Kürt inkarına ve imhasına devam

Kürt bölgelerine yönelik saldırı ve işgaller, direkt etnik temizlik anlamına geliyor. Dünyanın gözü önünde etnik temizlik yapılıyor ve savaş suçu işleniyor. En son Şehba ve Til Rıfat’taki saldırılarda da görüldü, saldırıların ardından Kürt nüfus kalmadı.

Türkiye’yi yönetenler, Kürtleri statüsüz ve kimliksiz bırakmak için yurtdışında ve yurt içinde büyük bir çaba içerisindeler. Birinci Dünya Savaş’ından sonra Kürtler, dört ülke tarafından bölünmüş ve tarihi bir yok oluşa, karanlığa doğru bir yolculuğa çıkarılmıştı. Kırımlar, kültürel soykırım ve asimilasyon kıskancından bugüne geldiler. Şimdi Türkiye, Üçüncü Dünya Savaşı’nda da Kürtleri bu pozisyonda tutmak, kaderlerinin değişmesini önlemek için seferber olmuş durumda.

Bahçeli gibileri, ‘’Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun, örgütünü silahsızlandırsın, lağvetsin’’ çağrıları yaparken, aynı anda ise Rojava’da, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtleri temizlemek, iradelerini kırmak ve teslimiyete zorlamak için saldırılarına hız vermiş durumdalar. Türkiye’de Kürtler için iyi bir şey düşünen veya barışçıl yöntemi benimseyenler, Suriye’de Kürtlere bu kadar düşmanlık yapabilir mi?

Erdoğan yönetimi, muhalefetin bütün eleştiri ve itirazlarına rağmen Suriye’de HTŞ, DAİŞ ve diğer silahlı grupları destekledi. Türkiye, İran ve Rusya’yı karşısına almak pahasına HTŞ gibi güçleri arka çıktı. Aşınmış ve içi boşalmış Baas rejimi devrilince, Erdoğan ve adamları adeta Suriye’nin üzerine çökmeye başladı. Şam’ı mesken edindiler ve yeni yönetimi denetimlerine almak, politikalarına angaje etmek için kaba ve kibirli bir tutum sergiliyorlar. HTŞ’nin meşruluğa ve dış desteğe ihtiyacı var, Suriye ise zaten ağır yaralı bir ülke. Bu yaraların sarılması, derlenip toparlanması kolay değil. Türkiye, bu durumu fırsat bilerek Suriye’yi adeta yeni bir sömürgesi gibi ele alıyor.

SMO’NUN SURİYE MUHALEFETİYLE BİR İLİŞKİSİ YOK

Bütün dünya, Suriye’de silahların susturulması ve sorunların diyalogla çözülmesi çağrıları yaparken, Türkiye bunun tersini yapıyor. SMO adıyla örgütlediği silahlı grupları Kürtlere saldırtıyor. Rejim yıkılmış ve tüm muhalif güçlerin siyasi sürece katılarak sorunlarını çözme arayışında olması gerekiyor. Ama iş Kürtlere gelince, enselerine silah dayatılıyor. SMO ordusu, sözde kendisini Suriye muhalefeti ve geçici hükümeti olarak kamuoyuna açıklamıştı.

Ortaya çıktı ki, SMO’nun Suriye muhalefetiyle bir ilişkisi yok; Türk devletinin elinde Kürtlere karşı vurucu bir güç olarak örgütlenmiş durumda. SMO’nun Kürtlerle ne sorunu var? Kürtler, Suriye’de iktidar değiller ve kimseye saldırmış da değiller. Bulundukları bölgelerde bütün halklarla birlikte demokratik bir sistemde ortak bir yaşam kurmuşlar. Koalisyonla birlikte DAİŞ’e karşı mücadele ediyorlar, ayrıca yeni Suriye’de yer almak ve inşa çalışmalarına katılmak için de hazırlar.

İDDİA EDİLEN İŞGAL YÖNETİMİ NEREDE?

Türkiye’nin, Özerk Yönetim’e ve Kürtlere karşı kullanabileceği bir gerekçesi veya bir argümanı bulunmamaktadır. Dahası, dünyadaki etkili güçlerin tamamı, Kürtlerin varlığının kabul görmesi ve yeni Suriye’de yer almalarının sağlanması gerektiği yönünde açıklamalar yapıyor. Türkiye ise açıkça “Kürtlere karşıyım” diyemiyor ama karşıtlık için de her şeyi yapıyor. Elindeki tek koz da PKK argümanı. PKK ile YPG’nin aynı olduğunu iddia ederek, PKK’nin Suriye’nin doğu ve kuzeyini işgal ettiği yönünde dünya kamuoyunu manipüle etmeye devam ediyor.

Bu “işgal” nasıl olmuş, kim görmüş, diye soran yok maalesef. SDG yıllardır ABD ve Koalisyon’un diğer üyeleriyle birlikte çalışıyor; bütün operasyonları birlikte yapıyorlar, SDG ve yöneticileri sürekli onlarla. PKK nasıl geldi de Kuzey ve Doğu Suriye’yi işgal etti? Bu iddia edilen işgal yönetimi nerede? Halbuki kurtarılan bölgeler kendi meclislerini kurmuş, bu sistem içinde kendilerini yönetiyor ve güvenlik önlemlerini alıyorlar.

ERDOĞAN’IN BÜTÜN DERDİ, KÜRTLER

Erdoğan yönetimi, “PKK ve YPG kendisini feshetsin, silahlarını bırakıp evlerine gitsin” diyor. Kürtler, sözde Suriye’de var olacaklar! Anlaşılan, Türkiye’deki gibi bir “var olma”yı kastediyorlar. Yani, yekpare ve aşırı merkezi bir yönetimi Suriye’ye dayatıyor, uygun gördükleri bir siyasi sistemi dikte ettiriyorlar. Türkiye’de Kürtler var ama hiçbir hakları yok; Türk Anayasası’na göre Kürt yok, herkes Türk’tür. Şimdi aynı oyunu Suriye’de kurmaya çalışıyorlar. “Kürtler olsun ama kimlikleri ve statüleri olmasın” anlayışını dayatıyorlar.

Ola ki, Batılı güçler ve Suriye’deki bazı kesimler Kürtlere anayasa ve yasalarda yer verebilir, bunu savunabilir, korkusu içindeler. Bu nedenle askeri saldırılarını arttırmış durumdalar. Daha büyük askeri güç kaydırarak Kobanê gibi önemli merkezleri kuşatmaya ve işgal etmeye çalışıyorlar. Kürt bölgelerine yönelik bu saldırı ve işgaller, direkt etnik temizlik anlamına geliyor. Yani, dünyanın gözü önünde açıkça etnik temizlik yapılıyor ve savaş suçu işleniyor. En son Şehba ve Til Rıfat’taki saldırılarda da görüldü, saldırıların ardından orada Kürt nüfus kalmadı.

Erdoğan, ABD ve Koalisyonu, “DAİŞ tehlikesi yok, onu bahane edip kalıyor ve SDG’yi destekliyorsunuz” diyerek suçluyor. Halbuki, bütün dünya DAİŞ’in bu süreçten yararlandığını, güçlendiğini, saldırılarını arttırdığını ve tehlikenin ciddi olduğunu söylüyor. Erdoğan hiçbir zaman DAİŞ’e karşı savaşmadı; onlarla bir çelişkisi yok. Onun bütün derdi Kürtler! Kürtler Ortadoğu’da bir hakka sahip olmasın, Türkiye’deki “Tek millet, tek dil, tek devlet” stratejisi korunsun istiyor. Yani, bilinen ezber ve klasik zihniyetlerini değiştirmeyi düşünmüyor ve bunu şimdi Suriye’ye de dayatıyorlar.

Kaynak: Ronahi Gazetesi