Karayılan: Kendimize yer açabiliriz

Karayılan: Biz Kürtler, birçok imkana sahibiz; diplomatik, siyasi ve askeri imkanlarımız vardır. Biz de bir ulus olarak kendimize yer açabiliriz. Makus tarihimizi tekerrür edersek bizden sonraki kuşaklar gelip mezarımıza tükürür.

Kürtlerin ulusal birliğinin sağlanamamasının, bir türlü kabuk bağlamamış kanayan bir yara olduğunu belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, "Fakat artık 21. yüzyıldayız, siyasi, bilimsel, ideolojik ve toplumsal alanda güçlü bir bilince sahibiz. Eskiden Kürtlerin ne bir okulu, üniversitesi ne okuması ne de yazması vardı. Bugün artık kimsenin bilmediğini biz biliyor ve en yeni, ilerici fikirleri biz geliştiriyoruz. Devrimimizin gerçekleştirdiği gelişmeler, yarattığı muhteviyat, tarihsel-toplumsal analiz düzeyi ve çözüm üretme yeteneği dünyanın çok az yerinde vardır ve hatta belki de yoktur. Biz bugün gerçekten de çok aydınlık ve ilerici bir bilince sahibiz. Böyle bir düzey kazanmışken kalkıp da tarihi tekerrür edecek değiliz" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV’nin Özel Programı’nda gazeteci Arjîn Ferat’ın sorularını yanıtladı. Söyleşinin son bölümünü paylaşıyoruz.

Bundan bir süre önce aydın ve sanatçılar öncülüğünde Kürt ulusal birliği için bir girişim başlatılmasını önermiştiniz. Aydın ve sanatçılar da bu temelde harekete geçmişti. Şu anda bu girişim hangi aşamadadır?

Harekete geçen aydın ve sanatçıların hepsi de çok değerli insanlardır, ulusal sorumlulukları gereği bunu yaptılar. Bu çerçevede çaba gösterdikleri için kendilerine teşekkür ediyorum. Umuyorum ki, bu girişimlerini daha da öteye götürürler. Şimdiye kadar yaptıkları sadece bir başlangıçtı, yürüyüş ve toplantılardan ibaretti. Bu, yalnız başına yetmez. Onların da bu durumu görüp üzerine düşündüklerini sanıyorum. Daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor.

KNK Eşbaşkanlığı öncülüğündeki bir heyet de aynı amaçla şu anda Güney Kürdistan’dadır. O heyet de partilerle görüşüyor. Kuşkusuz onların da verdiği emek, gösterdikleri çaba değerli ve anlamlıdır. Umudumuzu hiçbir zaman kesmeyiz, çünkü bu konuda umutluyuz.

Bu süreçte YNK’nin 4. Kongresi gerçekleşti. Görüldüğü kadarıyla başarılı geçen bir kongredir. Seçilen yeni yönetimlerini kutluyor, başarılar diliyorum. Ulusal birlik için ne tür kararlar aldığını bilmiyorum ama onların da bundan sonra ulusal birlik için çabalamasını ümit ediyoruz, çünkü şimdiye kadar ki temel sorunlarından biri de ulusal birlik konusunda yeterince aktif olmamasıydı.

Ulusal birlik için şu an itibarıyla somutlaşmış bir şey yok ama herkes olumlu temelde tartışıyor. Rojava direnişi etrafında yükselen ve gelişen ulusal birlik ruhu güçlü bir zemin yarattı. Biraz bekleyip görmek gerekiyor ama bilmeliyiz ki, Kürt halkı olarak hiç vaktimiz yok ve ulusal birliğimiz ne kadar erken gerçekleşirse o kadar iyi olur.

Kürdistan halkı ulusal birliğinin gerçekleşmesi yönünde çok büyük bir özlem içinde ama ulusal birliğin sağlanması için somutlaşan bir şey olmadığını söylediniz. Bunun önündeki engeller nedir?

Eğer Kürdistan bugüne kadar sömürge olarak kalmışsa bunun sebebi Kürtlerin ulusal birliklerini sağlayamamasıdır. Kürt halkı Ortadoğu’daki en kadim halk olmasına; zengin ve köklü bir tarihe, kültüre ve toplumsallığa sahip olmasına; neolitik devrime beşiklik eden bir toplum olmasına rağmen bugün halen sömürgedir. Türkler bundan sadece bin yıl önce bu bölgeye gelmiş olmalarına rağmen kendilerini egemen hale getirdi. Kürtler bu toprakların en eski halkları olup, örf, adet ve gelenekleriyle, dili ve kültürüyle çok zengin olmasına ve bir ulus olmanın tüm vasıflarını taşımasına rağmen bugün başkalarının egemenliği altındadır.

Kürtler neden bu haldedir?

Bu haldedir, çünkü ulusal birliğini gerçekleştirememiştir. Ulusal birliği sağlayacak bir önderin olmayışı da esaslı bir sorundur. Fakat Kürt halkının geri kalanı ulusal birliğini gerçekleştirebilirdi. Tarihe bakarsak, bunu apaçık bir şekilde görebiliriz. Kürt tarihinden buna bir örnek verebilirim: 1830’lardan sonra Osmanlı İmparatorluğu genel olarak zayıflamıştı, Kürtlerin durumu fena değildi. Kürt mirleri güçlenmiş, çok olumlu koşullar doğmuştu. Kör Mehmet veya diğer adıyla Mir Mehmet Rewanduzî epey güçlenip etkinliğini oldukça genişletmişti. Kürdistan’ın doğusuna kadar kendini her yerde hâkim kılmıştı. O zaman Botan yöresinde Mir Bedirxan bulunuyordu. Eğer o zaman her ikisi birlik olsa kimse kendileriyle baş edemezdi. Her birisinin denetiminde 70-80 bin asker bulunuyordu. Birleşseler bir devlet olabilirlerdi. Mir Mehmet tek başına tüm Kürtlerin miri olmak istiyordu. Bunun için Botan’a, Şengal’e saldırılar düzenliyordu. Êzîdî halkımız üzerindeki katliam öyle gelişti. Mir Mehmet kendini tüm Kürdistan’ın miri yapmak için saldırıyor ama sonuçta kaybediyor. Bu sefer Mir Bedirxan da aynı biçimde kendi mirliği denetiminde bir Kürdistan kurmak için harekete geçiyor ve neticede o da kaybediyor. Kürtler birlik olmamış, birbirlerini güçlendireceklerine zayıflatmış ve bu şekilde kaybetmişlerdir. Tarihin diğer dönemlerinde de benzer şeyler yaşanmıştır. Burası yeri olmadığı için genişçe bahsetmek istemiyorum ama işin gerçeği böyledir.

Bir söz vardır: “Gelecek geçmişte saklıdır” derler. Geçmişini iyi bilirsen geleceğini belirleyebilirsin. Bu, bilimsel bir gerçektir. Tarih günümüzde gizlidir, biz yani bugün de tarihin başlangıcında saklıdır. Bu, Önder Apo’nun yaptığı en anlamlı ve tarihi tespitlerden biridir. Sorani lehçesinde tarihe “mêjû” yani “beyin, hafıza” derler. Çok anlamlı ve belki de en yerinde olan bir adlandırmadır. Tarih insanlığın, toplumsallığın beyni ve bilincidir. Bu çerçevede ele aldığımızda Kürtlerin ulusal birliğinin sağlanamaması geçmişten gelen ve bir türlü kabuk bağlamamış kanayan bir yaradır. Fakat Kürdistan tarihinde hep böyle olmuştur diye bundan sonrasının da aynı şekilde olacağını söyleyemeyiz. Bizler artık 21. yüzyıldayız, siyasi, bilimsel, ideolojik ve toplumsal alanda güçlü bir bilince sahibiz. Eskiden Kürtlerin ne bir okulu, üniversitesi ne okuması ne de yazması vardı. Bugün artık kimsenin bilmediğini biz biliyor ve en yeni, ilerici fikirleri biz geliştiriyoruz. Devrimimizin gerçekleştirdiği gelişmeler, yarattığı muhteviyat, tarihsel-toplumsal analiz düzeyi ve çözüm üretme yeteneği dünyanın çok az yerinde vardır ve hatta belki de yoktur. Biz bugün gerçekten de çok aydınlık ve ilerici bir bilince sahibiz.

Böyle bir düzey kazandığını belirtiyorsunuz. Peki Kürtler bugün de mi aynı hataları tekrarlayacak?

Hayır! Böyle bir düzey kazanmışken kalkıp da tarihi tekerrür edecek değiliz. Eğer makus tarihimizi tekerrür edersek bizden sonraki kuşaklar gelip mezarımıza tükürür. Şu anda kendini Kürt siyasetinin önde gelenleri olarak gören herkes bu hakikati çok iyi bilmeli ve asla unutmamalıdır. Bu, bir partiler meselesi veya çıkarları konusu değildir, büyük bir ulusal sorundur. Eğer tarihin bu önemli döneminde ulusal birlik sorununu çözmezsek muhtemelen her şey kaybedilebilir ve bunun sorumlusu da bugünküler olur. Günü geldiğinde tarih onlardan hesap soracaktır. Biz üstümüze düşen bu tarihi sorumluluğu yerine getirebilmek için ulusal birliğin sağlanması amacıyla önemli çabalar geliştiriyoruz. Umuyoruz ki, herkes de bizim gibi bir çabanın içerisinde olur. Bizim de yetersizliklerimiz olabilir, gelip bize söyleyebilirler ama biz istiyoruz ki, Kürt siyasetçileri olarak tarih karşısında hep birlikte alnı açık bir şekilde dik duralım. Alnımız açık ve temiz olsun. Bizim esas meselemiz budur.

Durum böyleyken Kürt ulusal birliği neden halen gerçekleşmiyor?

Çok fazla teorize edip ayrıntılara boğup uzatmadan kısaca şöyle cevap vereyim: Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak hep birlikte batarız, deniliyor fakat bazıları diyor ki, ‘öyle değildir, Kürtlerin gemisi batsa bile ben kenarda tuttuğum bir kayıkla kendimi kurtarırım, diğerleri batar ama ben başarırım.’ Maalesef böyle düşünenler olduğu için ulusal birliğimiz gerçekleşmiyor. Esas sebep budur. Sadece kendini, kendini örgütünü kurtarma anlayışı içerisindedir. Kendisini Kürdistan gemisine ait görmemektedir. Bu anlayış, aynı zamanda ironik bir biçimde tüm Kürt gemisini de kendisine ait saymaktadır. Sıra kendisine geldiğinde kendisini kurtarabileceğini zannetmektedir. Ne yazık ki, ‘ilişkilerim, imkanlarım vardır’ diyerek böylesi bir anlayışta ısrar edenler vardır. İşte bu sebeplerden ötürü herkes ulusal birlik çağrılarına pratikte aynı olumlu cevabı vermiyor.

Kürt siyaseti iki şeyi çok iyi anlamalı ve doğru ele almalı:

* Birincisi; Türk devletinin hakikatini iyi tanımaktır. Osmanlı yıkılana kadar Kürdistan'ın üç parçasını egemenliği altında tutuyordu. Şimdiki Türk devleti de yeni Osmanlıyı kurma hayali peşindedir. Bu yüzden Türk devletinin nerede durduğu Kürt halkının ulusal davası için önem taşımaktadır. Türk devletinin gerçeği iyi tanınmıyor; yaşadığı değişim ve dönüşüm görülmüyor. Şu anda Türkiye’de iktidar olan hükümet, yeni bir konseptle hareket etmektedir. Bu temelde önemli değişimler yaşandı.

* İkinci olarak; Kürtler içinde halen düşmanların sözüne kanma vardır. Sanki düşmandan dost olurmuş gibi bir duruş vardır. Şimdi Türk devlet yapısı içindeki ulusalcı, milliyetçi, Irkçı, şoven, Türk-İslam sentezcilerden oluşan farklı farklı kanatların hepsi birlik oldu. Türk devleti içinde gelişen yeni ittifak, yeniden İttihat Terakki çizgisidir. Bu, Türk devletinin yeni aklıdır.

Türk devletinin bu yeni aklını nasıl okumak gerekiyor?

Şimdi bu devlet aklı, “Önümüzdeki 10 yıl içerisinde Ortadoğu’da önemli değişimler yaşanacak, bölgenin siyasi haritası yeniden çizilecektir. Amerika ve diğer devletler bu temelde bir değişim yapacak ve bu yeni değişimde Kürtlere de yer verilecek, bir Kürdistan kurulacaktır. Kürdistan’ın kurulması demek, Türkiye’nin küçülmesi demektir. Türkiye’nin üçte biri gider. Böyle olmaması için durumun ciddiyetini görmeli ve Türkiye’nin yeniden kurtuluşu hareketini başlatmalıyız” diyor. Bu savaşın, Türkiye’nin yeni istiklal savaşı olduğunu, beka mücadelesi verdiklerini belirttiler. Kalkıp oturup habire beka sorunundan bahsediyorlar.

Kürt siyaseti de durup bir düşünmeli, Türk devletinin dillendirdiği bu beka sorununun Kürtler için ne anlama geldiğini anlamaya çalışmalıdır. Türk devletinin aklına göre otonomi, özerklik veya federasyon demek, bağımsızlık demektir. Kendi tarihlerine bakarak “Kürt otonomisi benim için tehlikelidir, o da bağımsızlığa kadar gider” demektedir. Hatta bu yüzden Güney Kürdistan’daki Kürt federasyonuna fazla ses çıkarmamalarını şimdi çok ciddi ve bir daha asla tekrarlanmaması gereken bir hata olarak dile getirmektedirler.

Şimdiki konseptleri daha fazla soykırımcı, daha fazla sömürgeci ve daha fazla Kürt düşmanıdır. İttihat Terakki 1908’de iktidara geldiğinde Osmanlı’yı çöküşten kurtarmak için 1,5 milyon Ermeni’yi, Kürtleri, Asuri-Süryanileri, Rumları katletti, Suriye’de yüzlerce Arap asıldı, Musul’da Kürtler idam edildi. Şimdi aynı zihniyette buluşan ırkçı, şoven ve faşist bu damarlar Türkiye’yi kurtarmak için aynen İttihat Terakki gibi davranmakta karar kılmıştır. “Belki İttihat Terakki’nin bazı yanlışları vardı ama yolu doğruydu, biz de aynı yolda yürüyerek başarmalıyız” demektedir.

Türk devletinin kararı bu temeldedir. Bu yüzden Ortadoğu’daki gelişmeler karşında kayıtsız kalmayacak, müdahaleci pozisyonda olacaktır. Kürtlere karşı sadece Türkiye sınırlarında değil, Kürdistan'ın diğer parçalarında ve hatta dünyanın neresinde olursa olsun savaşma kararındadır. Aslında bu, hastalıklı bir ruh hali ve zihniyettir. Kendi varlığını Kürtlerin yokluğunda görmektedir. Gerçekten de tuhaftır. Bir ulustur ama kendi varlığını, başarısını bir başka ulusun, yani Kürtlerin yokluğunda görmektedir. Bu durum hastalık değil de nedir?

Önder Apo, Türk devletine ittifak teklif ederek, gelin Kürt-Türk ittifakı yapalım, dedi. Onlar da bir dönem buna olumlu cevap verdi ama sonradan anlaşıldı ki bu da bir kandırmadır, samimi değildir. Bizi zayıflatıp altımızı oyarak, silahtan uzaklaştırıp teslim almak için böyle yapıyorlar.

Şimdi halen böyle bir ittifaktan söz edilebilir mi?

Hayır. Çünkü şimdi Türkiye’de çözümden bile bahsedemezsin. Türk devleti yeni bir konsepte ulaşmıştır.

Erdoğan oldukça zayıfladı. AKP-MHP birlik oldu ama yine de durumu tam anlamıyla kurtaramadılar. Bu sefer kalkıp ne yaptılar? Erdoğan’ı dünyada eşi görülmemiş uyduruk bir sistemle sözüm ona partili cumhurbaşkanı yaptılar. AKP-MHP faşist rejimi kendi geleceğini bu projenin başarısında görmektedir. Eğer AKP-MHP rejimi önündeki bu projeyi başarırsa, yani Kürtleri yok eder ve Türkiye’yi büyütürse o zaman geleceğini garantilemiş olur. Bunu başaramazsa yok olup gider. Bu yüzden Erdoğan eski Erdoğan değildir. Bunu herkes bilmelidir. Erdoğan’ın zihniyeti eskiden de onlarınkine yakındı ama şimdi tamamen onların emri altındadır. Çünkü devlet aklıyla tamamen bir oldu.

Bu aklın temel amacı Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Bu yüzden pahası ne olursa olsun Kürtler Rojava’da statü sahibi olmamalıdır. Hatta Suriye anayasasında Kürtlerin adı bile geçmemelidir. Eğer olursa müdahale ederiz, demektedirler. Zaten bu yüzden kendilerini Suriye’de bu kadar güçlendirerek Suriye anayasasının kendi denetiminde gelişmesini istemektedir.

Türk devleti, Misak-ı Milli sınırlarını işgal ederek hepsini denetimine almak, Kürtleri tamamen soykırımdan geçirmek istiyor. Fakat sadece bununla sınırlı değildir. Osmanlı hayali peşinde gitmek demek, emperyalist olmak demektir. Türk devletinin temel amacı bölgede emperyal ve hegemon bir devlet olmaktır.

Erdoğan, son süreçte her konuştuğunda Sevr’i tersyüz ettik, demektedir. Geliştirdiğimiz bu hamleler Sevr’e karşıdır, diyor. Ne yapıyorsa bunu gerekçe olarak gösteriyor. Libya’ya asker gönderme konusunda da bunu söylüyor, diğer konularda aynı şeyi öne sürüyor.

Neden hep Sevr Antlaşması’na atıfta bulunarak bunları dile getiriyor?

Çünkü Sevr’de çok az da olsa Kürtlerin hak sahibi olmasından bahsediliyordu. Bu yüzden Sevr’i tersyüz etmeye çalışıyoruz, diyorlar. Lozan Anlaşması’ndan zaten hiç söz etmiyorlar. Dikkat edin, Kemalizme göre Lozan Antlaşması demek Türkiye’nin tapusu demektir. Kemalist anlayış Lozan Antlaşmasını kendisi için bir başarı olarak görmektedir. Neden? Zira bu antlaşmayla Kürdistan’ın yarısını işgal etti, Türkiye’nin bugünkü sınırlarını oluşturdu. Bunu bir başarı olarak gördü ve öyle değerlendiriyor.

Erdoğan öncülüğündeki yeni faşist zihniyet Lozan Antlaşması’nı kendisi için bir hakaret olarak görmektedir. Misak-ı Milli’nin peşinde. Erdoğan, bu amaçla şimdi Libya’ya asker göndermek istiyor. Doğu Akdeniz üzerindeki hesaplar, Libya, Suriye, Irak ve misak-ı milli üzerindeki hesapların hepsi bu temeldedir.

Böylesi bir tehlike karşısında Kürtler ne yapmalı?

Öncelikle çok net olarak anlaşılması gereken şey: Türk devletinin bu yeni konsepti ve yaşadığı değişimdir. Bu durum Kürt varlığı ve statüsü için çok ciddi bir tehlikedir.

Öbür yandan bakarsak bugün Kürdistan Özgürlük Mücadelesi büyük bir gelişme kaydetmiştir. Güney Kürdistan’daki halkımız bir federasyona sahiptir. Rojavayê Kurdistan'da hemen hemen federasyon sayılabilecek bir özerklik durumu vardır. Orada şimdi 5 milyon insan yaşıyor. Öte yandan Kuzey Kürdistan'da her gün o kadar tutuklama, baskı var, İmralı’da Önder Apo üzerinde amansız bir mutlak tecrit var, zindanlarda zulüm var ama yine de tüm bunlara rağmen HDP’yi yüzde 12’den aşağıya düşüremiyorlar. Türk devleti tüm bunları kendisi için çok ciddi bir tehlike olarak görüyor. Bu yüzden belediyelerin üzerine bu kadar gidiyor.

Hal böyleyken Güney Kürdistanlı veya Doğu Kürdistanlı bir siyasetçi bu durumdan bana ne, beni ilgilendirmez diyemez ki! Kendisini bundan ayrı ele alamaz.

Erdoğan’ı neden tek adam sistemiyle cumhurbaşkanı yapıp iktidarda tutuyorlar? İşte bu savaşı yürütsün diye bunu yaptılar. Tek elden karar almak ve bu savaşı koordine etmesi için böyle yaptılar. Erdoğan da buna açıktı, kariyer ve iktidarına düşkün birisi olduğu için bunu kabul etti. Bugün Türk ordusu içindeki Avrasyacı ve NATO’cu kanat birleşti, sağı solu birleşti. Bu, Türkiye’de yaşanan çok yeni bir gelişmedir.

Türk devleti Kürt halkını tarihsiz, belleksiz, bilinçsiz bırakmak için şimdiye kadar elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Ölülere düşmanlık yapıldığı dünyanın neresinde görülmüştür? Mezarlara saldırıldığı nerede görülmüştür? Dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir örnek olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de, Kürdistan’da bunlar uygulanıyor.

Kürt halkının ulusal birliğinin gerçekleşmesinin önemi ve önündeki engeller konusunda önemli şeyler dile getirdiniz. Somut olarak ne yapılmalıdır?

Her şeyden önce Kürt siyaseti düşman saflarındaki bu değişimin farkına varmalıdır. Bize karşı topyekun saldırıya geçtiklerini bilmeliyiz. Bu, çok ciddi bir saldırıdır.

Bununla birlikte, bizim için de çok ciddi imkanlar doğmuş durumdadır. Kürtlerin kamuoyu üzerinde ciddi bir etkisi gelişmiştir. Bu, çok yeni ve önemli bir güç durumundadır. Hiç kimse dünya kamuoyunun bu gücünün önünü alamaz.

Biz Kürtler ortak bir strateji temelinde bir araya geldiğimizde ve birlik olduğumuzda düşmanlarımız ne kadar çabalasalar da bir sonuç alamazlar. Türkiye’nin yaptığı tüm müdahaleler başarıya ulaşmayacaktır.

Karşımızdaki vahşi düşman ırkçı İttihat Terakki zihniyeti temelinde birlik olup bize saldırıyor. Ama çok zayıf bir durumdadır.

Biz birçok imkana sahibiz, kamuoyu gücü bizim arkamızdadır. Diplomatik, siyasi ve askeri imkanlarımız vardır. Biz de bir ulus olarak kendimize yer açabiliriz.

Bu her iki hususu topluma, siyasetçilere iyi kavratmalıyız. Burada bir ailenin, örgüt veya partinin çıkarı değil, bir ulusun varlığı söz konudur. Çünkü karşımızda oynanan oyun çok büyüktür. Taktiksel yaklaşamayız, zira böyle yaklaşan kaybeder. Mesele stratejiktir. Türk devlet aklı 10 sene sonra olacakları kendince öngörerek saldırıya geçiyor. Biz de artık ilerisini görerek harekete geçmeliyiz. Sadece günübirlik düşünmemeliyiz. Biz de stratejik düşünmeli, stratejik oynamalı, bu oyunda stratejik bir aktör olmalıyız. Bölgede buna ihtiyaç vardır. Yoksa Ortadoğu bölgesi kurtlar sofrası gibidir. Bu sofrada bir parça ekmek elde edebilmek o kadar kolay değildir. Elde edebilmek için sen de kurt gibi olmalısın.

Peki nasıl kurt gibi olacağız? Savaş meydanında hiç kimse bizim kadar yiğit ve savaşkan olamaz. Ama mesele sadece bununla bitmiyor. Belirttiğimiz tüm alanlarda kurt gibi olmalıyız. Kürtler olarak buna çok ciddi ihtiyacımız var. İşte aydınlar, sanatçılar bunun üzerinde durabilir. Bu temelde bir bilinç geliştirebiliriz.

Tüm sanatçı ve aydınlara önerimdir; Kürdistan’ın her dört parçasından aydınlar katılarak kendi aralarında ulusal birliği oluşturmalılar. Neden yapmıyorlar? Sadece Avrupa’daki aydınlar toplandı, bu anlamlıydı ama yetersizdi. Kürdistan’ın her yerindeki aydınlar katılabilirdi. 2013 sürecindeki ulusal birlik çalışmalarını geliştiren ve içinde yer alanlardan birisiyim. Bu yüzden o sürecin nasıl geliştiğini ve nasıl geliştirdiğimizi iyi biliyorum.

Siyasetçileri beklemeden her kurum, Kürdistan’daki her kesim bir araya gelebilir, kongre ve konferansını gerçekleştirebilir. Mesela kadınlar yeniden konferanslarını gerçekleştirebilir, ki bu temelde çabaların olduğunu sanıyorum. Böyle bir süreç başlatılabilir. Çünkü toplumun değişik kesimlerinin sağlayacağı bu birlik genel ulusal birliğimizin gerçekleşmesini hızlandırıp buna güçlü bir zemin sunacaktır.

Son olarak şunu belirtebilirim; eğer ortak bir strateji temelinde birlik olursak başarı bizim olacaktır. Özellikle aydın ve sanatçıların geliştirdiği çabayı herkes dikkate almalı, eğer onlar ciddi bir çaba sergilerlerse öncülük yapabilirler. Biz de onlara minnettar olur ve teşekkür ederiz. Gerçekten de önümüzde böylesine stratejik bir süreç vardır. Bunu mutlaka başarmalıyız. Bunu başardığımız takdirde genel olarak da başaracağımız kesindir.