DEMOKRATİK SURİYE VE KÜRTLER
Suriye, Baas rejiminin çöküşüyle birlikte tarihinin en karmaşık ve yıkıcı krizlerinden birine sürüklendi. Uluslararası ve bölgesel güçler arasındaki çıkar çatışmaları, iç savaşın yarattığı yıkımı derinleştirirken halkların barış umutlarını da zayıflattı. Radikal cihatçı grupların yükselişi, halklar arasındaki gerilimi artırırken demokratik bir gelecek arayışını da büyük bir çıkmaza sürükledi.
Bu zorlu süreçte Kuzeydoğu Suriye devrimi, bir umut ışığı olarak belirdi. Önder Abdullah Öcalan’ın demokratik ulus paradigması temelinde şekillenen bu sistem; kadın özgürlüğü, ekolojik denge ve çok kültürlülük gibi evrensel değerleri merkezine alarak yalnızca Kürtler için değil, Suriye’nin tüm halkları için bir model oluşturma potansiyeline sahip. Bu devrim, savaşın yıkıcı etkilerine rağmen, halkların dayanışmasını ve bir arada yaşama iradesini somutlaştırdı.
TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI VE BÖLGEYE ETKİSİ
Türkiye’nin Suriye politikası büyük ölçüde Kürtlerin bölgedeki kazanımlarını tasfiye etme üzerine kuruludur. Erdoğan yönetimi, radikal cihatçı grupları “muhalif güçler” adı altında destekleyerek bölgedeki çatışmaları daha da derinleştirdi. Bu grupların faaliyetleri, Kürtlerin siyasi ve sosyal kazanımlarını hedef alırken Suriye’nin demokratikleşme sürecine de ciddi zarar verdi ve veriyor.
Türkiye’nin bu müdahaleleri, milyonlarca Suriyelinin yerinden edilmesine neden oldu. Göç eden Suriyeliler, Türkiye’de genellikle ucuz iş gücü olarak kullanıldı ve Avrupa Birliği’ne karşı bir pazarlık aracı haline getirildi. Erdoğan yönetimi, bu göçmenleri uluslararası arenada bir meşruiyet unsuru olarak kullanırken onların yaşam koşullarını büyük ölçüde göz ardı etti.
Bunun yanı sıra Türkiye’nin işgal planları, halklar arasındaki gerilimi artırarak barışçıl bir çözümün önündeki en büyük engellerden biri haline geldi. Bu politikaların, bölgedeki demokratikleşme çabalarını baltaladığı açıkça görülmektedir.
Tüm bunların yanında, Kuzeydoğu Suriye devrimi, savaşın ve yıkımın ortasında halkların bir arada yaşama iradesini temsil eden bir model olarak dikkat çekiyor. Kürt, Arap, Süryani, Durzi, Alevi ve Ermeni halklarının dayanışmasıyla şekillenen bu sistem, radikal cihatçı tehditlere karşı güçlü bir direniş sergiledi. Kadın özgürlüğü, ekolojik sürdürülebilirlik ve toplumsal eşitlik, bu devrimin temel ilkeleri arasında yer alıyor. Bu devrim, yalnızca yerel bir çözüm sunmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası toplum için de ilham verici bir paradigma oluşturuyor. Halkların kendi kendini yönetme hakkını savunan bu model, Suriye’nin gelecekteki dönüşümüne ışık tutuyor.
Kadınların devrimdeki rolü özellikle dikkat çekicidir. Toplumsal hayatta ve karar alma mekanizmalarındaki konumları son derece stratejiktir. Kadınların öncülüğünde gelişen bu demokratik yapı, otoriter ulus-devlet anlayışını aşarak sahici, kapsayıcı ve demokratik bir sistemin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Kadınların öncü rolü, Kürt hareketinin toplumsal dönüşümdeki kararlılığını ve yenilikçi yaklaşımını simgelemektedir. Bu, yalnızca Suriye’nin iç dinamiklerini değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası ilişkileri etkileyen bir paradigma değişikliğini temsil etmektedir. Kürtler, kadın özgürlüğünü ve toplumsal eşitliği merkeze alan bir sistemle, halkların barış içinde bir arada yaşayabileceği bir model sunmaktadır.
KÜRTLERİN MEVCUT STRATEJİK DURUMU
Kürtler, Suriye’nin demokratikleşme sürecinde en önemli aktörlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Tarihsel mücadeleleri ve örgütlü yapıları, onların Suriye’nin geleceğini şekillendirme potansiyelini güçlendirmektedir. Ancak bu potansiyelin hayata geçirilebilmesi için Kürtlerin stratejik konumlarına odaklanmaları ve enerjilerini gerçek sorunlara harçamaları gerekmektedir. Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplumsal paradigma, uluslararası alanda bir çözüm modeli olarak kabul görürken, Kürtlerin kendi güçlerinin ve konumlarının farkına tam olarak varamadığı gözlemlenmektedir. Oysa Kürtlerin mevcut stratejik durumu son derece güçlüdür.
Ulus-devlet sisteminin çöküşü ve parçalanışı açıkça ortadayken, Kürtlerin kendilerini zayıf ya da “bitme” psikolojisine sürüklemeleri, gerçeği yansıtmamaktadır. Kuzeydoğu Suriye devrimi, Kürtlerin bu süreçteki öncülük kapasitesini ve kararlılığını açıkça ortaya koymaktadır. Kadın özgürlüğü, ekolojik denge ve toplumsal eşitlik gibi temel değerler, Kürtlerin bu devrimdeki rolünü daha da anlamlı hale getirmektedir. Ancak bu başarının sürdürülebilirliği, Kürtlerin kendi örgütlü yapılarına ve demokratik ulus paradigmasına olan inancını güçlendirmesiyle mümkündür.
Her ne kadar Türkiye’nin yürüttüğü işgal politikaları ve özel savaş yöntemleri Kürtleri zayıf göstermeye çalışsa da gerçekler farklıdır. Kürtler, Suriye’nin demokratik geleceğinde merkezi bir aktör ve hayati bir güçtür. Kuzeydoğu Suriye’de inşa edilen sistem, Kürtlerin yalnızca kendi haklarını savunmakla kalmadığını, aynı zamanda diğer halklarla ortak bir yaşam modeli geliştirdiğini açıkça göstermektedir. Kürtlerin bu süreçteki rolü, yalnızca askeri başarılarla sınırlı değildir. DAİŞ, El Nusra ve SMO gibi radikal gruplara karşı verdikleri ağır bedellerle kazanılan zaferler, Kürtlerin direniş gücünü ve kararlılığını ortaya koymuştur. Ancak asıl güçleri, dayandıkları demokratik ulus projesinden ve bu projeyi hayata geçirme iradesinden kaynaklanmaktadır.
ORTADOĞU İÇİN BİR UMUT
Kuzeydoğu Suriye devrimi, halkların barış, özgürlük ve eşitlik temelinde bir arada yaşayabileceği bir sistemi mümkün kılmaktadır. Bu model, Suriye’nin tüm halkları için bir umut kaynağıdır. Etnik ve dini çeşitliliği bir zenginlik olarak gören anlayışıyla bu devrim, tüm Ortadoğu’nun sorunlarına çözüm sunabilecek bir potansiyele sahiptir. Kürtlerin bu süreçteki liderliği, yalnızca bugünün değil, geleceğin Ortadoğu’sunu şekillendirecek bir güce sahiptir.
Sonuç olarak, Kuzeydoğu Suriye devrimi, halkların dayanışmasıyla inşa edilen bir geleceğin mümkün olduğunu göstermektedir. Kürtlerin stratejik vizyonu ve kararlılığı, Suriye’nin demokratikleşme sürecinde belirleyici olacaktır. Bu devrim sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin barış ve istikrarı için bir mihenk taşıdır. Kürtler, bu tarihi dönemeçte etkili bir rol üstlenerek halklar arası barışın temellerini atabilir ve Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirebilir.