. Birçok Kürt sanatçısında popüler kültürün etkisi sanat tarzına damgasını vurmuştur. Dolayısıyla günümüz sanatçısın da neye talep varsa, ona uygun üretim yapmak, bir anlayış haline gelmiş. Bu bir yabancılaşmadır ve kaynaktan uzaklaşmaktır. Sanatçının tarih ve gelenekle baðının kopmasıdır. O açıdan müzik artık, bir direnme aracı olmaktan çıkıyor, bir eðlence kültürüne dönüşüyor. Oysaki Önderliðimizin de ifade ettiði gibi, Kürtler en çok müzikle direndiler, en çok direnen dengbêjler oldular. Bunların deðeri çok fazla bilinmiyor. Bu durum kuşkusuz Kürtler üzerinde sürdürülen kültürel soykırımla da doðrudan baðlantılıdır. Bu açıdan Mizgin arkadaşın anısına baðlı olan, saygı duyan, her yurtsever, devrimci sanatçının mutlak surette, bu popüler kültür tarzına net bir şekilde tavır sahibi olması gerekiyor. Günlük tüketim kültür üretme yerine, halkını yüreðine sıðdıran, onun istem ve özlemlerini hisseden ve bu doðrultuda kendi türkü ve eserlerinde bir yaklaşımın sahibi olması gerekiyor.
“MIZGÝN VE SEFKAN’I ÇOK ÖZLÜYORUZ”
Birçok gerilla sanatçı şehidimiz gibi, ozan Mizgin ve Sefkan’ı da çok özlüyoruz. Mücadelemizde o kadar şahadet var, bu kadar kayıplar var, bu kadar acılar var, bunları dillendiren, ciddi bir sanatçı yaklaşımı var mı dır? Yoktur. Agit arkadaşın şehit düştüðü dönemde bizim şehitlerimizin sayısı yüzün altındadır. Ama bugün 20.000 (20 bin) üzerinde olan bir şehitler ordumuz var. Bu şehitleri işlemek, Kürdistan’da yaşanan emsalsiz, kahramanlık tarihlerine sahip çıkmak, onları dillendirmek, onların sesi olmak, onların özlemlerinin tercümanı olmak gerekiyor. Bunları halka mal etmek gerçektende son derece önem taşıyor. Mizgin arkadaşın anısına baðlı kalmanın en iyi yolu da buradan geçiyor. Mizgin’in çıðlıðı kendi halkına ve deðerlerine baðlı olan her bir sanatçı için bir çaðrı niteliðindedir.”
KÜLTÜR VE SANAT ŞEHÝTLERÝNÝ ANMA GÜNÜ
Kaytan son olarak, hareket olarak “kültür ve sanat şehitlerini anma günü” olarak ilan ettikleri 11 Mayıs konusunda şunları söyledi: “Mizgin arkadaş şahsında 11 Mayıs, kültür ve sanat şehitlerini anma günü olarak anılıyor. Böylesi bir günde kendi tarihimize, kültürümüze baðlılıðımızı ve bu deðerleri sahiplenme düzeyimizi ne kadar koruduðumuzu, ne kadar yeni deðerler kattıðımızı sorgulamamız gereken bir gün oluyor. Biz kültürel soykırım kıskacından bahis ediyoruz. Kadının özgürleşme mücadelesini de, kültür alanda kazanmak lazım. Kültürel alanda kayıp edildiðinde, siyasal alanda kazansanız da kayıp etmeye mahkûmsunuz. Bir halkın özgürlük mücadelesi başta kültür- sanat zemininde kazanılmalıdır. Kültürel alanda boşluk oldu mu, popüler kültür ve Kapitalist Modernist yaşamın etki ve özentileriyle tarihsel, kültür hazinemiz yaðmalanmaya ve metalaştırılmaya çalışılıyor. En tehlikeli yaklaşımda budur. Kültür- sanat, dil hepsi iç içedir ve birbirine sıkıca baðlıdır. Böylesi bir mücadele gerçekliði içinde, öncelikle yapılması gereken, söyleyiş olarak kendi dilimize, kültürel deðerlerimize sahip çıkmak, kültürel hazinemizi kesinlikle korumak ve köklerimizden asla kopmamak gerekiyor. Şunu hiç unutmamak gerekir: Önderliðimizin de vurguladıðı ve halk arasında da sıkça dillendirilen bir söz var: “Her bitki kendi kökleri üzerinde yeşerir.” Kendi kökleri üzerinden yeşermeyen her bitki köksüzdür, köksüzlükte kültürsüzlüktür. Kültürel deðerlerini yitirmek kendi köklerini yitirmektir. Kendi köklerini yitiren ya kurur ölür, ya da başka kökler üzerinde yeşerir ki, buda piçleşmedir. Bu açıdan başka bir kültür içinde erime, kültürel, ulusal ve kimliksel açıdan bir yabancılaşmadır, piçleşmedir. Buna karşı saðlıklı bir duruşun sahibi güçlü bir direnişin temsili olmak gerekir. Bu vesileyle başta Mizgin ve Sefkan arkadaşlar olmak üzere, bütün şehit sanatçı, militan şehitlerimizin anısı önünde saygıyla eðiliyor, onların anısına sonuna kadar baðlı kalacaðımızı, verdiðimiz sözü tutacaðımızı belirtiyoruz.”
ANF NEWS AGENCY