Kalkan: Özgürlük için direnmeliyiz

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: Özsavunma varolmanın, özgür olmanın temelidir. Güvenliğini sağlayamazsan, savunmanı yapamazsan, yok olursun, imha edilirsin...Kendi yerimizde yurdumuzda kalmalıyız, özgürlük için direnmeliyiz.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber'de yayınlanan özel programda gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Türk devletinin Rojava'ya yönelik saldırısının ardından 4 parça Kürdistan ve Avrupa'da yaşayan tüm Kürtlerin ayaklandığına dikkat çeken Kalkan, "15 gündür dünyanın her yerinde Kürtlerin hakları için eylemler yapılıyor. On milyonlarca insan yürüyüş yaptı, herkes Kürdü tanıyor. Kürdün özgürlüğünü istiyor.

Kürtlerin hepsi, 4 parça Kürdistan'da, Avrupa'da ayakta. Tarihte olmadığı kadar dost edinmişler. Tarihte kimsenin Kürtten haberi yoktu. Uluslararası komplo ile haberleri oldu, Paris katliamı ile haberleri oldu, Rojava saldırıları son 15 günde hepsinin üzerine tuz biber ekti. 1 Kasım Dünya Kobanê günü ilan edilmişti şimdi de 2 Kasım Dünya Rojava günü ilan edilecek. 2 Kasım'da tüm dünya Rojava için ayaklanacak" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan'ın Medya Haber'de yayınlanan söyleşisinin ikinci bölümü şöyle:

 

Rojava'ya dönük saldırılarla AKP içeride, Türkiye'de çöküşünü, gerileyişini önleyebilir mi? Bu siyaset genel anlamda bölgeyi nereye götürebilir?

Tarih bilinci önemli öyle bakmazsak bir, iki olayla yanılgıya düşebiliriz. Bazıları “şok olduk, şaşkına döndük” diyorlar. Niye şok olasınız, şaşkına dönesiniz. Biraz tarihi bilinç edinin, geçmişin derslerini doğru bilin, o zaman olabilecekleri kestirebilirsiniz. Şimdi AKP-MHP faşizmi ömrünü uzatmak, gündemi değiştirmek istiyor. Erdoğan da, Trump da iç politikaya oynuyor. Gündemi değiştirmek istiyorlardı ve değiştirdiler de. CHP'yi, İYİ Parti’yi yedekledi. İstanbul seçimlerinde çıkan durumu ortadan kaldırdı. HDP'nin üzerine gidiyor, kendi içindeki muhalefeti susturdu. Yıkılmamak için ayakta duruyor ama bir yandan da ırkçı, şovenist söylemlerle ciddi bir beyin yıkama var. “Öldüreceğiz, yıkacağız, teröristleri öldürüyoruz, haydutları yok edeceğiz” diyor.

En büyük haydut kendileri halbuki. Neyi katlediyorsun peki? Bir ulusu, bir toplumu soykırımdan geçiriyor. Yanlarında bir, iki Kürt var onları da uşak gibi kullanıyorlar. Bir yerden birilerini kovmak gerekiyorsa kovulacak olanlar kendileridir. Yıkılacak olan varsa da kendileridir. Psikolojik savaşla Kürt toplumunda bir kırılma, bir umutsuzluk yaratmaya çalışıyorlar. Türkiye toplumunun beynini zehirliyorlar. Faşist diktatör bu şekilde ömrünü uzatmak istiyor. Kimse de sormuyor biz kimi yok ediyoruz diye. Bu savaş mı değil mi tartışması yaptılar. Savaş olsa ne olur, olmazsa ne olur.

Sen birilerini vuruyorsun. Serêkaniyê, Girê Spî, Efrîn, Rojava'ya savaş açtın. Kürdü, Arabı, Ermeniyi, Süryaniyi, Türkmeni vuruyorsun. Halkların hepsi “biz sizi istemiyoruz, demokratik özerk yönetimimizi destekliyoruz” dediler. Ama bunu duymak bile istemiyorlar. Psikolojik savaşla Kürtleri etkilemek istiyorlar ama başaramıyorlar. “Şöyle başardık, böyle büyük liderimiz var” diyorlar ama yok öyle bir şey. Kazandıkları da yok, Kürdü yok ettikleri de yok. Kimi yok ediyorsun. Ankara'da 3 kişinin kaldığı öğrenci evinde başladı bu hareket. 80'li yılların başında 300 kişi ile Kürdistan'a gelen gerilla gücü içerisindeyim, tanığıyım.

KÜRTLERİN ULUSAL DEMOKRATİK HAKLARI DÜNYADA REFERANDUMA TABİ TUTULUYOR

15 gündür dünyanın her yerinde Kürtlerin hakları için eylemler yapılıyor. On milyonlarca insan yürüyüş yaptı, herkes Kürdü tanıyor. Kürdün özgürlüğünü istiyor. On binlerce gerilla olmuş. QSD'nin bilmem kaç bin savaşçısı var, Güney'in kaç bin savaşçısı var. Kürtlerin hepsi, 4 parça Kürdistan'da, Avrupa'da ayakta. Tarihte olmadığı kadar dost edinmişler. Tarihte kimsenin Kürtten haberi yoktu. Uluslararası komplo ile haberleri oldu, Paris katliamı ile haberleri oldu, Rojava saldırıları son 15 günde hepsinin üzerine tuz biber ekti. 1 Kasım Dünya Kobanê günü ilan edilmişti, şimdi de 2 Kasım Dünya Rojava günü ilan edilecek. 2 Kasım'da tüm dünya Rojava için ayaklanacak. 2 Kasım'da TC'nin yakasını tutacaklar.

Kürt sorunu, Kürtlerin varlık ve özgürlük hakları, ulusal demokratik hakları dünyada referanduma tabi tutuluyor. Amerika'dan Avrupa'ya, Asya'ya kadar her yerden savaşçılar gelmiş. DAİŞ'e karşı, TC'ye karşı savaşmışlar, şehit düşmüşler. Başka halklardan gelen 100'lerce şehit var. Kürt özgürlük hareketi bu kadar gelişmiş, Kürtlerin hepsini ayaklandırdığı gibi, ulusal demokratik birliği ortaya çıkardığı gibi insanları ayaklandırmış, kadınları ayaklandırmış. Herkese özgür yaşam ve demokratik bilinç kazandırmış. Bu kadar gelişme var, yayılma var sen neyi yok ediyorsun? Yüzlerce insanı öldürerek mi yok edeceksin? Sayı sayıyor Tayyip Erdoğan. Bilmem kaça çıktı, 50 oldu, 100 oldu, 300’e çıktı, 2 köy aldık, 1 köy daha alıyoruz bak başarılarımız böyle.

Bunları başarı olarak koyuyor. Ayıp, ayıp insan utanır. Türkiye'nin en kültürsüz subayı Kenan Evren'di, en kültürsüz siyasetçisi de Tayyip Erdoğan'dır. 50 senedir bu siyasetin içindeyim herkesi de tanıyordum. Yani herkesin bir kalitesi vardı kendine göre. Düşüncelerini onaylamıyorduk, onlara karşı mücadele ediyorduk, eleştiriyorduk ama bir kaliteleri vardı. Şimdi karşıdakinde öyle bir şey yok. Bir klip yapmış, savaşı kendi başlatmış. Tek millet, tek devlet diyor ya, tek lider, tek söz. Herhalde her gün basına da ne söyleyeceklerini kendisi söylüyor. Bir kliple başlatmış, yani bakanı var, ordusu var sana ne oluyor. Ama hepsini kendisi açıklıyor.

TOPLUMU BASKICI SİSTEMLE SİNDİRMEYE ÇALIŞIYORLAR

Tek lider, tek ses. Hitler'in bir resmi var bazen basında gösteriyorlar. Bilmem ne kadar kişilik ordu, bir de Hitler'in kendisi aralarında tek başına yürüyor. Arkadaşlar geçen gün tartışıyorlardı, Hitler kazansaydı ne olurdu diye. İşte bu olurdu, herkes ordu Hitler de ortada tek başına gezen ve konuşan. Şimdi Türkiye bu hale gelmiş, tek konuşan Tayyip Erdoğan'dır. Farklı şey söylerler diye kimseye söz hakkı vermek istemiyor. Bazıları da onu pohpohluyor. Sömürüden pay alıyorlar çünkü. Böyle bir sistem oluşturmuşlar. Ve diyorlar “yok ediyoruz.” Neyi yok ediyorsun sen? Bir kaç yüz gerilla ile başladı bu iş şimdi özgürlük savaşçıları Kürdistan'ın 4 bir yanına dağılmış durumda. On binlerce şehitleri olmuş.

4 parça Kürdistan ayakta, bu kadar dostu olmuş, dünya ayaklanmış, 15 günlük savaş bunu 2'ye, 3'e katladı. Yüzlerce genç savaşa katıldılar, Rojava'ya gittiler, gerillaya katıldılar. Şehit olanların en az 10 katı yeni katılanlar var. Toplum ayakta o diyor “yok edeceğim.” Halbuki bütün bunlar devrimci gelişmeyi, özgürlük hareketinin mücadelesinin gelişimini sağlıyor, büyütüyor. “Yok edeceğim” diyerek Türkiye'deki insanları aldatıyor. Aslında kendisi de inanmıyor. Söylediklerinin hiç birine Tayyip Erdoğan'ın inandığını sanmıyorum ben. Ama çevresine toplamış şakşakçı, çıkarcı bir kesimi onlar pohpohluyor, o da söylüyor. Böylece toplumu baskıcı sistemle sindirmeye çalışıyorlar. DAİŞ'vari yöntemlerler, korkutup, sindirmeye, baskı altına almaya çalışıyorlar. Esas olarak beyin yıkıyorlar.

Türkiye'de şimdi Kürt düşmanı, halklar düşmanı, insanlık düşmanı düşüncelerle, duygularla, beyni yıkanmış, bir ırkçı, şovenist milliyetçi bir kesim var. Çok tehlikeli bu. Öyleki bu zihniyet diyor ki “herkes bize düşman biz bize sarılmalıyız, na kadar baskı sömürü olsa da ses çıkarmamalıyız, katliamlara, soykırımlara bir şey dememeliyiz, çünkü yok edileceğiz” şu olacak, bu olacak. Böyle yanıltıcı bir durum var. Sorun AKP-MHP zihniyetinin yıkılması ama bu öyle kolay değil. Bir de bu zihniyetin yarattığı ırkçı, şoven bilincin temizlenmesi gerekir. Türkiye toplumunda rehabilitasyona ihtiyaç olacak. Bu da önemli bir zaman alacak, ne yazıkki böyle bir durum ortaya çıkardılar.

EKONOMİK KRİZDEN ZARAR GÖRÜYORSAN SAVAŞA KARŞI ÇIKACAKSIN

Türkiye toplumu, devrimcileri, yurtseverleri uyanık olmalılar. Ne olsa Türklük adına, Türkiye adına hareket ediliyor. Bu katliamlar, bu kadar vahşet, soykırım, insanlık suçu Türklük adına işleniyor. Türkiye'nin değerleri, imkanları kullanılıyor. Herkes suç ortağı yapılıyor yani. Bunun bilincinde olanların sesinin daha gür çıkması lazım. Daha yüksek sesle konuşmalılar, sorunu daha doğru tespit etmeliler. “Bazıları işte emperyalist bunalım var, dünya ekonomik krizi var, Türkiye'yi de etkiliyor” şu, bu dediler.

Hayır, Türkiye'de her şey savaştan kaynaklanıyor. Dolayısı ile baskıya, sömürüye karşıysan, ekonomik krizden zarar görüyorsan, savaşa karşı çıkacaksın. Yani AKP-MHP'nin Kürt düşmanı, kadın düşmanı, halk düşmanı siyasetine ve zihniyetine karşı çıkacaksın, bu soykırımcı saldırılara karşı çıkacaksın. Kürdü katleden İmralı soykırım sistemi temelinde Kuzey'de, Güney'de, Rojava'da soykırım saldırıları yapan, seçilmişleri tutuklayıp zindanlara dolduran zihniyete karşı çıkacaksın. Kriz buradan çıkıyor, enflasyon bundan kaynaklanıyor, paranın değeri bu yüzden düşüyor bunu herkes görmeli.

Tayyip Erdoğan kendisi söyledi. Adam “merminin fiyatını biliyor musunuz? Yani ben parayı savaşa, silaha veriyorum” diyor, öbürleri onu görmezden geliyor. Böyle aydınlık olmaz. Böyle doğru yaklaşım olmaz. Bunu herkes görmeli. O halde Kürt katledilirken, soykırıma tabi tutulurken, Türkiye'nin insanı, kadını, genci, emekçisi de tarihin en ağır baskı ve sömürüsünü yaşıyor. Yaşamlarını idame ettiremiyorlar, asgari ücret ölüm sınırında. Gerçekten öyle bir durum var ki bunun nedenini doğru koymak lazım. Kesinlikle bilinç bulandırma olmamalı.

ERDOĞAN'IN ABD, RUSYA GÖRÜŞMELERİNDE BİR KAZANCI YOK

Dolayısı ile Tayyip Erdoğan'ın ABD ve Rusya görüşmelerinde bir kazancı yoktur. Şunu sorarız o zaman, Türk işgalini niye onaylıyorlar? Madem işgal iyi ABD kendisi yapmıştı, niye Türkiye'ye veriyor? Rusya'da kendisi yapabilirdi. Rusya'da saldırıp Efrîn'i, Bab'ı alabilirdi. Niye Türkiye'ye yaptırdılar? Acaba bu TC'yi ne yapacaklar, Türkiye'nin başına daha fazla neler getirecekler? Erdoğan mevcut zihniyet ve politikalarla Türkiye'yi nereye götürdü? Uçuruma, felakete götürüyor deniliyordu, uçurumdan attı, felaketin ortasına koydu.

Eğer Türkiye AKP'den, bu zihniyetten hızla kurtulup kendini toparlayamazsa, bölgede herkesle savaşır hale gelecektir. Araplarla düşman, Kürtlerle can düşmanı. Bakın şimdi İran'ı eleştiriyor, İran'la da savaşır hale getirecekler orada da kullanacaklar. Ondan sonra sıra kendisine gelecek. Yani diyecekler ki kredin bitti, artık kullanım değerin kalmamıştır, bitirin işini bunun. Ondan sonra başına neler gelecek, Türkiye'yi kaç parçaya bölecekler, nasıl bir duruma düşürecekler insan düşünmek bile istemiyor.

Çok tehlikeli bir durum bunu herkesin görmesi lazım. O yüzden Erdoğan'ın başarılarını alkışlamaya kalkanlar, Türkiye'nin özgür, demokratik varlığına, geleceğine hançer sokuyorlar. Bunun farkında değiller. Önder Apo, Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk olmaz dedi. Kürt ayağı olmadan bu topluluk ayakta kalamaz. Şimdi o ayağı kırmak, yok etmek için her türlü aşağılık saldırı yapılıyor. Katliamdan tut, kimyasal silaha kadar her şey yapılıyor. Kürde yapmadıkları ve söylemedikleri kalmadı. Bu kendi ayağını kesmektir.

KÜRDÜ KATLEDEREK HANGİ GÜVENLİĞİ SAĞLAYACAKSIN?

Tayyip Erdoğan biraz sarayda yaşayabilmek, Soçi'ye, Washington'a gidebilmek, orada, burada görüşmek yapabilmek için bunları yapıyor. Sadece kendi egosunu tatmin etmek için. Bu CHP'dir, İYİ Parti'dir diyor, milli ordumuz, vatan millet edebiyatı bunlar boş şeyler. Karşındaki bir faşist diktatör, Hitlerin ardından gidenler ne oldular? Türk Hitlerin ardından gidenlerin de onlardan bir farkı olmayacak. Kalkmışlar vatanımız, güvenliğimiz için diyorlar, senin ne güvenliğin var, Efrîn'in, Bab'ın, Serêkaniyê'nin, Cerablus'un, Rojava'nın işgalinde, Kürdistan'ın işgalinde?

Kürdü katlederek hangi güvenliğini sağlayacaksın. Bunlar şoven ırkçı yaklaşımlar, AKP'den bir farkı yok. Bir muhalefet yaklaşımı da değil. Çünkü karşıdaki bununla ömrünü uzatıyor, çökmüştü AKP. 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde çöktü, düştü aslında. Muhalefet demiyor ki git sen kaybettin, biz geleceğiz, halk sana oy vermiyor. Şimdi tekrar en iyisi Erdoğan'dır, arkandayız, saldır ne yaparsan yap biz seninleyiz diyorlar. Lanet olsun bu siyasete. Türkiye'de her şey aydınlandı. Kimin demokratik olacağı ortaya çıktı.

Kaybeden Erdoğan, faşist siyaset ve zihniyet, kaybeden CHP ve diğerleri oluyor. Muhalefetin gelişmesine izin vermiyorlar, demokratik, devrimci harekete izin vermiyorlar. Zindanları doldurmuşlar, baskı uyguluyorlar, psikolojik savaşla insanların beynini yıkıyorlar. Bununla ayakta kalmaya çalışıyorlar ama toplumu bitiriyorlar. Ortada deli divane olmuş bir topluluk çıkartıyorlar ki kendi başına da, komşuların başına da bu topluluk bela olacak.

 

15 günlük bir direniş var. Hem bu direniş, hem Rojava ve 4 parça Kürdistan'daki halkın duruşu, bu noktalardaki eksiklikler nedir, neler yapabilirler? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Üzerinde düşünüp konuşmamız, doğru anlamamız gereken bir konu bu. Özeleştiri verip eleştiri yapmamız gerekiyor. Düzeltmemiz, yeni şeyler geliştirmemiz gereken nokta burası. Dünya siyaseti kendine göre yürür. Onu anlarız, ona karşı tutum geliştiririz ama onu biz yönlendiremeyiz ancak sınırlandırırız. Türkiye'deki faşist soykırımcı zihniyetle mücadele ederiz. Onu da eleştirip doğruya çekmeye çalışırız ama bunları yapabilmek için bizim bilincimizin, örgütlülüğümüzün, eylemimizin doğru yerinde olması lazım.

Kendi durumumuzu daha doğru ortaya koymalıyız. Kesinlikle buna ihtiyaç var. Rojava direnişi böyle bir değerlendirme yapmayı gündeme getirdi. Bütün Kürt partileri de böyle bir şeye girdiler. Açıklamalar oldu, Kürdistan Ulusal Kongresi genel kurul yaptı, birlik çağrısında bulundu. Yani Kürdistan'da zihniyet ve siyaset bakımından önemli bir yenilenme, değişim, tartışma ortaya çıktı.

Olumlu, devrimci, devrim değerinde gelişmeler oldu. Fakat henüz tartışma ve sınırlı bir tutum alma düzeyinde. Derin bir bilinç, güçlü bir örgütlülük, ortak bir siyaset ve eylem haline gelemedi. Bu noktaya gelmesi lazım. Güçlü yanlarımız, etkili mücadelemiz, başarılarımız var. Fakat eksik yanlarımız, hatalarımız, eleştiri, özeleştiri ile düzeltilmesi gereken tutumlar da var. Bunları böyle kısa bir kaç başlık halinde belirtmek istiyorum.

İÇİ BOŞ SAVAŞ KARŞITLIĞININ HİÇBİR DEĞER YOK

Bir tanesi zihniyet sorunu. Bazı kavramlar sorunu. Özellikle de savaşa, barışa, direnişe yaklaşım. Bu savaşla birlikte bir daha gündeme geldi. Bakur'daki mücadele kapsamında bu çok fazla söyleniyor. Çevremizde bazı aydınlar, yazarlar var onlar da böyle omurgasız bir düşünceyi habire pompalıyorlar bizim ortamımıza. Bu konuda öncelikle doğru bir düzeltme gerekli. Yani içi boş savaş karşıtlığının ve barış yanlılığının hiçbir değeri yok. Ortada biz savaşa karşıyız, biz savaşa karşıyız, savaştan yana değiliz bilmem barış istiyoruz. İstersin ama barış senin elinde değil. Başkaları ile birlikte sağlanabilir. Sen savaşa karşı olabilirsin karşındaki değilse, sana savaşı dayatırsa yok olup gidersin. İstediğin kadar ben karşıydım de yok olup gidersin.

Böyle olmaz burada düzeltme yapmak lazım. Biz bir mücadele veriyoruz, özgürlük mücadelesi, özgürlük savaşı yürütüyoruz. Ben özgürlük savaşından yanayım mesela. Devrimci savaştan yanayım, gerilla savaşından yanayım. Kürtler her şeyi savaşla kazandılar. Gerilla savaşıyla, gerilla çizgisiyle kazandılar. Evet Önder Apo'nun düşünceleri, bilinçlendirmesi, Parti öncülüğümüz esas ama bunların ete kemiğe büründüğü, eyleme geçtiği, gelişme yarattığı, toplumu etkilediği, özgür yaşamı var ettiği yer gerilla ve gerilla mücadelesi oldu.

Kürtler herşeyi gerilla ile kazandılar. Gerilla 40 yıldır ayakta tutuyor. Ondan önce de Kürtlük adına bir takım şeyler var idiyse de peşmerge ile vardır. Peşmerge dışında hiç bir şey yoktur. Rojhilat'ta da, Başur'da da. Eğer Kürtlük adına elde tutulacak ufak bir değer varsa peşmergedir. Şimdi Kuzey'de, Rojava'da gerilla ile var oldu bunlar. Bu bilinç karartılamaz. İşgale karşı ol, soykırım savaşına karşı ol, faşist saldırılara karşı ol, teröre, katliama, haksız savaşa karşı ol, ama özgürlük savaşları var. Örneğin, kadınlar özgürlük savaşı yürütüyorlar, bu da bir özsavunma savaşıdır.

BAŞKALARININ KORUMASI İLE ÖZGÜRLÜK OLMAZ

Bu durum özsavunma bilincini zayıflatıyor. Sanki böyle güvenliksiz, savunmasız var olunabilecek, özgür olunabilinecek sanılıyor. Öyle olunca karşıdan da saldırı gelince sağdan soldan destek aranıyor. Filan beni niye korumuyorsun, filan beni niye korumuyorsun? Başkalarının korumasıyla özgürlük olamaz. Özgürlük özsavunmadan geçer, kendi güvenliğini, kendi öz gücü ile sağlama bağlayan birisi ancak özgür olabilir. Eğer güvenliğini, savunmasını başkasına ihale etmişse ona esir düşmüş demektir. Onun baskısı altında, onun kölesi demektir. Bu bu kadar nettir. Dolayısıyla savunma, özsavunma özgürlüğün olmazsa olmazıdır.

Demokratik ulus boyutları diyoruz. 5 boyut, 10 boyut var. Özsavunma bir boyut değil birinci boyuttur. Varolmanın, özgür olmanın temelidir. Sen güvenliğini sağlayamazsan, savunmanı yapamazsan, yok olursun, imha edilirsin, köle olursun, özgür olamazsın. Varolabilmek, özgür yaşayabilmek, kendi güvenliğini, özsavunmasını yapmaya bağlıdır. Yani özsavunma bilinci, örgütlülüğü gerekli. Mesela şimdi Rojava'da eleştiriyoruz, vay Amerika niye çekildi, dünya niye bakmıyor, bunlar söylenebilir ama Trump çıktı dedi ki” ben Kürtlere 400 sene sizi savunacağım sözü vermedim.” Bizim ona diyecek bir sözümüz yok çok fazla.

Peki biz, Rojava halkı özsavunma bilincini ne kadar edindi, ne kadar örgütlendi? Saldırı gelince, örneğin Serêkaniyê'nin nüfusu kaçtır, yaşlılar ve gençler dışında herkes savaşa girdi mi? Girmeliydi aslında girmediyse eksikliktir. Öyle olamayanın özgürlüğü olmaz. Bunu doğru anlamamız lazım. Dolayısıyla özgürlüğe, özgür yaşama doğru yaklaşmak lazım. Küçük burjuva anlayışlarını, eğilimlerini içimize sokuyorlar. Öyle görevsiz, mücadelesiz, savunmasız, örgütsüz özgür yaşam olacakmış gibi. O küçük burjuva bireyciliği, kapitalist modernitenin aldatıcı etkilerini içimize sokmaya çalışıyorlar. Bunlara karşı mücadele etmek lazım. Böyle bir özgürlük yok.

ÖZGÜRLÜK GÜVENLİK İLİŞKİSİNİ İYİ ANLAMAK GEREKİR

Kendini savunabildiği kadar, bir kişinin, bir halkın, ulusun özgürlüğü olabilir. Başka türlü olamaz. O nedenle özgürlük güvenlik ilişkisini iyi anlayacağız, öz savunmanın anlamını iyi anlayacağız. Özsavunma savaşını bileceğiz, varolmak, özgür olmak için kendi güvenliğimizi sağlamamız gerektiğini bileceğiz, anlayacağız. Bunun yükümlülüğünün altına gireceğiz, böyle bir çalışmaya gireceğiz. Biz bunu yapmakla yükümlüyüz, bizim için bu gereklidir diyeceğiz. Birileri bizim güvenliğimizi sağlasın demeyeceğiz.

Birileri bizim askerimiz olsun, birileri bizim koruyucumuz olsun, onlar savaşsın korusunlar, ben de yaşayayım. Böyle olmaz. Böyle bir yaşam yoktur. Bu aldatıcıdır, egemen güçler böyle söylüyor. Kendileri öyle yapmıyorlar ama toplumları, halkları, kadınları böyle aldatıyorlar. Örgütsüz ve savunmasız kılıp onları köleleştirmek için. Üzerlerinde baskı ve sömürü uygulamak için. Bu nedenle de o temelsiz savaş karşıtlığı, barış yanlısı, barış istiyoruz, Bakur'da da habire bağırıyorlar biz barış istiyoruz, barıştan yanayız. İyi güzel de sen kendi kendine barış yaratamazsın ki sadece. Kendi başına değilsin ki bir dünya var, herkes var. Herkesi o anlayışa getirirsen olabilir.

Onun için her bakımdan mücadele etmen gerekli. Barışı elde etmek için en büyük savaşı vermek lazım. Önder Apo, “en büyük savaş barış savaşıymış meğer” dedi. Şimdi barış savaşı gerekiyor derken barış istiyoruz denilip kenara çekiliyor, mücadelesizleşiyor, pasifize olunuyor. Pasifist, teslimiyetçi eğilimler geliştiriliyor. Bu da bir faşist diktatörün ortaya çıkıp her şeyi ezmesine yol açıyor. Erkek egemen zihniyete, faşist diktatörlüğe güç veriyor, prim veriyor böyle bir yaklaşım. Böyle olamaz. İçini doldurmak lazım.

PARA İLE ÖZSAVUNMA OLMAZ

Savaşa karşısın evet ama nasıl bir savaşa. Faşist işgalci bir savaşa karşısın. Özgürlük savaşından yana olacaksın, herkes kendi özgürlüğünün savaşçısı olacak. Kendisini bir özgürlük savaşçısı yapacak. Birileri benim özgürlüğümün savaşçısı olsun demeyecek, birileri senin savaşçınsa senin özgürlüğün olamaz. Seni kendisine köle etmiş demektir. Özgür olabilmen kendi varlığının ve özgürlüğünün savaşçısı olabilmene bağlı. Bütün toplumumuz bu bilinci edinmeli. Başka şeyler hikaye, yalan, aldatıcıdır. Önder Apo çok net ifade etti, herkes kendi özsavunmasını yapmalı, özgür olmak isteyen kendi güvenliğini sağlayacak dedi.

Bilinç olarak, örgütlülük, olarak, eylem olarak yapacak bunu. Gerektiği zaman savaşacak, 7'den 70'e böyle olacak. Birileri benim adıma başkası yapsın demeyecek, para ile tutayım yapsın demeyecek, para ile güvenlik olmaz, para ile özsavunma olmaz. Para verirsin tehlikeye girerse çeker gider. Yapmaz, bırakır. Niye senin için kendini öldürsün. Öyle olmaz. Bu iş ciddi bir iş. Çok yanılgılı yanlış anlayışlar var. Böyle içi boş temelsiz, anlamsız kavramların akışına kaptırıp kendimizi öyle gitmeyelim. Onun propagandasını da etmemek lazım. Topluma, ezilenlere, kadınlara yanlış bilinç veriliyor.

KÜRTLER HER ŞEYİ GERİLLA İLE KAZANDI

Kadınlar da, gençler de, emekçiler de, Kürt halkı da doğru anlamalı. Kendilerini bilinçlendirecekler, örgütleyecekler, özgürlüklerinin savaşçısı yapacaklar. Mücadeleci olacaklar, başka türlü olmaz. Özgürlük savaşından yana olacaklar. Şimdi Kürtler açısından bu kabul edilebilir bir durum mudur? Her şeyi gerilla ile kazandık biz. Hala gerilla ile var oluyoruz biz. Şimdi içimizde bazılarının sadece gerilla olması yetmiyor, gerillayı fedai çizgisine götürdük. O da yetmiyor herkes savaşçı olmalı, özgürlük savaşçısı.

Özsavunma olarak toplumun tümü olmalı. Girmiyorsa o toplum buna o zaman o toplum özgür yaşamayı hak etmiyor demektir. Köle olur, esir olur, başkalarının egemenliği altına girer. Ancak kendi güvenliğini sağlayabilen, kendi özgürlük savaşını başarı ile veren, zaferle veren, kendi yaşamını, varlığını, topraklarını koruyabilen özgür yaşamayı hak eder. Özgür yaşamı kazanır. Bu çok önemli.

Diğer yandan bununla birlikte ele aldığımızda bilinç olarak, örgütlülük olarak, savaş olarak öncülük yürüten, siyasi, askeri ve ideolojik, özgürlük mücadeleleri yürüten örgütlü yapı bakımından yetersizliklerimiz var. Önemli bir yetersizlik bu. Biz bunu değerlendiriyoruz, tartışıyoruz. Önder Apo'nun da değerlendirmeleri, eleştirileri oldu. Her bakımdan olumsuzluklar nedir, nereden ortaya çıkıyor, bunları ortaya koydu. Bu temelde tartışmalar yürütüyoruz. Yani mevcut gelişmeleri PKK öncülüğü olarak, gerilla öncülüğü olarak, kadın ve gençlik öncülüğü olarak değerlendiriyoruz.

KÜRT VARLIĞININ ULUSAL ÇERÇEVEDEKİ BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖRMEMİZ LAZIM

Sadece Rojava’daki gelişmeler de değil, Başur’daki savaşta da öyledir. İşte Süleymaniye’de yoldaşlarımız katledildi, değerlendiriyoruz tabi. Bakur’da amansız bir savaş veriliyor. Herkes Rojava’yı gördü, biraz şey oldu, savaşın esası, sorunun esası Bakur’dadır. 24 saat gerillacılık var 24 saat amansız bir ölüm kalım savaşı Bakur’da var. Dağında taşında, Serhat’tan Dersim’e, Botan’dan Mardin’e her yerde. Bunlardan kopuk Rojava’yı ele almak doğru değil. Kürdistan parçalarını birbirinden koparmak doğru değildir. Etle tırnak gibi bağlıdır, bir bütün oluyor.

Özgünlüklerini görmek gerekli ama dar yaklaşma bir parçayı esas alıp bütünden koparma doğru değildir. Dolayısıyla Kürt varlığının ve özgürlüğünün ulusal çerçevedeki bütünlüğünü görmemiz lazım. Bu anlamda dar, parçacı yaklaşımlar var. Siyasi askeri mücadeleye dar yaklaşımlar var. İdeolojik duruşta zayıflıklar var. Liberalizmin etkileri var. Bunun için halkı eğitim, örgütlemede, öz savunmayı geliştirmede zayıf kalıyoruz. Askeri duruşu, tekniği, taktiği geliştirmede zayıflıklarımızın olduğunu gördük, eksiklerimizin olduğunu gördük. Bunları gidermek için çalışıyoruz. Bizim için bir özeleştiri konusudur.

Yani biz yeterince etkili, yeterli düzeyde bir öncülük yapamıyoruz. Mücadele yürütüyoruz, kahramanlık çizgisinde yürüyor, fedai çizgisi hakimdir. Apocu fedai çizgisi; tüm Parti, gerilla, kadın, gençlik öncülüğüne hakimdir. Ama sadece cesaret ve fedakarlık yetmiyor. Fedai duruş yetmiyor. Bu çok önemli ama yanında aklı kullanmak gerekiyor, taktik gerekiyor, doğru tarz gerekiyor, yaratıcı tarz, kazanımcı üslup, yüksek tempo gerekiyor. Önceden yeterince hazırlıklı olabilmek gerekiyor.

Siyasetle askerliği ideolojik mücadele ile birlikte ele alabilmek, iç içe geçirebilmek özgünlüklerini görebilmek gerekiyor. Mücadelenin siyasi boyutunu, diplomatik boyutunu askeri boyutuyla birlikte daha etkili geliştirmek gerekiyor. Yine sanatı, edebiyatı, propaganda-ajitasyonu etkin geliştirebilmek gerekiyor. Bizim eksikliklerimizin, darlıklarımızın olduğunu, yanılgılar denebilecek yaklaşımlarımızın olduğunu da gördük. Bunları da düzeltiyoruz.

ULUSAL BİRLİK İÇİN ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPMAYA HAZIRIZ

Diğeri parçalılık, Kürt siyasetindeki parçalı duruş. Yani Kürdistan’ı zaten parçaladılar. Bir de her parçanın kendi içinde partiler, örgütlerle oluşan parçalılığı var, birbirine karşıtlığı. Bu parçalılık ciddi bir durum, ciddi bir zaaf. Mevcut Başur’u tehdit de Bakur’da bu kadar katliam, saldırı da en son Rojava’ya dönük soykırımcı işgal saldırısı da bize bir gerçekliği gösterdi ki, bu parçalılık aşılmalı, birlik gerek. Birlik çok çok önemli. Asgari ilkelerde, ulusal demokratik ilkelerde birlik gerek. İşte son KNK Genel Kurulu oldu, buna vurgu yaptı, çağrı yaptı.

Biz Parti olarak katılıyoruz. Hazırız üzerimize düşen tüm görevlerin gereklerini yerine getirmeye. Yine PKK, KCK yönetimleri çağrılar yaptılar. Ulusal konferans çağrıları yaptılar, Ulusal Kongrenin ön hazırlığı olsun dediler. Daha geniş gerçekten bir Ulusal Kongremiz olsun dediler. Güney Kürdistan partileri ortak çağrı yaptılar. Güney Kürdistan Parlamentosu çağrılar yaptı. Yeni anlayışlar gelişti, bir de parçalılığın yarattığı tehlike görüldü. Onların aşılması yönünde çağrılar var.

Pratik bize şunu gösterdi; bizim zafer kazanmamız, var ve özgür olabilmemiz için bu parçalılığı aşıp birlik sağlamamız gerekiyor. Ulusal çizgide birlik. Şimdi o kadar ulusal düzeyde, stratejik önemi olan konular gündeme geliyor ki, bunların hemen tartışılacağı, ortak karara bağlanacağı mekanizmalar lazım. Bir Ulusal Kongre gerçekten olması lazım. Şimdi kararlar alıyor, stratejik kararlar. Bakur’da savaş sürüyor, çok stratejik bir durum. Başur’da benzer durumlar oluyor.

ZAFER KAZANABİLMEMİZ İÇİN BİRLEŞMEMİZ LAZIM

Her parçanın kendi özgünlüğü olmalı ama bütün Kürdistan’ı ulusal düzeyi bağlayan ideolojik, politik, stratejik konularda da herkesi bağlayacağı karar alacak mekanizmalara acil ihtiyaç var. Şimdi Rojava bunu yapmazsa, Rojava’nın alacağı her kararı yarın bütün her parça desteklemez. Onun için şu an görüştükleri şeyler var, bazı konuları bütün parçaların, örgütlerin katılacağı Kürt ulusal varlığını ve demokrasisini bağlayan kurumların olması, o kurumlara götürüp orada karara bağlamak lazım. Buna kesinlikle ihtiyaç var.

Bu parçalılık gerçekten zarar veriyor. 19. yüzyılda işte ABD Başkanı da dikkat çekiyor bu savaş oldu. 19. yüzyıldaki parçalılık beyliklerdi. Beylik beylik bölünmüştü. Dikkat edelim, eleştirdik o tutumları. Birlik olunmadı dedik. Sömürgeci parça parça saldırdı, zayıf yakaladı. Hepsini parça parça ezdi. Birlik olsalardı ezilmezdi. Tarihimizden çıkardığımız en önemli ders bu. 20. Yüzyılda parçalara bölündüler. İşte Bakur, Bakur, Rojhilat oldu. Dikkat edelim her parçaya dönük saldırı ayrı örgütlendi. Her parça içerisinde mıntıkalara dönük de düşman çok bilinci, planlı, farklı saldırı yürüttü.

Örneğin Başur’da Soran alanına ayrı saldırdı, Behdinan’a ayrı saldırdı. Örneğin Bakur’da Amed’e ayrı saldırdı, Dersim’e ayrı saldırdı, Ağrı’ya Serhat’a ayrı saldırdı. Rojava’da Efrîn’e ayrı saldırdı, şimdi Qamişlo’ya ayrı saldırıyor. Rojhilat’ta da olan bu. Yani böyle böldü, demek ki düşman bölerek saldırıyor. Ona karşı mücadelemizin zafer kazanabilmesi için bizim birleşebilmemiz lazım. Bunu net görüyoruz. Fakat parçalardan öteye, bir parçalar parçalanmışlığı var, bir de eskinin beylikleri gibi şimdi parti ve örgütler var. Yani çok parçalı.

HER PARÇANIN KENDİ YÖNETİMİ OLMALI

Her parti bir beylik gibi, 19. yüzyılın beyliği gibi olmamalı. Kendisine bir yönetim öngörmemeli. Partiler yönetim olmamalı. Ulusal demokratik yönetimler kurmalıyız. Her parçanın yönetimi olmalı, Başur’un yönetimi var, Rojava bir yönetim oluşturdu, demokratik özerk yönetim. Bakur’da KCK yönetimi var, daha da somutlaşabilir alanda. Mesela bu yönetimlerin üst bir karar ve icra organını yaratmamız gerekiyor. Ulusal Kongre dediğimiz buydu aslında. Bu gerekli. Bunu kimler yapar? Partilerin birliği yapar. Partiler birleşirler, parti ve örgütler, bütün siyaset, aydınlar bir araya gelirler, ortak karar verirler.

Herkes der buna katılacağız. Asgari ulusal demokratik ilkeler olur, yaratılır ve herkes için bağlayıcı olur. Bu en genel olur, ayrıntılarda olmaz. Her parçanın kendi yönetimi olmalı, özgünlüğünü sürdürmeli. Yine her parti, o kurallar çerçevesinde kendi özgür siyasetini, demokratik siyasetini yürütür. Ama ulusal demokratik birlik şarttır. Yoksa bugünün partileri 19. yüzyılın beylikleri olarak gelecekte eleştirilecekler. Yine parça yönetimleri eleştirilecekler.

Nasıl biz şimdi niye beylikler birleşmedi de bu duruma geldi, birleşmedikleri için böyle oldu diyorsak, yarın bu durum aşılmazsa aynı eleştiri ile bugünün partileri karşılaşırlar. Karasu arkadaş dedi, pişman olur herkes. Pişman olacağımız şeyi niye sürdürüyoruz, sürdürmemeliyiz tabii. Fark etmişsek, anlamışsak o zaman doğruya gelmeliyiz. Derler ya; bir musibet bin nasihatten iyidir. İşte olaylar bize doğruyu gösteriyorsa, zarar da görmüşsen hemen düzeltip o zararı telafi etmeyi bilmeliyiz.

21. YY'IN ZAFERİ ULUSAL DEMOKRATİK BİRLİKTEN GEÇİYOR

Onun için de Kürt siyaseti, ulusal birlik demokratik birlik sağlamalı. Partiler arasındaki ilişkiler düzelmeli, en önemlisi de parçalardaki yönetimler, Başur, Rojava, KCK yönetimi arasında düzenli bir ilişki, ittifak, onların üzerinde herkesi bağlayacak asgari ulusal demokratik ilkelerden oluşmuş bir üst kurul, Ulusal Kongre’yi mutlaka inşa etmek lazım. Edilmezse zarar görüyoruz. 19, 20. yüzyıldan çıkaracağımız en önemli bir ders de bu. Bizim parçalılığımız bize zarar verdi, o halde 21. yüzyılın zaferi, ulusal demokratik birlikten geçiyor.

Son olarak yurtseverlik üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Yurtseverlik bilinci önemli, Kürt direnişleri, önderleri önemli bir yurtseverlik bilinci yarattılar, canlı tuttular, Kürt savaşçıları, şehitleri kesintisiz süren direnişlerin şehitleri, önemli bir yurtseverlik bilincini oluşturdular, canlı tuttular, kesintiye uğratmadılar. Önder Apo bunu çok daha içerikli kıldı. PKK direnişi, gerilla direnişi, fedai çizgisindeki direniş, yurtseverlik ölçülerini de çok ileri düzeyde yükseltti. Fakat zayıflıklar var, tüm bunlara rağmen, hala yurtseverlik duruşunda zayıflıklar var.

Düşman bundan yararlanarak soykırım uygulamak istiyor. Bakur, Başur, Rojava, Rojhilat’ta var. Önemli bir gelişme duyarlılık oldu, mesela Rojava direnişi etrafında bir ulusal ruh, bilinç, birlik oluştu. Yurtseverlik bilinci oluştu, ama bunu daha köklü kılmak, mesela yani, her Kürt insanı günün yarısında kendi yaşamı ile uğraşıyorsa yarısında da varlık ve özgürlük mücadelesi için uğraşmalı, onu mesele yapmalı, ona çalışmalı, öyle bir fedakarlık içinde olmalı. Bu çok önemli. Ulusal demokratik hareketten, özgürlük hareketinden bir şeyler almayı beklemek değil de her insan ona bir şeyler katmayı, katılımcı olmayı, ona değer katmayı esas almalı.

KÜRT DİRENİŞİNİ KİMSE YOK EDEMEZ

Fedai çizgisindeki mücadele ile bu ayakta kalıyor, dört parça Kürdistan’da fedai mücadelesi oluyor. Deniliyor ki, şimdi Rojava’da bilmem YPG’yi süreceğiz, 10, 30 km öteye, ne yaparsanız yapın. Bakur, Başur, Rojhilat var, dağı var ovası var. Yani tüketemezsiniz. Bu fedai ruh çizgi var oldukça Kürt özgürlük direnişini kimse yok edemez. Özgürlük hareketini imha edemez, fakat bu özgürlük hareketinin zafer kazanması için de onun güçlü bir biçimde destekleyen, tamamlayan bir yurtseverlik bir yurtseverlik düzeyi olmalı. Bireycilik, maddi yaşam çok fazla gelişiyor. Özellikle biraz iktidar imkanlarının bulunduğu yerlerde çok fazla oraya kayma oluyor. Öyle olmamalı, herkes vatan ve özgürlük sorunu ile uğraşmalı.

Her Kürt insanı, kadını erkeği, bunun bilincinde, arayışında olmalı. Bir şeyler her gün verebilmeli. Bu ruh, bu bilinç çok önemli. Bunu her yerde yaymalıyız, geliştirmeliyiz. Diğeri de gerçekten vatan ve ülkeyi terk etmemek, ulusal bilinç içerisinde kalmak çok önemli. Şimdi Rojava, YPG’yi süreceğiz deniliyor, Efrîn’den sürdüler, sadece Rojava değil, onun karşıtı olarak, Cizre, Nusaybin, Kızıltepe, Ceylanpınar, Suruç hattını boşaltmak istiyor. Düşman Cizre’yi, Sur’u, Şırnak’ı vurdu boşaltmaya çalıştı.

Milyonlarca insanı metropollere kaçırdı, dünyanın dört bir yanına yaydı. Şimdi de boşaltmaya çalışıyor, baskı ile tehditle, korkutarak, işte anlaşmalarla şimdi deniliyor, kesinlikle şunu görmeliyiz, bunu yapıyor, bunun yerine kendisi insan getiriyor, Türkleri koyuyor, Türk yaptıklarını koyuyor. Soykırım uygulaması bu, demografiyi değiştiriyor. Tehcir yapıyor, yerine kendi nüfusunu koyuyor. Bu Türk sömürgeciliğinin çok önemli bir özelliği, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak’tan geliyor. Erzincan üzerinde hazırladıkları raporlarında vardır, 1927’de tarih de vereyim açılsın, okusun. Şimdi bunu düşman yapıyor, şimdi bu düşmanın soykırımını nasıl boşa çıkaracağız. Allah’ın ipine sarılır gibi yerimize, yurdumuza, toprağımıza sarılacağız, asla terk etmeyeceğiz.

KİMSE EVİNİ TERK ETMEMELİ

Çok fazla savrulma, Kürdistan’dan gidiş var. Biraz baskı zorluk görünce hemen gidiliyor. Gidenler mümkünse dönsünler, yurtseverliğin gereği bu. Diğer yandan mevcut durumda Suriye sınırın üstü de altı da bir insan, başka bir yere gitmemeli. Hiç kimse evini, köyünü, sokağını, mahallesini, dağını, tarlasını, vatanını terk etmemeli, bir yerden ayağını kaldırıyorsa hemen yan yere koymalı. Ama kesinlikle gitmemeliler. Orada yaşamalıyız, savaşmalıyız özgürlüğü var etmeliyiz. Yaşayamıyorsak ölüyorsak da kendi topraklarında ölmeli. Hiç kimse yerini, yurdunu terk etmesin. Bu bir dayatma, oyun. AKP/MHP faşizmi Kürt soykırımını gerçekleştirmek için bunu yapıyor.

Kesinlikle kimse çıkmamalı, çıkacak, terk edecek bir güç varsa, bu TC işgalciliği, sömürgeciliği, Rojava’dan, Bakur ve Başur’dan çıkmalıdır. İşgalcidir, çekilmesi, çıkıp gitmesi gereken o. Biz yurtseverlik ilkesini uygulayacağız, Önder Apo ne dedi dünyayı yenecek gücümüz olsa kimseye saldırmayacağız, dünya birleşip üzerimize gelse, meşru, ulusal demokratik haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Şimdi farz edelim, dünya birleşmiş üzerimize geliyor, gerçi öyle bir durum yok. Birkaç işgalci güç sömürgeci devlet birbirine destek veriyor, üzerimize geliyor.

Onlar saldırıyorlar diye ulusal demokratik haklarımızdan, yerimizden, yurdumuzdan, toprağımızdan asla çıkmayacağı, gitmeyeceğiz. Bir tane Kürt insanı, diğer halklar da kendi yurtlarını, köylerini terk etmemeliler, Rojava’da terk etmemeliler, Cizre’de, Nusaybin’de, Suruç’ta, Ceylanpınar’da terk etmemeliler. Kürdistan’ı hiç kimse terk etmesin, toprağını da terk etmesin. Bu kesinlikle lazım. Bu direnişin, yurtseverliğin çok önemli bir bölümü. Zaten sömürgecilik asimilasyonla, tehcirle güç buluyor. Ermenilere de bunu yaptılar, tehcir yaptılar, katliam yaptılar. Asimilasyon çok fazla yapamıyorlardı. Kürde dayatılan soykırım ise tehcir ve asimilasyon oluyor. Asimile olmamak için tehcire uğramamak lazım.

15 GÜNLÜK DİRENİŞ KOBANÊ'DEN SONRAKİ 2. BÜYÜK HAMLE OLDU

Kendi yerimizde, yurdumuzda kalacağız. Ana yurdumuz burası, geçmişimiz burada var oldu, şehitlerimiz buradadır. Terk etmeyeceğiz. Bu cesaret ve fedakarlığı herkes edinmeli. Yurtseverlik gerektiğinde kendi toprağında ölmeyi göze almalı, ama asla toprağından terk etmemeli, özgürlük haklarından vazgeçmemeli, asimile olmamalı, bir de direnmeli tabii. Özgürlük için direnmeli, varlık yaşamak için direnmeli, bu temelde direnişi geliştirelim. Başur boykot uyguladı, gerçekten de bu sömürgeci, soykırımcı güç, madem bu kadar programlı, planlı bizi yok edici saldırı yürütüyor.

Biz de bunların hepsini boşa çıkaracak duruş olmalı. Bu anlamda öz savunmaya yaklaşımda zayıflık olduğu gibi, yurtseverliğe yaklaşımda da bazı zayıflıklar var. Böyle kolay terk ediyor, başka yerde yaşam aranır gibi oluyor, başkaları bize özgürlüğü verecek yanılgısı, başka yerlere gidip özgür yaşarım yanılgısı ile birleşiyor. Mücadele sürüyor, öyle kimse zaferler en büyük devrimci hamle oldu, bu 15 günlük direniş, Kobanê’de başlayan süreçten sonra ikinci büyük hamlesi oldu.

Rojava özgürlük direnişinin, güçlü bir devrim savunması oldu, özgürlük devriminin savunması, gerçekleri açığa çıkardı, dört parça Kürdistan’ı ve insanlığı ayaklandırdı. Dünya Rojava gününü ortaya çıkardı, özgür insanlığa öncülük eden hale geldi, şehitler verdik, saygı ile anıyoruz, bunun bedelidir, zarar görüyoruz, acılar, zorluklar yaşıyoruz. Onun karşılığı olarak, halk olarak ulusal düzeyde özgürlük bakımından önemli gelişmeler yaşıyoruz, büyük kazanan, büyük gelişme yaşayan aslında Kürtler oldu.

ÖZGÜRLÜK İÇİN DİRENMELİYİZ

Rojava Kürtleri oldu, Kuzey Doğu Suriye’nin halkları oldu. Dört parça Kürdistan’daki halklar oldu. Bunu görmemiz lazım. Kendi yerimizde yurdumuzda kalmalıyız, özgürlük için direnmeliyiz, kardeşleşmeliyiz komşu halklarla birliğimiz güçlü olmalı. Kürt Arap ilişkileri, Ermenilerle, Türkmenlerle, Asurilerle birlik. Rojava’da önemli bir model açığa çıkmıştı. Bütün Kürdistan parçaları için geçerli. Öz savunmanın, kendi güvenliğini sağlamanın biri de halklarla kardeşleşme, demokratik paylaşım temelinde kardeşçe ortak bir demokratik yaşamı kurabilmedir.

Bunu gerçekleştirdiğimiz ölçüde en büyük gücü sağlayacağız, ne kapitalist modernite şeflerini ayakta tutacak oyunları, hileleri, ne de faşist soykırımcı saldırganların ömrünü uzatacak. Faşist soykırımcı saldırganlık yıkılacak, yenilecek. Hem de hiç uzak gitmeden. Bu oyunlar hileler, Kürdün kanı üzerinden pazarlık yapan, Kürt savaşını derinleştirip buradan çıkar sağlamaya çalışanlar da yanıldıklarını görecekler.

Kürt siyaseti, demokratik birliği daha da gelişerek, kendi öz gücünü, öz savunmasını geliştirerek varlık ve özgürlük mücadelesini daha da ileri düzeylere taşıyacak. Bütün insanlığa da öncülük ederek, başarıyı kesinlikle kazanacak. Mevcut durum zafer çizgisinden yürüyüştür ne Ankara anlaşmasının ne Soçi mutabakatının ne de Amerika’daki görüşmelerin belirleyiciliği kesinlikle yoktur. Belirleyici olan Kürt halkının, Kuzey Doğu Suriye halklarının duruşudur, birliğidir, direnişidir. Zaferi kesinlikle bunlar kazanacak.