Türk devleti Doğu ve Kuzey Suriye üzerinde büyük bir komplo ve tasfiye hareketi geliştiriyor. Rojava ve Kürt kazanımları zaten her zaman hedeflerindeydi. Kürtlerin yerleşim bölgelerine "terör koridoru" ve Kürdistan adını da "teröristan’’ diye adlandırmışlardı. Doğal olarak sözü edilen bu kavramlar insanı ve bir halkı çağrıştırmıyor. Burada açıktan Kürt halkının inkarı ve ortadan kaldırılması mantığı var. Dünyada herhangi bir devlet SDG veya YPG’yi terörist olarak görmüyor. Ancak Türk devleti bütün dünyayı bıktırırcasına, sürekli taciz edercesine YPG- PKK aynıdır diye bastırmaya devam etti.
Kürtlerin varlığının ve statüsünün olmaması için Türk devletinin elinde PKK dışında kullanışlı başka bir argüman kalmamıştı. Çünkü bütün dünya Kürtleri tanır olmuştu. Kürtler Suriye’de DAİŞ’i yenen öncü bir güçtü. Uluslararası koalisyonla birlikte DAİŞ’e karşı mücadeleyi sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. Dünya halklarında Kürtlere karşı bir sempati gelişti. Kürtlerin dostları oluştu. Buna karşı Türkiye Kürtlere karşı düşmanlığında ve saldırganlığında ısrar etti. DAİŞ’e karşı verilen savaşı sürekli geri plana attı, gözden kaçırmaya çalıştı. Varsa yoksa PKK ve terör deyip durdu. Kürtleri ve direnişlerini gözden düşürmeye, gerçekleri karartmaya çalıştı.
Erdoğan şimdi HTŞ yönetimini adeta ablukaya almış. Onların hamisi rolünde. Onları da özerk yönetime ve Kürtlere karşı oluşturmak istediği bloka dahil etmek istiyor. Türk yetkilileri SMO denen kendilerine bağlı paralı güçleri Kürtlere ve özerk yönetime karşı hazırladı ve şimdi savaştırıyor. HTŞ Halep’i aldıktan sonra SMO’nun yönü Şehba ve Tıl Rıfat’a çevrildi. Ardından Minbic ve diğer bölgeler hedef alındı. Bunlar sözde Suriye muhalefet güçleriydi, dünyaya öyle lanse ediliyorlar. Ama Beşar yönetimi devrildi. Bunlar artık neyin muhalefeti? Bunların da şimdi HTŞ gibi Şam’da olmaları ve siyasi sürece katılmaları gerekirdi.
Türkiye’nin önceliği Suriye’de barış ve istikrarın kurulması değildir. Öncelikleri Güney Kürdistan’da olduğu gibi Kürtlerin herhangi bir statülerinin olmamasıdır. Hem kendileri hem de kendilerine bağlı SMO gibi güçleri özerk yönetime saldırtarak kazanımları sıfırlamak istiyor. SMO istedikleri gibi sonuç alamıyor, şimdi de HTŞ’yi daha aktif devreye koymak istiyorlar. Türk ordusu kendisi savaşa girse dünyadan, Arap ülkelerinden tepki alabilir. Ama HTŞ eliyle yapsa bu kendileri için daha avantajlı bir durum olur.
HTŞ’nin tutumu burada önem kazanıyor. Özerk Yönetim’in açıkladığına göre HTŞ kendileriyle savaşmak istemediğini bildirmiş. Ama Kürtlere ve özerk bölgelere yapılan saldırılara karşı HTŞ şimdiye kadar bir açıklama yapmamış. Halbuki SMO üzerinde ağırlığı ve etkisi var. İsterse bu çatışmaları durdurur. Fakat bu konuda herhangi bir girişimleri olmadı. Özerk yönetim güçleriyle herhangi bir siyasi ilişki kurmuş değil. Bu da tabii ki, dikkat çekici ve düşündürücü bir durum. Kürtlere ve özerk yönetime karşı Türk devletinin düzenlediği komploya, plana HTŞ de dahil midir? Öyle olduğu söylenebilir. Çünkü Hakan Fidan’ın son açıklamaları bunu akla getiriyor.
Türk yetkilileri "YPG ve SDG tasfiye edilecek, silahlarını bırakıp evlerine gidecekler" diyorlardı. SMO eliyle yapılan saldırılar istedikleri gibi hızlı bir sonuç vermedi. Dünyadan silahların susması çağrıları arttı. Herkes Türkiye’nin bu çatışmaları yönettiğini ve sürdürdüğünü anladı. Zaten Türkiye savaşı yürüttüğünü saklamıyor. Sadece Türk basını izlense her şey apaçık ortaya çıkar. Hava desteği verilmese SMO savaşacak durumda değil. Türk devleti hava desteği, zırhlı araçlar ve bütün donanımlarını sağlıyor ve generalleri savaşı yönetiyor. Sadece piyon olarak öne sürülen SMO ve adı var. Ama plan ve savaş Türk devletinin kendisinindir.
Türk tarafı şimdi sıkıştı, sorunlar arttı, ordumuzu savaşa süreceğiz diyemiyorlar. Ama "YPG ve SDG’nin silahsızlandırılması ve tasfiyesi HTŞ’nin işidir, o yapacak" demeye başladırlar. Anlaşılan tasfiyenin ihalesi HTŞ’ye veriliyor. Bu konuda HTŞ bir açıklama yapmış değil. "Sorunu silahla değil, diyalog ve siyasi görüşmelerle çözeceğiz" demedi, demiyor. Türkiye’nin Suriye’de işgal ettiği topraklar konusunda ağızlarını açmıyorlar. Madem Suriye’de rejim değişti, göçmenler topraklarına dönebiliyor o zaman Türk işgalinin gerekçesi ne? HTŞ, İsrail Suriye’nin topraklarına girmesin, işgal durdurulsun diyor. Ama Türkiye’nin işgal ettiği topraklar daha fazla. Sadece işgalle yetinilmemiş. Suriye’nin içinde kan dökmeye, savaşı sürdürmeye devam ediyor.
Dikkat çekici bir durum da ENKS ve KDP’nin tutumudur. Onlar da bu komploda aktif rol oynuyorlar, dahildirler. "Bütün Kürt dünyası birlik olun, ortak bir heyetle Şam’a gidin" diyor. Ama ENKS çok pervasız biçimde "hayır" diyor. Onlar da Türk devletinin ağzını kullanarak PKK bölgeyi terk etsin diyor. ENKS eskiden kamuoyu karşında böyle konuşamıyordu. Şimdi Türk devletinden aldığı cesaretle olmadık zamanda ve biçimde Rojava’yı etkisiz bırakmak istiyor. İşin garibi hala itilafın içindeler. İtilafın Kürtler için programı ve çözümü nedir? Şimdi kime karşı muhalefetler veya geçici hükümetleri kime karşıdır? Bu muhalefet fiili olarak ortadan kalkmış ve varlık nedeni kalmamıştır. Varlığı sadece Türk devleti tarafından Kürt halkına karşı kullanılıyor.
Kürt halkı, enternasyonalist güçler, sol ve demokratik çevreler bilmeli ki, Kürtlere ve özerk yönetime karşı yeni bir komplo ve ortadan kaldırma konsepti yürürlüktedir. Bu gerçeklerin dünya halklarına anlatılması ve komplonun boşa çıkarılması gerekmektedir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika