Bakır: Toplum çürüyor, 'sanatçısı' da

Kürt sinemacı İlham Bakır, Türkiye toplumunda ahlaki çürümeden nasibini alan Türk sanatçıların, faşizmin kurumsallaşmasına katkı sunduğunu söyledi.

Kürt sinemacı İlham Bakır, Türkiye toplumunda ahlaki çürümeye işaret ederek, bu iktidar değişse bile Türkiye toplumunun 50 yıl boyunca bu çürümenin etkisinden kendisini kurtaramayacağını söyledi.

"Bu dönemde faşizmin yanında olan ve düşünsel olarak da kendini öyle konumlandıranları sanatçı olarak değerlendirmiyorum" diyen Bakır, sanatçının ezilenlerin haklarını savunmak noktasında çok net bir duruşa sahip olması gerektiğini vurguladı. Bakır, "Maalesef Türkiyeli sanatçılarda bu duruşu çok göremiyoruz. Şu anda artan faşizm koşullarında diyelim ki bir kısmı korkusundan sesini çıkarmazken, bir kısmı yine korkusundan sistemin yanında cephe alırken, bir kısmı da sistemin yanında yer almayı gönüllü olarak üstleniyor" dedi.

Kültür ve sanatın yapısal olarak muhalif özelliklere sahip olduğu bilinir. Bu özelliklerinden dolayı da siyasal ve toplumsal meselelerde her zaman ezilenlerin safında yer alması öngörülür. Kürdistan ve Türkiye’de faşizmin gittikçe kurumsallaşmasıyla birlikte Türk sanatçıların, bu kurumsallaşmayı destekleyecek noktaya geldiği görülüyor. Kürt Sinemacı İlham Bakır, Türkiye toplumunu ve Türk sanatçıların durumunu ANF’ye değerlendirdi.

SANAT VE POLİTİKA İLİŞKİSİ

Toplumların gelişmek ve ilerleme kaydetmek için bir takım araç ve yöntemlere ihtiyaç duyduğunu anımsatan Bakır, şunları söyledi: “Politika, sanat, bilim, felsefe, din ve mitoloji bu yöntemlerden birileridirler. Dolaysıyla bunları birbirlerinden ayrı ve parçalı ele almak doğru olmaz. Bütünlüklü yaklaşmak lazım. Sonuçta bu yöntemler toplumun çıkarlarını gözetir ve birbirlerine temas ederler, desteklerler ve beslerler. Hatta zaman zaman bunların uygulanış biçimleri çatışırlar bile. Tabi sanat diğer tüm yöntemlerden daha fazla detayları ele alan, kapsamlı, derinliklidir. O yüzden de sanatçılar her dönemde toplumda çok güçlü öncülükler geliştirmişlerdir. Sanat bu anlamda politikanın zaman zaman düşebileceği kabalıkları ve muhafazakarlıkları da eleştirmek, onu daha demokratik bir çizgiye ve köşeli olmayan tarza çekmekte de önemli bir rol oynar diye düşünüyorum.”

SANATÇI MUHALİFLİĞİNİ KORUMALI

Sanatın halklar ve tüm ezilenler için olduğu kadar, kapitalist uygarlık için de önemli bir araç olarak kullanıldığına işaret eden Bakır, şöyle devam etti: “Sistem, sanatı çok fazla araçsallaştırır. Sanat, toplumu manipüle etmede, baskıları yumuşatmada ve kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu şeyleri anlatmada çok işlev gören bir role sahip. Dolayısıyla sistem, sanat yapanları kendi hizmetine koşturmak için son derecede incelikli politikalar ve ayarlamalar yapıyor. Özellikle Türkiye’nin de şu anda içinden geçtiği ve liberal söylemlerle durdurulamayacak durumda olan sert koşulların olduğu bir dönemde sanatçıların renkleri daha çok belli olur. Benim nazarımda sanatçı, iflah olmaz bir muhaliftir. Sadece kapitalist uygarlığa karşı duruşta değil, demokratik uygarlığın içinde de yine muhalif kimliğini koruyan, eleştiren, bu anlamda topluma yön gösteren ve tespitler yapan konumunu her zaman sürdürmeli.”

FAŞİZMİN SAFINDA YER ALMAMALI

Demokrasi sorununun, insan hakları ihlalinin ve savaş koşullarının yaşandığı toplumlarda sanatın ve sanatçının görevinin çok daha fazla olduğunun altını çizen Kürt sinemacı İlham Bakır, şunları ifade etti: “Sanatçının en temel görevi savaşa karşı durarak barışçıl bir yaşamı ve dünyayı inşa etmektir. Sanatçı, ezilenlerin haklarını savunmak noktasında çok net bir duruşa sahip olmalıdır. Maalesef Türkiyeli sanatçılarda bu duruşu çok göremiyoruz. Şu anda artan faşizm koşullarında diyelim ki bir kısmı korkusundan sesini çıkarmazken, bir kısmı yine korkusundan sistemin yanında cephe alırken, bir kısmı da sistemin yanında yer almayı gönüllü olarak üstleniyor. Bu faşizan koşullarda sistemin onlara sunduğu olanaklardan da faydalanıyorlar. Zaten bu dönemde faşizmin yanında saf alan ve düşünsel olarak da kendini öyle konumlandıran insanları sanatçı olarak değerlendirmiyorum. Çok da önemsemiyorum onları. Bu dönemde sessiz kalan sanatçılar, yarın vicdanen kendileriyle hesaplaşamayacaklar. Sessiz kalıp faşizmin yanında yer almamak, onun karşısında durdukları ve faşizmin işlediği suçlara ortak olmadıkları anlamına gelmez. Böyle bir dönemde sessiz kalmak, birebir faşizmin tüm vahşetine, uygulamalarına ortak olmak demektir. Bu anlamda sanatçının bu duruşunu hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değil.”

FAŞİZMDEN KURTULAMAYACAKLAR

Kürdistanlı sanatçıların bu konularda daha net olduklarını ve yıllardan beri bedel ödediklerini vurgulayan Bakır, şöyle izah etti: “Kürdistanlı bir sanatçı kendine sadece 'sanatçıyım’ diyemiyor. Yaşamın içerisinde bir yandan protesto gösterilerine katılırken diğer yandan sanatını yapıyor. Bir elinde gitarı, diğer elinde protesto bayrağını taşıyor. Böyle bir pozisyon almak zorunda kalıyor. Fakat Türkiyeli sanatçılar bunu yapamıyor. Bu dönemin utancını asla silemeyecekler. Kürdistan’da faşizm yürütülürken, Kürtler bu kadar acımasızca ve vahşice katledilirken ve yurtlarından sürülürken, bu uygulamaların Türkiye toplumuna, Türklere dönemeyeceğini kimse düşünmesin. Faşizm herkesi yakar. Öncelikleri vardır, sıraya koyar ve herkese sıra gelir ki onlara da sıra geldiğini görüyoruz. Üniversite öğrencilerini, marjinalleri, farklı cinsel kimliklere sahip olanları suçluyor ve hedef gösteriyor. Her gün yeni bir grubu hedef gösteriyor.”

TÜRKİYE TOPLUMU AHLAKİ ÇÜRÜME YAŞIYOR

Türkiye toplumunda ahlaki çürümenin baş gösterdiğini gözlediğini dile getiren Bakır, şöyle gerekçelendirdi: “Yolsuzluk, hırsızlık, insanların öldürülmesi, savaş… Bütün bunlar suç olarak görülmüyor. Ahlaki problemler olarak görülmüyor. Dolayısıyla bu iktidar değişse bile Türkiye toplumu 50 yıl boyunca bu çürümenin etkisinden kendisini kurtaramayacak. Belki de hiç kurtaramayacaktır. Bu ahlaki çürümeye işaret eden bir takım Türkiyeli sanatçılar da var. Fakat bu sanatçılar Efrîn’de yaşanan savaşa itiraz etmeden, kendi toplumlarında yaşanan ahlaki çürümenin nedenlerini ortaya koyamayacaklarının farkında değiller. Savaşa ‘dur’ demeden, savaş politikalarına itiraz etmeden kendi toplumlarındaki ahlaki çözülmenin önüne asla geçemezler.”

FAŞİZMİN VAHŞETİNE SESSİZ KALINIYOR

Politik krizlerin yaşandığı dönemlerde sanatçıların sessiz kalmalarını askeri darbelere ve faşizan uygulamalara bağlayan Bakır, “Askeri darbeler veya faşizm, insanları sadece günün koşulları içerisinde eritmeyi ve sessiz kılmayı amaçlamaz. Bütün toplumu sessizleştirmek, kendine biat ettirmek ve tüm genlerine kadar değiştirip dönüştürmek ister. Bu anlamda da 12 Eylül Darbesi Türkiye toplumu üzerinden bir buldozer gibi geçti; ahlaki ve politik duruşun sahibi olacak çok az insanı bıraktı. Ben o günün, bugüne önemli yansımalarının olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül’den önce ülkenin yarısı solcuyken, şimdi HDP ve onunla ittifak halinde olan küçük sol gruplar dışında bu toplumun yüzde 80'e yakını savaş politikalarını destekliyor. Faşizmin yarattığı vahşete de sessiz kalıyor. Bir toplumda ahlaki ve vicdani ölçüler ortadan kalkmışsa, o toplumdan bir şey bekleyemezsiniz. O toplumun sanatçısı da onun yansımasıdır. Bu verili koşullar içerisinde bu sanatçılar yetişiyor. Bu topluma hitap; onun istek ve taleplerini karşılamayı esas alıyorlar. Dolaysıyla sessizliği bu noktalara bağlamak mümkün" şeklinde konuştu.

SANATÇI AHLAKLI VE VİCDANLI OLMALI

Bir insan politikacı, bilim insanı ya da sanatçı olmadan önce ahlak ve vicdanını yitirmemesi gerektiğini söyleyen Bakır, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Bir toplumun yaşamın her alanında ahlaki ve vicdani ölçülerini koruması gerekiyor. Bir sanatçı bu ölçülerin toplumu nereden nereye taşıyacağına çok daha vakıf olan, bunu çok daha derinlemesine bilen bir insandır. O yüzden sanatçının sorumluluğu herkesten on kat daha fazladır. Sanatını yaparken bu ölçüleri esas almayan, güç odakları karşısındaki toplumsal duruşunu buna göre belirlemeyen hiçbir sanatın ve sanatçının benim için zerre kıymeti yoktur. Ahlaki ve vicdani duruş sanatın temeli ve varoluş nedenidir. Dolayısıyla çağrım, her sanatçının ahlaklı ve vicdanlı olmasıdır."