Sanatçı kendini topluma adayandır

Mizgîn yoldaş sanatı, savaşı, siyaseti ve yaşamı birbirinden kopuk ele almadı. Nerede ihtiyaç varsa ona cevap olabildi ve kendisini her konuda yetiştiren öncü bir militan, komple militan kişiliğin sembolü oldu.

Her şeyden önce sanatçı bir ruh taşır, tüm tarihi ve toplumsallığı ruhunda yaşatır. Mücadelemiz içerisinde sanat, savaş ve devrim bu ruhun toplamıdır. Devrimci ise asıl olan sanatçıdır. Yaratan emek veren ve güzelleştirendir. Tüm benliğiyle kendini adayandır. Bir eserine ve eylemine kendini nakşeder, bununla topluma kendini taşır. Topluma mal olmuş sanatçılar, hakikat arayışıyla kendilerini yoğuranlardır. Ondandır hep yaşarlar ve sonsuzlaşırlar. Çünkü onlar anı anına mücadele ile ezgilerini, şiirlerini daha doğmamış çocuklara armağan etmişlerdir. Bazen bir tını bir ulusun sesi olabiliyorsa, o gerçekliğimizin tınısıdır.

Geçmişten geleceğe akıp gelen kendi yaşam ezgimizdir. Bunu çoğu kez hissederiz, anlamını sözcüklere dökemeyiz. Hani dağların asiliğiyle süzülüp gelen bir ses olur ya, işte orada kendi sesimiz oluruz, yani dağın her karışına nakşolmuş özümüzün sesi oluruz. Dağın sesi, yüreklerde bir halkın sevinçlerini acılarını ve öfkesini ören, yaşamın akışıyla dans eden, ülkemizin sesi olur. Bazen bu ses bizi tarihin derinliklerine götürür. Orada kutsallığa dair ne varsa bize hissettirir. Direnişi, isyanı, aşkı ve de sonsuzluğun duygusunu yaşatır. Bir çocukta ninni, bir annede ağıt, bir devrimcide özgürlüğe çağrının adı olur.

Bazen bu ses yüreğimizin aynası gibidir, kendimizi o kadar yalın görürüz ki maviliğin masum çıplaklığı ile sarar benliğimizi. Bir de bu sesin ardına düşenler olur. Kendilerini bulma arayışıyla yola çıkanlar olur. Hani o tını vurur ya yüreğimize ve bize gerçekliğe dair ne varsa derinden hissettirir işte; Mizgîn yoldaşın sesindeki tını ve yaşama tutkusu, özgürlüğe sevdasıdır bu gerçekliğin adı. Belki de birçoğumuz bu sesin ardına verip yollara düştük. Yüreğimizdeki ilk isyan tohumlarını yeşerten bu ses olmuştur. Çünkü heval Mizgîn’in sesi, anlam ve hakikatin sesi de olmuş ve dağlarda can bulmuştur. Ondandır ki insan heval Mizgîn’in sesini dinledikçe, hakikatin resmini kendi iç dünyasında görür.

İLKLERİN ÖNCÜSÜ VE YOLDAŞI

Tabii ki heval Mizgîn’i sadece bir sanatçı olarak ele almak yeterli olmayacaktır. Çünkü o bir devrimci, ilk kadın komutanlardan ve de siyasetçiydi. Mizgîn yoldaşın bize miras bıraktığı mücadelesi ve çok yönlü kişiliği bize sonsuz mücadele azmi veriyor. Her yönüyle kendini var etmiş ve tarihe mal etmiş bir kişiliktir.

Heval Mizgîn, (Gurbet Aydın) yoldaş aslen Êlihlidir. 1962 yılında Êlih'te dünyaya gelmiştir. Daha 80’li yılların başında mücadele ile tanışır. Egîd (Mahsum Korkmaz) yoldaşın aracılığıyla Parti’ye katılır. Mücadelenin birçok alanında faaliyet yürütür. Daha devrimciliğin heyecanı yeni yeni filizlenirken, bu filizlenen yaşam tohumlarından biri olmuş ve toprağa kök salmıştır. Köleliğin zincirlerini daha küçük yaşlarında fark eden ve bu zincirleri en erken kıranlardan olmuştur Mizgîn yoldaş.

Sınırları çizilmiş duvarların arasından kopup dağların özgür soluğunu ilk içine çekenlerdendir. Dağlarda gerillacılığı, halk içinde devrimciliği, yurt dışında sanatçılığı ile bilinen Mizgîn yoldaş, mücadele hayatında yarattığı başarılardan dolayı birçok isim aldı. Kimi yerlerde komutan Mizgîn, kimi yerlerde Hozan Mizgîn, kimi yerlerde de kelimenin tam karşılığıyla Heval Mizgîn olarak bilinir.

Mizgîn yoldaşın Kürt müziğinde katkıları büyüktür. Koma Berxwedan’ın kurucu üyelerindendir. Yine üst düzeyde görev alan ilk kadın militanlar arasındadır. Hatta ülke zemininde birinci derecede eyalet sorumluluğunu alan ilk kadın arkadaştır. Özellikle de kadın özgürlük mücadelemizde önemli bir yeri olan Ş. Mizgîn yoldaş ilk kadın hareketi olan YJWK’nin kurucularından olmuştur. Garzan’da ilk eyalet kadın komutanı ve öncüdür.

Mizgîn yoldaşın çok yönlü, bütünlüklü ve komple kişiliği yanında, sanatçı kişiliği, sanattaki yaratıcılığı ve üretimlerine yansıyan akışı, Kürt kadının mücadeleci kişiliğini ifade etmektedir.Yeri gelmiş, Kürt kadınını örgütlü bir yapıya kavuşturmuş, yeri gelmiş, bir halk ordusunun komutanı olmayı başarmış ve en ön saflarda yerini almış, yeri gelmiş, sesiyle bütün kadınların ve Kurdistan’ın özgürlük çığlığı olmayı başarmış bu yüce ruh, özgürlük mücadelemizin sembol kişiliklerindendir. O sadece Kurdistan da bir kahraman değil, o bütün kadınların sesi olmayı başarmış bir sanat yaratıcısı ve bir kültür devrimcisidir. Mizgîn yoldaş daha mücadelenin başlarında, sanatın rolünü ve gerekliliğini derinden hissedip ilk anlayanlardandır. Bunun için her koşul altında sanatı geliştirmiş mücadele etmiştir.

Sanatın mücadeleden kopuk ele alınamayacağını her solukta bize hissettirmiştir. Sanatın maneviyatın ve dağların ahengini tüm güzelliğiyle dile getirmiştir. Ondandır heval Mizgîn’in sesi, rengi dağlara benzer. Öze, ana kaynağına benzer. Savaştıkça daha da asileşen, coşkuyla akan ruhu, stranlarına yansır. Stranlarında gerillayı, yoldaşlığı, komünalliği, sadeliği ve doğallığı en güzel ve yalın söyleyendir. “Ho gundîno ho malîno stranında” köy yaşamının berraklığını, “Bête nabe şoreşger"de devrimi ve devrimcinin kutsallığını, “Dayê” stranında, anne yüreğinin toprakla ülke ile nasıl birleştiğini ve toprak kokusuyla anne kokusunun bir olduğu gerçeğini bize anlatır. Ve daha birçok stranlarındaki duygu bize heval Mizgîn’in, yüreğini özünü, mücadele azmini anlatır. Heval Mizgîn ile kalan yoldaşlar, henüz okuma fırsatı bulamadığı birçok farklı parçasının da olduğunu söyler. Mesela bu parçalardan birisi, “Bîrlik rêket lê lê, ji Botanê. Çek bi destan çû Garzanê” şeklinde başlıyor. Bu parçayı Botan’dan Garzan’ a geçerken yol sürecinde yazdığı anlatılır.

BAZEN BİR SES BİR ULUSU UYANDIRABİLİYOR

Heval Mizgîn mücadele içinde savaş kadar sanatın da gerekliliğine sonuna dek inanmış, bunun ideolojik ve felsefik mücadelesini yürütmüştür. Yaratılan devrim değerlerinin ancak sanat yoluyla topluma ulaşacağının bilincindedir. Onun için gerilla yaşamını bütünlüklü ele almış ve kişiliğinde somutlaştırmıştır. Gerilla yaşamının tüm değerlerini, kahramanlıklarını, destanlarını sesiyle topluma ulaştırmıştır. Bunu sadece şarkı söyleyerek değil savaşarak yapmıştır. Bir halkın sanatçısı olabilmek için, her şeyden önce o halk için savaşmak gerektiğini görmüş, Kürt toplumunun devrimci duygularını, arayışlarını ve mücadele yolunu göstermiştir.

Her şeyden önce devrimi iliklerine kadar yaşamış tek anını devrimsiz, savaşsız geçirmemiş ve gerçek hakiki sanat ve sanatçının yolunun devrimden geçtiğini yaşayarak haykırmıştır. Bunu sesiyle, silahıyla yapmıştır. Biliriz Kürt analarının sesi acılı ve ağıt doludur, bazen de zılgıtları tarihin derinliklerin de destanlaşan, Rındıxanların, Besêlerin isyanıdır, Mizgîn yoldaşın sesinde de devrime çağrı vardır. Güzelliğe, kutsallığa, yaratmaya çağrı vardır. Analarımızın zılgıtlarındaki isyan gibidir. Bazen de narinliğini tarihin otantik sesinden alan Lir'in sesidir. Onun içindir ki ezgileri uyanıştır, her nağmesinde, bin yılların öfkesi, özgürlüğe tutku vardır. Her halkın kutsal değerleri vardır bu değerleri uğruna mücadele vermek, kendi gerçekliğinden ödün vermemek de bedel ister, Mizgînler bunun öncüsü oldular. Yaşamın her anına anlam katarak yaşadılar ve bir halkın öncüsü oldular. Eğer ki bu gün çocuk, genç, yaşlı aynı ezgileri bir ağızda söylüyorsa ve içinde kendini, tarihini ve geleceğini görüyorsa, bunun adı uyanıştır, devrime sarılmaktır.

HER MEKANDA DAĞLARI YAŞAMAK

Mizgîn yoldaş, 1982 yılı sonlarında, şehit Sefkan (Celal Ercan) yoldaşla beraber Avrupa’ya kültürel faaliyetleri yürütmek için gider. Mizgîn yoldaş, Sefkan yoldaş ile birlikte Hunerkom’un kuruluşuna katılır. Çeşitli müzik çalışmaları olur. Özellikle de mücadelemizin ilk yıllarında, kültür sanat çalışmaların kurumlaşmasında öncü rol oynar. Bu süreçte devrimin ruhu ile birçok üretim çıkarılır. Halen dilimizden düşmeyen Koma Berxwedan’ın bir çok şarkısı bu süreçte çıkmıştır. 1984 yılından itibaren giderek ağırlıklı biçimde siyasal faaliyetlere katılmaya başlayan Mizgîn yoldaş, bu çalışmalarında sırasıyla bölge komitesi üyeliği, bölge sekreterliği, Avrupa Parti örgütü Merkezi ve İrtibat Bürosu üyeliklerinde bulunur. Yine bu süreç içinde, tarihimizde önemli bir sürecin başlangıcı olan 3. Kongrenin delegeleri arasındadır.

Mizgîn yoldaşın şarkılarının, üretimlerinin yüzü hep ülkeye, dağa dönük olmuştur. Arayışlarının kaynağı ana topraklardır. Duruşuyla ve katılımıyla Avrupa sahasında etkileyen, mücadelenin yaşam biçimini her alana taşıran bir yoldaştır. Onun içinde bulunduğu her ortamda büyük etkiler yaratmış, halkın ve yoldaşlarının yüreğinde taht kurmuştur. Her mekanda dağı yaşamak, soluksuzca koşmak, kapitalizmin göbeğinde kendine ait olanı yaratmak büyük bir erdemdir. Mizgîn yoldaş doğanın sadeliğiyle, kapitalizmin göbeğin de bile nasıl yaşanmalı sorusuna en büyük cevaptır. His ve duygu dünyasını hep canlı tutmuş, arayışlarının yolcusu olmuştur. Sanatın ülke topraklarından kopuk yaratılmayacağını en iyi hissedenlerdendir.

Avrupa’da kültür sanat çalışmaları belli düzeye geldikten sonra yönünü yine dağlara vermiş, sanat ve savaşı iç içe yürütmüştür. Mizgîn yoldaş ile kalan arkadaşlar şöyle bir anısını anlatır: “Mizgîn arkadaş Êlih'te görev yaparken, randevu için kırsal kesime gidiyor. Kırsalda bulunan koçerlerden bazı kadınlar Mizgîn arkadaşa 'heval duydunuz mu ne olmuş' diye soruyorlar. Mizgîn arkadaş da şaşırarak sormuş, ne olmuş acaba? Ve kadın cevap veriyor. Hozan Mizgîn Avrupa’dan gelmiş, Avrupa’yı bırakıp kırsala gelmiş. İnsan Avrupa’yı bırakıp kırsala gelir mi, diye soruyor. Mizgîn arkadaş da; 'heval, insan neden gelmesin? Kurdistan’ın bu güzel doğasına, suyuna, yemyeşil örtüye sahip zeminlerine ağaçlarına ve en önemlisi huzur veren insanların yanına?'”

Böylece bir anısını daha öğrenmiş olduğumuz Mizgîn yoldaşın kişiliğinden bahsederken, dağdan ve ülkeden kopuk ele alamayacağımızı bir kez daha görmüş oluyoruz. Mizgîn yoldaş yaşamının her alanında emek ile savaşarak üretmiştir. Gerillacılığı zirvede tatmış, bunun tebessümü olmuştur. İnsan Mizgîn yoldaşın gözlerinde, yüzündeki sadeliği de, hakikat arayışını derinden hisseder. Bu öyle bir arayış ki sonu gelmez bir maraton koşusuna benzer. Sanatın kendisi de yetinmemek değil midir? Hep daha fazla, yeniyi yaratarak ve cesaret ederek amaca yürümek bu değil midir? Bunun için diyoruz ki Mizgîn yoldaş sanatı, savaşı, siyaseti ve yaşamı birbirinden kopuk ele almadı. Nerede ihtiyaç varsa ona cevap olabildi ve kendisini her konuda yetiştiren öncü bir militan oldu. Bu konuda Önderliğin de belirttiği gibi komple militan kişiliğin sembolü oldu.

Direniş sanatının en büyük emekçilerinden biri olan Mizgîn yoldaş, gerillanın anlam yüklü, gizemli, büyüleyici, şiirsel yaşamını ruhuyla, ezgileriyle, coşku ve sevinciyle toplumla buluşturmuştur. Gerilla yaşamının heybetini iliklerimize kadar hissettirmiş ve bununla kapitalist modernitenin maddi yaşam kalıplarını kırmış, özgür bir yaşama yürüyüşte ısrar etmiştir. Değerlerimizi sanat ve edebiyatla kalıcılaştırmış, demokratik kültür ve sanat hareketimizin ilk öncülerinden olmuştur.

SANAT VE SANATÇI TOPLUMUN KUTSAL DEĞERLERİNDEN OLUR

Toplumsal değerlerden kopuk bir sanat anlayışı kabul edilemez. Her şeyden önce toplum buna saygı göstermez. Sanatçı toplumun göbek bağıdır o bağ koptuğu zaman artık kendisine ait değil, başkalarının yedeği ve aracıdır. Günümüzde sanatı karanlık duvarlar arasına sığdıran, halktan değerlerden kopuk ele alan, ve kendi bireysel çıkarlarını öne çıkanlara cevaptır Mizgîn yoldaş. Devrimden topraktan tarihten kopuk bir sanatın olması mümkün değildir. Toplumun acılarını, sevinçlerini yaşamayan hissetmeyen üretemez, toplumun sanatını yapamaz. Ancak sistemin bir parçası olup öz değerlerini tüketip sisteme eklenebilir.

Bunun binlerce örneği var. Diyebiliriz ki böyle bir sanat anlayışı sanatın can çekişmesinden başka bir şey olamaz. Bu, sanatın, sanatçının intiharı, ölümü anlamına gelir. Bu, sanatçı körlüğüdür ve kendini ölüme yatırmak olur. Hele bugün Kurdistan’da sanat tam bir işgal altındayken bunu görmezlikten gelmek mümkün değildir. Gittikçe kültür ve sanat alanına dönük işgal ve soykırımcı politikalar yoğunlaşmaktadır. Tarihten günümüze asimilasyon ile orijinal ve otantik Kürt kültürü yok edilmek istenmiştir. İşgalci kültür, arabesk ve pop kültürü ile halkımızın temel değerlerine el atılmakta sanatın içeriğini boşaltıp, yaşamı anlamsızlaştırmak istemektedir. Bütün bu kültürel soykırım faaliyetlerine karşın, PKK’de kültür sanat alanı şehitleri sanata kimlik kazandırmış bize koca bir miras bırakmışlardır.

Yozlaştırılmak istenen sanatı, yaşamın gerçek anlamı ile buluşturup taçlandırmışlardır. Şehitlerimiz kültür ve sanatı özgürlük hareketinin önemli ve ideolojik bir mücadele sahasına çevirmişlerdir. Yarattıkları değerlerle, demokratik-komünal kültürün ve özgür yaşamın moral ve coşku kaynağı olmuşlardır. Dağların maneviyatını en güzel stranlar, film, tiyatro, resim ve şiirleriyle ruhumuzun derinliklerine kazımışlardır. Günümüz de bu değerlere ve mirasa sahip çıkılarak gerçek sanatın ruhuyla mücadele edilmedikçe, sanat asıl amacına kavuşamaz. Amaç bir tolumu değiştirmek ise bunun öncüleri sanatçılar olmalı ve kan ile emek ve büyük fedakarlıklar ile yaratılan mirasa sahip çıkmalıyız.

Yoksa ne tarih, ne de gelecek bizi affedecektir. En büyük sanat insan yaratma eylemi ise, güncel akışın pençelerine hapsolmuş ve piyasa, ticaret mantığını aşmayan bir sanat anlayışından kurtulmak gerek. Bu anlayışın yarardan çok zarar getirdiği göz önündedir. Şehit Mizgîn ve ardılları özgür ülke ve özgür insanın yaratılmasında büyük emekler verdiler. Sanatsal ve felsefik olarak mücadelelerinden bir an bile taviz vermediler, sanatı bir toplumun ana damarlarında ki kanı olduğu bilinciyle yaşadılar.

MIZGÎNLER ÖZGÜRLÜK NOTASININ PEŞİNDEN KOŞTU

Bir gerillanın sahnesi dağlarıdır, orkestrası doğanın ahenk içinde akan sesidir. Bir şefi olmaz bu orkestranın, çünkü o doğal akışı içinde akar ve kendi kendine yetendir. Her ses bir diğerini tamamlar komünal bir uyumudur. Ağaçlar, kuşlar, akar sular ve asi kayalıklara çarpan küçük taş parçaları, hepsi bu uyumun birer parçalarıdır. Bu sahneye çıkanlar özgürlük notasının peşinden koşanlardır. Mizgîn yoldaşın sanat tutkusu ve sesi de yedi notaya ve alışılan ritim kalıplarına sığmadı. Sürekli bir akış ile özgürlük notasının peşinden koştu ve türküsünü söyledi. Bugün niceleri bu türküleri söyleyip yeni ve doğru bir yaşama yol alıyor. Yaşamı mücadele ile güzelleştirip geleceğe armağan ediyorlar. Mizgînler, Yektalar, Devrimler bize bıraktıkları mirasla bize nasıl yaşamamız, nasıl mücadele etmemiz gerektiğini de öğretti. Her şeyden önce kutsal şehitlerimize çok şey borçlu olduğumuzu bir an bile olsa unutmamamız gerek ve mücadele ile bu mirasa sahip çıkmamız gerek. Mizgîn yoldaş sanatçı ve devrimci duyarlılığın zirvesidir. Bu sorumluluk ve bilinç ile mücadele etti ve tarihe mal oldu. Bu gün bir halk heval Mizgîn'i kucaklıyorsa, mücadelesi ile kendini bu halka adadığı içindir. Büyüklüğü devrimci kişiliğinin özü ve farkı buradadır. Her bir Kürt sanatçının bunu ölçü alarak yaşaması ve üretmesi gerek. Ancak bu şekliyle değerlerimize sahip çıkabilir gerçek bir sanat emekçisi olabiliriz.

Yaşamın her alanına, şehit yoldaşların kültür sanat anlayışını hakim kılmalıyız. Onların yaşam ilkeleri bizim mücadelemizin temeli olmalı. Bu şekilde hakikat yolunda ilerleyen yolcular olabiliriz. Bu duygular ve mücadele azmi ile Mizgîn yoldaşı ve tüm sanat ve devrim şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyor, onların bize armağan ettiği özgürlük notasının yoldaşı ve sesi olacağımızı ifade ediyoruz.