Trump’ın geri dönüşü
ABD seçimleri Avrupa’dan Ortadoğu’ya ekonomik, siyasi birçok dengenin de değişebileceğine işaret ediyor.
ABD seçimleri Avrupa’dan Ortadoğu’ya ekonomik, siyasi birçok dengenin de değişebileceğine işaret ediyor.
ABD seçimleri uzun zamandır dünya gündeminde. Seçimler, 5 Kasım’da Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlandı. Trump’ın Kuzey Carolina, Georgia ve Pensilvanya’daki kritik eyaletleri kazanması, seçimi belirledi. Demokrat Parti adayı Kamala Harris ise birçok eyalette ve demografik grupta beklentilerin oldukça altında kaldı.
Trump, özellikle kırsal bölgelerde ve birçok banliyöde açık ara öne geçti. Amerikalı beyaz işçiler arasında uzun zamandır yükselen Trump, seçim anketlerine göre Afro-Amerikan ve Hispanik gruplardan da destek aldı. Öte yandan, Cumhuriyetçi Parti Amerikan Senatosu'nda üstünlük sağlamayı başardı ve Temsilciler Meclisi’nde de çoğunluğunu koruması bekleniyor.
EKONOMİNİN ETKİSİ
Demokrat Parti’nin gerileyişine dair ise birçok neden var. Örneğin, eyaletler bazında bakarsak, Michigan’da Biden’ın İsrail’in Gazze’deki imha savaşına verdiği destek sayılabilir. Yine, Demokrat Parti’nin İsrail’e açık desteği birçok yerde tepki oylarına sebep oldu. Öte yandan, bu gerilemenin en önemli nedenlerinden biri olarak Amerikan ekonomisi gösteriliyor. ABD ekonomisinin büyüme rakamları kâğıt üzerinde iyi görünse de içeride durum pek öyle değil. Biden’ın başkanlığı süresince, ABD'de gıda fiyatları yüzde 25 oranında artarken kiralar da aynı oranda yükseldi. Ekonominin hızla geliştiğine dair tüm aldatmacaya rağmen, Amerika işçi sınıfı pandemi öncesine göre daha kötü durumda.
Seçim kampanyası boyunca hem Kamala Harris hem de Trump ekonomiye dair vaatlerde bulunmuştu. Örneğin, gıda fiyatları Kamala Harris’in gündemindeydi; Trump ise enflasyonun düşürüleceğine dair söylemlerde bulundu. Ama bütçe açığına dair ne Kamala Harris ne de Trump herhangi bir vaatte bulundu. Oysa ulusal borç, GSYİH’nin neredeyse yüzde 120’sine yükseldi. Bu ulusal borcun hızla artması nedeniyle tahvil getirileri artarken, birçok ülkede borçlanma maliyetleri de arttı.
Bu durum, özellikle yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin yanı sıra Arjantin ve Türkiye gibi yüksek enflasyon ve buna bağlı olarak para birimlerinin zayıf olduğu ülkeleri de etkiliyor. İki başkan adayının da değinmediği ve kazanan tarafın da herhangi bir çözüm sunmadığı bu durum, ilerleyen süreçte dünya ekonomisi üzerinde çeşitli etkiler gösterecektir. Tabii, enflasyonun ABD’de kontrol altına alınmasıyla FED’in faiz indirimlerine devam edeceği de öngörülüyor. Öte yandan, Trump’ın FED üzerindeki kontrolünü de artırması da küresel piyasalarda artık beklenen bir şey. Bu da “bağımsız” görünen merkez bankası için başka bir döneme işaret ediyor.
AVRUPA EKONOMİSİ VE SAĞINA ETKİSİ
ABD seçim tercihinin değişmesinden bahsederken, ekonomik vurgu içerisinde dünyadaki bazı etkilere de değinmeye çalıştık. Buna, Trump’ın gümrük vergilerini artırmak istemesi de ekleniyor. AB-ABD ticaret hacmi, yaklaşık 1 trilyon euroluk mal ve hizmet değeriyle dünyanın en değerli ticaret ilişkisi olarak gösteriliyor. Trump seçim boyunca Çin ürünlerine yüzde 60, Meksika’da üretilen otomobillere ise yüzde 200’e varan oranlarda gümrük vergisi uygulamayı vaat ediyordu. Bunun yanı sıra, AB için de vergilerin yükseltilmesi söz konusu. Trump bu vergilerin yerli işletmeleri teşvik edeceği, hatta istihdamı artıracağı görüşünde; ama ekonomi uzmanları bunun ilk olarak Amerikalı tüketicileri zorlayacağını, ikinci olarak da başta Avrupa’ya yıkıcı etkiler yaratabileceği kanaatinde. Bu durumun, ABD ve AB arasındaki ticareti düşürerek, başta Almanya olmak üzere Avrupa ekonomisinde resesyona sebep olabileceği de konuşuluyor.
Dünya, ABD seçimlerinden yalnızca ekonomik olarak etkilenmedi. Örneğin, Avrupa sağı, Trump’ın kazanmasını bir zafer olarak görmeye başladı bile. Trump ile birlikte kazandığı en çok dillendirilen Macaristan, ilk tebrik edenlerden oldu. Macaristan Devlet Başkanı Viktor Orbán, Donald Trump'ı başkanlık seçimlerindeki zaferinden dolayı kutlayan ilk Avrupalı liderdi ve bunu dünyanın acilen ihtiyaç duyduğu “muazzam” bir zafer olarak tanımladı. Hollanda’dan aşırı sağcı Geert Wilders da vatanseverlerin dünyanın her yerinde seçimleri kazandığını vurguladı. Almanya’daki ırkçı parti AfD ise yayımladığı yazılı açıklamayla, Almanlar gibi Amerikalıların da ulusal borçlardan, ekonomik gerilemeden, bitmek bilmeyen savaşlardan ve yasadışı göçten bıktığını ve Trump’a iş birliği teklif edildiğini söyledi.
Seçimin en büyük etkisi ve sonucu ise Almanya’da hissedildi. Almanya, ocak ayında hükümetin güvenoyuna gideceğini açıkladı. Ülkede, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller Partisi ve Liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyon içinde siyasi bir kriz patlak verdi. Hükümetin yaşadığı kriz ndeniyle, FDP’li Maliye Bakanı Christian Lindner’in erken seçim teklifinde bulunduğu, SPD’li Şansöyle Olaf Scholz’un ise bunun üzerine bakanı görevden aldığı konuşuluyor. Koalisyonun en büyük anlaşmazlığı ise bütçe ve Almanya ekonomisindeki durgunluğun nasıl aşılacağı. Dünya, bu krizi Trump’ın gelmesiyle ilişkilendiriyor. Örneğin, Almanya Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Başkanı Peter Adrian, Trump’ın ikinci döneminde Almanya ekonomisinin yüksek seviyede ticaret engellerine hazırlıklı olması gerektiğini söylüyor. Adrian ayrıca, ABD ile ticaret açısından bunun önemli bir tehdit olduğunu ifade ediyor. Almanya’nın ticaretine etki edecek bu olumsuzluk, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Zira Almanya, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke konumunda.
DÜNYA ESKİ DÜNYA MI?
Trump’ın geri döner dönmez dışarıya ilişkin bir başka vaadi de savaşları durdurmak üzerine oldu. Zafer konuşmasında, “Dört yıl boyunca hiç savaş yaşamadık. IŞİD'i yenmemiz dışında hiç savaşımız olmadı” dedi ve şunu ekledi: “Savaş başlatacağımı söylediler. Ben savaş başlatmayacağım. Savaşları durduracağım.”
Peki, Trump’ın ilk başkan olduğu dünya ile şu anki aynı mı? Şu anda Ortadoğu’da Filistin, İsrail, Avrupa’da ise Ukrayna’da aktif savaşlar var. Her ne kadar ABD’nin İsrail’e desteğinde iktidarda Biden yönetimi olsa da seçim dönemi Trump, Biden’ı İsrail’e yeterince destek vermemekle suçluyordu. Zira Trump’ın gelişini Netanyahu da coşkuyla karşıladı. Netanyahu, Trump’ın dönüşünü, “tarihteki en büyük geri dönüş” olarak tanımlayıp İsrail ile Amerika arasındaki büyük ittifakın güçlü bir şekilde yeniden canlandırılması fırsatının doğduğunu ifade etti. Arap dünyasında da Trump’ın gelişi olumlu okundu. İsrail ile Hamas arasında barışı sağlamaya çalışan Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad el Sani ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi, seçimlerin bölgeye “güvenlik ve istikrar” getireceğini umduklarını ifade etti. Bu, bir şekilde Arap dünyasının İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde bir istikrara sıcak baktığının sinyali olarak da okunuyor.
Öte yandan, Trump ile telefonda görüşen Netanyahu’nun İran’dan konuştuğu Beyaz Saray tarafından açıklandı. Yeni dönemde, Trump’ın İran’la bölgesel bir savaş mı yoksa kontrollü bir gerilim mi yaratacağı merak konusu. Kendisini savaşmayan başkan olarak lanse eden Trump, 2019’da başkanken İran’ın bir ABD İHA’sını düşürmesi sonrası, İran ile savaş istemediğini fakat olası bir savaşta İran’ın yok olmayla karşı karşıya kalacağını söylemişti. 2025’te başkanlık koltuğuna oturacak Trump’ın, beş yılda değişen dengeler çerçevesinde savaş isteyip istemediği henüz bilinmiyor, ama İran’ı bir tehdit olarak görmeye devam ettiği aşikâr. Bu çerçevede, İsrail’e yeşil ışık yakıp yakılmayacağı da henüz net değil. Ama Trump’ın Çin’e uyguladığı vergi artırımı, Rusya’ya karşı bir çevreleme politikası ve de İran’la gerginlik siyasetine devam edeceği, şimdiden öngörülenler arasında.
24 SAATE BARIŞ OLACAK MI?
Trump, Ocak 2025’te göreve geldikten 24 saat sonra Ukrayna’daki savaşı sonlandıracağını da iddia ediyor. Öte yandan, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, “Başkan Trump’ı şahsen tebrik etmeyi ve Ukrayna’nın ABD’yle stratejik ortaklığını güçlendirmenin yollarını görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum” diyerek, ilk tebrik edenlerden biri oldu. Buradaki senaryolar, kazançlı çıkanın Rusya olacağından yana. Bu savaşın ise ancak ilhak yoluyla sonlanacağı görüşü hâkim ve bu da Avrupa için Rusya tehdidinin artması anlamına geliyor. Diğer yandan, önceki seçimi kaybettikten sonra Trump’ın, Putin ile ilişkisi çokça tartışılmıştı. Bu yönde bir “barış” bu tartışmanın da alevleneceğine işaret ediyor.
Tüm bu bölgesel ve küresel değişimlerin Türkiye’ye etkileri şu an için değişkenlik gösteriyor. Trump’ın Avrupa üzerinde vergiler yüzünden yaratması olası durgunluğun, Türkiye gibi ülkelere yarayacağını ifade edenler var. Zira Trump’ın seçilmesiyle Türkiye’de para birimi ve borsada yükselme oldu. Fakat değerler eski haline dönmeye de başladı; Türkiye gibi yapısal ekonomik kırılganlık yaşayan ülkeler için gelişmeler, bir dalgalanma yaratsa da tam çözüm değil. Öte yandan, Ortadoğu ve özellikle Kürtlere yönelik Amerikan politikasının öngörülemezliği, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin adımlarını ve pozisyonunu da belirleyecek gibi görünüyor.