Yüksekdağ: Milyonlar HDP’yi onur abidesi görüp oy verdi

“Milyonlarca insan, onların vura vura delik-deşik ettiği bir partiyi onur abidesi olarak görüp oy verdi, seçip göreve getirdi. En büyük haksızlıklar, en ağır saldırılar altında seçilenler, siyaset haramilerinden güçlüdür.”

Figen Yüksekdağ röportajımızın ikinci kısmında kendileri hakkında yapılan yeniden yargılamada yargı reformuna, HDP’li siyasetçilere, partiye yönelik baskılardan ve kayyumlara kadar birçok sorumuza yanıt verdi. Özellikle demokratik bir muhalefet bloğunun oluşması gerektiğine de dikkat çeken Yüksekdağ, bu birliğin oluşabilmesi için savaş, militarizm karşında tutarlı durulması gerektiğine de dikkat çekti.

Bir yargı reformu paketi çıkarıldı; ama siz tutukluyken yeniden tutuklama kararı çıktı ve öte yandan yine Leyla Güven gibi birçok Kürt siyasetçiye ceza yağdı. Kimleri kapsıyor bu yargı reformu?

Son yargı paketini iktidar kendisine çıkardı. İktidar ve yandaşlarının yargıdaki kadrolaşma, çıkar hesapları ve bağımlılık yörüngesine oturtma çabalarının bir ifadesi oldu. Herhalde paket tartışmalarında akılda kalan en önemli şey, baro başkanıyla Erdoğan arasındaki  "belirli avukatlara yeşil pasaport" pazarlığı olmuştur. Bir yargı reform paketi çıkarıp da içinden adalet, reform, hak, hukuk adına bir işaretin çıkmaması durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. AB görüşme masalarında karşılarına sık çıkan bazı teknik düzenlemeler yapmak da durumu kurtarmıyor. Zaten öyle bir niyetleri de yok. Açık hukuksuzluk, hiçbir kural tanımadan siyasi rakiplerini yargı yoluyla tasfiye politikası yerli yerinde duruyor. Bu koşullarda siyasetçilere, gazetecilere, politik mahpuslara ve adalet isteyen herkese olumlu bir yansıma düşünülemezdi zaten. Tam tersine bu süreçte Kürt siyasetçilere ve HDP'lilere yönelik ciddi bir ceza, gözaltı-tutuklama saldırısı başlatıldı. Çıkarlan savaşın gürültüsünden, baskı-tehdit ortamından yargı paketine yönelik talep ve eleştiriler konuşulamadığı, söylenenler de duyulmadığı gibi, yine yüzlerce insanimiz siyasi operasyonun hedefi oldu. Bu nedenle yargı reformunun bizleri kapsamadığı kesin. AKP ve Erdoğan’ın çıkar ilişkisi ve ittifak halinde olduğu kesimler ile iktidara bağı olarak gelişen yargı bürokrasisine yarıyor. Hakimlerin-savcıların yetki ve otoriteleri iktidar yörüngesinde kaldıkları müddetçe yeniden düzenlenerek artırılıyor. Bu durum çok ağır yargı kurumu sorununun çözülmesi bir yana, siyasi kadrolaşma ve kurumlaşma düzeyini yükseltiyor.

Savaş gündeminin yanı sıra kayyumlar da devam ediyor. Öte yandan kayyumların tartışıldığı bir dönemde HDP’nin önünde eylem yapan özellikle anneler, onları ziyaret eden bakanlar gündeme geldi. Ama AKP önünde eylem yapmak ‘anayasal bir suç’ sayıldı. Öte yandan kayyum eylemlerine polis şiddeti de artıyor. Bu ikili hukuk hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bugün Hakkâri, Yüksekova belediyelerine de kayyum atandığını öğrendim. Arkadaşlarımız bu imkânsızlık ortamında koşullara, saldırılara teslim olmadan halkamıza hizmet götürdüğü için tutuklandı. Görevden alınıp yerine kayyum getirilen bütün seçilmişlerimiz de öyle. Ne diyelim; ne yaparlarsa yapsınlar onlar asla içinde "seçilmişlerimiz" geçen cümle kuramayacaklar. Zorla hak etmedikleri makamları işgal etme onursuzluğunu sicillerinden temizleyemeyecekler. Milyonlarca insan, onların vura vura delik-deşik ettiği bir partiyi onur abidesi olarak görüp oy verdi, seçip göreve getirdi. En büyük haksızlıklar, en ağır saldırılar altında seçilenler, siyaset haramilerinden güçlüdür. Biz gücümüzü bu onur, vicdan ve direniş damarından alıyoruz. Provokasyon, yalan, yönlendirme, kışkırtma hareketleriyle bu gücü kıracaklarını sananlara yine halkımız temiz vicdanı ve gerçeği bilen aklıyla cevap verecektir. Siyasi iktidar ve yandaşları halkı aptal yerine koyuyor; bu da bir suçtur, hakarettir. Anneleri, aileleri çocuklarını istemek için HDP önüne gönderen, bütün imkânları, baskı aygıtlarını bu iş için seferber eden, tek derdi ise HDP'ye zarar vermek olan zihniyetin kötülüğünü kimse görmez, görse de tepki vermez sanıyorlar. Bugün duyduğuma göre Diyarbakır il binamızın önünü kapatıp kimsenin girmesine bile izin vermez hale gelmişler. Fonda aileler var ama partimize dönük bir polis-devlet operasyonu bu. "Sizi öyle kapatamazsam böyle kapatırım" diyorlar. Ailelere çözüm çağrımız hala geçerli ama bu kirliliğe artık bir son verilmeli. Başta iktidar olmak üzere herkes "bu kadar kirlenirse yarın insan içine nasıl çıkacağız" diye sormalı kendine. Madem öyle biz de AKP'nin önünde eylem yapalım, üstelik iktidar partisidir, orada yapmak gerekir diyenlere muameleyi ise bütün dünya ibretle izledi. Askeri okul öğrencilerinin anneleri tartaklanarak kapının önünden atıldı, valiliğe başvuru yapan bir vatandaşa "anayasal suç işlersin" yanıtı verildi. İkili hukukun da ötesinde, AKP dışındaki herkese uygulanan düşman hukukunun göstergesidir bu. Koşullar böyleyse, iktidarın gadrine uğrayanlar için fiili meşru mücadele ana sütü kadar helaldir. Bu edenle demokratik eylem ve örgütlenme hakkını çiğneyen saldırılar karşında, demokratik direnişte ısrar tutumunun geliştirilmesi çok önemli.

Yakın zamanda tüm devlet imkânına rağmen AKP yerel seçimlerde kaybetti. Bunun en büyük belirleyicisi ise HDP’nin stratejisi oldu. İktidara karşı zaman zaman bir araya gelen bir toplumsal muhalefet mevcut. Peki, bu yeterli mi sizce ve de daha güçlü bir muhalefet zemini yaratmak mümkün mü?
Seçim işbirliği ve taktik ittifak düzeyinin güncel politik sahada karşılık bulması, sandık ittifakının bir demokrasi ittifakına dönüştürülmesi gerekiyor. Bunun için hiç değilse asgari bir ortak programda ortaklaşılmalı.  Eğer bu düzey sağlanırsa sonuç alma ve kazanım odaklı bir muhalefet dalgası gelişebilir. Muhalefetin tüm bileşenleri henüz tam demokraside, tutarlık bir demokratik çizgide karar kılamadığı için bir ileri iki geri temposu aşılamıyor. Özellikle savaş, şovenizm ve militarizm karşısında tutarlı bir duruş ve mücadele birliği var olan muhalefetin güç ve başarı kazanmasının yoldur. Tabii bizlerin muhalefeti seçim ve meclis gibi merkez siyaset kavramlarına daraltmadan yerelden halkın, kadınların, emek ve demokrasi güçleri içinde büyütmemiz tayin edicidir.

Son olarak bu süreçte sizin de kaldığınız Kandıra Cezaevi’nden bazı HDP’li siyasetçiler de tahliye oldu…

Kandıra F Tipi'nden Ekim ayında iki tahliye verdik. Sırrı Süreyya Önder'den sonra, Burcu Çelik Özkan da özgürlüğüne kavuştu. Tabii bu durumu gerçek anlamda bir politik özgürlük olarak yaşamadıklarını ve tanımlamadıklarını biliyorum. Ama çocuklarına ve sevdiklerine sınırsız zamanlarda sarılma özgürlüğüne kavuştular en azından. Bu nedenle son dönemdeki tahliyelere sevinme hakkımızı kullandık.

Bir taraftan da il ve ilçe belediye eş başkanlarımızın, seçilmiş meclis üyelerimizin, parti yöneticilerimizin, kadın ve gençlik mücadelesi bileşenlerimizin tutuklandığı, K. Suriye harekâtının gölgesinde halkın sandık iradesine de savaş açıldığını dikkate alırsak, hiçbir tahliye sevinci tam yaşanmıyor. Üstelik bugünlerde HDP'ye ve emek-barış-demokrasi alanına yönelik tasfiye saldırısının yeni bir dalgası yükseliyor. Zaten bir gün bile hapiste tutulmaması gereken arkadaşlarımızın çok küçük bir kısmı tahliye olurken, ülke cezaevleri hala binlerce siyasi tutsakla dolu. Seçilmişlerin durumunda değişen bir şey yok; içerideki sayımız bir türlü azalmadığı gibi, giren çıkan hesabını genelden yaparsanız artıyor bile. Yani birçok kez vurguladığımız gibi, bütün seçilmişleri ve siyasi tutsakları kapsayan bir politik özgürlük hareketine ihtiyaç var. Aynı paralelde iktidarın rehin alma siyasetine, muhaliflerini yargı-hapishane sopasıyla cezalandırma tutumuna karsı demokratik hukuk düzeni mücadelesinin birleşik biçimde yürütülmesi gerekiyor. Savaş ve tekçi faşist yönetim aşılmadığı müddetçe cezaevlerindeki insan nüfusu azalmadığı gibi cezaevi sayısı artar. Olan da bu zaten. Velhasıl bizler için bütünsel anlamda tahliyenin yolu, politik özgürlükleri kazanmanın yolundan geçiyor.