Özgür basın geleneği ve bu geleneğin yaratıcıları

Kürt Özgürlük Hareketi ile geliştirilen onlarca gelenek var. Özgür Basın geleneği de bu geleneklerden biridir. Bu geleneğin yaratıcıları halka gerçekleri ulaştırmak için büyük bedeller ödedi.

Her şey belli bir geçmişe, üretilmiş ve biriktirilmiş bir emeğe dayanır. Toplumsal yaşam tecrübesi ve tarihsel gelişimi içinde oluşur gelenek. Her geleneğin bir tarihsel geçmişi var. Bu tarihsel geçmiş çok çok eskiye dayanabildiği gibi yakın tarihe de dayanabilir. Çünkü yaratılan geleneğin ne kadar gerçekçi olduğuna bağlı… Özgür basın da bir geleneğe dönüştü. Özgür basından kastım, Kürt basınıdır.

Kürtlerin her şeyleri gibi propagandalarını yapan bir basınları da olmamıştı tarihin belli bir kesitine kadar. Bu kesit ise Kürt özgürlük hareketinin siyaset, mücadele ve tarih sahnesine çıkması ile başlar. Tüm halklar, hareket, mücadele, mücadelelerin önderleri bazı gelenekler yaratırlar. Kimilerinin yarattıkları gelenekler geri, faşizmi doğuran olurken, kimileri de yarattıkları geleneklerle sadece kendi halklarını değil tüm bölgelerinin ve bunun da ötesinde dünya hakları ve gençleri için bazı gelenekler yaratırlar. Bu geleneklerin başında özgür yaşamı öğrenme, onun için canını ortaya koyarak mücadele etme ve hiçbir koşul altında bir daha ondan vazgeçmeme geleneğidir.

Bunun gibi Kürt Özgürlük Hareketi ile geliştirilen onlarca, yüzlerce, binlerce gelenek vardır. Bu geleneklerin hepsinin mimarı, teorisyeni, ideoloğu, mücadelecisi, yaratıcısı ve en büyük savaşçısı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır… Özgür Basın geleneği de bu geleneklerden biridir. Bu gelenek, 1979 yılında bizzat Kürt Halk Önderi tarafından başlatılıyor. Duran Kalkan bu geleneğin başlatıldığı gün için şunları söylüyor: "Başkan ile Amed Bağlar'da bir evde kalıyorduk. Serxwebun’un ilk sayısını hazırlayacağız. Önce logosunda karar kıldık. Sonra logosunu çizmeye başladık. Elimizde cetvel ve kalem çizmeye çalıştık. Sonra günümüze dek süren sloganını yerleştirmeye çalıştık. İşte bizim basın geleneğimiz böyle başladı."

Serxwebun’dan sonra bu geleneği gençlik dergisi olan Berxwedan izledi. 1980’li yılların sonunda bu gelenek Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de aylık dergi ve haftalık gazete ile devam etti. Kürt basınının giderek daha çok gelişip, yaygınlaştığını gören düşman, geleneğin sürdürücülerine yönelmeye başladı.

ÖZGÜR BASIN GELENEĞİNİN GÜNLÜK GAZETEYE DÖNÜŞME SÜRECİ VE SALDIRILAR

Özgür basın geleneğinin en önemli duraklarından biri olan Özgür Gündem Gazetesi, 30 Mayıs 1992'de 'Gerçekler karanlıkta kalmayacak' şiarı ve "Egemenlik kayıtsız şartsız DGM'nindir" manşetiyle yayın hayatına başladı.

Haftalık bir gazeteden sonra günlük bir gazetenin çıkmış olması Kürtler arasında büyük bir sevinç ve memnuniyetle karşılandı. Okurlar güvenlerini gazetelerine sahip çıkarak gösterdiler. Tirajı hızla artan Özgür Gündem, 1992’de ivmelenen “düşük yoğunluklu savaş”ın bütün kirli boyutlarını manşetlerine ve sayfalarına taşıyarak dikkatleri üzerine çekti.

30 Mayıs 1992’te yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesinin 1990 ve 1992 yılları arasındaki öncülleri haftalık yayımlanan Yeni Ülke gazetesi idi. Gazetenin 8 muhabir ve yazarı ile 19 dağıtımcısının çoğu faili meçhul bir şekilde öldürüldü. 580 sayısının 486’sı hakkında dava açıldı ve gazete çalışanları toplam 147 yıl hapis cezasına mahkum oldu. 683 günlük yayını süresince üç kez 30 gün, on beş kez 15 gün, iki kez 10 gün olmak üzere toplam 335 gün kapatıldı. Yayınlandığı dönemde Özgür Gündem ile bağlantılı gazetecilere, dağıtımcılara ve diğer kişilere yönelik çeşitli saldırılar düzenlendi. Gazetenin İstanbul Kadırga’daki binası, Cağaloğlu’ndaki merkez bürosu ve Ankara bürosu 3 Aralık 1994’te bombalı saldırıya uğradı. Kadırga bürosundaki ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız yaşamını yitirdi, 23 çalışan yaralandı.

Birer birer sayalım; 50 kez kapatıldı, 27 farklı isimle yeniden basıldı. 89 çalışanı öldürüldü; yetmedi, gazete binası bombalandı. En son 51’inci kez kapatılma kararı alındı.

Satışı yasaklanan, dağıtımı engellenen Özgür Gündem Gazetesi’ne yönelik silahlı saldılar alenen yapılıyordu. Yazar, muhabir ve dağıtımcıları birer birer katlediliyordu. Gazetenin “ak saçlı bilgesi” olarak bilinen ve herkesçe “Apê Musa” diye çağrılan Musa Anter’e gelmişti sıra. İki taraf arasında arabuluculuk yapıp barıştırmak üzere birileri tarafından Diyarbakır’a çağrılan Musa Anter, 20 Eylül 1992 günü Diyarbakır'ın Seyrantepe semtinde bir JİTEM elemanı tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Olayla ilgili daha sonra açıklamalarda bulunan eski JİTEM elemanlarından Abdulkadir Aygan, Musa Anter’i kendisinin de aralarında bulunduğu bir ekip tarafından öldürüldüğünü anlattı.

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, gazetecilerin art arda öldürülmeleri ile ilgili gazeteci yazar Hasan Cemal’in kendisine sorduğu bir soruyu o günlerde şöyle cevaplamıştı: “Onlar gazeteci kılığına girmiş militanlar, birbirlerini öldürüyorlar.”

Gazete bütün tedhiş politikalarına karşı yayına devam etti. Gazete yayına devam ettikçe cinayetler de devam etti! Gazetenin Urfa temsilcisi ve İnsan Hakları Derneği Urfa Şubesi yönetim kurulu üyesi Kemal Kılıç, 18 Şubat 1993 günü akşam saatlerinde evine giderken uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını kaybetti. Bütün bu zorlayıcı gelişmeler sonrası gazete bir süreliğine yayınına ara verdi.

26 Nisan 1993 tarihinde Gurbetelli Ersöz’ün genel yayın yönetmenliğinde yeniden yayın hayatına başladı. Yayın hayatına tekrar başlaması ile birlikte saldırılar da tekrar başladı. Gazetenin Bitlis muhabiri Ferhat Tepe 28 Temmuz 1993 günü evinden çıkarken sivil giyimli, telsizli kişiler tarafından kaçırıldı. 18 yaşındaki genç muhabir Ferhat Tepe, 8 Ağustos 1993 tarihinde Elazığ’da, Hazar Gölü’nün Sivrice kıyısında bir balıkçı tarafından ölü bulundu.

Yine aynı akıbeti yaşayan gazetenin en genç muhabirlerinden 17 yaşındaki Nazım Babaoğlu ise 12 Mart 1994 günü bir haber için gittiği Urfa’nın Siverek ilçesinde kayboldu ve yaklaşık 20 yıldır kendisinden haber alınamıyor.

GELENEĞİN YARATICISI GURBETELİ ERSÖZ...

Ve tabii ki geleneğin yaratıcısı, bir çizgi olarak geliştiricilerinden biri Gurbetelli Ersöz’dü. Gurbetelli Ersöz Çukurova üniversitesi Kimya bölümü mezunu ve mezun olduğu gibi asistanlığa başlamıştı. Ama "Şêr şêr e, çi jin e çi mêr e" sözünü hep tekrarlayarak mücadele ile dolu olduğunu yansıtıyor. Etrafını da örgütlemeye çalışıyordu. Bunun için o hepimizden önce mücadele sahasına akmaya başladı. Sonra kısa süreli bir zindan yaşamı. Ardından zindandan çıktıktan sonra Kürtlerin ilk göz nuru, günlük gazeteleri olan Özgür Gündem’in yayın yönetmenliğini yaptı.

Gurbetelli Türkiye'de ilk kadın gazete yayın yönetmeni olma ünvanını da almayı başaran başarılı bir gazeteci, mücadeleciydi. Gurbetelli, Özgür Gündem'in kapatılmasından sonra çıkan Özgür Ülke gazetesinde de bir süre kaldıktan sonra yönünü yeniden mücadele sahasına verdi. 1997 yılında ihanetçi KDP ile işgalci Türk devleti yeni bir saldırı başlatmıştı. Gurbetelli, bir grup kadınla bu saldırı ortamından çıkmak için hareket ederken işgalci Türk devletinin tank saldırılarına maruz kaldı. Yaralı olarak KDP’nin eline geçti. KDP yaralı Gurbetelli’nin şehit düştüğünü söyledi. Oysa ki katletmişti.

Gurbetelli’yi Alişer'siz yani Yücel Halis’siz anlatmak mümkün değil. Çünkü Gurbet ile aynı dönemde Özgür Gündem ve Özgür Ülke’de yer aldı. Birlikte yöneticiliğini yaptılar. Yücel Halis'i İstanbul başta olmak üzere birçok yerde görmüştüm. Görüştüğümüz her ortamda sözü dönüp dolaştırıp özgür basına getiriyorduk. Yücel, 2011 yılında işgalci Türk devletinin savaş uçakları ile Xakurkê’yi bombalaması sonucu şehit düştü.

Bu gelenekten geçerek mücadele sahasına akanlardan biri de Cenan Demirel. Cenan Demirel, Özgür Ülke gazetesi bombalanıp kapatıldıktan sonra çıkarılacak yeni gazetenin yayın yönetmenliğin yapmak için Avrupa'dan gelmişti. Çıkarılan Yeni Politika gazetesinin yayın yönetmenliği görevini üstlendi. Avrupa'da uzun yıllar YCK çalışmalarında yer almıştı. Sorumluluk üstlenen biriydi. Yeni Politika gazetesi en fazla sansüre uğrayan gazete oldu. Gazete kısa sürede kapanınca Cenan yönünü mücadeleye verdi. Önce Mahsum Korkmaz Akademisi’ne gitti. Oradan Başûr ve ardından Dersim’e gitmek için yola çıkmıştı. 1997 yılında Amed’e ulaştığında artık dizleri onu taşıyamıyordu. O yüzden grup arkadaşları bahara kadar tedavi görüp iyileşsin diye Amed’de bıraktı. Hep en kısa sürede iyileşip Dersim'e gideceğim, diyordu. Fakat Ağustos 1998 yılında Amed’in Şehit Kendal bölgesinde şehit düştü.

YÜZLERCE BASIN ÇALIŞANI KATLEDİLDİ

Özgür Basın geleneğinin haftalık ve günlük gazeteye dönüşmesi ile saldırılar 25 Şubat 1992 yılında Cengiz Altun’un Batman'da katledilmesi ile başlar. Cengiz Altun, Batman’ın en yurtsever ailelerinden geliyordu. Kürtlerin ilk haftalık yayın yapan gazetesi Yeni Ülke Gazetesinin muhabirliğini yapıyordu. Cengiz Altun’un katledilmesinden sonra 2 Haziran 1992 yılında haftalık Yeni Ülke gazetesi muhabiri Metin Akgün, Nusaybin'de saldırıya uğrayarak katledildi.

Metin Akgün’den sonra 8 Haziran 1992 yılında Özgür Gündem Muhabiri Hafız Akdemir katledildi. Akdemir, Kürt Özgürlük Hareketinden önce başka yapılar içinde devrimciliğe başlamış Lice’nin Sise köyünden olan gerçek bir devrimciydi. Hedef alınması ile belli bir kesime mesaj verilmek isteniyordu. Hafız Akdemir’den kısa süre sonra Özgür Halk Dergisi Muhabiri Batmanlı Çetin Abayay, 29 Temmuz 1992 yılında Batman'da hedef alındı. Çetin Abayay, Batmanlı şehit Rizgar, yani Ahmet Görnü’nün devrimciliğinden etkilenmiş, onun kardeşleri ile arkadaşlık yaparak büyüyen Batmanlı yurtsever bir ailenin çocuğuydu.

Çetin’den sadece iki gün sonra, yani 31 Temmuz 1992 yılında Özgür Gündem Muhabiri Yahya Orhan katledildi. Yahya Orhan’dan on gün sonra ise Ceylanpınar’da Apê Musa’nın yeğeni Özgür Gündem muhabiri ve yazarı Hüseyin Deniz, 9 Ağustos 1992 yılında katledildi.

Hüseyin Deniz katledildikten sonra Apê Musa yazdığı yazıda, "Ez Xalê te me. Heta ez sax bim, wê penûsa te erdê nekeve" (Ben senin dayınım. Ben sağ oldukça kalemin yere düşmeyecek) diyerek, onun yerine de yazacağını söylemişti. Apê Musa’nın 20 Eylül 1992'de katledilmesi ile onun ve yeğeni Hüseyin’in kalemi bu kez öğrencilerine geçti. Öğrencileri, ardılları, günümüze dek kalemlerini taşıyarak özgür basında mücadele etmeye devam ediyorlar.

Özgür Basın geleneğinden kimler geçmemişti ki! Kimler haber, foto ve gerçekleri yakalama peşinden koşmamıştı ki! Kimler gazeteleri okurlara ulaştırmak için koltuk altlarına alıp sokaklara fırlamamıştı. Bu insanların bir kısmı ya kurşunlanarak ya da dağlarda gerilla olarak mücadele ederek şehit düştü.

ÖZGÜR BASIN GELENEĞİNİN SAVAŞÇILARINDAN BİRİ HALİL DAĞ

Bunlardan biri çoğu insanın "Mavi Akardı Avaşin"in suları kitabının yazarlığından tanıdığı Selçuk olarak bilinen Enver Polat'tı. Enver Polat uzun süre Serxwebun ve diğer dergilerden çalıştıktan sonra gerillaya katıldı ve Zagroslarda gerilladayken şehit düştü.  

1995 yılında Batman'da gözaltına alıp, katledilenlerden biri de Safyettin Tepe’ydi. Biz arkadaşları arasında sadece Saffet olarak bilinen Safyettin, yeni Özgür Gündem, Özgür Ülke, Yeni Politika gazetelerinin muhabirliğini yapmıştı. Yeni Politika gazetesi kapandığı gibi muhabirlik yaptığı Batman'da gözaltına alınmıştı ve birkaç gün sonra cansız bedeni ‘intihar etti’ denilerek ailesine teslim edildi. Saffet intihar etmedi; o işkencede katledilen özgür basın geleneğinin sürdürücülerinden biriydi.

Bu geleneğin mücadelecilerinden biri de Erdal adında Erzurumlu tanıdığım biriydi. Gerçek adını soyadını bilmiyorum. Erzurumlu olduğunu ve uzun yıllar Serxwebunda çalıştığını, Med TV açıldıktan sonra orada çalışıp yöneticilik yaptığını anlattılar bana. Erdal’ı, 1997 yılında Amed Şehit Remzi bölgesinde görmüştüm. Türk devletinin "Murat operasyonu" adıyla 1998 yılı Nisan ayında başlattığı saldırıda, Muş Güneyi olarak bilinen bölgedeki Badinek vadisinde şehit düştü.

Özgür basın geleneğinden geçenlerden biri de Eren Polat’tı. Eren Polat, Maraşlı bir genç kadındı. Özgür Ülke gazetesinde muhabirliğe başlamıştı. Antep muhabirliğini yapmıştı. Özgür Ülke gazetesi kapanıp Yeni Politika gazetesi yayına başladığında Adana’ya geçti. Yeni Politika gazetesi de kapanınca Batman’a geçmişti 1995 yılı sonlarında. 1996 yılı ortalarında onu Şehit Remzi’de görmüştüm. Çakı gibi bir gerilla olmuştu. 1997 yıl sonlarına doğru Kobra saldırısı sonucu yaralanmıştı. Başûr'a gönderilmek için yola çıkarılmıştı. Cûdî dağına kadar ulaşmıştı. 1998 yılında Botan’da "Murat operasyonu" adıyla başlatılan saldırıda Cûdî dağında bombasını kendisinde patlatarak şehit düştüğünü öğrendim.

Bu geleneğin vazgeçilmez savaşçılarından biri de kuşkusuz Halil Uysal yani Halil Dağ’dı. Halil, fotoğrafçılıkla başladı. Dağların başından onlarca dosya hazırladı. En iyi kameramanlardan biri oldu. En son, film yönetmenliği görevini üstlendi ve çok sayıda gerilla filmi yaptı. Bunlarla elbette Halil anlatılamaz. Halil’i en iyi kendisi anlattı…

ÖZGÜR GÜNDEM'İ AMED'E KATIR SIRTINDA GETİREBİLİYORLARDI

Yine özgür basının yılmaz mücadelecilerinden biri de Mehmet Şenol’du. Mehmet Şenol Amedli yiğit bir gençti. İlk günden itibaren Özgür Gündem muhabirliğini, Amed Büro sorumluluğunu yapmaya başladı. Özgür Gündem o dönemlerde İstanbul ve Adana’da baskı yapıyordu. Adana baskısından Amed’e çok sayıda gazete gelirdi. Amed’ten Kürdistan’a dağıtılırdı. İşgalci Türk devleti, gazetenin Amed’e girişini yasakladı. Pirinçlik Karakolunda tüm otobüsler durdurulup kontrol edilir, içindeki gazetelere el konulurdu. Mehmet Şenol gazeteleri kaptırmamak için bir yöntem buldu. Pirinçlik karakoluna varmadan önce otobüsleri durdurup gazeteleri indiriyordu. Beraberinde getirdiği at ve katırlara gazeteleri yükleyerek dağlık yerlerden geçirip Amed’e ulaştırıyor, oradan da Ağrı, Kars, Erzurum, Ardahan’a kadar olan Kürdistan şehirlerine gönderiyordu. Şenol her gün bu işi tekrarlıyordu. 1994 yılında devlet çok fazla yönelince yönünü dağa çevirdi. Çok fazla dağda da kalamadan Ağustos 1994 yılında Şehit Amed’te Lice, Hazro, Kulp arasında yer alan Reşane köyünde Sine köyü çetelerinin pususuna düşerek şehit düştü.

Gelenekte ilk günden itibaren yerini alanlardan biri Liceli genç kadın Nalan Alıcı oldu. Nalan, Amed Büroda Mehmet Şenol’un öğrencisi olarak Özgür Gündem muhabirliği yapmaya başladı. Savaşın en yoğun olduğu ve en tehlikeli yer olan Lice, Hani, Kulp taraflarındaki gelişmeleri takip etmeye aday olmuştu. Bu yürek isterdi. Özgür Gündem kapandıktan sonra bir süre de Özgürlük Ülke ve Yeni Politika'da da muhabirlik yaptıktan sonra kendisini dağlara atmıştı. 1997 yılı ocak ayında işgalci Türk devletinin savaş uçakları ile Apê Musa alanına yönelik yaptığı saldırıda şehit düştü.

Bu geleneğin iz sürdürücüleri ve Mehmet Şenol’un öğrencilerinden biri de Adil Denk, yani Brûsk’tu. Adil Denk, aslen Mardin Derikli ama Amed’de doğup büyümüş. Onun için Özür Gündem'in ilk günlerinden itibaren muhabirlik için başvuruyor. Kısa bir stajyerlik sürecinden sonra muhabirliğe başlıyor. Özgür Gündem kapatılıp Özgür Ülke yayına başladığında da Adil bir süre kalıyor. Özgür Ülke de kapatıldıktan sonra Adil de tıpkı kendisinden öncekiler gibi yönünü mücadelenin sıcak alanı olan dağlara veriyor. Kürt Halk Önderine yönelik uluslararası komplo geliştirildiğinde bir grup arkadaşı ile Amed Merkez’e eylem yapmaya iniyor. Biri teslim olup ihanet ettiği için geri dağa çekiliyor. 1999'da geri çekilme kararından sonra Başûr’a geçti. 2000 yılında açılan Gurbettelli Ersöz Basın Akademisi’nin ilk devresinde yöneticilik yaptı. Ama gerilla onu daha çok cezbediyordu. O yüzden HPG’ye geçti. Oradan da çocukluk arkadaşı Hasan Özgün’ün kardeşi Ciwan ile birlikte Amed’e eylemler yapmak için gitti. Hevsel bahçelerinde Ciwan ile birlikte şehit düştü.

Bu geleneğin üyelerinden biri de Hatice Demir’dir. Hatice Demir, Maraş Elbistanlı bir genç kadındı. Aile o daha çocuk yaşta iken İskenderun’a göç eder. Hatice İskenderun Meslek Yüksek okulundan mezun olur olmaz soluğu Özgür Ülke gazetesinde aldı. Gazetenin Arşiv bölümünde görev aldı. Gazete kapandıktan sonra Hatice yönünü Kürdistan dağlarına verdi. Adını, çok sevdiği isim ola Helin koydu. 1996 yılında Piran’a bağlı Berik nahiyesinin alt tarafında kalan, gerilla dilinde “su noktası” olarak bilinen bir yerde, bir arkadaşı ile şehit düştü.

APÊ MUSA'NIN KÜÇÜK GENERALLERİ...

Gelenek giderek gelişip yayıldı. Çıkan gazetelerin dağıtımı için bir ordu kuruldu. Apê Musa, bu dağıtımcılara “küçük generallerim” dedi. Apê Musa’nın bu küçük generallerinden onlarcası katledildi. Bazıları da gerilla olup şehit düştü. Bunlardan biri Gülistan Yalçın’dı. Gülistan Yalçın, Nusaybinli bir genç kadındı. Ailesi o daha doğmadan Adana Şakirpaşa mahallesine göç etmişti. Gülistan, Şakirpaşa'da doğup büyümüştü. Babası onu kendi elleri ile gazetede çalışması için götürüp teslim etmişti. Gülistan bir dönem Adana’da dağıtımcılık yaptıktan sonra dağıtımcılık artık onu doyurmaz olur ve yönünü dağlara verir. Amed eyaletinde bir süre kalır. 23 Nisan 1997 yılında Şele dağında çıkan bir çatışmada şehit düşer.

Samet Yakut ve Hikmet Yakut, iki amca oğlu. Özgür basın geleneğinin dağıtımcıları olarak tarihe geçtiler. Her ikisi Amed’te sokak sokak gazete dağıttı. Samet bir dönem Mehmet Şenol’un görevlendirmesi sonucu  çeşitli yöntemlerle Adana’dan Amed'e gazete götürmek için çalıştı. Daha sonra gerillaya katıldı. 1998 yılında Kulp'ta bir grup arkadaşı ile şehit düştü. Amcasının oğlu Hikmet ise kendisinden önce şehit düşen abisinin adı olan Resul adını aldı. O da uzun yıllar Amed’te gerillacılık yaptı. 2000'li yılların başında Amed’te şehit düştü.

Özgür dağıtımcılardan biri de M. Can Gündüz’dür. M. Can Gündüz; yani Çiya, Kulplu ama Amed merkezde doğup büyümüştü. Amed’te gazete dağıtmak için adım atmadığı tek bir sokağa kalmamıştı. Çiya da 1995 yılında gerillaya katıldı. 1997 yılında memleketi olan Kulp'un arkasında bir eylemde şehit düştü. Bunlar sadece birkaç tanesi. Çünkü onlarca özgür dağıtımcı, muhabir, şehit düştü.

Elbette şehit düşenler arasında Van'da kontraların saldırısı sonucu katledilen Adnan Işık'ı da unutmamak gerekir.

DÖRT PARÇA KÜRDİSTAN'A YAYILAN GELENEK

Özgür basın geleneği Kuzey Kürdistan’da başlatılan bir gelenekti ama kısa süre içinde dört parça Kürdistan’a yayıldı. Rojava Devrimi ve Şengal direnişi ile yeşerip boy verdi. İşte bu direniş dönemi ve gerçekleri yansıtma canhıraşı içinde onlarcası şehit düştü. Onun için Kürdistan dağlarında onlarcası gerilla olarak özgür basın geleneğini sürdürmek için ellerinde kamera ile şehit düştü. Bunların başında da Şehit Seyfettin Tepecik geliyor. 1998 yılında "Murat Operasyonu"nda Botan’da elinde kamerası görüntü çekerken Kobraların saldırısı sonucu şehit düştü. Ve birçok yiğit Zagros, Amed, Behdinan, Dersim ve Koçgiri'de şehit düştü.

Başur’da Rojnews muhabiri Duhok’ta KDP tarafından işkence ile katledilen Wedat Hüsen oldu. Mahmur'da DAİŞ’e karşı direnirken şehit düşen Deniz Fırat oldu.

Rojava’da Ruken, Rizgar, Xerib, Mazlum Bagok, Eylül, Dilişan, Mustafa, Agiri, Rohat, Rojhat, Saad, Mihemmed, Dilovan, Welat, Hogir oldu. Şengal’de Nujiyan Erhan oldu. Cizre’de Rohat Aktaş olup tarihin sayfalarına geçtiler…

Bingöl'de Şevin Bingöl oldu.

Şehitlerini listesini dökersem altından kalkamam…

Adil Başkan, Cemal Aktar, Ersin Yıldız, Nesrin Teke, Esen Aslan, Metin Alataş, Derviş Köşker, Sinan Cemgil Kahraman, Engin Kişin, Hasan Aydın, Ayfer Serçe, Mazlum Erenci, Burhan Karadeniz, Bahattin Karakütük, Halil Adanır, Kemal Ekinci, Orhan Karağar, Teğmen Demir, Yalçın Yaşa, Zülfük Akkaya, Lokman Gündüz, İsmail Ağaya, Haşim Yaşa, M. Zeki Aksoy, Enver Özçelik, Kadir İpersürer, Mehmet Sencer, Musa Dürü, Hıdır Çelik, Behzat Eraslan, İhsan Yakut, Siraç Pençe, Fahrettin Dülçek, Cengiz Kırık, Botan Öner, Mehmet Ali Üvercan, Aydın Pençe, Mahmut Yener, Yusuf Karaüzüm, Mehmet Kara, Sevdin Nergiz, Ziyatin Günay, Turan Taş, Ahmet Bolkan, Şahap Dönmez, Taner Elçi, Azat Ünal, İdris Atak, Lokman Batur ve Volkan Eryiğit ile daha nicelerini sayabilirim.

Adını yazdıklarımdan büyük çoğunluğu ile birlikte haber kovaladım. Ayfer Serçe’yi, yani Şîlan’ı mı dersiniz, Ahmet Bolkan yani İzzet’i mi dersiniz, Cengiz Kırık yani Serxwebun’u mu dersiniz, Enver Özçelik yani Devrim’i mi dersiniz. Hangi birini anlatayım, bilmiyorum ki!..