Dağların bir ucu kekik kokuyor
Burası Kurdistan işte… Burası Kurdistan’ın her bahar kekik kokan dağları. Gökyüzünü en geniş, en yakından görebildiğiniz, hiçbir işgalciye geçit vermeyen sarp dağlarıyla çevrili Kurdistan.
Burası Kurdistan işte… Burası Kurdistan’ın her bahar kekik kokan dağları. Gökyüzünü en geniş, en yakından görebildiğiniz, hiçbir işgalciye geçit vermeyen sarp dağlarıyla çevrili Kurdistan.
“İnsan öldü” demişti bir filozof. İnsan öldü, çünkü bir ağaç öldü; doğa öldürüldü.
Uçurumun en kıyısındayız. Birazdan uçurumdan seke seke kendimizi patikaya bırakacağız. Bu yolu biliyorum. Daha önce de yürümüştüm, ondan biliyorum. Uçurumdan korkmamam da bundan. Hemen ucunda başka bir patika olduğunu bilmek rahatlatıyor; bu, yolun devam ettiğini gösterir. Ne tuhaf değil mi uçurumda olmak? Bazen son, bazen de başlangıcı ifade eden keskin bir bıçak ağzı gibi. Kaydın mı düşersin, kaymadan yürürsen yeni yollara çıkarsın.
HER PATİKA BİR EYLEM YOLU
Peşine takıldığım üç gerilla, sırtlarında 20 kilodan fazla yüke rağmen hızlı adımlarla kamplarına doğru gidiyor. Böylesi mevsimlerde her adım, bir eylemlilik hali; her patika bir eylem yolu; alınan her yük, işgalcilere büyük bir darbe oluyor. Onlar hızlı adımlarla yürüyor, ben de peşlerinden nefes nefese, hem doğaya bakıyorum hem de bu sıcakta esen serin rüzgârın tadını çıkarıyorum. Patikadan yukarı çıkarken nefes alıyorum ve nefesi tekrar vermek için gökyüzüne çeviriyorum yüzümü. Bu muazzam bir güzellik; sanki bir ressamın eliyle nakşedilmiş... Kararmaya yüz tutmuş bulutlarla iç içe girmiş hafif kızıllıklar, yerini sonlara doğru mavi bir suyla damıtılmış gibi bir gökyüzüne bırakıyor… Bu berrak maviliğin ortasında bir beyaz bulut ve etrafında kararan, kızıllaşan bulutlar… Renklerden de anladığımız gibi karanlık çökmek üzere.
ŞU GÖKYÜZÜNÜ PAYLAŞAMIYOR
Hemen oracıkta duruyorum, başımı neredeyse arkamdan sırtıma düşecek kadar yukarı kaldırmışım. Birden kulağıma bir ses geliyor; “Heval, geliyorsun?” diyor yükle önümde beni bekleyen kadın gerilla. Yanındaki erkek gerilla da “Yine neye takıldın heval? Gel, gel kaybolma” diyor. Bense başımı gökyüzünden indirmiyorum hala… Gri ve kızıllığın birbirine karıştığı bu renk ahengi, bir kayığı andırıyor bu kez. Bilenler bilir, boş kayık deniz üstünde bir beşik gibi hafif hafif ileri geri sallanır… Gökyüzündeki tüm renkler sallandı, sallandı, sonra kendini maviliğe bıraktı. Bu güzelliği belki bir daha göremem diye hemen bir ağacın altında oturup, gözlerimi bu sefer daha büyük açarak gökyüzüne bakıyorum. İnsan, ne garip; şu gökyüzünü paylaşamıyor.
BİR YAMAÇ BOYDAN BOYA YANMIŞ
Burnuma bir koku geliyor, duman kokusuyla kekik kokusu birbirine karışmış. Çantamı sırtlıyorum ve önümden hızla geçen atik gerillaların peşine takılıyorum. Koku hala burnumda, gittikçe artıyor. Patika değişiyor, iki yamaca açılıyor. İki yamaç ortasındayım ve hafif dumanlar yükseliyor ağaçlardan. Başımı yere eğiyorum, yanmış sayısız küçük kekik ağaçları var. Üstünde kezwan ve daha birçok ağaç türü… Arazi yanmış!
İşgalci Türk ordusunun bombaladığını öğreniyorum gerillalardan. Bir yamaç sırtı boyunca yemyeşil, kelebekler uçuşup, karıncalar yuvalarına çekiliyor; mor ve sarı renkte yeni filizlenen çiçekler başlarını kaldırmış, gölgesinde durduğu ağacın dalları arasından çıkacak güneşi bekliyor. Bir yamaç boydan boya yanmış; ağaçlar kendi yapraklarının küllerini kendi diplerine bırakmış.
TUTUNUP KÖKLERİNE UZANMIŞ
Kezwan ağacı çok direnmiş; simsiyah yaprakları, yanan tüyleri andırıyor, hepsi toprağa düşmüş. Bir dalı hala yeşil kalmak için direnmiş. Güney halkı bu kezwanlarla geçimini sağlıyor. Onları dağ başlarından toplayıp, öğütüyor ve KDP’nin dayattığı kirli politikalarına bulaşmamak için alın teriyle geçimlerini sağlıyor. Kekikler yamaçtan vadiye kadar yuvarlanmış. Ağaçların diplerine takılıp yuvarlanmayanlar birbirine tutunup köklerine uzanmış. Küçük çimler, mürekkebi andıran bir siyahlıkta üst üste birikmiş, yarısını da rüzgâr başka diyarlara savurmuş. Bir ağacın yapraklarına dokunuyorum, bir kısmı elime düşüp ufalanıyor, bir kısmı bıçak gibi batıyor avuçlarıma. Yanmamak, dalından düşmemek, kendi kökleri üzerinde büyümek için, yani ağaçlarını terk etmemek için ne kadar da direnmişler…
Burası Kurdistan işte… Burası Kurdistan’ın her bahar kekik kokan dağları. Burası, işgalci Türk ordusunun yıllardır her türden bombayı kullandığı doğasıyla gökyüzünü en geniş, en yakından görebildiğiniz, hiçbir işgalciye geçit vermeyen sarp dağlarıyla çevrili Kurdistan.