ANALİZ

MİT, KDP, Parastin ortak çalışıyor

Kürt halkına yönelik psikolojik savaşta MİT ve KDP’ye bağlı Parastin ortak çalışmaktadır. PKK ve Kürt düşmanlığı yapılırken, Kürt halkının özgürlük mücadelesi tasfiye edilmek isteniyor ve toplum aldatılmaya çalışılmaktadır.

Kürdistan’daki tüm demokratik kurumlar 5 Eylül’de gönüllülerin süresiz dönüşümsüz açlık grevine gireceklerini açıkladılar. Sadece önderliğin sağlığından haber almak için böyle bir eylemin yapılması bıçağın kemiğe dayandığını göstermektedir. Evrensel insani bir talep için ölümcül bir eylem yapılması durumunda kalınması ise Türk devleti ve AKP iktidarının karakterini ortaya koymaktadır. Bu bile bu Önderliğin konumunu göstermektedir. Kürt Halk Önderi üzerinde İmralı zindanında 18 yıldır özel bir psikolojik savaş yürütülmektedir. Kürt Halk Önderinin iradesini kırmak için her yol ve yönteme başvurulmaktadır. Soykırımcı sömürgeci Türk devleti “sen niye Kürtleri bilinçlendirdin, örgütlendirdin ve özgürlük talepli kıldın” diye bu önderlikten intikam alınmaktadır. 18 yıldır Kürt halkına karşı baskı, zor ve şiddet uygulandığında, savaşla ezme politikası yürütüldüğünde, bu saldırı ve savaş ilk önce İmralı’da başlatılmış ve yürütülmüştür. 18 yıllık İmralı zindanının tarihi böyledir. İmralı’daki uygulamalar hiçbir yasaya ve hukuka bağlı değildir. Sadece ve sadece savaş meydanındaki yasalar uygulanmaktadır. 

Ancak 15 Temmuz’da özel bir durum ortaya çıkmıştır. Türkiye tarihinde görülmedik biçimde devlet içinde bir çatışma yaşanmıştır. Savaş uçakları ve helikopterleri, tankları-topları ve en ağır silahları devlet binalarını bombalamıştır. Bombalayanlar da Kürt ve Önderlik düşmanı, bombalananlar da. Böyle bir ortam üzerinde tam bir savaş yürütülen Kürt Halk Önderinin sağlığı ve güvenliği açısından büyük bir tehlike oluşturmaz mı? Türkiye’nin en temel sorunu her zaman Kürt sorunu değil midir? İktidar çatışmaları gelip geçmekte, ama Türkiye’nin bu temel sorununda herhangi bir zihniyet ve tutum değişikliği olmamaktadır. Böyle bir ülkede yaşanan darbe ve çatışma ortamında Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi tabii ki Önderliklerinin durumunu birinci gündem yapacaktır. Nitekim Kürt halkı bir buçuk aydır yaşadığı her yerde ayaktadır. KDP ve etkisindeki çevreler dışında tüm Kürdistan halkı her yerde büyük bir kaygı içinde bu Önderlikten haber beklemektedir. 

Kürt Özgürlük Hareketi yaptığı açıklamalarla tek gündemlerinin Önderliğin sağlığı olduğu ve tüm gündemlerin de bu eksende ele alınacağını vurgulamıştır. Bu gündem artık bu halk ve Özgürlük Hareketi için süreklileşen temel gündem olacaktır. Siyasal ve askeri mücadelede gündemler dönemsel değişebilir; ancak bu gündem önderliğin sağlığından haber alınana kadar birinci gündem olmaya devam edecektir. Halk da şu anda bu gündem etrafında kilitlenmektedir. 

TEK GÜNDEM ÖNDERLİKTİR

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş İmralı’ya 15 Temmuz gecesi bir saldırı olduğunu söylemiştir. Biz 15 Temmuz gecesi İmralı’ya bir helikopter gittiği duyumunu aldık; ama bu helikopter ne için gitti, İmralı’da neler yaşandı bu bilinmemektedir. Ancak 15 Temmuz’dan bu yana bu Önderlikten haber alınamamıştır. AKP iktidarı da tüm çağrılara rağmen Kürt Halk Önderinin ailesi ve avukatlarıyla bir görüştürme yaptırmamıştır. İmralı’ya helikopter gitti mi, gitmedi mi, gittiyse neler oldu tam bilmiyoruz; ancak 15 Temmuz’un oluş biçimi tabii ki halkımız ve Hareketimiz açısından Önderlikten haber alınmasını öncelikli gündem haline getirmiştir. Ailesi ve avukatlarıyla görüştürme olmadığı müddetçe halkımız ve Kürt Özgürlük Hareketi en yüksek düzeyde teyakkuzda olacaktır. Hatta şimdiye kadar önderliğin sağlığı ve güvenliği için yapılan eylemler durumun ciddiyeti dikkate alındığında yetersiz kalmaktadır. Çünkü bu defaki durum farklıdır. Önderliğin sağlığı söz konusudur. Kürt Halk Önderinin sağlığı söz konusu olduğunda Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi başka bir gündem üzerinde durmaz ve yoğunlaşamaz. Duygusal ve psikolojik olarak durum böyledir.  

Bu Önderliğin sağlığı ve güvenliği konusunda Kürt halkının ne kadar hassas olduğu 1998 ve 99 yıllarındaki komplo döneminde görülmüştür. Yüzlerce insan bu Önderlik için kendini feda etmiştir. Kendini yakan, uçak kaçıran, önderliğe sahiplenmek için kurşunların üzerine yürüyen ve her türlü eylem içine giren bir halk gerçekliği görülmüştür. Güneşimizi Karartamazsınız sloganıyla geliştirilen eylemlerle bu Önderlik etrafında ateşten barikat oluşturulmuştur. Şu andaki durum da 15 Şubat 1999’da Önder Apo’nun esaretiyle sonuçlanan komplo kadar tehlikelidir. Yine bizzat Önder Apo’nun sağlık ve güvenliğiyle ilgilidir. Bu açıdan Güneşimizi Karartamazsınız direnişi dönemindeki duyarlılığın gösterilmesi gerekmektedir. 

Demokratik kuruluşların 5 Eylül’de gönüllülerin süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayacaklarını açıklaması bu ciddiyetin görüldüğünü ortaya koymuştur. Bu çağrı ve eyleme geçme kararı aynı zamanda tüm halka ve demokrasi güçlerine yöneliktir. Tüm halkın ve demokrasi güçlerinin de bu eylem etrafında toplanması istenmektedir. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm Kürt halkının süreklileşen bir eylem içinde olunması istenmektedir. Zaten tüm demokrasi kuruluşlarının eylem çağrısı tüm halkın iradesi ve eylem çağrısıdır. Artık tüm halk eylem sürecine girmiştir. 5 Eylül kararı tüm halkın eyleme geçme kararıysa, o zaman bunun gereklerini halkımız bulunduğu her yerde yerine getirmelidir. 

ONUR VE NAMUS ZAMANI

Amed’de açıklama yapanlar bu halkın iradesinin önemli bir parçası ve demokratik alandaki temsilcileridir. Dolayısıyla bu açıklama ciddidir. Tüm halkın duygularını yansıttığı gibi, halkın Önder Apo için eyleme geçilmesi beklentisi ve çağrısına bir cevap olmaktadır. Halkla demokratik alan temsilcilerinin duygu ve kararının örtüştüğü, bir olduğu bir açıklama yapılmıştır. Bu nedenle sadece onlarca ya da yüzlerce kurum temsilcisinin yaptığı bir açıklama olarak görülmemelidir. Tüm Kürdistan halkının ve tüm demokrasi güçlerinin ayağa kalkması gereken bir karar ortaya konulmuştur. Bu açıdan 5 Eylül’le birlikte her şehrin, her kasabanın, her mahallenin, her sokağın, her evin ve her bireyin gündemi yapılacak açlık grevi etrafında büyük bir demokratik eylem gücünü açığa çıkarma yönünde olacaktır. Halk meşru demokratik eylemleriyle tüm Kürtlerin ayağa kalkışını gösterecektir. 

Kuşkusuz Türk devleti bu demokratik eylemleri engellemek isteyecektir. Ancak 1998 ve 1999 yıllarında hiçbir engel ve baskı halkın harekete geçmesini önleyemediyse bu defa da önleyemeyecektir. Kürt halkı için Önderlik söz konusu olduğunda hiçbir baskı ve zulüm engel olamaz. Çünkü Önderlik bu halk için varlıktır, vatandır, özgürlüktür, demokrasidir, onurlu yaşamdır, namustur, iradedir, kendini savunmadır. Önderliğe sahiplenmemek ise bu halk için hiçliktir. Bu açıdan tüm halkın iradesi olan kurumların açıklamasıyla birlikte halk evinde oturmayacaktır; 24 saat bu Önderlikle yaşayacaktır. Özcesi Kürt’ün onur ve namus zamanıdır. Kürt halkı da onlarca yıldır olduğu gibi tüm dünyaya onurlu ve namuslu bir halk olduğunu gösterecektir. Bu Önderliğin sahipsiz olmadığı bir daha ortaya konulacaktır. 

Hiçbir Kürt bu saatten sonra şuraya buraya kulağını veremez. Özel savaşın ve psikolojik savaşın yalan haber ve propagandalarına kulağını kapatarak Önderliğin sağlığı ve güvenliğine kilitlenecektir. Bu Önderlikten açık ve net bir haber alınana kadar bu iradesini ve eylem kararını 24 saat pratikleştirecektir. 

AKP içinde MİT yoluyla, MİT’le ilişkili kişiler yoluyla ya da dolaylı yollardan kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yanlış algılar yaratma çabası yürütmektedirler. Öyle ki, Kürtler için en kötü şeyleri bile Kürtlere hayırlara vesile gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunlar utanmadan Kürt Halk Önderinin tecridini bu Önderliği koruma ve bir müzakere için saklama olarak gösteriyorlar. Kürt Halk Önderi defalarca “burada bana uygulanan rehin politikası, teslim alma politikasıdır” derken, bazıları İmralı’yla görüştürmeme Erdoğan’ın yeni bir süreç başlatma düşüncesinin parçasıdır diyerek tüm halkı kandırmaya çalışıyorlar. Kürtler üzerinde ezme ve tasfiye politikası yürütülürken, bu bile olumlu bir şeymiş gibi gösterilmek isteniyor. Öyle ki, bazı beyni sulanmışlar Türk devletinin Cerablus işgalini bile bir çözüm süreci zemini yaratmak gibi ele alarak Kürtleri aptal yerine koyuyorlar. Kürt’ün bitirilmek istendiği bir dönemde böyle bir şey yok diyerek Kürt’ü gaflet içinde tutmaya çalışıyorlar. 

MİT, KDP, PARASTIN ORTAK ÇALIŞIYOR

Mesud Barzani Türkiye’ye gidip MİT ve AKP yetkilileriyle PKK’ye karşı nasıl mücadele edilir konularında görüşme yaparken bunun bile bir müzakere başlatma çalışması olarak gösterilmesi, Kürtler üzerinde nasıl bir özel savaş politikası yürütüldüğünü gözler önüne sermektedir. Kürt halkına yönelik psikolojik savaşta MİT ve KDP’ye bağlı Parastin ortak çalışmaktadır. PKK ve Kürt düşmanlığı yapılırken, Kürt halkının özgürlük mücadelesi tasfiye edilmek istenirken bu durum farklı gösterilemeye ve toplum aldatılmaya çalışılmaktadır. 

Kürt halkı bu tür söylemlerin hiçbirine inanmamalıdır. Şu anda AKP iktidarı tüm faşist güçlerle Kürtleri imha etmeye yönelmiştir. Faşist ittifak ve Yenikapı buluşması da bunun için yapılmıştır. AKP iktidarının tüm politikaları ezme ve tasfiyeye yöneliktir. Kürt’ün iradesini kırıp soykırımcı sömürgeciliği yeniden dört dörtlük tesis etmeye yöneliktir. Dolayısıyla hiçbir Kürt kendini kandırmamalıdır. Hiçbir beklenti içine girmemelidir. İyi bir şey mücadeleyle yaratılır. Türkiye’de hiçbir iyi şey beklenerek, devlet ve iktidardan bekleyerek elde edilemez. Türkiye soykırımcı bir devlettir. Bu politika değiştirilmeden sürdürülmektedir. Hiç kimse bu gerçekliği unutmamalıdır. Özel savaşın durumu farklı gösterme söylemlerine hiçbir biçimde itibar edilmemelidir. 

5 Eylül’de başlayan eylem her açıdan çok önemlidir. Kürt halkı hiçbir aldatmaya kulak vermeden bu eylem etrafında ayağa kalkmalı ve mücadeleyi yükseltmelidir. Halk kendi kaderini kendi eline almalıdır. Bu da ancak mücadeleyle olur. 5 Eylül açıklamasını yapan Sayın Hatip Dicle’nin vurguladığı gibi Önderliğine sahiplenmeyen varlığına da, onuruna da, özgürlüğüne de sahiplenemez. Herkes bu bilinçle 5 Eylül eylemleri etrafında halkın iradesinin gücünü ortaya koymalıdır. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika