Yolların, dağların, suların arkadaşı

Güleç yüzünle, herkese sırdaş, yoldaş olan sıcaklığınla gölgesine sığındığımız mağrur bir meşe ağacı gibiydin. Zamanın izlerini bedeninde taşıyan bir meşe ağacı…

Yılmaz’a*,

Gidişinin üzerinden koskoca bir yıl geçmiş. Zaman da senin gibi hızlı. Gerçi, bazen zaman sana yetişmekte zorlanırdı. Sen hep önden giderdin, zaman ve biz arkandan… 

Hayatını hep hızlı geçirdin, durağı olmayan bir serüven gibi. Dinmek bilmeyen bir fırtınanın, yükseklerden kopup gelen bir çığın ve aceleyle her yeri kasıp kavuran bir selin hızlılığında. Bir yıl diyemiyoruz yokluğuna, asırlar gibi geliyor. Zamanın seni bizden alışının üzerinden geçen her an bir hasret bırakıyor yüreğimize. 

MAĞRUR BİR MEŞE AĞACI

Berrak bir su gibi geçti ömrün, hiç kir taşımadan. Daye Gaye’nin Kürdistan’ın topraklarına ektiği tohumlar, hepimizin üzerine yeşermişti. Sen de güleç yüzünle, herkese sırdaş, yoldaş olan sıcaklığınla gölgesine sığındığımız mağrur bir meşe ağacı gibiydin. Zamanın izlerini bedeninde taşıyan bir meşe ağacı… Hep umutlu, hep coşkulu ve heyecanlı. 

Senden bakınca hayata bir dolu gülümseme dolardı yüreğimize, gözlerimize. Yüzünden eksilmeyen sevecenliğe tutunup, zor zamanları az geride bırakmadık. Özlemekle artar mıyız, azalır mıyız bilmeden, anılarımızı diziyoruz gözümüzün başucuna. Belki de özleme sarılarak acılarımızdan kaçıyoruz. Özlemin, acılarımızı bizden çeksin alsın istiyoruz. Ne olursa olsun seni özlemek hiçbir şeye benzemiyor Yılmaz. 

SEN HEPİMİZİNDİN, EN AZ KENDİNİN

Ölüm sana öyle uzak ki, araya bir dünya mesafeyi de yerleştirsen yetmezdi. Galiba mesafenin en uzunu sen ile ölüm arasındakiydi. Ondandır ki ne dilimiz, ne yüreğimiz sana gitti diyemiyor Yılmazımız. Sen hepimizindin, en az kendinindin. Hep bizim oldun, kendini düşünmeyerek. Gitmedin bizden, daha çok geldin bize. Öyle geldin ki hafızamıza, anılarımıza ve günümüze doldun. Sensizlik değil, senle olmak, seni yaşamak, anılarımızı senle örmek şimdi aslolan. Senli olmayan zamanlar, gökyüzünün sökük yerlerinden üzerimize sağanak olurken, biz gülüşüne, tutkuyu, sevdayı sıkı sıkı tutan yüreğine asılı kalmıştık. 

SEVGİ VE MÜCADELE İNSANI

Durmadın, duramadın… Sınırlar, uzaklar senin için bir koşu mesafesiydi. Hiç kimse önünde duramaz, yoluna engel olamazdı. Yüreğine ve ruhuna bir şey düştü mü çıkmazdı ona ulaşıncaya kadar. Bunun için herkesi karşına almışlığın da var, kaçak yollar kullanmışlığın da. Kurallar ve yasaklar sana çeper olamıyordu. Onları tadında bırakıp, ekliyordun hayattan biriktirdiklerini. Sana ne dersek diyelim sen hayallerinin peşinden gitmeyi bırakmayacaktın, bırakmadın da. Sen hayal insanı, sevgi ve mücadele insanıydın. Bunlara bir de inat, öfke, düşman kini ve direnç eklenince, seni tutmaya binlerce set kursak da aşar geçerdin. 

SADE, GÖSTERİŞSİZ BİR HAYAT

Çılgınlık senin için bir yaşam felsefesiydi. Öyle çiğ, hedefsiz, rastgele bir çılgınlık değil, fikrine ve duygusuna büyük bir heyecanla, tutkuyla bağlı, yüreğinin kantarı olan, her şeyi yaşamla tutuşturmuş bir çılgınlıktı seninkisi. Hafızasında sönmek olmayan bir ateş gibi, nefesin nereye yettiyse orayı tutuşturdun. Damla damla kabına dolduğun da oldu, Xızır gibi yetiştiğin de. Yaşam çetelende her şey bir uyumdaydı. Sade ve gösterişsiz bir yaşamın, hızında ilerlemiş bir zamanın vardı. Abartıların, fazlalıkların gölgesi düşmedi üzerine. Ne söz sakındın ne de davranış. Ne isen hep oydun. Göklere tutunmuş bir çığlık gibiydin, salınsan yeryüzü yarılacaktı. 

Hep önden gittin. Aceleden öte, zamanın kurma kolunu yerine göre, tam da olması gerektiği gibi kurarak önde oldun. Önde olmanın bencilliğiyle değil, önde olarak çoğalmanın, daha fazla yoldaş olmanın kokusunu içine çekerek, düştün hepimizin önüne. Yollar, dağlar, sular hep arkadaş oldu sana. Sen de Atakan gibi o yolları bir gittin bir geldin, dağlara, taşlara, sulara o güleç yüzünü sürdün.

ŞOREŞGER…

“En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur demiş” Bukowski. Sen ilk ve sonu, zamanın sarkacında birleştirip, her adımını ona göre atanlardandın. Son’un korkusu bir gün doluşmadı yüreğine. Belleğimde kalan sona ilişkin, “insan ölümden de korkar mı” sözü, senin için bir hayat düsturuydu. Ölümü yenmişlerin geleneğinden geliyorduk ve sen de o geleneği en iyi taşıyanlardandın. Yiğitlik sana ve senin öncüllerine bakılıp yazılmış, tarif edilmiş gibiydi. Yiğitliğin, hayali, masallarda geçen hali değil, ta kendisiydin. ‘Şoreşger’ kavramı öyle yakışıyordu ki sana, bir sembolün ancak bu kadar içi doldurulabilirdi. Gerilla olmaya doğmuş gibiydin. Öyle ince, esnek ve harfi harfine bir özgür gerilla. Tutuk değil, yaşamın özünden, olması gerektiği gibi, hakkını vererek, milim milim yaşayarak gerillacılık yaptın. Yazılmışlardan öte yaşamdan çıktın yola. Gerillanın sihirli kitabını başucuna koydun, yiğitliğin, kahramanlığın altı çizilmiş satırlarını hissettin, yaşadın ve yaşattın.

KÜRDİSTAN’IN HER KARIŞ TOPRAĞINA YÜREĞİN DEĞDİ

Dağın kokusuyla sarmalanmıştın. Dağlar ve sen o kadar iç içeydiniz ki sizleri hiçbir şey ayıramazdı. Dağlar seni, yoldaşı, yâri bekler gibi bekledi. Senin ona sımsıcak bakan gözlerini beklerken seni düşündü. ‘Dağlılarım, dostlarım, her daim yanımda-yamacımda olanlarım’ diye seslendi. Kendi şarkılarını kulağına fısıldadı. Kürdistan’ın her karış toprağına ayakların, yüreğin değdi. Yetmedi! Koçgiri, Karadeniz topraklarında yürüdün, şoreşgerlik yaptın. Coğrafyaları aşan özgür gerilla yüreğin, ona eşlik eden ayakların temas ettiği her yere, senden bir parça umut, sevgi ve heyecan bıraktı. 

Acı yüklü cümlelerle seni anmak değil, özgür ruhunla, çılgın gerillacılığınla, umutla gülen gözlerinle ve kirliliklere, çirkinliklere, düşmana yönelttiğin kinle, öfkeyle seni yaşamak, yolumuzun yürürkenki temel öğretisi. Seni umutla, moralle, tutkuyla ve heyecanından bize kalanlarla anıyoruz, yaşıyoruz. Sevincin, sevgin, öfken her daim başucumuzda. Rahat uyu çılgın ve yiğit gerilla, artık her zamankinden daha fazla bizimlesin ve yüreğinden süzülenler daha fazla akıyor özgürlüğe. 

* HPG Komuta Konseyi Üyesi Yılmaz Dersim (İsmail Sürgeç), Türk ordusunun 10 Kasım 2020'de Dersim merkeze bağlı Ahpanos Vadisi’nde düzenlediği saldırıda şehit düştü.