Ceyş El Suwar Komutanı: İşgal ve saldırılara karşı fedai bir ruhla direniriz

Ceyş El Suwar komutanlarından Ebu Hecî, Türk devleti ve SUK çetelerinin Kuzey Suriye ve Rojava’ya yönelik işgal ve saldırıları karşısında fedai bir ruh ile sonuna kadar direneceklerini söyledi.

Ceyş El Suwar komutanlarından Ebu Hecî, Türk devleti ve Suriye Ulusal Koalisyonu’na bağlı çete gruplarının Ezaz – Cerablus – El Rai hattında geliştirdiği işgal ve saldırıların amaçlananın Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemin zayıflatılması ve tasfiye edilmesi olduğunu belirtti.

Cerablus-El Rai-Ezaz-Efrin-Şehba bölgesine yönelik saldırıları, bu bölgeler üzerindeki planları, Türk devletinin SUK ve DAİŞ çeteleri olan ilişkilerini ve amaçlarını Ceyş El Suwar komutanlarından Ebu Hecî ile konuştuk.

Minbic Askeri Meclisi’nin 1 Haziran’da başlattığı Minbic’i özgürleştirme hamlesi’ sonucu Minbic’i özgürleştirmesi ardından Türk devleti ve SUK çeteleri de Cerablus’u, geçtiğimiz günlerde de El Rai kasabasını işgal etti. Ardından Türk devleti ve SUK çetelerinin El Bab’a doğru ilerlediği söylendi. Bölgede şuan son durum tam olarak nedir?

Evet, sizin de belirttiğiniz gibi Minbic Askeri Meclisi, 1 Haziran 2016 günü ‘Minbic’i özgürleştirme hamlesi’ başlatmış ve 73 gün süren operasyonlar sonucunda DAİŞ çetelerini Minbic kentinden temizleyerek özgürleştirdi.

Türk devleti tabi bu durum karşısında şaşkınlığa uğradı ve öfkelendi. Çünkü Türk devleti Minbic’in DAİŞ çetelerinden temizleneceğini açıkçası pek beklemiyordu. Bunun da nedeni Minbic’i DAİŞ çetelerinin Raqqa’dan daha önemli bir merkez olarak görmesiydi.

Ancak Minbic Askeri Meclisi bu düşünceyi 73 gün boyunca ortaya koyduğu fedai direniş pratiği ile ortaya koydu. Hal böyle olunca Türk devleti ve SUK çeteleri endişeye kapıldı ve Cerablus Askeri Meclisi’nin olası özgürleştirme hamlesini bertaraf edercesine Cerablus’u işgal etti.

Türk devleti geçtiğimiz günlerde de El Rai kasabasını işgal ederek aslında Suriye’deki savaşı derinleştirecek olan bir adım attı. Türk devleti ve SUK çeteleri, El Rai kasabasını işgal ederek aslında Ezaz – Cerablus hattını tümden işgal etmiş oldu. Bu durum devrimci demokratik halk güçlerinin olası özgürleştirme hamlelerine karşı yapılmış operasyonlardır esas itibariyle.

Türk devleti bu operasyonlar ile aslında DAİŞ ve SUK çetelerini korumaya almış, o çok istediği tampon bölgeyi de kısmen de olsa kurmaya yönelmiştir. Ancak hala da tampon bölge kurma girişimini başarıya ulaştıramamıştır. Çünkü Türk devletinin tampon bölge kurmasını hiçbir uluslararası güç istemiyor.

Türk devleti ve SUK çeteleri El Rai güneyindeki köy ve mezraları devir teslim aldıktan sonra Türk medyası psikolojik savaşı azgınlaştırarak “Bab’a doğru ilerliyoruz” gibisinden haberler yaparak üstünlük sağlamaya ve Türkiye halklarını kandırmaya çalışıyor.

Türk devleti ve SUK çeteleri ile DAİŞ çeteleri arasında yaşanan anlaşmazlık ardından geçtiğimiz günlerde DAİŞ çeteleri El Rai güneyinde yaklaşık 20 köy ve mezrayı tekrar devraldı. Yani bölgede şuan için durum devir – teslim tarzında gidiyor ve geliyor.

Türk devletinin bölgedeki işgal ve saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devleti iç ve dış siyasette tam olarak bir tıkanıklık yaşıyor. Bu tıkanıklığı aşmak için böylesi bir işgale başvurdu. Türk devleti Suriye’deki savaşın başlangıcından bu yana savaşın bir tarafı oldu.

Türk devleti Suriye’deki savaşta DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam, Ceyş El İslam, Sultan Murat Tugayı vb. çete gruplarını açıktan destekleyerek, mevcut Baas rejimine ve Suriye halklarının devrimci demokratik halk güçlerini karşı kullandı. Türk devleti Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yürüttüğü Kürt ve Kürt Özgürlük Hareketi düşmanlığını Suriye’ye, Rojava’ya da taşıdı.

Türk devletinin Kuzey Suriye – Rojava topraklarına yönelik girişimlerinin en büyük nedeni Efrîn ve Kobanê kantonlarının birleşmesini engellemek. Çünkü Türk devleti, Suriye’deki savaşta açıktan desteklediği DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam, Ceyş El İslam, Sultan Murat Tugayı vb. çete gruplarını kendisi için tehdit olarak görmüyor.

Türk devleti farklı halk ve inanç topluluklarını biraraya getirerek eşitlik, özgürlük, adalet temelinde ortak yaşamı ve özgür yaşam sistemini inşa etmeye çalışan Kürtleri kendisi için büyük bir tehdit olarak görüyor. Bu nedenle Cerablus ve El Rai kasabasını işgal etti. Bab kentini de bu nedenle işgal etmek istiyor. Ancak bunu ne yapabilecek ne güçleri var ne de uluslararası güçler buna izin veriyor.

Öte yandan hatırlamakta fayda var. Bugün Türk devletini yöneten AKP ve Erdoğan’ın bölge de yeniden Osmanlı dönemine dönme gibi bir isteği var. Yani Türk devletinin bölgedeki işgalleri ele alınırken sadece güncel siyasal ve askeri gelişmeler ile ele alınması doğru değil. Türk devletinin bölgedeki işgallerinin tarihsel arka planı olduğunu unutmamak gerek.

Bu bölgeler üzerinde neden bu kadar çok plan yapılıyor? Bu bölge neden önemli ve neden stratejik?

Türk devletinin Êfrîn – Ezaz – Şehba bölgesindeki hesaplarından biri de bölgeye girerek tüm dünyada terörize etmeye çalıştığı QSD güçleri, YPG/YPJ güçleri ile savaşmak olduğu açıktır.

Zaten bugüne kadar Türk devletinin ortaya koyduğu pratiğin başka açıklaması da olamaz.

Ezaz – Cerablus hattı Bab – Ezaz - Efrîn üçgeni coğrafik olarak çok önemli. Özellikle Efrîn ve Bab çok stratejik bir öneme sahip. Êfrîn, Ezaz ve Cerablus hattı Türkiye ve dünyaya açılan kapı konumunda. Aynı şekilde Bab ve Minbic’te, Efrin, Halep ve İdlip’e açılan en önemli merkezler konumunda.

Türk devleti ve SUK çeteleri böylesi stratejik önemde olan bu merkezleri işgal altına alarak Suriye’yi parçalamak ve İdlip ile Cerablus’a uzanan geniş hat üzerinde İslam devleti, İslam emirliği kurmak istiyorlar.

Türk devleti ve SUK çeteleri bu merkezleri işgal etmeyi başarır ise Halep’i de ele geçirecektir. Tabi bu düşündükleri İslam devleti ve İslam emirliğinin daha büyük bir alana yayılması anlamına gelecektir.

Ancak tüm bunlar kısa ve orta vadede gerçekleşemeyecek plan ve projelerdir. Bunlar uzun süreli plan ve projelerdir. Bu nedenle de bölge hemen hemen her gün şiddetli saldırılara maruz kalıyor.

Peki, bu bahsettiğiniz geniş bölgenin devrimci demokratik halk güçleri için önemi nedir?

Bab’ın özgürleştirilmesi Efrîn ve Kobanê kantonlarının birleşmesini beraberinde getirecek.

Şehba bölgesini Türk devleti destekli DAİŞ ve SUK çetelerinden temizlememiz durumunda her 3 kantonda birleştirilmiş olacak. Tabi bu durumda Kuzey Suriye – Rojava Federasyonu topraklarının coğrafik bütünlüğü de sağlanmış olacak.

Bedeli ne olursa olsun Kuzey Suriye Federasyonu’nun hayat bulması için siyasal ve coğrafik bütünlüğünü sağlamak gerekiyor. Bu da Bab, Ezaz, Cerablus hattının DAİŞ ve SUK çetelerinden temizlenmesi anlamına geliyor.

Yani özetle söyleyecek olursak bizim için bu bölgelerin stratejkliği tüm bu söylediklerimin toplamıdır.

Cerablus, El Rai işgallerini de göz önünde bulundurarak, sizce Türk devletinin amacı nedir?

Bildiğiniz gibi Suriye de 6 yıllık bir iç savaş mevcut. Ne uluslararası ve bölgesel güçler ne de onlar adına vekalet savaşı yürüten çete gruplarının Suriye’ye ve Suriye halklarına verebileceği tek şeyin daha fazla kan, ölüm ve göz yaşı olduğunu bu 6 yıllık süreç çok net bir biçimde ortaya koydu.

Gerek uluslararası ve bölgesel güçlerin gerekse de onlar adına sahada vekaleten savaş yürütenlerin bugüne kadar Suriye halklarının çıkarlarına hizmet eden bir çözüm projesi ortaya koymamışlardır.

Bu güçler Suriye halklarının gerçek temsilcilerini sürekli olarak dışarıda tutmuş ve saldırılara muhatap kılmıştır. Ancak Suriye halklarının gerçek temsilcileri buna rağmen vazgeçmemiş siyasal ve askeri çözümler üretmiştir.

Örneğin Kuzey Suriye’de Demokratik Federal Sistem inşa edilmeye çalışılmıştır. Suriye’deki tüm halk ve inanç toplulukları bu sistem ile derin bir nefes almaya başlamıştır. Ayrıca bu model Ortadoğu’da atılan ilk devrimci demokratik adımdır.

Minbic’in özgürleştirilmesi ile birlikte Demokratik Federal Sistem daha da güçlendi. Ancak Türk devleti bu durum karşısında oldukça rahatsız oldu. Ve devrimci demokratik halk güçlerini tasfiye etmeye, ezmeye ve boğmaya yöneldi.

Bu nedenle Türk devletinin Cerablus ve El Rai işgali ile amaçladığı esas olarak demokratik federal sistemi yok etmek ve halkların iradesini teslim almaktır.

Herkesin merak ettiği asıl konu Cerablus ve El Rai kasabasını uzun yıllardır elinde tutan DAİŞ çetelerinin bu alanlarda buharlaşması. DAİŞ çeteleri bugüne kadar hiç bir alandan direnç göstermeden çekilmezlik yapmadı. Ancak aynı DAİŞ nedense Cerablus ve El Rai kasabasında buharlaşarak Türk devleti ve SUK çetelerine bırakı verdi bu alanları. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sizinde iyi hatırlayacağı gibi geçtiğimiz haftalarda Ortadoğu üzerine çalışamalar yapan bir muhabir Patrick Cockburn, bir DAİŞ çetesiyle görüşmesini yazdı.

DAİŞ çetesi Cockburn’a verdiği röportajda Türkiye ile DAİŞ arasındaki ilişkiye dikkati çekiyor ve “Cerablus'u terk etmedik. Sadece sakallarımızı kestik” diyor. Bu açıklamanın üzerine söylenecek bir söz olduğunu düşünmüyorum.

Çünkü herşey çok net bir biçimde ortada. Türkiye’nin ‘Fırat Kalkanı’ adı ile başlattığı işgal operasyonları ardından dikkat edildiyse DAİŞ çeteleri hiçbir direniş göstermeden Cerablus’tan ve El Rai kasabasını Türk devleti ve SUK çetelerine devretti.

Gerek DAİŞ çeteleri gerekse de SUK çeteleri ile Türk devleti arasında ne gibi bir ilişki var?

Sizinde iyi bildiğiniz gibi Türk devleti ve ordusu Cerablus - Ezaz hattında çetelerin rahat bir şekilde dolaşmasına ve sınır geçişlerine izin veriyor.

Gerek burada ölü ele geçirdiğimiz çetelerin üzerinden gerekse de özgürleştirdiğimiz alanlarda ele geçirdiğimiz belge ve dökümanlarda Türk devletinin çete gruplarına sadece silah, cephane, lojistik desteği vermediği, aynı zamanda çete gruplarına sağlık hizmeti de verdiği ortaya çıktı.

Yine elimizdeki bilgi ve belgelere göre çetelere Türkiye sınırında da sağlık yardımı yapılıyor. Sınırda kurulan iki sahra hastane ve Hatay Yayladağ’da olan Yamadi hastaneleri çetelerin hizmetine sunulmuş durumda.

Hatay – Ezaz – Cerablus sınır hattında da 24 saat dönüşümlü olarak çeteler için ambulanslar bekletiliyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında ortaya tek bir anlam çıkıyor. O da Türk devletinin kendi halkına vermediği sağlık hizmetini, çete gruplarına veriyor.

Rusya’nın İdlip, Efrin ve Ezaz hattını uçaklarla vurmasının ardından Hatay hattı üzerinden SUK çetelerinin Türkiye’ye geçişleri hızlanmıştı. Bu geçişleri kim organize ediyor? Bu geçişler devam ediyor mu?

Yine bildiğiniz gibi Hatay - Kilis –Antep hattında Efrîn sınırları dışında olan bölgeler Türk devletinin desteklediği hatta bir kısmını kendisinin kurduğu SUK çetelerinin işgali altında bulunuyor.

Hatay - Kilis hattında sınırın Suriye tarafında SUK çetelerinin işgali altında olan bölgelerin karşısında sınırın Türkiye tarafında MİT tarafından Kuzey Suriye Federasyonu’nunu boğmaya ve tasfiye etmeye yönelik saldırıları organize etmekle görevlendirilen bir MİT birimi oluşturulduğunu sizin aracılığınız ile kamuoyu ile paylaşmıştım.

SUK çeteleri sınırın Suriye tarafında, Türk devleti de sınırın Türkiye tarafında koordine merkezleri kurdu. Bu merkezler bugün çok daha aktif bir şekilde çalışıyor. Bu merkezlerin ana karargahları da Ankara – Kilis – Antep’te.

Zaten Efrîn - Ezaz ve Şehba bölgesine hatta Şêx Meqsûd mahallesine yönelik saldırılar bu anakargah merkezlerinden yürütülüyor.

Hatay - Kilis hattından İdlip, Hama, Humus gibi bölgelerden getirilen SUK çeteleri Kilis’ten tekrar Suriye’ye Ezaz –Efrin – Şehba ve hatta Şexmeqsud hattına geçiriliyor. Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yapan çeteler, Kilis’in Öncüpınar Sınır Kapısı’nın karşısında bulunan Bab Es Selame Sınır Kapısı'ndan Suriye’ye geçiriliyor.

Yani özetle Türk devleti çeteleri beslemeye ve büyütmeye devam ederken, aynı zamanda bu çete gruplarını Kuzey Suriye topraklarına saldırılarda kullanıyor. Türk devleti çetelere sağlık hizmeti ve transit geçiş hizmeti de vermeye devam ediyor diyebiliriz.

Kuzey Suriye – Rojava topraklarına yönelik saldırıları organize etmekle görevlendirilen MİT birimi sadece çete geçişlerini sağlamak ve saldırıları organize etmekle mi görevli?

MİT birimi sadece saldırıları ve çete, cephane, lojisik takviyesi organizasyonları ile uğraşmıyor. Hatta bu birim bizzat QSD güçlerine yönelik saldırılarda da yer alıyor.

Bu birim İlmintar, Hawar Kilis köyleri başta olmak üzere birçok noktada Ezaz – Efrin hattındaki saldırıların alt yapısını oluşturan silah, cephane, lojistik noktaları da kurdu. Türk devleti tarafından bu noktalara hemen hemen her ay ve 2 hafta da bir silah, cephane ve lojistik takviyesi yapılıyor.

Tabi bu MİT birimi özellikle son süreç ile birlikte Cerablus, El Rai kasabasındaki tarihi eserleri Türkiye’ye geçirerek tarih eser kaçakçılığına imza atıyor. Ayrıca eşleri savaşta ölen ve yalnız kalan kadınlarında İstabul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde fuhuş için kullanıldığı bilgileri ulaşıyor elimize.

Türk devleti ekonomisini Suriye’den çalınan petrol, altın, tarihi eser kaçakçılığı vb. yöntemleri kullanarak ayakta tuttuğunu söyleyebilir miyiz?

Evet, zaten Türk devleti özellikle de AKP/Erdoğan iktidarı Suriye savaşının başından bu yana bu yöntemleri izleyerek kendisini ayakta tuttu.

Hatırlarsanız, tüm dünya ekonomik krizi yaşarken Erdoğan medyaya çıkıp “Ekonomik kriz bizi teğet geçecek” demişti. Bunu söylerken işte bu gerçekliğe dayanarak söylüyordu. 2011 Mart ayında Suriye de başlayan halk ayaklanmaları kısa bir süre içerisinde iç savaşa dönmüştü.

Bu iç savaşı fırsat bilen Türk devleti çete grupları aracılığıyla Suriye’nin tüm tarihi eserlerini çalarak önce Türkiye’deki iç pazarlarda, ardında da dünya pazarlarında satışa çıkardı. Tabi Türk devleti bu tarihi eser kaçakçılığından çok önemli bir gelir elde etti.

Tabi Türk devleti sadece bununla da kalmadı gerek kaçakçılar aracılığıyla gerekse de çete grupları aracılığıyla çok ucuza petrol alarak iç ve dış pazarda varil varil sattı. Yine Türk devleti savaş nedeniyle ailesini kaybeden kadınların fuhuşa süreklenmesine göz yumdu. Kadın ticareti yapanlardan vergi aldı.

Bu konuda daha birçok şey söylenebilir. Ancak uluslararası insan hakları kurum ve kuruluşların ortaya koyduğu raporlar çok açık. İsteyenler bu kurum ve kuruluşların hazırladıkları raporlara da bakabilir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; Türk devleti ve SUK çetelerinin Kuzey Suriye ve Rojava’ya yönelik işgal ve saldırıları karşısında Ceyş El Suwar Güçleri olarak fedai bir ruh ile sonuna kadar direneceğiz.

Bir Türkmen olarak başta Türkmen halkı olmak üzere tüm Suriye halklarına Türk devleti ve SUK çetelerinin bölgedeki işgal ve saldırılarına karşı durmaya ve devrimci demokratik halk güçleri etrafında kenetlenmeye çağırıyorum.