Mine Söðüt: Yüzleşme sert olmalı

Mine Söðüt: Yüzleşme sert olmalı

Son olarak “Deli Kadın Hikayeleri”ni okurla buluşturan yazar Mine Söðüt, kendi gücünün farkında olmayan insanlıðın şuurunun açılabilmesi için ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduðunu belirtiyor, “Bu yüzleşme de sert olmalı. Yani canı yanmalı” diyor.

Yazar Mine Söðüt'ün son kitabı, “Deli Kadın Hikayeleri”, deliren, kendini yok eden 21 kadının ya da kadın çocuðun hikayelerinden oluşuyor. Yazdıkları için “Hem politik hem de felsefi bir sorgulama olarak tanımlanmasını isterim” diyen yazarın, Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 da bir dönemin politik ve felsefi sorgulaması. Yazarlıða gazetecilik ile başlayan Mine Söðüt, edebiyattaki derdini “Hayatta neye dertleniyorsam yazarken de onun peşine düşüyorum” diye açıklıyor. Söðüt, kendi gücünün farkında olmayan insanlıðın şuurunun açılabilmesi için ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduðunu belirtiyor, “Bu yüzleşme de sert olmalı. Yani canı yanmalı” diyor.

Ýnanç ve yaratıcılık üzerine yeni bir roman hazırlıðında olan Mine Söðüt, ANF'nin sorularını yanıtladı.

*Deli Kadın Hikayeleri'nden başlayalım.. Deliren, kendini yok eden yirmi bir kadın ya da kadın çocuk. Bu kadınlara eşlik eden aðır bir yalnızlık. Neden Deli Kadın Hikayeleri?

-Onların yalnızlıklarında toplumsal şuursuzluðun büyük payı var. Ýnsanoðlu kendine kolaylıkla vahşeten bir hayat biçebiliyor. Ve kendi hayatının terzisi deðilmiş gibi, sorumluluðu hiç üzerine almadan yaşayıp gidiyor. Hayali ya da gerçek bir iktidara boyun eðmeye her zaman meyyal. Ýktidar öncelikle acımasızlık demek. Bugün hükmü altında yaşadıðımız hayali iktidar da gerçek iktidar da eril bir iktidar. Dolayısıyla bundan öncelikle kadınlar ve çocuklar zarar görüyor. O yüzden kadınların delirme halleri üzerine hikayeler yazdım. Ama o hikayelerde sadece kadınların acıları yok. Tüm insanlık hallerinin çıkmazları var...

*Bu hikayeler nasıl birikti?

-Bunlar bir solukta yazılmadı. Yaklaşık son beş yıldır zaman zaman çeşitli dergiler için kaleme aldıðım hikayeler hepsi. Bir gün bir araya getirmeyi düşünerek belirli bir tema çerçevesinde yazdım hep. Bir kitap dosyası olabilecek hale gelmeleri epey zaman aldı.

OKURA REHBERLÝK ETMEKTEN KAÇINIRIM

*Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey'deki tablo, bugünkü zamanın ve yerin hangi yönleriyle benzerlik gösteriyor?

- Son iki roman, "Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979" ve "Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey" son otuz yılın ideolojik hezeyanları üzerine yazdıðım iki roman. Her ikisinde de okurun özellikle bulup çıkarmasını istediðim temel şey, bu benzerlikler ve çakışmalar olduðu için bu konuda okura rehberlik etmekten kaçınırım. Herkes kendi algısına ve ideolojisine göre okusun isterim.

*Madam Arthur Bey. Bir kadınadam... Bir dönemin muktediri.. Kimdir Madam Arthur Bey? Ve neden bir kadınadam olarak karşımızda?

-Ýnsanlıðın her halinin iktidarla olan ilişkisini temsil ettiði için bir kadınadam. Kim olduðu sorusunun cevabı ise, az önce de söylediðim gibi okurun bulmasını isteðim şey. Her okur için başka biri olabilir Madam Arthur Bey.

YÜZLEŞME SERT OLMALI

*Okuduðum üç kitabınız da -Şahbaz'ın Harikulâde Yılı 1979, Deli Kadın Hikayeleri ve Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey- Ýnsanın canını yakıyor. Okurken midemde bulantı da hissettim çoðu kez. Bir okur olarak canımı yaktı yazdıklarınız. Edebiyattaki derdiniz ne?

-Hayatta neye dertleniyorsam yazarken de onun peşine düşüyorum. Öncelikle insan neden kendine böyle bir hayat inşa etmeyi seçiyor. istese her şey bambaşka olabilir, ama istemiyor. Boyun eðiyor. Kendi gücünün farkında deðil. Bu güçsüzlüðünün nelere mal olduðunu da umursamıyor. Sanırım şuurunun açılabilmesi için öncelikle ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı var. Bu yüzleşme de sert bir yüzleşme olmalı. Yani canı yanmalı...

GERÇEKLER ANLATTIÐIM KURGUDAN DAHA CAN YAKICI

*Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 romanınızda elinde oðlunun kemikleri olan bir anne... Okurken en çok hissettiðim duygu olduðu için tekrarlamak istiyorum; can yakıyor. Siz nasıl yazıyorsunuz bunları?

-Benim de hem yaşarken hem de yazarken canım yanıyor. Şahbazı'ın Harikulade Yılı'nda kitabın sonunda bir almanak var. O yıl olan gerçek olayların bir dizini. Benim anlattıðım kurgudan çok daha sert çok daha can yakıcı gerçekler var orada. Bu gerçeklerle yüzleşmek gerekir ki, bir şeyleri deðiştirmek gerektiðini fark edebilelim.

*Yazdıklarınız politik bir sorgulama. Karakterleriniz de politik. Peki, sizin politikayla ilişkiniz nedir?

-Yazdıklarımın hem politik hem de felsefi bir sorgulama olarak tanımlanmasını isterim aslında. Politikalar farklı felsefi yaklaşımlar sonucu ortaya çıkarlar. Yani politika felsefenin neticesidir. Ýnsan neyi nasıl düşünür ve nereye nasıl varır ,bunun sorgulamasını yapmaya çalışıyorum yazarken. Politikadan ziyade felsefeyle ilgiliyim.

UMUTSUZ OLSAM HÝÇ YAZMAZDIM

*Hiç umut yok yazdıklarınızda... Siz de umutsuz musunuz yazdıklarınız kadar?

- Umutsuz olsam hiç yazmazdım. Umutluyum ama bir şeylerin deðişmesi için biraz canımızın yanması gerektiðini düşünüyorum. Acıyla, kötülükle yüzleşmek gerektiðini düşünüyorum ki reddedebilelim. En tehlikeli şey kanıksamak. Olaðan bulmak. Oysa yaşadıðımız dünyaya hükmeden vahşi iktidar halleri insanlıðın varabileceði tek nokta deðil. Eðer biz farklı bir şey istersek o farklıyı yaratabiliriz. Ama önce istememiz lazım. Biraz öfkelenmemiz lazım.Açıkçası yazarken ben öfkeleniyorum ve okurun da yüzleştiði aðır durumlarda bir umutsuzluða düşmesinden ziyade öfkelenmesini umuyorum.

*Bildiðim kadarıyla gazetecilik de yaptınız... Gazeteciliðinizin yazarlıðınıza etkisi nasıl oldu?

- Gazetecilik tecrübem sanırım öncelikle olaylara çok açılı bakma pratiðimi geliştirdi. Bir de yazarken cesur olma terbiyesi verdi.

* Şimdi ne yazıyorsunuz? Ya da ne yapıyorsunuz?

- "Ýnanç ve yaratıcılık" üzerine yeni bir roman yazıyorum...

ANF NEWS AGENCY