2002 yılının Ağustos ayında Zap’ın Kurêjahro dağı eteklerinde yılan sokması sonucu şehit düşen Bermal Kardelen’in güncesinin ilk baskısını, Medya Savunma Alanları’ndaki Azadî Matbaası 2012 yılında yaptı. Mardin Midyad'ın Hellexî köyünde doğan Bermal Kardelen, Almanya’da büyüdü. Kurdistan Özgürlük Hareketi’ni de burada tanıdı ve henüz genç yaşında 1997 yılında Avrupa’daki örgütlenme çalışmalarına dahil oldu. 1999 yılında ise Kurdistan dağlarına ulaşarak yeni ve daha anlamlı yaşama adım attı.
Kardelen, güncesinin ilk sayfalarına ülkesine ulaşmanın yoğun duygularını taşıyan şiirlerle başlamış. Şubat 1999’da yazmaya başladığı ve üç yıllık gerilla zamanlarının izdüşümü olan 233 sayfalık güncede, onlarca şiirinin yanı sıra ona yazılan yazılar ve kendisinin arkadaşlarına yazdığı mektuplar da var. Ülkeyle buluşma, ülkesinden uzak, soğuk diyarlarda büyümenin, içinde yarattığı özlemle ve bir kardelenin narinliğiyle dağlara ulaştığında uzun uzun hasret gidermiş. Bir sevdanın büyük buluşmasına benzemiş. Bahara yaklaşırken nasıl bir coşkunluğa kapıldığını, rengarenk çiçeklere basmaya kıyamadığı için yolunu nasıl uzattığını da anlatmış. Olsundu. Ülkeden uzak o kadar yıldan sonra çok değil yarım saat uzamış yol!
Güncede, Bermal’in Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesine hayranlığı göze çarpıyor. Yazılarının birçoğunu “Güneşin ışınlarını arıyoruz yükselen duvarların arasında. Ateşin küllerinden yeniden yaratılışını arıyoruz Mezopotamya’da” sözleriyle hitap ettiği Kürt Halk Önderi’ne atfen yazmış. Özgürlük öğretisinde varılması zor bir eşik olan “Anlamın ve hissin yarattığı insan en güçlü insandır” belirlemesini hayatının tüm anlarına yedirmeye çalışmış Bermal.
SÖZÜNÜ ESİRGEMEDEN…
Çağımızda gerçek anlamda dürüst olmak, öncelikle de kişinin kendisine karşı dürüst davranabilmesi zordur. Hayatla başa çıkabilmenin bir yöntemi olarak insanlar kendilerine küçük yalanlar söylemekte beis görmez. Bir günce de aslında en mahremidir insanın. Çoğu zaman dile getiremediklerini yazar. Ama Bermal zor olanı başarmış. Hem dile getirmiş, kavgasını vermiş, hem de dile getirdiğini yazmış. Kimi zaman kavgalarından memnun olup gururlanmış, kimi zaman da gücünün yetmediğini görüp neden kendini daha da geliştirmediğine hayıflanmış.
Öyle şeffaf, su gibi duru yansımış ki duygu ve düşünceleri güncesine gayri ihtiyarı yanında oturuyor veya karşıdan sana gülümsüyormuş hissine kapılıyor insan. Yoldaşlarını, hem uzaktakileri hem yakınındakileri özlemiş, öyle özlemiş ki özlemi ete kemiğe büründüremese de bazen nehirler gibi akıtmış gözyaşlarını. Düşüncelerine vurmadığı kemendi duygularına da vurmamış. Özgür, iradeli, öz güveni tam ve yürüdüğü yola inancının verdiği cesareti hiç yitirmemiş. Ölçmüş, tartmış-biçmiş tüm yaşananları. Hiç dışından bakmamış. Günceyi okurken insan “Aidiyet böyle bir şey herhalde” diyor ister istemez. Birer birer Kuzey’e uğurladığı yoldaşlarından ona kalan çok şey olmuş. Çünkü çok sevmiş onları. İnsan gönülden sevince, sevdiklerinin iyi özelliklerinden nasibini alırmış. Bermal de öyle sevmiş. Bermal, hüzünlerini, hayal kırıklıklarını, acılarını, mutluluklarını, umutlarını, hayallerini de çok net tanımlamış.
HERKESİ YANINDA GÖTÜRMÜŞ DAĞLARA
Avrupa’da bıraktığı, temas ettiği hiç kimseyi unutmamış. Küçük yeğenlerinden, aile bireylerine, gittiği evlerde tanıştığı insanlara kadar. Herkesi yanında götürmüş dağlara. Onlara sevgi ve özlemlerini yazdığı kadar onlardan aldıklarını da yazmış. Hatta o kadar yanındalarmış ki; bir yeğeni ile bir özgürlük gerillası olarak “Sen kimsin, ne arıyorsun, yaşam nedir, sevgi nedir vb...” şeklinde soru cevaplı diyalog bile yapmış. Ama karşısında bir çocuk varmış gibi de davranmamış. Devamında ise şöyle yazmış: “Tarih hiç solmayan yapraklara sessizce yazılırken, zaman bitimsiz bir yol. Ve her durağında bizlere yüreği keşfedilmemiş insanı anlatır. Çağlardır insanın arayıp da bulamadığı, yitirilen neydi? Bizler için bu soruya verilebilecek en özlü ifade, özgürlük olur herhalde.”
İNSANLIK ÖZÜNDEN UZAKLAŞTI, SEVGİ VE YÜREKLER ÇÜRÜDÜ
Kendinden önce yıldızlaşan sembol isimlerin de mücadelelerini kendine örnek almış. Ara ara onlar için de yazmış. Zeynep Kınacı’ya (Zîlan) hitap ettiği bir yazısında; “Evreni sevgi yaratmıştı... Toprağı, gökyüzünü, insanı sevgi yaratmıştı. Onun içindir ki evren sonsuz, toprak böylesine zengin, gökyüzü böylesine ışık kaynağı, insan bu denli yaratıcıydı. Ama böyle devam etmedi. Sevgi ile yoğrulan dünya, yaratılış sonrası büyük değişikliğe uğradı. İnsan beyni geliştikçe yaşanılacaklar küçüldü. İnsanlık özünden uzaklaştı sevgi ve yürekler çürüdü...” demiş. Onlara yazarken daha da özgürleştiğini, beyni ve yüreğinin büyüdüğünü hissetmiş. Ne yazsak da gün gün gördüğü, hissettiği, duyduğu, yaşadığı her şeyi not düştüğü güncesinin tadını veremeyiz. O yüzden iyisi mi siz Meyman Yayınları’ndan ‘Kardelen’in Güncesi’ni temin edin ve gerisine kendiniz karar verin.
Son olarak; yoldaşlarına hitaben yazdığı ve adanmışlığının nişanesi olan şu cümleyi ve kısa bir şiir kesiti bırakalım: “Yoldaşlar; Önderliğin felsefesini yaşamıma hakim kılmazsam, örgüt ile bütünleşmezsem, iletişim inceliğini, davranış güzelliğini, insan değerini, duyguda inceliği yaşamazsam, ilkelerden taviz verirsem, doğruların takipçisi olmazsam, özgürlük ideolojisini beynimin her hücresine egemen kılmazsam, toprağımı-insanımı sevmezsem, emek vermezsem, emeğim ile büyümezsem beni sakın sevmeyin, sakın
...
Çiçek ülkesidir benim ülkem
zalim Dehaqlara karşı
filiz veren kardelendir
güzele ulaşılmazlığı temsil eden
dağ lalesidir,
ülkemin sadeliğini simgeleyen
papatya ve gelinciktir...”