GÖRÜNTÜLÜ

Şakir: Güney Kürdistan Öcalan'ı daha fazla sahiplenmeli

Tevgera Azadi Eş Başkanı Şakir, Güney Kürdistan'da Öcalan'ın daha fazla sahiplenilmesini isterken, Güney Kürdistan siyasi güçlerinin uluslararası alanda Öcalan için etkili bir diplomasi yürütmeleri gerektiğini söyledi.

Tevgera Azadi Eş Başkanı Şilan Şakir, Güney Kürdistan'daki kriz ve Öcalan'ın sahiplenilmesi üzerine ANF'nin sorularını yanıtladı...

Bir yılı aşkın bir süredir Güney Kürdistan'da çok yönlü bir kriz durumu yaşanıyor. Sizce tüm girişimlere rağmen bu kriz neden aşılamıyor?

Güney Kürdistan'daki siyasi güçler sırtlarını dış güçlere dayayarak siyaset yürütüyorlar, güç olmaya çalışıyorlar. Bunu da kendi parti çıkarları temelinde yapıyorlar. Bunu özellikle son 25 yılda daha fazla yaptılar ve halen de devam ettiriyorlar. Bu, Güney Kürdistan'da krizin bir türlü aşılamayışında önemli bir etken.

Diğer bir önemli etken ise muhalefet adıyla ortaya çıkıp, demokratik bir düzen talep ettiğini söyleyenlerin de eski partiler gibi iktidar hesabı yapmaları, kendi parti ve iktidar çıkarlarını öncellemeleri krizin aşılamamasında önemli bir etken oluyor.

Bu durumun Güney'e geri dönüşü nasıl oluyor?

Çok şey kaybettiriyor. Siyaset kurumları işlemiyor, parlamento iflas etmiş. Gazeteciler öldürülüyor, aydınlar seslerini çıkaramıyor, kadın en temel haklarından yoksun ve şiddete maruz kalıyorlar. Daha önce özgürlük için ödenen bedeller de bazı ailelerin, partilerin ya da dış güçlerin şirketlerinin Kürdistan'da gelişmesine hizmet eder duruma geldi. Dolayısıyla, bu kriz büyük zararlar veriyor Güney Kürdistan’a.

'GÜNEY İÇ BİRLİĞİNİ SAĞLAMALI'

Sizin sunduğunuz bir çözüm projesi vardı. Hükümetin, siyasi partilerin buna yaklaşımı ne oldu?

Bütün çözüm projelerimizde Güney Kürdistan’daki anti-demokratik sistemin, hakim iktidarcı siyasi aklın aşılması gerektiğini belirttik, bunun yol-yöntemini sunduk. Bazı partilerin kendi iktidarları için siyaset yapmalarını, Kürt halkının çıkarlarını gözetmemelerinin tehlikeli olduğunu söyledik. Ancak bu çok dikkate alınmadı. Oysa mevcut durumda krizleri aşacak, Kürtlerin ortak çıkarlarını savunacak olan siyasi güçlerin birbirlerini tamamlar şekilde siyaset yürütmeleri, birbirlerine güç vermeleridir. Bakınız, ulusal birlikten söz ediyoruz sürekli. Ama bundan önce Güney Kürdistan'ın kendi içinde birlik sağlaması gerekir. Ancak maalesef böyle giderse, Güney Kürdistan 1996’da olduğu gibi iki parçaya bölünür.

Şunu da söylemek isterim; bizim çözüm projelerimiz sadece siyasi partilere dönük değildi. Zira her şeyi iktidarı elinde bulunduran güçlerden bekleyemeyiz. Projelerimizi halka dönük de hazırladık ve halkın örgütlenerek demokratik bir sistem için mücadele etmesi gerektiğini, bunun yol ve yöntemini de ortaya koyduk.

Hükümet içindeki partilerin mevcut krize yaklaşımlarını nasıl görüyorsunuz?

Bu krizin oluşmasında bölge başkanlığına zorla el koyan, hükümet içindeki bir partinin vekillerinin Hewler’e girişine izin vermeyen ve parlamentoyu işlevsiz kılan ve birinci dereceden sorumlu olan KDP’dir. Buna karşı diğer partilerden zaman zaman tepki geldi, ancak bu, krizi aşabilecek, sorunları çözebilecek düzeyde olmadı. Gerekli projeler oluşturulamadı ya da bir çözüm gücü olamadılar. Bazen partiler arasında görüşmeler oldu, parti başkanları bir araya geldi. Ancak ne konuşuldu, sorun neden aşılmadı, bu yönlü ciddi bir bilgi paylaşılmıyor. Dolayısıyla kriz mevcut durumda giderek derinleşiyor.

Dikkat edelim, Mesut Barzani bölge başkanlığı üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmesine karşın halen bu sıfatla görüşmeler yapıyor, yurt dışı gezileri yapıyor. Kimse de bir şey diyemiyor. Ya da demiyor. Hal böyle olunca KDP de mevcut tekçi, her şeyi eline geçiren siyasetine istediği şekilde devam ediyor.

Bu sorunların çözülememesinde bölge devletlerinin payı da var mı?

Başta da söyledim, bölgedeki partiler her biri bir dış gücü kendilerine dayanak haline getiriyorlar. Siyaseti böyle yürütüyorlar. Bu dış güçler de Kürtlerin birliğini, güçlü olmasını istemezler. Çünkü bunlar Kürdistan'ın her türlü zenginlik kaynaklarından faydalanıyorlar. İstedikleri gibi Kürtleri kendi sömürgelerinde bu parçalılık ve iç çelişkiler sayesinde tutuyorlar. Dolayısıyla yaşanan krizde payları büyüktür. Tarihte de böyle olmuştur, bugün de böyledir. Kürtler kendi birliklerini sağlarlarsa, iç barışlarını oluştururlarsa bu devlet mevcut çıkarlarını kaybedecekler. Dolayısıyla krizi derinleştiren bir rol oynuyorlar.

YNK İÇİNDEKİ SORUNLAR

YNK içindeki sorunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

YNK kendisi de Mam Celal’den sonra YNK’yi temsil edecek bir siyaset yürütemediklerini söylüyorlar ve maalesef bu böyledir de. Böyle olunca sorunlar çıktı. Kuşkusuz biz Tevgera Azadi olarak YNK içinde yaşanan sorunların bir an önce aşılmasını temenni ediyoruz. Dileriz ki, hem Güney Kürdistan'da, hem de Kürdistan'ın dört parçasında Kürt halkının meşru mücadelesine hizmet edecek şekilde iç sorunlarını bir an önce çözüme kavuştururlar.

Kürdistan'ın her yerinde saldırılar var. Güney Kürdistan kendi içinde bu krizlerle uğraşırken bu saldırılara karşı nasıl bir rol oynayabilir?

Kürt halkının en büyük sorunu, kendi içinde birliğini sağlayamamış olması. Bugün özellikle buna büyük ihtiyaç var. Eğer Güney Kürdistan'da kendi içinde demokratik birliğini sağlayamazsa diğer parçalara gerekli desteği sunamaz. Hatta Kürtler açısından bu denli kritik bir süreçten geçilirken krizin böyle devam etmesi Güney Kürdistan'ın sadece Kürtlerin düşmanlarına hizmet eder. Bu da diğer parçalardaki mücadeleyi de direkt etkiler.

Güney Kürdistan mevcut siyaseti, ekonomi politikası, savunma strateji ve siyasetiyle kendi iç sorunlarını aşamaz, Kürdistan'ın diğer parçalarındaki özgürlük mücadelesine destek sunamaz. Maalesef bu durumdan ancak Kürtlere düşmanlık yapanlar faydalanır.

'CERABLUS'TA HEDEFLENEN KÜRTLERİN STATÜSÜ'

Cerablus saldırısının hemen öncesinde Barzani’nin Türkiye’ye gitmesi bir tesadüf mü, yoksa tartışıldığı gibi Kürtlere dönük geliştirilen saldırı konseptinde KDP’ye bir rol mü verilmiş?

Maalesef bu yönlü kötü tecrübelere sahibiz. Bu şekil işbirliklerini daha önce de KDP şahsında gördük. Ne zaman KDP Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmişse mutlaka arkasında bir plan olmuştur. Dolayısıyla KDP Başkanı Mesut Barzani’nin Cerablus saldırısı öncesi Türkiye’ye gitmesi kesinlikle tesadüf değildir.

Cerablus’un işgal edilmiş olmasını sadece bir şehrin işgali olarak tanımlayamayız. Çünkü işgal edilen sadece orası değildir. Kürtlerin hakimiyetine, özgürlüğüne, yönetimine karşıdır. Bir de aynı zamanda Güney Kürdistan'ın yarısını da işgal etmiş durumda. Şimdi Irak’ın, başka devletlerin Türk devletinin bu işgallerine karşı çıktığı bir zamanda KDP Türkiye’yi ziyaret ediyor ve Türk devleti de bundan sonra gidip Rojava’yı işgal ediyor. Bu sorgulanacak bir durum. Bu durumda nasıl tesadüf bir şey olarak değerlendirilebilir? Herkes görüyor ki, yeni bir plan, konsept devreye konuluyor ve KDP de bunun içinde yer alıyor. Kaldı ki bu plan da Kürtler üzerinden geliştiriliyor. Bunu biz değil, Türk devleti kendisi söylüyor. Her ne pahasına olursa olsun, Rojava’da bir Kürt statüsüne izin vermeyeceğiz, diyor. Bu kadar açık ve nettir ve KDP de Rojava Devrimi'nin başından bu yana bu devrime karşı Türk devletiyle aynı politikayı yürütüyor.

'GÜNEY'DEKİ DUYARLILIK ARTIRILMALI'

Öcalan’la görüşme olmadığı, kendisinden bir haber alınamadığı için Kürtler her yerde eylem halinde. Son olarak Kürtlerin seçilmişleri Kuzey Kürdistan'da açlık grevine başladı. Hem halkın Öcalan’ı sahiplenmesini, hem de özelde Güney'de bu hususa dönük ilgiyi nasıl görüyorsunuz? Sizce yeterli bir duyarlılık var mı?

Kürt Halk Önderi'ne yönelik uygulamalar Kürt halkını doğal olarak kaygılandırıyor. Çünkü Sayın Öcalan Kürt halkının iradesini temsil ediyor. Ona yapılan her saldırı da Kürt halkına yapılmış bir saldırı oluyor. Kürt halkı böyle ele alıyor. Hatırlayalım, İmralı’da tecrit uygulandığında tüm tutsaklar açlık grevine kendilerini yatırdılar. Bu grevi de ancak yine Sayın Öcalan durdurabildi. Türk devleti kendisi Sayın Öcalan’dan grevi durdurmasını rica etti.

Şimdi Kürtlerin özgürlük mücadelesini bu düzeye getiren, sorunun çözümünde belirleyici role sahip olan, bunun anahtarını elinde bulunduranın Öcalan olduğunu ve saldırının da tüm bunlara Öcalan şahsında tüm bunlara olduğunu biliyor. Ancak sadece Kuzey'de bu mücadeleyi yürütmek yetmiyor. Güney Kürdistan siyasi güçleri de aynı duyarlılığı göstermeli. Bu konuda ciddi bir eksilik var. Örneğin uluslararası alanda etkili bir diplomasi yürütebilirler. Yine Türk devletine baskı kurabilir. Ekonomik anlamda isterlerse ciddi anlamda zorlayabilirler.

Sadece Güney'e dönük bir tehdit olduğunda Kuzey veya başka bir parçayla ittifakı, karşılıklı desteği dile getirmek yetmiyor. Kürt halkı Öcalan’ı önderi sayıyor ve ona yönelik saldırı olduğunda, Kuzey'e ya da Rojava’ya dönük saldırı olduğunda da aynı şekilde duyarlılık göstermek gerekiyor. Ancak maalesef Güney'de bu duyarlılık son derece yetersiz kalıyor.

Sonuç olarak mevcut kaos içerisinde Kürtlerin çizdiğiniz tablodaki durumuna bakarsak, imkan ve tehlikeleri nasıl tanımlayabilirsiniz?

Bölgede haritasının yeniden çizilmesi gündemde ve halen çözülmedi. Dolayısıyla Kürtler halen fırsatı tam kaçırmış değiller. Eğer Kürtler konumlarını doğru değerlendirirlerse bölgenin kaderinde söz sahibi olma imkanına sahipler.

KNK Hewler’de yaptığı basın açıklamasında, Kürtlerin bu süreci doğru değerlendirebilmelerinin ulusal kongreye bağlı olduğunu söyledi. İşin gerçeği de budur. Eğer bu yapılmazsa geçtiğimiz yüz yılda yaşananlardan daha ağır şeyler yaşayabilir. Bunun tehlikesi mevcuttur. Kürtler statülerini kazanmak şansına sahip oldukları kadar bir daha statüsüz kalma tehlikesiyle de karşı karşıyadırlar.

Dolayısıyla bu süreç sadece bir parti ya da örgütle karşılanacak bir süreç değildir. Herkesin güç birliği yapması gereken bir süreçtir.