GÖRÜNTÜLÜ

12 Mart ruhu, Özerk Yönetim ve demokratik ulus modeliyle yaşamsallaştı

Cizre Bölgesi İçişleri Komitesi Eş Başkanı Kenan Berekat: Devlet 12 Mart’a halkları birbiriyle çatıştırmak istedi ancak halklar bu oyunu boşa çıkarttı.

12 MART KATLİAMININ YILDÖNÜMÜ

2004 yılına Rojava’nın Qamışlo şehrinde Cihad Spor Kulübü ve Al-Fotuwa Spor Kulübü futbol takımları arasında oynanan maçta Suriye rejimine bağlı polislerin açtığı ateş sonucu onlarca kişi hayatını kaybetmişti. Bu olayı takiben önce Qamışlo sonra da Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer şehirlerine yayılan serhildanlarda da çok sayıda kişi katledilmişti.

Cizre bölgesi Şehit Aile Kurumunun elindeki verilere göre yaşanan saldırılarda 29 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. Ancak olayın tanıkları ölü ve yaralı sayısının bilinenin çok üzerinde olduğunu ifade ediyor.

12 Mart sürecinin tanıklarından olan Cizre bölgesi İç İşleri Komitesi eş başkanı Kenan Berekat, o gün yaşananlara ilişkin ANF’ye konuştu.


Yaşanan katliamın Suriye devletinin Kürtlere karşı uyguladığı inkar politikalarının sonucu olduğunu dile getiren Kenan Berekat şunları anlattı: “Suriye devleti 50 yıl boyunca Kürt halkına yönelik, inkar ve yok sayma politikasını yürüttü.  Kürt halkı bu topraklarda bin yıldır yaşamasına rağmen, Suriye devleti yıllarca bu insanlara kimlik vermedi, mülteci muamelesi gördü ve yüzbinlerce insan bu topraklarda kimliksiz yaşadı.

Bu inkar siyaseti Kürtlere karşı ekonomi alanında, siyaset alanında ve hatta eğitim alanında bile uygulandı. Yani Rojava Kürtleri, Suriye devletinin sistemi içinde üçüncü, dördüncü vatandaş muamelesi görüyordu. Bir çok hakları süistimal edildi. Bu anlamda 12 Mart olayının dayandığı tarihi nedenler var. Bu nedenlerin başında Suriye devletinin inkar siyaseti gelmektedir.

12 Mart olayı, Qamişlo stadyumunda başladı. Burada iki futbol takımı arasında oynanan bir futbol müsabakasında bir kavga yaşandı. Ancak bu olay öncesi Suriye devleti halklar arasında çelişki yaratmak ve bu sorunu iki halk arasındaki bir sorunmuş gibi yansıtmak istedi. Oysa bu iki halk yüzyıllardır birlikte yaşıyordu ve hiç bir zaman aralarında böyle bir çelişki yaşanmadı. Fakat Suriye rejimi yıllarca halklar arasında bu çelişkiyi yaratmak için her türlü siyaset yöntemine başvurdu. Bu gün bile hala Suriye’de yaşanan krizin halklar arasında yaşanan çelişkiler olarak yansıtmak istiyorlar. Oysa çok iyi biliniyor ki yaşanan tüm sorunların merkezinde iktidarcı sistemlerin halklara karşı uyguladıkları inkar politikaları var. Bunlar kendi siyasetini ve şoven anlayışlarını dikta edebilmek için, halkların kültürlerini, dillerini inkar ediyorlar. Kürt halkının dilini, kültürünü ve hatta sporunu bile inkar ettiler.

SURİYE POLİSİ FUTBOLCULARA KARŞI SİLAH KULLANDI

12 Mart olayı bu siyasetin ve inkarın sonucuydu.  O gün Suriye polisi, Cihad spor kulübü takımına karşı silah kullandı. Şunu da belirtmekte yarar var, Cihad spor kulübü Cizre bölgesine ait bir spor kulübüydü ve burada sadece Kürtler yer almıyordu. Süryaniler, Araplar ve diğer bir çok halktan sporcular yer alıyordu. Birinci günde stadyumda bir çok genç hayatını kaybetti, bir çok kişi yaralandı. O olayda Suriye polisi eğer bu soruna iki takım arasında yaşanan bir anlaşmazlık olarak yaklaşsaydı ve olayı bu şekilde çözmüş olsaydı elbette bu durum yaşanmazdı. Ancak onlar ne yaptı, Cihat spor kulübü oyuncularına karşı silah kullandılar.

Halk bir anda stadyum içinden cenazelerin çıktığını görünce, buna karşı ayaklandı. İlk gün  Qamışlo’da başlayan gösteriler, kısa bir süre içinde tüm Rojava’ya yayıldı. Sadece Rojava’da değil, Şam’a kadar gösteriler oldu.  Elbette halkın tepkisi sadece yaşanan bu olaya karşı değildi. 12 Mart olayı aslında yıllarca süren inkar, zulüm ve baskıya karşı olan kinin patlamasıydı. Suriye devleti bu isyana katılan halka karşıda şiddet ile karşılık verdi. Yüzlerce insan yaralandı, onlarcası hayatını kaybetti.

Olayların üçüncü gününde Suriye devleti tutuklama hamlesi başlattı. Burada binlerce insan göz altına alındı, işkence gördü. Hatta gösterilere katılmayanları bile tutukladılar. İşkence altında insanlar hayatını kaybetti. Adeta bir korku çemberi oluşturmaya çalıştılar. Bu olaydan sonra Suriye devletinin Rojava Kürtlerine karşı siyaseti eskisinden çok daha sert olmaya başladı.

ARAP HALKI SURİYE DEVLETİNİN OYUNUNA GELMEDİ

Suriye devletinin bu saldırıdaki amacı, halklar arasında çelişki yaratmak ve olayı bir Kürt-Arap çatışması olarak yansıtmaktı. Ancak, halkın tavrı netti. Halk yaşanan sorunun bir Kürt-Arap sorunu değil, Suriye rejiminin yıllardır Kürtlere karşı uyguladığı inkar ve baskı politikasından kaynaklı olduğunu biliyordu. Hatta Suriye rejimi Arap halkının silahlanıp Kürtlere karşı savaşmasını istedi. O dönem ben, bir basın kurumunda haberciydim. Halkın arasına girip görüş alıyorduk. Halk bize şunları söylüyordu, ‘biz rejimin siyaseti için Kürt halkına karşı savaşacak değiliz. Biz Kürt ve Araplar yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Arşiret ve kabilelerimiz hep iç içe yaşadı ve hiç bir zaman sorun yaşamadık. Suriye rejimi bu nedenle hiç bir zaman amacına ulaşamayacak. Bizi çatıştıramayacak.” Rejimin tüm çabalarına rağmen halk provokasyona gelmedi ve siyasetinde başarısız oldu. Bu topraklarda yaşayan halklar hiçbir zaman birbirleriyle savaşmamışlardır. Bu halkların aşiretleri ve kabileleri savaşmamışlardır. Elbette bazen ufak sorunlar çıkmıştır. Ancak bu sorunlarda aşiretler çerçevesinde çözülüyordu. Hiç bir zaman sorunlar büyümezdi ve halklar arasında bir soruna dönüşmezdi.

12 MART RUHUNU BUGÜN HALKLAR DEMOKRATİK ULUS PROJESİYLE YAŞATIYOR

Bu olayın üzerinden 20 yıl geçti ve bugün biz 2024 yılındayız. Ve bugün biz sırtımızı hala o mirasa dayandırıyoruz. 12 Mart mirası bu güne kadar bizi getirdi. O dönem bir çok kişi bu olayın bir kaç gün yada bir hafta içinde biteceğini ve unutulacağını söylüyordu. 12 Mart ruhu bugün hala yaşıyor.

Bugün halklar arasında yeni bir sistem var. Rojava devrimi ve devrimle birlikte özerk yönetimin kurulması, tüm Kuzey ve Doğu Suriye halklarını içinde alan bu demokratik sistem içinde 12 Mart ruhu tekrardan yaşanıyor. Bu topraklarda bugün Kürt, Arap ve Süryani halkları tekrardan demokratik ulus çerçevesinde, halkların kardeşliği içinde, birlikte ve eşit yaşam koşulları çerçevesinde yaşıyor. Tabi bugün biz halklar arasında demokratik ortak bir yaşam kurma mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelemiz aslında sadece Suriye çerçevesinde değil, Ortadoğu hatta dünya çapında böyle bir yaşamın sağlanması mücadelesini veriyoruz. Her toplumun ve her insanın kendi toprakları üzerinde kendi kimliğiyle, kültürüyle ve insani haklarıyla demokratik bir şekilde yaşama hakkı vardır. Toplumun her kesimi için bu geçerlidir.

2003 yılında Suriye ve birçok Arap ülkesinde halkların ayaklanmaları oldu. Ancak bu güne kadar hala bu sistemler kendilerini ayakta tutmak için çalışıyorlar. Bunu halkların yaşamları ve kaderi üzerine yapmaya çalışıyorlar. Bu bölgede demokratik bir sistemin oluşmasını hazmedemiyorlar. Kendi iktidarcı sistemlerini tekrardan hayatta tutabilmek için her türlü politika ve plana baş vuracaklardır.   

ROJAVA’DA YAŞANAN HER SORUNUN ARKASINDA TÜRK DEVLETİ VAR

Özerk yönetime karşı bir çok plan uygulandı ve hala bunlar devam ediyor. Bunu DAIŞ adı altında yaptılar, radikal gruplar adı altında yaptılar, hatta bunu din ve aşiretler adına yapmak istediler. Son dönemde Dêrazor’da yaşananlar da yine bu politikanın devamıdır. Aşiretler arasında çelişki yaratmaya çalıştılar. Arap aşiretleri ve Kürtler arasında yaşanan bir çatışmaymış şeklinde yansıtmaya çalıştılar. Ama yine başarısız oldular. Bu oyunda sadece Şam hükümeti de yoktu elbette. Farklı güçler de vardı. Özellikle Türk devleti birebir içinde yer alıyordu. Zaten Kuzey ve Doğu Suriye de yaşanan her olayda ve sorunda birebir Türk devletinin eli vardır. Hatta Türk devleti Arap aşiretleri adına propaganda yapmaya çalışıyordu. Tahrik etmeye çalışıyordu. Ancak dediğimiz gibi Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetiminin temeli ve zihniyeti halkların kardeşliği üzerine kurulmuştur. Özerk yönetim içinde herkes kendi kimliğiyle yer alıyor.  Arap, Kürt, Süryani ve tüm halklar her yerde kendi dilinde konuşuyor, okula gidiyor ve hayatını devam ettiriyor. Onlar her türlü plan ve komployla bu bölge halkının içine her türlü fitne, çelişki ve karışıklığı yaratmaya çalışıyorlar. Biz de onlara diyoruz ki biz halkların felsefesinin temelini oluşturmuşuz. Onların siyaseti başaramayacaktır. Çünkü gelecek halklarındır. Devletlerin ve sistemlerin değil. Devletler ve sistemlerin sonu gelir ama halklar hiç bir zaman bitmez. Bu sistemler yüzyılarca halklara karşı her türlü zorbalığı yaptılar. Sadece Suriye’de ya da Kuzey ve Doğu Suriye halkına, ya da Kürt halkına karşı değil. Arap halkına karşı da bu sistem çok fazla zor ve baskı siyasetini uyguladı. Belki kendi sistemlerinin parçası olan küçük bir kesime karşı değil ama Arap halkının büyük çoğunluğuna karşı Suriye devleti büyük bir baskı ve zulüm uyguluyordu.

ROJAVA DEVRİMİ BÜYÜK VE ANLAMLI BİR MİRASIN ÜRÜNÜDÜR

Son olarak şunu belirtmek istiyorum, Mart ayı Kürt halkı için kutsal bir aydır. Aynı zamanda bir direniş ayıdır. Biz Mart ayına bir hüzün ayından ziyade direniş ve serhildan ayı olarak bakıyoruz. Mart ayında gelişen bazı olaylar üzücüdür elbet, ancak biz bu yaşananlardan büyük direniş kültürü oluşturduk. Teslimiyeti kabul etmedik. Ortadoğu’nun iktidarcı ve diktatörleri zindanlarda işkence ve zulüm uygularken Kürtler o zulüm günlerini Newroz’a çevirdiler. Nasıl ki Demirci Kawa tarihte büyük zulme karşı büyük bir direniş gerçeğini ortaya çıkarttı, biz de aynı şekilde zındanlarda büyük direniş kültürünü ortaya çıkarttık. Aynı şekilde biz de Mart ayında büyük direniş kültürünü yarattık. Biz hiç bir zaman zalimlere karşı boyun eğmedik. 8 Mart ile başlayan direniş kutlamalarıa bakalım. Bugün Kürt kadını tüm dünya kadınlarına öncülük ediyor, tarihteki kadın gerçeği bu gün Kürt kadınının şahsında temsil ediliyor. Bu anlamda Kürt kadını bu gün Arap, Süryani ve Dünya kadınları için büyük bir örnek oluşturuyor. 

12 Mart iktidar güçlerine karşı büyük bir direniştir. 16 Mart’a geldiğimizde, evet büyük bir katliam oldu ve Halebçe şehitlerinin anısına büyük bir emek ve mücadele verildi. 18 Mart Efrin’in işgaliyle, işgale karşı büyük direnişin ve mücadelenin sürekliliğinin gerçeğidir. 21 Mart Kürt halkı için ulusal bir gündür.

Newroz tüm dünyada belki kutlanılıyor ama onlar bu günü farklı bir anlam ile kutlamak istiyorlar. Sadece baharın gelişi olarak yansıtmaya çalışıyorlar. Ama Kürt halkı için Newroz sadece bir bahar ayı değil, aynı zamanda var olmanın ve yok olmaya karşı verdiği büyük direnişin sembolüdür. Zaten 28 Mart büyük direnişin, mücadelenin, kendi olmanın ve varlığını tekrardan kazanmanın tarihidir. Bu anlamda bu günler ile tekrardan kendimizi var etmenin, direnişin ve bizim bu günlere gelmemizin temellini oluşturan hakikatimizi oluşturmuşlardır.

Rojava devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye devrimi ve özerk yönetim temelini bu direniş ve mücadele ruhundan alıyor. Eğer bu büyük mücadele gerçeği, geleneği olmasaydı, bugün içinde yaşadığımız sistemin de oluşması mümkün olmayacaktı. Biz büyük bir mirasın ürünüyüz. Bugüne gelene kadar binlerce şehit verdik.

Tekrardan diyorum, gelecek halklarındır, iktidarcı ve diktatör sistemlerin değil. Ortadoğu ve dünya buna doğru ilerliyor. Hiç kimse halkların iradesi önünde duramayacaktır. Onlar ne kadar büyük teknolojileriyle ve gelişmiş silahlarıyla gelselerde, ama esas olan halkların birlikte, bir olması ve birliklerini sağlamasıdır. Benim de bu çerçevede tüm halklara çağrım biz kendi birliğimizi, kardeşliğimiz ve örgütlülüğümüzü büyütüp geliştirirsek iktidarcı sistemlerin ve devletlerin geliştireceği her türlü plan boşa çıkacaktır. Ve onlar kendi kendilerini yok edeceklerdir.”